- 486 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇAY KAŞIĞI
Evimi nakliye arabasına yükledikten sonra bize ait bir şey kalmış mı diye son kez baktım evin salonuna, odalarına, mutfağına. Mutfak dolabının sol köşesinde unutulmuş bir çay kaşığı gördüm. Önce ne kadar umursamak istemesem de bu eşyanın bende emeği vardır; çayımın şekerini az karıştırmamış, efkarıma az kulak kabartmamıştır diyerek o çay kaşığını alıp cebime koydum ve evden çıktım. Bir alt katta oturan pimpirikli ve çenebaz ev sahibimden de kurtulmuştum. Son olarak bu şehirde halletmem gereken birkaç evrak işim vardı. Önce Tedaş’a uğradım, elektrik devir evrakına imza atmam gerekiyordu. Aceleyle ve bir el alışkanlığıyla cebimden kalem sanarak çıkardığım çay kaşığını evrakın üzerinde çiziktirdim. Benden önce masadaki bayan memur farketti bu dalgın ve komik hareketimi. Karşılaştığı enteresan adamlardan biri olduğumu bana öyle hissettirdi ki ’Beyefendi, isterseniz imzanızı kalemle atın’ derken yüzündeki gerginliğin yerini alaycı ve kahkahaya yakın bir tebessüm kaplamıştı bile. Bu halden hiç gücenmedim. Hatta içimden ben de güldüm kendime. Vakit öğleni biraz geçmişti. Kurt gibi aç vaziyette bir restoranda girdim. Yemeğim bitmeye yakın garson seslendi: ’Abi çay alır mısın?’ Eyvallah dedim, çay geldi fakat çay kaşığı unutulmuştu. İçimden, sorun değil, bu sefer cebimdeki çay kaşığını kalem yerine değil de gerçek işlevinde kullanırım dedim ve peçeteyle iyice sildikten sonra iki şekerli çayımı karıştırdım. Sonra tekrardan çay kaşığını peçeteyle silip cebime koyuyordum ki, karşı masada kocasıyla beraber yemek yiyen orta yaşlı, sarışın, gözleri fıldır fıldır etrafı kolaçan eden bir bayan farketti durumu ve beni göstererek kocasının kulağına eğilip bir şeyler fısıldadı. Sonra üç defa tövbe estağfurullah dediğini duydum. Restoranttan çıktığımda memlekete gideceğim otobüsün hareketine birkaç saat kalmıştı. Yavaş adımlarla en yakın otobüs durağına kadar yürüdüm. Çok geçmeden AŞTİ’ ye giden bir belediye otobüsü geldi. Ön kapı ilk basamağa kadar doluydu. Şoför orta kapıyı açtı. Otobüse bindiğimde ayakta sendeleyen bir ihtiyar dikkatimi çekti. Onun o halini gördükçe üzülüyordum. Neyse ki yolun yarısında, oturan bir genç durumu farkedip ihtiyara yer verdi. AŞTİ durağında otobüsten indiğimde üstgecit merdivenlerinde bir dilenci kadın duruyordu. Yine o insaf ve vicdan şahlandıran kelimeler çıkıyordu ağzından. ’ Yavrum ne olur Allah rızası için yardım edin, evimde bir çay kaşığım bile yok’ diyordu dilenci kadın. ’Bir çay kaşığı bile’ sözünü duyunca duraksadım, geriye döndüm, cebimden o çay kaşığını çıkarıp verdim dilenci kadına. Şaşkın bir halde ve afallayan gözlerle beni süzen dilencinin, ’keşke ağzımdan başka bir yok çıksaydı’ dediğini duyar gibi oldum....
Habib KARASAKALLI