- 713 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Patagonya gezisi
Bir ülkenin trajedisi, bazen biz gezginler için bir şansa dönüşebiliyor. Arjantin’in 2001 yılında yaşadığı büyük ekonomik kriz öncesinde Buenos Aires, Güney Amerika’nın en pahalı şehri olarak gösteriliyormuş. Ancak ekonomik kriz nedeni ile para birimleri olan Peso kriz öncesi değerinin ancak 1/3 kadarını koruyup, otel ve hizmet fiyatları belirgin olarak düşünce, ülkeye gelen turist sayısı arttığı gibi, gelen turistin profili de değişmiş. Bununla birlikte turizm gelirleri Arjantin’in 3. büyük ekonomik gelir kaynağı olurken, Buenos Aires’de bu gelirlerin üzerinde en çok hak sahibi olanı ünvanını kazanmış.
Arjantinliler bu kriz sonrasında neden bu hallere geldiklerini sorguladıklarında kendilerini ve kendi kültürlerini (Buenos Aires’liler bu hallelerine “Porteño” diyorlar) kirleten dışardan ithal yiyecek, giyecek ve yaşam tarzı dahil ne varsa sorumlu tuttuklarından önce Porteño harici ne varsa yaşamlarından çıkartmaya başlamışlar. Bu nedenle restoranlarda Pampalarda beslenen hayvanların etleri ile yapılan yemekleri yani kendi yerel tatlarını tekrar menülerine almaya, daha çok Tango salonları açmaya başlamışlar. Arjantin bir gün eski pahalı günlerine döner de biz gezginler için zor ulaşılabilir hale tekrar gelir mi bilinmez. Ama bildiğim bir şey var ki bu zamanlarda, bu ülke, en azından Buenos Aires fırsatını bulunca bir gezginin programına alması ve gezmesi gereken yer olmalı.
Buenos Aires’de her tarafta bir heykel veya anıt, tiyatro binası ve kütüphane mevcut. Bu kadar çok sayıda sanatla ilgili eseri ve binayı Buenos Aires’te bulacağımı tahmin etmemiştim doğrusu. İşgalci Batılıların, özellikle işgal ettikleri Güney Amerika ülkelerine mirasları olan ızgara planlı caddeli bu düzenli şehir beni çok etkiledi. Bu şehir için tavsiye edilen 5 gün geçirmeyi, gezi öncesi program yaparken fazla bulduğum zamanı hatırladım. Ancak doğrusu bu ya, bu güzel şehir hakkıyla keşfedilmek için herhalde en az 2 günü daha hakediyordu.
Buenos Aires’in simgesi durumunda olan ve 9 Temmuz Bulvarı üzerinde Plaza Republica’da bulunan Obelisk, 67.5 metre yükseklikte ve şehrin kuruluşunun 400. yılı anısına 1936 yılında dikilmiş. Bu Obelisk Buenos Aires’teki kaldığımız tüm zaman boyunca bizim için bir Mihenk taşı oldu. Otele dönüşlerimizde veya haritadan bir yer aradığımızda bu noktaya göre hareket edildi.
Yerel rehber Sonya ile şehirdeki yarım günlük minibüs turumuzda Puerto Madero üzerinden meşhur La Boca Semtine geldik. Buenos Aires içindeki 48 Semtten bir tanesi olan La Boca, İtalya-Genova’lı denizcilerin kurduğu bir yerleşim yeri. La Boca isminin kaynağı olarak Genova’nın Boccadasse bölgesinden gelen insanların bu bölgeye yerleşmesi gösterildiği gibi hemen yakındaki Riachuelo Nehri ağzında kurulması nedeni ile İspanyolca “ağız” anlamında “boca” kelimesinden kaynaklanabileceği de söyleniyor. Bu bölge çok renkli evleri, tavernaları, tangonun canlı müzesi olan Caminito’nun varlığı ve tabii ki ünlü futbolcu Maradona’nın yetiştiği futbol kulübü Boca Juniors’un stadyumu ile çok sayıda turist çeken bir bölge.
Daha sonra ise San Telmo Semtini ziyaret ettik. San Telmo semti şehrin en güzel yerlerinden. Burada hafta sonları kurulan Pazar çok meşhurmuş ama biz denk gelemedik. Eğer mümkünse gezi planınızda bir hafta sonunu Buenos Aires’in bu renkli semtindeki pazarında tüm günü geçirecek şekilde düzenleme yapın derim. Burada çok güzel kolonyal tarzda binalar var. Defenza Caddesi boyunca yürürseniz etrafta bol miktarda antikacılar göreceksiniz. Bu semtin ana meydanı Plaza Dorrego her zaman aktif bir yer gibi gözüküyor. Bu alanda sonradan epey vakit geçirdik ve ne zaman gitsek bir tango gösterisine denk geldik.
