- 1786 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
MEMLEKETİN BÜTÜN DERSANELERİNE VE ÖZEL OKULLARINA GİRİLMİŞ OLSA KEŞKE-4-
Bir önceki bölümde ’’Sadece özel akşam liseleri mi böyleydi?’’ Diye sormuş ve maalesef sadece özel akşam liselerinin bu durumda olmadığını beyan etmiştim.
Evet elbetteki tamamı diyemeyeceğim ama hatırı sayılı ölçüde özel Anadolu Lisesinin ya da özel meslek liselerinin durumu da özel akşam liselerinden çok farklı değildi. Tek farkla ki: Özel Anadolu Liseleri ve Özel Meslek Liselerinde okula devam eden öğrenci sayısı daha fazla, eğitim öğretim biraz daha ciddiydi.Ama onların pek çoğunda da sınıfta kalma denen bir olay yoktu. Avuç avuç para vermişsiniz, bir de çocuğunuz sınıfta mı kalsın yani?
Gerçi avuç avuç para diyorum ama bu da gerçeği tam yansıtmıyor. Çünkü -adını vermeden söyleyeyim- sadece bizim ilçede yirmiden fazla özel lise vardı. Evladının iyi bir eğitim almasını isteyen veli okul okul dolaşıp çocuğuna uygun okul arıyordu. Lakin bir tarftan da bu işi astronomik rakamlarla halletmek istemiyordu. Çocuğunun sene kaybetmesine ise hiç tahammülü yoktu. Öyle ya iki çocuk birden okutacaksa ve bu çocukları senelik ücreti 25.000 Tl olan bir özel liseye gönderecekse toplamda 50.000 Tl çıkacaktı cebinden ve çocuğu şayet sınıfta kalırsa bu 50.000 Tl çöpe gitmiş olacaktı.
Daha ucuz ve sınıf geçme garantisi olanlara yöneldiler. İşte orada devreye ’’ Sürümden kazanmak ’’ Anlayışıyla hareket eden ve senelik ücretlerini 1800 Tl ye kadar indiren özel liseler girdi. Ucuz etin yahnisi olamayacağını pek çok veli idrak edemedi maalesef. Bu vesileyle tüm velilere bir uyarıda da bulunayım: Eğer çocuğunuzu bir özel okulda okutuyorsanız ve o özel okulun yıllık ücreti şu anın parasıyla 10.000 Tlnin altındaysa ( Servis- yemek hariç ) O okuldan eğitim öğretim adına çok şey beklemeyin. Çünkü ben en son görevimi böyle bir okulda hem de idareci olarak yaptım maalesef.
Evet 2012-2013 Öğretim yılında bizim okul aynı zamanda Anadolu lisesi olarak da açıldı. Açılmasına açıldı ama açılışta çok çok geciktiğimiz ve iyi bir reklam yapamadığımız için, ayrıca ne servisimiz, ne yemeğimiz olmadığından, bunları bırakın hani okul ful kadro dolsa öğrencilerin teneffüse çıkacakları doğru dürüst bir bahçemiz bile olmadığından öğrenci toplayamadık. Sadece iki öğrenci ile açtık okulu. Bu öğrencilerden bir tanesi 9. sınıfta, on bir dersten sınıfta kalmış biri, yani bizim okulda sınıf tekrarı yapacak bir öğrenci, diğeri ise orta okulu bitirmiş ama senelerce okumaya ara vermiş bir genç..Normalde onu alamayız öğrenimine ara verdiği için, ama alındı.
