PİRELERİN ETTİĞİ..:))))
Ağustos Ayı’nda, Anadolunun ücra köşelerindeki bir köyde düğün vardır. Düğün denilince, davullu zurnalı, üç gün üç gece devam eden, yenilen, içilen ve sınırsızca eğlenilen bir köy düğünü.
Düğün birinci gün damadın köyünde başlar. İkinci gün ise başka bir köyde bulunan gelin almaya gidilir davul zurna eşliğinde. O gün de gelinin köyünde damadın ve gelinin köylüleri ile civar köylerden gelen bir hayli kalabalık davetlilerin katıldığı şölen havasındaki düğün, darısı gençlerin başına temennileri ile devam eder.
Akşam olunca damadın köyünden gelen düğün kafilesi kendi köyüne dönmez. Zira böyle zamanlarda misafirperlik en üst düzeydedir köy yerinde. Bu Anadolu insanı için asla vazgeçilemez bir haslettir.
Gelinin köyündeki her ev, komşu köyden gelenlerden, imkanlarının elverdiği sayıda kişiyi alarak evlerinde misafir eder. Misafir evinde de yenilir içilir, sohbetler edilir. Nihayet ilerleyen saatlerde uyku vakti gelmiş de geçiyordur artık.
Ev sahibi kaç misafir getirmişse evine, onlara yetecek sayıda, muhtemelen yünden döşek ve yorganlarda yatırır misafirlerini. Amacı, misafirlerini olabildiğince rahat ettirmektir. Çünkü, ister ki, misafir köyüne döndüğünde daima ev sahibinin iyiliğinden ve ikramkarlığından bahsetsin.
Herkes kendine gösterilen odada hazırlanan yatağına yatar. Yorgunluğun rehaveti ve biraz da içkinin yarattığı mahmurluktan dolayı derhal uykuya geçerler.
İşte güne damgasını vuran olay da bu gece vakti geçer. Yaşanıldığı anlatılan, belki de bir fantaziden ileri gitmeyen olay, ünlü tevatürcü Mehmet (AGO) Ağa’nın anlatımı ile de bir başka güzelleşir. O, oraya özellikle çağırılmıştır, anlatsın, hoş bir sohbet olsun diyerek.
Aylardan Ağustos’tur. Ancak 1650 rakımlı bu köy yerinde geceleri son derece soğuktur. İşte onun içindir ki geceleri yün yorgan altında uyunur.
O günlere mahsus bir başka olgu daha mevcuttur. Köylünün yaşadığı şartlardan veya başkaca çevresel etkilerden olsa gerek pire vardır evlerde. gece olunca yatakta açığa çıkan pireler başlayıverirler icrai faaliyete. zaman zaman da kulak diplerinde çıkardıkları pıtır pıtır seslerinden, bazen yüksek atlama, bazen de uzun atlama yaparlar. Belki uzun eşek oynadıkları da vakidir :))))
Gelinin köyündeki düğün de biter. Damadın Köyüne gelinir. Üçüncü gün de devam eden düğünün bitiminde damat, belirli seremoniler eşliğinde gelinin yanına yolanır. Bu arada yerleşik ananeler gereği damadın yediği sopanın da haddi hesabı yoktur.
Belirli bir yaş grubunu oluşturan köy sakinleri ertesi gün toplanır ve sohbete koyulurlar. Bu arada da düğünün kritiğini yapmaya başlarlar. Öncelikli konu ise gelinin köyündeki misafirlikte Mehmet (AGO) Ağa’nın yaşadığını söylediği olay vardır.
Burada Mehmet (AGO) Ağa’ ya sözü verelim de anlatsın bakalım neler olmuş:)))))
-Arkadaş, adamlar tevatür güzel ağırladılar. Öyle ki aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yedik içtik. Sofrada yoh yoh. Akşam oldu, herkes odasına çekilip yatağına yattı. Sayabildiğim, evin dört odası ve bir de salonu var. Evde yaklaşık, ev sahipleri de dahil olmak üzere yirmi kişi yatıyor. benim bulunduğum odada dört kişiyiz.
-Derin bir uykuya dalmışken kaşınarak uyanıverdim gecenin bir yerinde. Nasıl bir kaşınmak. Sanki samanlığa düşmüşüm. Kaşağı vursam dinmeyecek bir kaşıntı )) Pireler yemiş bitirmiş beni. Adam sürü ile Pire mi besler acaba. Bir de şu elimin hiç yetişemediği sırtımdaki o lanet nokta kaşınmıyor mu.? Yanıyorum adeta..