Bir sonraki ziyaret ettiğimiz semt ise Monserrat oldu. Plaza de Mayo Meydanı bu semtin kalbi sayılıyor. Bumeydanda Belediye binası, Şehir Meclisi, Arjantin Başkanının ofisinin de bulunduğu ve bir zamanlar balkonunda Eva Peron’un Buenos Aires’lilere el salladığı Casa de Gobierno (Casa Rosada-Pembe Ev) yer alıyor. Casa de Gobierno şimdilerde müze konumundaymış. Pyramide de Mayo ve Katedral gibi diğer önemli yapılar da Plaza de Mayo Meydanında yer alıyor. Nihayet burada araçtan inip civarı gezdik ve fotoğrafladık.
Bu arada bir gözlemimi de paylaşmalıyım; Buenos Aires’te çok sayıda insan ekonomik kriz nedeni ile protesto gösterisi yapıyor. Bu şehirde gezerken çoğuna şahit olduk. Tam da Başkanın binasının karşısında protestocular afişlerini asmışlar gösterilerini sessiz sedasız yapıyorlardı. Arjantin’de 1976-83 yılları arasındaki dikta döneminde, bizde de 1980 yılı darbesinde olduğu gibi, gözaltına alındıktan sonra ortadan kaybolmuş pek çok rejim karşıtı genç olmuş. Bu gençlerin annelerinin 1976 yılından beri oğullarına ne olduğunu öğrenmek istemeleri ile başlattıkları protesto hareketi günümüze kadar devam etmiş. “Madres” yani “Anneler Hareketini” oluşturan Arjantinli kadınlar haftada bir gün beyaz eşarplarını takıp toplanıyor birbirlerine destek olup seslerini duyurmak istiyorlarmış. İşte bu anneler de, bu alanda toplanırlarmış. Biz Arjantin Polisinin bu gösterilere müdahalesini görmedik. Protestocular gözlerini polislere, polislerde protestoculara dikmiş, birbirlerini seyirden başka bir şey yapmıyorlardı. Birden aklıma bizim ülkede şahit olduğumuz gazlı coplu müdahaleler geldi. Bizim “ileri demokrasi”de bir sorun var galiba…
Plaza de Mayo’da bulunan Metropolitan Katedrali 16. Yüzyıldan beri çok kez değişikliğe uğramış ve mimarı stillerin birbirine geçtiği bir bina durumunda. Binanın bence en önemli bölümü ise 1880’de Fransa’dan General José de San Martín’den kalanların getirilip, siyah bir mermer lahit içinde konduğu mozoleyi içeren bölüm. Renkli mermerler üstünde yükselen lahit önünde bu Generalin özgürlüklerine katkıda bulunduğu Peru, Bolivya ve Arjantin’i temsil eden gerçek boyutta üç kadın heykeli bulunuyor.
Meydanda bulunan Pyramide de Mayo, Buenos Aires’in en eski anıtı ve 1811 yılı yapımı. 1810 devrimi anısına yapılmış.
Recoleta Semti ise içinde bulunan ve 19. Yüzyıl sonlarına doğru Fransız mimar tarafından yapılan mezarlık ile meşhur olmuş bir yer. Bu mezarlıkta ülkenin gelmiş geçmiş en önemli siyasetçilerinin ve daha çok da askerlerin mezarları bulunuyor. Burada mezarların bazıları sanat şaheseri konumunda. Çok güzel, bakımlı ve pırıl pırıl taputları ile zengin mezarları yanında, zamanında çok zengin olan ama yıllarla fakir düşen aileler nedeni ile bakımları yapılamamış tabutları bile kırık dökük olmuş mezarlar da var. Herhalde bu mezarlığın en önemli ve en çok ziyaret alan mezarı ise Madonna’nın oynadığı film nedeni ile yeniden meşhur olan Evita Peron’un mezarının bulunduğu Duarte ailesinin mezarıdır. Eva ya da Arjantinlilerin ona taktıkları ve Küçük Eva” anlamına gelen Evita’nın mezarını görür görmez Madonna’nın güzel sesi ile o meşhur şarkı aklıma geldi.
Retiro Semtinde bulunan Kule (Torre) Anıtı 1982 yılına kadar Torre de los Ingleses (İngiliz Saat Kulesi) olarak biliniyormuş. Arjantinliler’de, Falkland Adaları (bir Arjantinlinin yanında Falkland Adaları ismini kullanmamaya çalışın. Çünkü her yerde bu adalar için Malvinas Adaları ismini kullanıyorlar) için İngiltere ile savaştan sonra ortaya çıkan İngiliz kızgınlığı sonrası, bu anıt sadece kule olarak adlandırılıyor. Bu anıt 1810 Mayıs devrimi anısına 100. yılda yerel İngiliz topluluk önderliğinde dikilmiş. Plaza Fuerza Aérea Argentina (daha önce Plaza Británica olarak biliniyormuş) da dikili olan anıt, İngiliz mimar Sir Ambrose Macdonald Poynter’ın projesiymiş ve tuğlaları dahil İngiltere’den gelen malzeme ile inşa edilmiş. Kulenin tamamlanması ve açılışı ise 1916 yılına kadar çeşitli nedenlerle gecikmiş.
Arjantin’de ızgara et yemeklerine “churrasco” deniyor. Öğle yemeğini Corrientes Caddesi üzerinde bu türden restoranda yedik. O mükemmel lezzetle de o gün tanışmış olduk.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.