Eğitim öğretime bu iki öğrenciyle başladık. 1. Dönemin sonlarına doğru biri 9. sınıf, diğeri 11. sınıf olmak üzere iki öğrenci daha geldi naklen...Biri düz liseden geliyor, ötekisi ise meslek lisesinden...Normalde alamazsınız. Çünkü Anadolu liselerinin ara sınıflarına ancak Anadolu liselerinden nakil yapılır. Yani 11. sınıf öğrencisinin bizim okula naklen gelmesi tamamen yönetmeliklere aykırı bir durum.Ancak özel okullar yönetmeliğinde de şöyle bir hüküm geçiyor: ’’ Özel yönetmeliği olan özel okullar kendi yönetemeliklerine göre öğrenci alırlar’’
Kendi yönetmeliğimiz var mı peki: Var..Hazırlamış Bakanlığa göndermişiz ve Bakanlıktan ’’ 10., 11. ve 12 sınıflara tüm okullardan öğrenci alınır ’’ Maddesini düzeltip değiştirerek yeniden gönderilmesi’’ diye yazı gelmiş. İşte bu noktada resmen çakallık yapıyoruz..Daha doğrusu patronlar işi çakallığa döküyorlar. Özel yönetmelik maddesi değiştiriliyor güya: ’’ Ara sınıflara her düzeydeki okullardan öğrenci alınır ’’ Yani ha Ali Hoca, ha Hoca Ali...Maksat Bakanlığı oyalayıp bu arada alabildiğimiz kadar öğrenci almak, soran eden olursa da ’’ Ben yönetmeliğimi gönderdim, reddi yönünde kesin bir yazı gelmedi..O Halde alırım...Ne yapayım yani kapıma kadar gelmiş öğrenciyi kapıda mı bıraksaydım.’’ diyebilmek...
Bakanlığa giden bir yazı öyle dirtekt oraya gitmiyor...Önce İlçe Milli Eğitime, Oradan İl Milli Eğitime, Oradan da Bakanlığa, ilgili birime...Bu arada bir de İl Milli Eğitim Müdürlüğünde yangın çıkmaz mı? Bizim yönetmelik hâla gelecek reddedilmiş ya da onaylanmış olarak))))))))))))
Birinci dönem sonlarına doğru 11. sınıf öğrencimizin ağabeyi de geldi sekiz zayıfla birlikte aylık ücreti 25.000 Tl olan bir özel okuldan. Müteahhit baba da dayanamamıştı artık bu yüksek meblağa. Hani çocukları sınıf geçse neyse...Bastırdı bizim patronlara 5.000 Tl yi o çocuğunu da aldık 11. sınıfa. Tam komedi. Okulda bir tane 9. sınıf, bir tane de 11. sınıf var ama 10. ve 12. sınıf yok.
İkinci dönem ortalarında çeşitli devlet liselerinden ve meslek liselerinden gelen öğrencilerle öğrenci sayımız 15 e çıktı. Yeni gelenler hep 9. sınıf öğrencisi. En başarılısının 7 tane zayıf dersi var. Altını çizeyim: En başarılısının yedi tane zayıfı var. Çıldırıyorum..Saçımı başımı yoluyorum, bin dereden su getiriyorum. Mesela ’’ Yahu bu çocukların hiç biri geldikleri okullarda ikinci yabancı dil Almanca diye bir ders görmediler. Burada Almancadan not vereceğiz bunlara. 1. Dönem karnelerinde Almanca diye bir ders yok..Başımız belaya girer ’’ Diye itiraz ediyorum ama takan kim. Cevap aynen şu ’’ Hocam..Bunların nakillerini yapan okulların idarecileri bilmiyor mu bu senin dediklerini? Onlar naklederken korkmuyor da sen alırken neden korkuyorsun? Ayrıca, bu öğrencileri almazsak senin ve öteki öğretmenlerin maaşını neyle ödeyeceğiz? Bu çark böyle dönecek’’
Bulduk ya bir savunma makanizması daha , ’’Öyle ya bu öğrencilerin nakillerini yapan bunca okul idarecisi korkmuyorsa ben neden korkayım.? Ayrıca..Yahu hakket, ben bunları almazsam üç aydır alamadığım maaşımı nasıl alacağım? Ama her şeye rağmen ilkeli olmak lazım, dik durmak lazım. ’’ Yok arkadaş almayacağım..Ben de bu okulun müdürüysem böyle öğrenci almayacağım ’’ Diyorum kendi kendime lakin bakıyorum vatandaşın biri okula gelmiş. Adamla anlaşmışlar. Parasının bir kısmını peşin alıp gerisi için senet yapmışlar: Bana söylenen sadece şu; ’’ Sami Hocam, filanca öğrenciyi aldık, siz de şimdi onu e- okuldan onaylayın ve sınıf listelerine ilave edin ’’ Yine kendi kendime ’’ Allah’ım, Ya Rabbim..İnşallah bu durumlar sadece bizim okulumuza mahsus duırumlardır’’ Diyorum.