-Şöyle bir yokladım kendimi. Pireler damarımda kan bırakmamışlar. Düğünde yediğim içtiğimin hiçbir faydası olmamış bana. Bir gecede süzülmüşüm arkadaş :))))
- Biraz kendime gelince bir başka şeyin daha farkına vardım. Kaşınıyorum anladım iyi de, ben neden böyle çok üşümüşüm ki diye söylendim kendi kendime. Lakin nedenini çok çabuk anladım. Karanlıkta el yordamı ile üzerime akşam örtülen yün yorganın artık orada olmadığını fark ettim.
-Ulan kaskatı olmuşum iyi mi. İliklerime kadar titremekteyim. Ağustos Ayı’nda zatürree olanı tefe koyarlar burada. "Hay Allah" dedim. "Bir yaramaz bana şaka yapmak istedi galiba" diye söylendim.
-Sonra bir idare lambası bulup odada yatanların yorganlarını kontrol etmeye başladım. Benim yorgan nerede.? Odada yatanların hepsinin yorganları tek. Dolaplara, köşe bucak her yere baktım. Yorgan yok.
-Diğer odalara gittim. Herkes mışıl mışıl uyuyor. Arada bir horlayanlar var. Kimisinin horlama sesini dışarıda duysan, Afrika’dan aslan getirmişler sanırsın.
-Tüm aramalara rağmen yorganımı bulamadım. Donuyorum yahu. Ne yapmalıyım şimdi. Yatak var ama yorgan yok. Bir battaniye veya benzeri birşey de bulamadım. Birisinin yanına kıvrılsam, adam kimbilir ne düşünür:))) Bir de içkili kafa ile ki:)))) aman da aman.:)))
-Kendi kendime söylenirken, dış kapının hafif aralık olduğunu ve azıcık ışığın kapıdan içeri girdiğini gördüm. Merakla kapıya yöneldim. Kapıyı araladım. Dışarı çıktım. İleride bir şeyler olduğunu gördüm. Hızla oraya yöneldim. yaklaşınca ne göreyim dersiniz ???
-Yalanım varsa aha şuradan şuraya gitmeyeyim. Arkadaş, pireler benim o kocaman yün yorganı yüklenmiş gidiyorlar mı ???:)))))))
Der demez, kahkahalar atan kalabalıktan birisi lafın dahasını da duymak dileği ile sataşır Ago Ağa’ya;
-Yahu Ago Ağa iyisin hoşsun da bu kadar yalan da olmaz hani. Bunlar nasıl pire imiş. ki senin yorganı sırtlayıp götürebilsinler..??
-Pire, nasıl he ?? Yahu bendeki kanı tüketmişler, her biri olmuş kurbanlık tosun )))))
Kalabalık adamakıllı iptaldir artık. Ancak birisi kaşımaya devam eder.
- Senin bu tevatürler yüzünden gün gelecek hiçbir lafına inanmayacağız.:))))
-Yahu siz nasıl adamlarsınız. Hem çağırıp anlattırıyorsunuz. Her defasında da inanmıyorsunuz. Valla billa gelmem de anlatmam da bundan sonra.
der her zamanki gibi ve kendisi de başlar kahkahalarla gülmeye ))).
İşte böyle idi Anadolu insanı.
Şakalaşma lezzetlidir. Asla gönül kırıcı olmaz.
Bu şakanın yapıldığı ev sahibi de gün gelir bir büyük keyifle dinler bu hikayeyi.
Asla kırılmak ve gücenmek yoktur lügatlarında.
Bilirler ki ön yargı yoktur. Kötü niyet asla olmaz.
Sadece yaşanılan sonsuz dostluk ortamında bir hoş sada yaratmaktır amaçları.
Bugüne bakınca, acaba geçmişe göre çok mu şeyler kaybettik diye hayıflanırım nedense.
YORUMLAR
hahahhahah
mükemmel!!
bayılırım böyle hikayelere
çocukluğum köyde geçti, evimize çok misafir gelirdi
uzaktan yakından
elektrik olmadığı dönemler lüküs yakardık
gaz pahalı lüküs yanan ev zengin evidir derlerdi..
misafilrlerin hizmetini de yapardım
yemeklerini taşır, yemekten sonra bakır kapaklı leğeni önlerine tutar bakır gügümde ılıttığım suyu döker omuzuma attığım havluda ellerini kurularlardı
sonra bir köşeye sıvışır dinlerdim..
nerde o günler" diyesim geldi
selamlarımla
Şiirlerin Ziyası tarafından 11/4/2013 9:16:20 PM zamanında düzenlenmiştir.