- 363 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yurttaşlık Ve Halk Kavramı 3
Açıkçası otomobili ortaya koyan nesnel ilişki ve bağıntılar; otomobil üretim ilişkisini halka dek ilişki olmaktan çıkarır. Tüketime verilir otomobil ancak insanların öznel kullanması için vardır. Ancak böyle bir zaman içinde elma insanların yemeleri için, araba insanların hizmetleri için var olan bir nimettirler.
İnsanın insana ve insanın kendisine yabancılaşmasına dek anlama ve anlatımları, öznel ve özel hayatın bu tür çarpıtılan anlamalarıyla ortaya çıkar. Baş ve son ilişkisi böylesi çevrim sel ilişkilerde baş olan sonda, son olan başta gibi birbirinin yerini alırlar. Yani sonda olan, başta olan bir amaç gibi çalışır. Sonda olan bir ön determine, bir neden gibi çalışabileceği gibi; başta olan sonda oluşla bir nimet olma konumuna düşer.
İlk otomobil ilk başta bir nimet olarak üretilemez. Kendi pozitif şartlarının, ayrı ayrı bağıntı ve entegrasyonlarıyla ve zaman içinin birçok katkılarıyla ortaya konur. Otomobil seri üretimle bir kez ortaya kondu mu da, artık sondaki nimet olan düşünce başta otomobili bir nimet olarak tasarlayıp üretmeye ve kullanmaya başlar. Yabancılaşma budur. Yabancılaşma ilk başta doğanın işleyişine yabancılaşmadır.
Yabancılaşma toplumsal gücü göremeyerek, toplumsal gücü bir başka güç sanışla ona atfen nimet verdi gibi anlamlar yükleyerek yabancılaşma, yabancılaşmanın bir başka aşaması oluşla karşımıza çıkar. Yani artık erken dönemde beri ilkte olan öznel sanı kanıcı anlamalar nimet, rızk, gönenç gibi özneci anlamalar üretimden sonra olur.
Seri üretim aşamasından sonra gönenci olan rızkı olan anlama ve düşünmeler seri üretimin başına alınarak çevrimsel üretim yapılmaya başlanınca ilk olan üreten güç, üreten nesnel güç unutulur. Artık üretim gönenç oluşla söz gelimi insanlar tarlayı traktörle sürsünler diye üretilir.
Oysa buğu gücü buhar kazanına uygulanırken ya da içten yanmalı motorlar dizayn edilirken şimdiki nimet olan traktör anlayışı o zamanlar hiç ortada yoktu. Ne akla hayale böylesi bir nimet gelirdi. Ne de böylesi bir nimet öngörülebilirdi.
Böylesi bir nesnel girişmeler sonunda öznel olan irade devreye girer ve sonda olan yararcı olan nimet düşüncesini başta tasarım olarak ele alıp otomobili ya da traktörü nimet olarak düzenlemeye başlar. Bundan böyle sonda olan yarar, gönenç gibiler de başta olur. Ama asla ilk olan unutulmamalıdır. İşte toplum bu kabil unutmamanın bilinci ve garanti referansıdır.
Çünkü sistem kendi düzeltmesini, kendisini hatalardan ve kör dövüşünden arındırmasını; bu kabil ilk olana göre referans edilip, bağıtlanacaktır. Aksi halde sistemin gönenci ilki oluşla ele aldığında sistem kendisinin düzeltmesini yapamaz. Tencerede kaynayan suyun tencere kapağını kaldırıp kaldırıp indirmesinin kezler kere keslerce olan gözlemi yapıldı.
Ama bu tür gözlem, bir noktada bir kişiye buğu gücünü kullanmayı düşündürttü. Böylece şimdilerdeki insanlık, uzayda iyon devinimi yapmanın bambaşka süreç ve kullanımı içine girdiler. Bu muktedirlikti gönençle insan, yeni hayaller kurmanın yaşantı laması içine girdiler.
Söz gelimi başörtüsüne selam durmak gibi çocukça bir siyasi söylem vardır. Söz toplumsal olanı bilmeyenin ya da bilmezden gelmenin çocukluk hastalığı düzeyince hitap edişin aldatan kirli bir siyasettir. Bu sosyal olanı, toplumsa olanla karıştıran vasatlık düzlemine ithaftır. Ve at izi ile it izini karıştırır olmanın kandıran, kişisel siyasal yararcılığıdır.
İşte böylesi seslenmeler bilmezi yurttaşlar olama bilincine seslenmenin sakatlığıdır. Ya da kendisine söylenenin ne anlama geldiğini bilmeden, “ben yurttaşsam her şeyi talep ederim; ben yurttaşım, bunu da isterim”, demenin bilmezlik bağnazlığıdır. “Eğer toplum bende vergi alıyorsa, başörtüme de karışamazsınız” demenin bilmezi saflığıdır! Bir kere vergi türbanlı ya da türbansız olduğunuz için alınmıyor. Türbanlı da olsanız, türbansız da olsanız; vergi alınır.
Dünyada; ‘ben yol istiyorum, ben sağlık istiyorum, ben dokunmuş pırtı istiyorum vs.’ demeler, toplumsal ilişkili girişmelere bağlı oluşla hak etmenin, her bir talepleri vergiler karşılığındadır. Başımı açacağım, başımı örteceğim demenin vergilendirilmesi yoktur. Verginin bir üretim-tüketim ilişkili zorunlu yüküm seldi bağıntılarsan olduğunu, hem duydum hem de biliyorum!