Fakat kazın ayağı tam olarak böyle değilmiş. Bizim patronlardan birinin bir başka anadolu lisesi var..Okul ful kontenjan olduğu halde onlar da bu şekilde her okuldan naklen öğrenci alıyorlar... Ve daha pek çok özel okul aynı durumda..Aynaroz Kadısı adlı Tiyatro eserindeydi sanırım o replik ’’ Haram helal ver Allah’ım, Kadı kulun yer Allah’ım ’’
İşlerin iyice içine girince görüyorum ki ’’ Aman Allah’ım...’’ Müthiş bir sektör oluşmuş ben emeki olduğumdan beri. Bu sektörün adı : ’’ Öğrenci Pazarlama ’’ Evet resmen bir fahişenin pazarlanması misali öğrenci pazarlıyor bazı simsarlar. Bunlar kimdir, adları sanları asıl işleri nelerdir bilmiyorum ama bir şekilde dersleri zayıf olan öğrencilerin ya da çocuğunu özel bir okulda okutmak isteyenlerin veyahut Anadolu Lisesi sınavlarını kazanamamış bu yüzden de üzgün süzgün olan öğrencilerin velilerine ulaşıp onları çocuklarını gönderebilecekleri ucuz,kaliteli (!) özel okullara yönlendiriyorlar ( hatta ortada bir sebep yokken bile veliyi bir şekilde çocuğunu özel okula göndermeye ikna ediyorlar) ve bu yönlendirmelerinin neticesinde naklini alıp bir özel okula giden her öğrenci başına 1000 Tl komisyon alıyorlar o okulun patronundan. Düşünsenize bir senede 100 tane öğrenci pazarlasa al sana beleşten 100.000 kaat... Nakil vermemekte direnen okul idarcilerini ise avukatları, taaa Bakanlıkta bulunan adamları vs ile canından bezdiriyorlar. Hoş pek çok okul idarecisi dünden razı okulundaki en tembel, en disiplinsiz, en uyumsuz öğrencinin bir an önce okulunan sepet havası almasına. Ne diye elin itiyle köpeğiyle uğraşsın ki üç beş tembel, hiç bir işe yaramaz öğrenci için değil mi? Kısacası onlar da safra atıyor ve böylece çok kalabalık öğrenci sayılarını azaltmış oluyorlardı.
Hani bazı büyük patronlar, babalar kara para aklamak için uyduruk paravan şirketler kurarlar ya aynen o misal bizim okul ve daha pek çok benzeri de kara öğrenci aklama merkezleriydi. Öğrenciler 7, 8, hatta 11 zayıfla gelmişler, bizde tüm kirlerinden arınıp pir-ü pak olmuşlardı. Aynen akşam lisesinde olduğu gibi okulun yüzünü bile görmeyenleri vardı: Hatta karne günü okula telefon açarak ’’ Ya bu okul neredeydi? Bana tarif edebilirmisiniz? Bir kere geldiydim ama şimdi unuttum’’ Diyen öğrencim bile vardı.
Kendimden de yaptığım işten de nefret eder hale gelmiştim. Eğitim öğretimin bu hallere gelmiş olmasına mı yanarsın, bu hale gelmiş olan bir felaketin bir parçasının da bizzat kendin olduğuna mı yanarsın? Bir zamanlar valiler, doçentler, doktor, mühendis, pek çok öğretmen yetiştirmiş, defalarca üstün hizmetleri dolayısıyla ödüllendirilmiş bir öğretmenken şimdi kendini bu çakallara boğdurduğuna, böyle bir çarkın bir parçası olduğuna mı yanarsın?
