- 528 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bilimsel Olanla Bilimsel Düşünce 1
Bilim ve bilimsel düşünce bir toplumda ya da dünyada yaygınlaşmadıkça o toplumun ya da dünyanın gelişemeyeceğini pek ala bilmekteyiz. Bilimle, bilimsel düşünce çok farklı oluşmadırlar.
Bilimsel olanı söyleyen bir kimse, bilimsel düşünce sahibi olmaya bilir. Daha doğrusu bilimsel düşünce gösteremeye bilir. Bilimsel düşünce teknik, teknolojik ve bunların da üzerinde uslamlamadır.
Bilimsel olan, görece ve verilidir. Kontrollü oluşla yaklaşık bir ikame olunur bilgi olmakla bir sonuçtur. Bilimsel düşünceyse bilimsel olan bu sonucu komplike etmenin bir bağıntısıdır. Veya bilimsel düşünce etraflı bağıntılarıyla giriştirmelerin bileşkesidirler. Bilimsel olan veri, bağıntılarıyla bilimsel düşüncenin fikirlerini oluştururlar.
Ama her nedense, bilimsel sonuçlar bizlerde bilimsel fikri oluşturmazlar. Bilimsel bilgi, sanki okulda öğrenilen ve sınavda sorulara cevaben verilen olan bir bilme durumudur! Bir takım kişilerin buluşlar yaptığı bilgi oluşla sorulunca; bir kültür oluşla çeşit karşılık yanıttan ibaret olan, unutulacak şeydirler!
Bilimsel olanla, bilimsel düşünce; kullandıkları benzer bağıntılarından ötürü de bilimsel ile bilimsel düşünceyi hemen birbirinde ayırmak kolay değildir. Sonuçta bilimsel bilgiler bilime dayanan sıkı bir öznelce uslamlamadırlar. Bu nedenle de kolay fark edilirler.
Bilim; verili olanlarıyla bağıntılı iken; bilimsel düşünce verili olanlardan çok fazla oluşla sizin dışınızda girişen ve sizden, verili kısıtlamalarınızdan bağımsız olan, heterojen şeylerden bir girişmeler bağıntılı oluşun bileşke ağırlık noktasıdırlar.
Yıllardır yumurtanın kolesterol yapmasına, etin bilmem ne yapmasına, tereyağının margarine alt edilmesine, sigaranın bizi soba borusuna döndürmesine bilimsel bilgimden ötürü ben hiç inanmadım. Hep bu durumlar söz konusu olduğunda, açtım ağzımı. Has bel kader bir durumla yumdum gözümü.
Ama adım aykırıya, her şeye karşı oluşla aksi olmağa çıktı. Sen de haklısın diyene rastlamadığım gibi, öyle değil böyle diyene de rastlamadım! Belki de bir üşütük olmaktan öte pek bir şey değildim. Genel konuşulan imana göre aykırı olmak, inat ve aksilik değildi de neydi?
Fakat dünyayı değiştirenler de hep genel imani ve genel kaville olanlar değil de, bilimsel düşünüşle, aksiliği olanlardılar! Genel imanımız ve genel kavlimiz bilimsel olup, bilimsel düşünüşle olan fikirler arenası değildiler. Oysa genel iman ve genel kavlimiz, bilimsel olanın bilimsel düşüncesi içinde olmalıydılar.
Çevremde süreçler analizine bilimsel düşünceyle yaklaşana da pek rastlamadım. Bilimsel düşünüşle olmayanların daniskasını televizyonlar da, hele karizma olarak yapanlarını da pek çok görmek olasıdır. Yumurtanın kolesterol içeriği de, etin bilmem ne olduğu da, sigaranın kanserojen ligi de bilimsel bir söylemdir. Bilimsel bilgi bir sonuçsa da; bilimsel düşünce bilim olanın uygulayım ve yaşantılaşmasıdır.
Bilimsel bilgi doğru bir söylemse; bilimsel düşünce onu etrafıyla bağıntılı olarak anlamadır. Söz gelimi bilimsel düşünce bağlamında sigara ışığından tutun da nükleer ışığa dek tüm ışıklar görece radyasyon oluşla, zaten temelde kanserojendirler. Ne var ki vücut bunların kimini izole ve ekarte ederek; ışımayı belli bir boyutuyla görmenin kullanım yararına sokmuştur.
Yani süreç, ne yalın oluşla radyasyona maruz kalmanın tüm ölümünü ortaya koyar. Ne de kanserojen olmanın olumsuzluğunu bertaraf etmeyi süreçleyemez değildir. Aksine gerçek hayatın içindeki akışta radyasyona dek ölümcül olanla, yine ölümcül olanın çeşitli karşıt oluşmalarla izole edilmesi bir arada yan yana girişirler. Bu nedenle hayat tek düze bir akış ve pasif oluşla edilgin bağıntı değildir.