Reel sistem ilişkisi bu iken; başörtüsünün yani kumaşın kişisi örtünmeli kullanım şeklinin; ne üretim ilişkisiyle bağıntılı olduğunu; ne de toplumsal ilişkilerle bağıntılı tüketim yapar olmanın yükümlersen vergilenmesi olduğunu; ne duydum ne biliyorum ne de olup biteni sosyo-toplum gerçeğine göre hafızam alıyor. Bir yaşıma daha girdim dostlar!
Toplumsa bağıntılardan ötürü üretilen araba, yine araba rengi arabanın kullanım tercihi olurla ortaya çıkar. Araba renginin arabaya dek üretsen olan teknik ve iç nedenli işleyişine ne etkisi varsa; başörtüsünün de topluma o etkisi vardır.
Genel siyaset, toplumu ilişkileyen işlerden ötürü vardır. Saygı topluma taalluk eden işlerde vardır. Bir şeyin saygın olabilmesi için toplumun istediği yükümlenmenin karşılıklı bağıntısı içinde olması gereklidir. Başın örtüsü, burnun hızması benim ne saygıma karşılık gelir. Ne de saygısızlığımdır. Umurum bile değildir. Çünkü bunlar toplumsa ilişkilersen bir bağıntı değil iken de, bunlar toplumsal hak da değildirler. Sosyal kullanımlı bir tercihtirler. Bunu kullanırlar.
Sosyal hayat içinde benim giyinmeme, benim baş örtünmeme ne saygı duymalısınız, ne de saygısız olup nefret etmelisinizdir. Çünkü bu sosyal tavrım yansızlıkla (nötr-etkisiz) olunan bir bağıntısızlıktır. Başınız açık ya da örtük olduğu için değil de hoşlanırsam size yaklaşırım. Hoşlanmaz isek arkadaşlığımız yeğlenmez . Burada hiçbir zorunlu yükümse bağıntı yoktur.
Hâlbuki toplumsal olanın tümü zorunlu ve genel kabulle bir bağıntıdır. Toplumsa olanın hiç biri sizin hoşlanma ya da hoşlanmamanızın ölçütü değildir. Toplum, kişi sel inancınızı özel hayatınızı yaşanılaşışla temsil etmeyi taşımanın ölçüsü ve ölçütü değildir. Asla olamaz da. Söz gelimi toplumsal yaşanışta sizin bacaklarınız varsa, aman canım tekerlekli sandalye üretmeyi ben mi düşüneceğim diye, kişisel bencillikle ya da kişisi hoşlanmayla tercih etmenin içinde olamazsınız.
Oysa toplum bunu düşünür. Sizde bu düşünme için üreterek katkı verirsiniz ya da vergi vererek toplumsal mesainin katkısını yaparsınız. Bu özgeciliktir. Buna saygı duyulur. Daha doğrusu buna saygı duymak zorundasınızdır. Çünkü kör olan sizlere de toplum, zorunlulukla Kiril alfabesini amade kılmayı tam da bu nedenle sunar. Yükümlensinli olan tutumlu şeyler saygındırlar. Girişen ilişkiler saygındırlar. Gözünüze gözlük taktınız diye saygın olunmaz. Göze süs için, keyif için, öyle istediği için takılan gözlük, toplumsal bir girişen ilişki değildir.
Başörtüsü ne özgecil olandır. Ne yükümleriler olan bir tavır olmamakla toplum içinde de ne de saygındır. Ne de saygısızlığın konusudurlar. Ne de kişisel tercihlerin toplum da talep edilmesi olası değildir. Yurttaşlık bilinci de bunu gerektirir. Toplum başörtüsünü değil üreten ilişkileri ve hayatın temel sağlananlarını düzenlemeyi ister. Başörtüsü ne üreten ilişkidir ne hayatın temel sağlasan zorunluluğudurlar. Yani başörtüsü özel hayatın konusudur. Toplum konusu değildir.
Eğer siz başörtüsünün bir yurttaşlık bağ ve bağıntısı olmadığını biliyorsanız; eğer siz kişi sel başörtüsünün üreten bir ilişki olmadığını biliyorsanız; eğer siz imanı bağlamda başörtüsünün hiçbir eğitim öğretim ve üretim ilişkisinin genel geçer kural ve kaidesi olmadığını biliyorsanız; eğer siz özel hayatın toplum içinde yaşanan bir durum olmadığını, özel hayatın toplum içine taşınamadığını biliyorsanız; özel hayatın toplumda tercih edilmediğini biliyorsanız; bu söz sizlere toplum sal bir hak ve hakkaniyet oluşla söylenemez.
Çünkü bu tür “ başörtülü de vergi veriyorsa” sözünü söyleyen kişi bu tür konuştuğu anda karşıda bir bilmezi konuşuyor durumuna düşer. Dinleyende de alkış değil bir kahkaha patlar. Patlamıyorsa bu da gariptir. Sizin bencilliğiniz ya da sizin hoşlanmanız toplumun ölçütü ve saygı duyulanı değildir. Toplumda saygı duymak için saygı duyulanın toplumsal bir nedeni olmalı. Başörtülü vergi verdiği için Marmaray’ı talep eder, boğaz köprüsünü talep eder vs.
Başını açtı ya da başını örttü diye saygı duymanın ya da saygısız olmakla anlamsız olmanın âlemi var mıdır? Eğer siz sosyal hayatta, baş açmayı ya da baş örtmeyi benzer duyguyla ve benzer anlayışla benimsiyorsanız bu kabil tutumlara sosyal yönde bağıntılılık içinde saygı duyabilirsiniz. Bu da, kimsenin umurunda değildir. Sosyal hayatta saygı, bir ilişki başlatmanın bağıntı ve selamlaşmasıdır. Oysa toplumda ‘zorunluluklar’ daha baskındır. Zorunluluklara zorunlu oluşla bir saygı vardır.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.