Dönemin başında bana sıkı sıkı tembih edilmişti eğer okula gelen veli ’’Servisiniz, yemek var mı ?’’ diye sorarsa onlara ’’ Evet var ’’ diye cevap vermem. Hoş veli her nedense benim yüzümü bile görmüyor, kayıt kabulde parasını bastırdıktan sonra çocuğunu özel bir okula vermiş ve her halukarda sınıfını geçeceğinin garantisini de almış olarak çekip gidiyor idiyse de tek tük yukarıya benim odaya gelenlere anlatıyordum servis mervis olmadığını. Yemeğin ise okul hizmetlisinin yaptığı ve hepimizin yediği makara, menemen, pirinç ve bulgur pilavı ile kurufasülyeden ibaret olduğunu. Onlara kantin nanay, akıllı tahta nanay,sporun sadece bir masa tenisi masasından iberet olduğunu, onu da pin pon topu bulurlarsa oynayabildiklerini, yahu tarih ve coğrafya derslerinde kullanılacak bir haritamızın bile olmadığını anlatıyordum ama bazısı yılandan kaçar gibi kaçarken bazısı inadına dört elle sarılıyordu bizim okula.
Benim velilere okulun servisi, yemeği olmadığını, hatta eğitim öğretim adına da fazla bir şey beklememelerini açık bir şekilde anlatmam aleyhimde eksi puan oldu tabii ki. Veli mümkün olduğu kadar benden uzak tutuldu. Hele de sene sonunda, okulların kapanmasına on beş gün kala yani artık sınıfta kalacak öğrencinin durumu tabak gibi apaçık olduğu o günlerde okula gelip öğrencisini bize nakletmek isteyen bir kaç veliyi okuldan sepetlemem iplerimin çekilmesine neden oldu.
2013-2014 Öğretim Yılı için artık okulumuz yeni bir okul haline dönüşecekti. Yeni bir özel okul türü çılgınlığı başlamıştı: Özel Sağlık Melek Liseleri... Artık Anadolu Lisemizi de Akşam Lisemizi kapatıyorduk. Mecburen her ikisinin de öğrencilerini başka özel ya da devlet liselerine nakledecektik. Öyle de yaptık ama benim naklettiğim öğrencilerin karşılığında hiç bir özel okul patronundan komisyon almamam, alınması gereken (!) bu komisyonu alıp da bizim patrona vermemem, patronlar nezdinde bardağı taşıran son damla oldu. Zaten ayağım sakat olduğundan görüntü kirliliğine de neden oluyordum. Neticede 2013-2014 Öğretim yılında artık Sami Hocaya o okulda yer olamazdı. Olmadı da zaten.
Şimdi bu yazıyı okuyup da ’’ Mesele anlaşıldı..Sami Hocayı sepetlemişler okuldan o da bu öfkeyle veryansın ediyor özel okullara ’’ Diyenler olabilir. O konuda suskunum maalesef. Bu işerin içinde hiç olmamış olsam da biri böyle bir yazı yazmış olsaydı ben de aynısını düşünürdüm. Ama Allah da biliyor ki bu yazıyı yazmamın amacı şudur: Başbakanımızın zannettiği ve umduğu gibi özel okullar - özellikle de bu halleriyle - dersanelerin alternatifi olamaz. Özel okullara evet ama mutlaka özel bir okul olmalı özel okul...Kara öğrenci aklama merkezleri ya da ticrethane değil...Bu sağlanmadan dersanelerin özel okula çevrilmesinin hiç bir anlamı olmayacaktır. Bunu anlatabilmek için bu yazıyı kaleme aldım.
ÖZEL SAĞLIK MESLEK LİSELERİ ÇILGINLIĞI İLE DEVAM EDECEĞİZ İNŞALLAH
YORUMLAR
Sami Bey
Yıllarca Akşam Lisesinde öğretmenlik yaptın. Üstelik derse girmeden defter imzalayanların başında geldin.haftada 4 gün gelip tek maaş diye sana verilen fazla maaşı cebine attın.
Geçen sene Müdür olduğun kurumda hangi öğretmenini derse soktun, kaç kez derse girdin? bütün yıl ''Edebiyat Defterine'' yazı yaz.MSN'de hatunlarla sabahtan akşama kadar yazış... Ondan sonra alın teri dökmeden para kazandığın kurumu yerden yere vur ayrıca topal edebiyatı yap....
