SIVASI DÖKÜLMÜŞ HATIRALAR
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Toplumsal yaşantının en önemli yapı taşı; bireyler arası kültürel bağlardır. Pirimitiv topluluklarda bile kültürel bağlar, tarihe belirgin izler bırakarak yol katetmiştir. Her ne kadar coğrafi yapı, toplumların kültür motiflerini ve yaşam koşullarını biçimlendirsede, insanlar birbiriyle gerek sözlü gerekse yazılı temaslar kurarak kültür köprüleri oluşturmuşlardır. Mezpopotamya yerleşik hayata geçiş sürecinde bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış ve kültürel keşif ve araştırma merkezi olmuştur. Özellikle antik yunan ve roma medeniyetlerinin gelişme aşamasında kültürel etkileşim noktası olmuştur. Peki fırat ve dicle nehirleri arasında kalan bu bölgeyi diğerlerinden farklı ve özel kılan neydi..?
Birçok sebep sayabiliriz; Verimli toprakları, uygun iklim şartları, son buzul çağın iklim koşulları nedeniyle kuzeyden güneye göçen topluluklar ve buna benzer bir çok sebep olabilir ama benim için bu coğrafyayı özel kılan; İlk yazı denemeleri geliştirilmiş olmasıdır. Zira bilinen ilk okur yazar topluluk ve medeniyetlerin merkezi konumundadır. Piktogram diye adlandırılan ilk yazı türü; hikâyeleri, tarihi ve bazı olayları anlatan tabletlere çizilmiş resimlerdir. Daha sonraları farklı harfler için farklı işaretler geliştirmeye başlarlar ki buna çivi yazısı denmiştir. Bu yeni yazı türü kısa sürede yaygınlaşır ve piktogramdan daha fazla kullanılmaya başlar. Harfler, kil tabletler üzerine çizilir ve pişirilirdi.
Sümerlerin bu müthiş keşfi, insanlık tarihinde ki en önemli mihenk taşıdır. Bizler bu gün geçmişe ve geleceğe dair bilgi ve ön görülerimizi yazılı kaynaklar vasıtası ile arşivleme ve ulaşma imkanına sahibiz. Evet mezopotamya bize ve birçok topluluğa tarihte kimlik olma imkanı vermiştir.Özellikle bizim gibi sözlü kültürle beslenen toplumlarda gelecek nesillere, kültürel miras bırakmak adına, yazılı kaynaklar önemli yer tutmaktadır. Bir çok dernek tabelasında "Kültür ve Dayanışma Derneği" ibaresini kullanıyor fakat ne acı ki gerçek manada bunu başara bilenlenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Faliyet raporlarını okuyunca kızmamak için kendimi zor tutuyorum. "Efendim biz piknik düzenledik, aidat toplayabilsek çok güzel projelerimiz var, derneğe yer almayı düşünüyoruz" ...falan filan yahu bunlar küktürel faliyet değil ki kimi kandırıyorsunuz..? bu dedklerinizi "kanarya sevenler derneği" de yapıyor, senin ne farkın kaldıki..! Kaç tane bayan üyeniz ver? gençlerin eğitimine nasıl katkı sunacaksınız? Dinazorlaşmış yöneticilerden oluşmuş ve gelişmeye kapalı yöneticilerden arınmış, geç dimağlara yönetim imkanı tanıyan bir kurum olabiliyormusunuz?
Ardahan’ın birçok derneği var ve ne yazık ki çoğu bu sorulara yanıt bile verecek kültürel donanıma sahip değil. Artık Ardahan kültüründen, bihaber nesiller yetişmeye başladı. İnsanlar öyle yabancılaşmış ki, bırakın köylü olmayı aynı sülaleden olanlar bile birbirini cenaze veya düğünde görüyor, akraba ilişkileri kopmuş ve insani duyguları deforme olmuş bireyler yetişti. Biran önce genç nesillerini kurtaracak toplum ve memleket aidiyetlerini öğretebilecek kültürel ve yazılı formasyonlar oluşturmalıyız, zira anlatı ve yazılı kültür hatıraları bireyleri ait olduğu topluma bağlar. Düşünsenize düne kadar Dede Korkut hikayeleriyle büyüyorduk. Ben ilk "Boğaç han" hikayesini dinlediğimde, ben neyi yanlış yapmıştım ki ismimi ninem koydu diye kendi kendime hayıflanmıştım. Ardahan’da ki anlatı geleneği çocukluğumun en önemli hatırasıdır. Köy odasında dedem ve akranlarının akşam ve yatsı namaz’ı vaktleri aralarında anlattığı hikayeleri dinlemek için seki önünde istiflenirdik çocuksu merakımızla. Hacı dedem değildi artık, karşıda ki keçe kaplı sedirde oturan. O Kandil isinin, yer yer sıvası dökülmüş loş odanın, taş duvarllarına düşen harekelti gölgesi içinde san ki hikaye anlatan Dede Korkuttu. Her defasında adeta büyülenirdim, sırayla yaşlı büyüklerimin anlattığı kimi gerçek, kimi masal tadındaki hikayelerden. Ne acı ki çocuktum, okuma yazmam yoktu ve not tutamamıştım o anları, sadece kulak hissiyatıma dayalı hatıralardı ve tıpkı odanın yer yer dökülmüş sıvaları gibi birçok hikaye’nin zihnimde büyük bir kısmı, sıvasız arşivlenmişti.
Sadece dinlediğim hikayeler değildi sıvasız kalan. Gece ay ışığında uzanıp tutmak yıldızları, karabaşla birbirimizden cesaret alarak kainata kafa tutarcasına dolaşmak çayırlarda, kımı toplamak, külül yemek yeşil otlara çocuk bedeniyle iz bırakarak.Tırpan çekenlerin armonisini dinleye bilmek çekirge seslerinde.Hani satıpta sermaye yaptığımız sarı öküz ver ya işte onun boyunduruğunda oturup, sap yüklü öküz arabasının yağsız tekerlerinin gıcırtısında sallanarak köye yaklaşmak, tepeden süzülür gibi kartal edasiyla. Çocuk olunca insan unutamaz acı da tatlı da olsa Ardahanda yaşamayı. Nasılda isterdim yazabilmeyi o dönemde yaşadıklarımın tamamını ama dedimya, sıvası dökülmüş bir çok hatıramın.
* Mezopotamya kültürleri- vikipedi
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.