Yakışmadı hiç yakışmadı. Okul kapısına gelip te Okulu açıp kapasam da yeter deyip,patrona bu yıl da sizinle çalışmak istiyorum deyip,alınmayınca başka akşam liselerine müracaat edip,sonra da bu yazdıkların yakışmadı. İş ahlakı çalıştığın kurum için konuşmama hakkı verir İstese bu kurum senin yazdıklarını ve yaptığın işleri yargıya taşır.Ayrıca kızın da orada lise 1'den ikiye geçti değil mi? Birazcık sabrı olsaydı keşke diploma alsaydı belki bir işe de sokardı senin yerden yere vurduğun patronların
Her sistemin bozuk eksik yönleri var. Önemli olan kişinin bu sistem içinde de en iyisini yapabilmesidir.Ben Nice öğretmenler tanıyorum ki akşam lisesi veya özel gündüz lisesinde ışık olmuşlar bir öğrenci için çaba göstermişlerdir. Akşam liselerinden mezun olan kimi öğrenciler özel işlerine devam etmiş diplomalarını kullanmamışlar ama çocuklarına bizde lise okuduk demek gururunu taşımışlar kimi de dersanelere gidip üniveristeye girmiş adam olmuşlardır. Bu çocuklar gelmemiştir derslere çünkü kalifiyesiz işçidir inşaatta gece bekçilik yapar,lokantada da bulaşıkçıdır,araba tamircisidir.işten19.00 da çıkar,20.00 da çıkar...
İlginç...
Uzak olduğumuz bir konu.
Çocuğu verdik özel okula,
valizi aldık, çıktık yurt dışına.
Ne eder, ne öğrenir, ne yazar, ne çizer ilmiyoruz.
Sonuçta ekmek parası peşindeyiz biz de.
Hocamın yazdıkları gerçekten insanın kafasını karıştırıyor,
acabalarını çoğaltıyor.
Ne yazsak bilemiyorum?
Yazdık ya, yukarıda,
konuya çok uzağız.
Bir de yarın erkenden Türkiye seyahati var,
karışığız biraz...
Hadi hayırlısı diyelim yine...
Başka da bir şey gelmiyor elimizden.
hocam eğer siz öyle bir yerde görev yapmamış olsaydınız bu kadar detaylı olarak çarkın nasıl döndüğünü bilmezdiniz belkide okurken tebessüm ederek okudum niye biliyormusunuz hani derler ya gülüyorum ağlanacak halimize onun misali benim oğlumda akşam lisesinde aylık 350 tl ödüyor artık ne zaman yazılı olacaksa mesajla bildiriyorlar o akşam gidiyor kopyayı kopyalıyor geliyor hepsi bundan ibaret bukadar aymazlık olurmu eğitim adına ben utanıyorum sıradan bir vatandaş olarak böyle kolaycılık olunca da resmen cehalet ötesi cehalete itiyoruz çocukları buna bir dur denilmasi kaçınılmaz bence saygılarımla selamlar
Sevgili Kardeşim,
Şu anlattıklarını çok iyi bilen biri olarak ,sana çok hak vererek okudum.
Bu gün en eksik olan eğitim konusuna bırak eğilmeyi , boş vermeyi esas alan bir sistemin kurulduğunu en iyi sizler biliyorsunuzdur.
Bakın sadece ilk okul bile, bir insana neredeyse hayat içinde lazım olabilecek kadar teferruatlı bilgi vermektedir.
Hele orta öğrenim, hakkı ile öğretilse yine çok kültürlü insanlar yetişebilir.
Peki bu kültürsüzlük , bu yorumsuz kafaların çokluğu , neye bağlı dersiniz?
Tabi ki bu boş verişe , saygısız , korkusuz öğrenci kitlesine , onlarla uğraşmaktan , onların babalarının parasal gücü altında ezilmiş , bıkkın öğretmen zümresine de dayanıyor. Geçim derdi kesinlikle öğretmenin aklına bile gelmemeli, başarıyı sağlayamayan öğretmen asla bu kadroda barındırılmamalı, eğitimin fuzuli fazlalıkları atılmalıdır.
İlk okul öğrencisinin cebir ile ne ilişkisi var. Ona özür dilemeyi , teşekkür etmeyi, müziği,sanatı, güzelle çirkini, öğretmek gerek. Ayı değil insan yetiştirmeli
Ama lise sosyal seviyesi yüksek olan bu çocuklar için tam ve çok ciddi bir eğitin yuvası olmalı.. Sanat okulları artırılmalı, tarım ve sanayi ye yön verecek gençler yetiştirilmelidir. ( On saat konuşsak bitmez içimdeki şikayetler.En iyisi kısa keseyim)
Çok hoş bir empati ve öz eleştiri okudum. Ders veren bu yazı için seni kutlarım Kardeşim.
Saygı ve sevgilerimle
Sayın sami Hocam,
Siz canınızı hiç sıkmayın!
Türkiyede eğitim ve öğretim, siyasiler eliyle dünya egemenlerinin arzu ve menfaatleri doğrultusunda anlattığınız duruma geldi sanıyorum.
Eğitim ve öğretimini 1949 yılında yapılan bir anlaşma ile ABD'ye teslim eden ve o tarihte "Talim Terbiye kurulu"nun dört üyesinin Türk, dört Üyesinin Amerikalı olduğu, Başkanının Amerikan Büyük Elçisi olduğu, oyların eşit olması halinde başkanın kullandığı oy ile karar alındığı bir sistemden ne beklerdiniz.
Başında Milli ibaresinin olduğuna bakmayın. Eğitimimiz, yukarıdaki tarihden itibaren Milli olmakdan çıkmıştır. Bu anlattıklarınız ve bizlerinde ibretle okuduğumuz durum, bugünün meselesi değildir. O sebeple canınızı sıkmayın diyorum.
“…Hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!”
-Mustafa Kemal ATATÜRK-
Yazınız ve yazdıklarınız için sizi tebrik eder, Saygılarımı sunarım.
Merak edenler için 1949 anlaşması ile ilgili bilgi ve değerlendirmeler aşağıdadır.
27 Aralık 1949 ABD ile Eğitim Komisyonu Antlaşması:
Bugünün çocukları, yarın oy kullanan yani seçme ve seçilme hakkına sahip vatandaşlar olacaklar, bunların bir kısmı devlet yönetiminde önemli noktalara, belki de en üst noktalara geleceklerdir. Onları nasıl eğitirseniz, onlarda nasıl bir kafa yapısı oluşturursanız onlar öyle vatandaşlar, öyle yöneticiler olacaklardır. Bu nedenle Atatürk, eğitime çok önem vermiş ve onurlu, şuurlu, vatansever kuşakların yetiştirilmesine özen göstermiştir. Atatürk’ün yetiştirilmesine önem verdiği Türk Gençliğine ilk darbe Köy Enstitülerine yapılan kıyım ve yıkım ile indirilmişti. Köy Enstitüleri yıkılırken ABD’ye öğrenci gönderme furyası başlamıştı. Atatürk döneminde de yabancı ülkelere öğrenci gönderiliyordu, ancak gönderimde ülke ihtiyaçları göz önünde tutuluyor ve illa şu ülkeye öğrenci göndereceğiz diye saplantıya girilmiyordu.
ABD, Türkiye’de yerleştikçe ve denetimi ele geçirdikçe kendi ideolojisini benimsemiş, ABD’nin çıkarlarını kendi çıkarları gibi özümsemiş ve ileride Türkiye’de önemli görevlere gelme olasılığı yüksek gençleri ‘yetiştirmek’ yolunu tutmuştu. Bu amaçla 27 Aralık 1949’da Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkında Antlaşma imzalandı. Bu antlaşma, ABD’nin eğitime önce ortak edilmesini, sonra da belirleyici olmasını sağlayacak bir antlaşmaydı.
Antlaşmanın 1. Maddesine göre: Türkiye’de bir Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu kuruluyordu. Komisyon’un giderleri Türkiye’nin ABD’ye olan borcundan karşılanacaktı. Komisyon’un amacı: “eğitim programının idaresini kolaylaştırmak” olacaktı. ABD vatandaşlarınca yapılacak öğretim ve araştırma giderlerini de biz ödeyecektik. Aynı ödeme durumu ABD’de eğitim görecek Türk öğrencileri de kapsamaktaydı.
Ayrıntıya girecek olursak, kurulacak Komisyonun yetkileri 1. maddenin 1. fırkasında ve 2. maddenin 1. fırkasında şöyle belirtilmişti: “Türkiye’deki okul ve yüksek öğrenim kurumlarında ABD vatandaşlarının yapacağı eğitim, araştırma, öğretim gibi eğitim faaliyetleri ile Birleşik Devletlerdeki okul ve yüksek öğrenim kuruluşlarında Türkiye vatandaşlarının yapacağı eğitim, araştırma, öğretim gibi faaliyetlerini; yolculuk, tahsil ücreti, geçim masrafı ve öğretimle ilgili diğer harcamaların karşılanması da dâhil olmak üzere finanse etmek… Komisyon harcamalarını yapacak veznedar veya bu işi yapacak şahsın atanması ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından uygun görülecek ve ayrılan paralar, ABD Dışişleri Bakanı tarafından tespit edilecek bir depoziter veya depoziterler nezdinde bankaya yatırılacaktır.”
Kullanma yer ve miktarına ABD Dışişleri Bakanının karar vereceği harcamaların nereden sağlanacağı ise, antlaşmanın giriş bölümünde belirtilmektedir: “T.C. Hükümeti ile ABD Hükümeti arasında 27 Şubat 1946 tarihinde imzalanan antlaşmanın birinci bölümünde belirtilen kaynakla.” Bu kaynak ise ABD’nin Türkiye’ye verdiği borcun faizlerinin yatırılacağı T.C. Merkez Bankasına, Türk Hükümetince ödenen paralardan oluşan bir kaynaktır. T.C. Hükümeti bu antlaşmalarla, kendi parasıyla kendini bağımlı bir hale getirmektedir. ABD ile yapılan ikili antlaşmalar birbirini tamamlayıcı nitelik taşımaktadır. Eğitimle ilgili antlaşmanın kaynağı, Borç Verme Antlaşması’nın bir maddesi ile karşılanmaktadır.
Antlaşmanın en önemli maddesi 5. Maddedir. Bu madde, Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonun kuruluş şemasını vermektedir. Buna göre: “ Komisyon, Dördü T.C. vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki Büyükelçisi komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir” denilmekteydi. Amerikalı üyeleri ABD Dışişleri Bakanı atayacaktı. Komisyon doğrudan doğruya ABD Dışişleri Bakanlığına bağlıydı ve onun denetiminde olacaktı. Komisyon ‘Türk Milli’ Eğitiminin programlarını düzenleyecekti. ABD’lilerin Türk eğitim sistemi içinde nerede nasıl görev yapacağına komisyon karar verecekti. 5. Maddeyi okuyunca, insanın aklına Atatürk’ün şu sözleri geliyor: “Oysa hangi bağımsızlık vardır ki, yabancıların öğütleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.” Sadece 10 sene içerisinde bu sözün ne anlama geldiği unutulmuştu!
TBMM’de yasa ile onaylanan antlaşmanın gerekçesi ise aynen şöyledir: “ Amerika Hükümeti, harpten sonra ordusu elinde kalan fazla malzemelerin satışı için çeşitli devletlerde antlaşmalar yapmış ve gerek bu devletleri mezkûr satışların hâsılatını dolar olarak ödemek külfetinden kurtarmak, gerekse bu vesile ile AMERİKAN KÜLTÜRÜNÜ YAYMAK GAYESİYLE, antlaşmalarla ortaya çıkan alacaklarının bu memleketlerde kültürel gayelere sarfını temin edecek kültür antlaşmalarını imzalamıştır.”
Gerekçede, bu girişimi Amerikan Senato üyelerinden Fulbright başlattığından bu tür antlaşmalara Fulbright Antlaşmaları denildiği belirtiliyordu.
Dışişleri komisyonunun E. 1/1731, K. 14 sayılı ve 9 Mart 1950 günkü raporunda da, Antlaşmanın amacının “Türk ve Amerikan Kültürlerini birbirlerine tanıtıp yaklaştırmak” olduğu belirtilecekti.
Milli Eğitim Bakanlığında bugün çalışmalarını etkin bir biçimde sürdüren, personel politikalarından ders programlarına, Ilımlı İslam Projesi doğrultusunda imam-hatip okulu açılmasından Yüksek İslam Enstitülerinin yaygınlaştırılmasına dek pek çok konuda stratejik kararlar veren “MİLLİ EİĞİTİMİ GELİŞTİRME KOMİSYONU” adlı bir komisyon vardır. 1994 yılında 60 personeli olan bu komisyonda çalışanların üçte ikisi Amerikalıydı. Komisyonun başında L. Cook adlı bir Amerikalı bulunuyordu. L. Cook’un yanında “Milli Eğitim Bakanlığı Başdanışmanı” olarak da Howard Reed bulunmaktaydı. İnsanın aklına İslam Öncesi Türk tarihinde sık sık karşımıza çıkan Bağımsızlığını kaybetmiş Türk Kağanlıklarındaki Çinli danışmanlar geliyor.
Türk Milli Eğitimini ABD’nin yönetmesi 1949’dan günümüze kadar devam eden bir olgudur. Köy Enstitülerinin kapatılması, Yatılı bölge okullarının işlevsizleştirilmesi, vakıf üniversiteleri, anaokulundan başlayan yabancı dilde eğitim, Atatürk’ün eğitimde birlik ilkesinin işlevsizleştirilmesi hep bu ABD yönetiminin ve işbirlikçilerinin icraatlarıdır.
-Cahit ALPTEKİN'in "Geçmişte Yapılmasına Engel Olunan Devrimler Işığında Günümüz Türkiyesi" başlıklı yazı dizisinden alınmıştır.-
Ben körüm biliyorsunuz. Fakat görenler söylediler ki, ayda elli liraya bu elliyi yazıyla yazdım, daha kolay olurdu anlaması diye yani 50 liraya aylığı yani aylığı elli liraya özel okul olur mu demeyin içerikli reklam afişleri varmış etrafta. Kusuruma bakmayın. Yazarken bile bir tuhaf oldum. Yazım yanlışlarım ve ne bileyim işte her şey için özür dilerim. Bunca olan bitene sessiz kaldığım için, sadece izlediğim için, körlüğüme kimi zaman sağırlığı da eklediğim için, sırf hayatta kalabilmek adına hiç yanlısı olmasam da başımı çevirdiğim için özür dilerim. Kimim ben? Milletim. Kimden özür diledim? Bütün çocuklarımdan. Hepimizin yarınlarımıza, çocuklarımıza bir özür borcumuz olacak. Hem de istisnasız hepimizin. Bakalım bu özrü onlar kabul edecekler mi? Okullardan dershanelerden boş çuvallar gibi mezun olduklarında, dünya medeniyetlerinin insanlarıyla yarışamadıklarında, ekmeği bile dışarıdan ithal etmeye başladıklarında, artık üzerinde yürüyecekleri bir toprak parçası bile kalmadığında kabul edecekler mi özrümüzü?
kirli insanlara senin gibi temiz birileri yaramaz kaybeden onlar olmuş hocam... sen her daim doğruları savundun...ve sana yakışanı yapıyorsun....zaten istesende değişemezsin...burası türkiye ver parayı al ehliyeti al diplomayı...senin o temiz alnından öpüyorum....saygılarımla
evet özel okullarda okutacak bir çocuğumuz yok rabbime şükür
torunlarımda normal kullarda okuyor ve okusunlarda
dersaneler kapatılırsa bakalım neler olacak
ben oldum olası hep karşıydım dersanelere dersane olmadan okuyan doktor olmuyormuydu mühendis olmuyormuydu öğretmen olmuyormuydu
oysa şimdi ilk okuldan başlıyor çocuklar dersaneye etüte belki yanlış düşündü isem af ola
ne diyelim rabbim sonumuzu hayır eylesin
sizi okumak çok güzeldi takipteyim
saygılarımla
Özel sürücü kurslarında parayla ehliyet dağıtıldığını biliyordum ama özel okullarda parayla diploma verildiğini bilmiyordum, durum gerçekten vahim.
Ve inancım odur ki bu dersane özel okul meselesi eğitim sisteminin iyileştirmek için değil bazı yandaşlara kıyak geçmek için gündeme geldi, bekleyip göreceğiz hangi cemaate, hangi bakan veya vekillerin yakınlarına yarayacak bu durum, bu özel okul işine kimler el atacak?
İlgiyle takip ediyorum bu yazı dizisini.
Selam ve saygımla.