Hayat her radyasyon düzeyine pasif kalmamıştır. Radyasyonla ölüm bağıntısı arasına nicel durumlarla görece olanın içsel dışsal bağıntı sal girişmeli entegrasyonu vardır. Hayat bu entegrasyon içinde ışıma ve ölüm bağıntısı arasına bir yaşantı şeklini konumlar. Yaşam ile radyasyon arasındaki savaşta çeşitli denge girişmeli olacak devinimler bu boşluk alan içinde kendisine inşa için zemin bulacaktırlar.
Söz gelimi radyasyonla, radyasyonun yaşam üzerine yansıması olan ölümler arasına ozon bağıntısı girmiştir. Bu girişme sonunda yeryüzüne ulaşan radyasyon zarar vermez bir radyasyona dönüşmüştür. Ama bize empoze edilen uygulayımlar bilimsel düşünce değildirler. Bize bilimsel olan söylenir. Biz de bu söylenenleri bilimsel düşünce gibi algılamakla yanılırız.
Suyun kaldırma kuvvetini formüle etmek bilimsel bilgidir. Bu formülasyona uygun yorumlarıyla bu formül asyön üzerine tenis kortlu, konferans ve sinema salonlu yüzer taşıtlar inşa etmek te, bilimsel düşüncedir. Suyun formülü, tenis kortunu ön görmez.
Ya da bilim sel olan suyun kaldırma kuvveti formülasyonu içinde bizim bilimsel düşünüşlerle olası kılar olacağımız bir takım buluşlar olacak olsun. Ama bizlerin henüz bulamadığı bu kabil olasılıkları da bu tür bilimsel formülasyonlar öngörmezler. Tüm bunları, bu formülasyon üzerinden hareketle yapılacak bilimsel düşüncesi olanlar öngörürler.
Bunun içindir ki suyun formülünü, bilimsel bağıntılarıyla yorumlayan bilimsel düşünce; suyun formülü üzerine hava alanı inşa eder. Siz istediğiniz kadar taş (uçak) havadan ağırdır öyleyse havadan ağır olan nesneler uçamaz deyin. Bilimsel düşünüşle, havadan ağır olan nesneler havada uçarlar. Siz istediğiniz kadar uçak için su üzerine hava alanı inşa edilmez deyin, uçak gemileri inşa edilirler.
Aslında havada ağır nesnelerin uçamaması ve suyun kaldırma kuvvetinde ağır olan cisimlerin batması bilgisi; bilimsel bilgidirler. Ne var ki bunları düz bağıntı ilişkileri olmaktan çıkarmalıyız. Bunlara, başka bağıntılarla hayatiyet bulduran çabalar ortaya koymalıyız. Ve bunları birçok bağıntılarıyla giriştiren sentezi ortaya koyan giriştirmeler de, bilimsel düşüncedirler.
Ben bir eğitimci olarak yıllarca sindirimi tanımlarken yediğimiz besinlerin kana geçebilecek küçüklüğe gelene kadar birçok işlemler dizgesi içinde olduğunu söyleyip durdum. Yani besinler küçük elementer bileşik düzenli parça düzlemine değin getiriliyorlar. Hücrede basit bağ dokulu yapılara çevriliyordular.
Bu bilimsel düşünceye göre polimer yapılı bileşik organik besinler kana ve hücrelere geçemeyecek kadar büyüktüler. Suyla daha küçük parçalara ayrılamayan yapı taşları olan monosakkaritlere dek parçalanırlar.
Yani kana geçenler karbonhidratın kendisi olmayıp karbonhidratların en küçük birleşen glikoz früktoz gibi birimleridirler. Yağda ve suda çözünen maddeler hücre içine geçerler. Böylece hücrenin organik ve inorganik maddelere ihtiyacı olduğu görülür. Yani vücut, hücre içinde size göre, size özgü kendi sentezlerini, basit yapılı bağ enerjileriyle ihtiyaç halinde kendisi yapıyordu.
Siz eti ya da yumurtayı tüketirken et ve yumurtadaki görece oluşturulmuş organik sentezleri hop diye bir taraftan alıp diğer tarafa transfer etmiyordunuz. Besinlerde az miktarda kolesterol kana geçer iken 4 kat daha fazlası vücutta inşa olur. Böyle olunca da yumurtayı kolesterol deposu görmek, eti asalet simgesi gibi lanse edip, otu inek düzleminde fısıldamak; biçimsel mantıklı bir yaklaşım oluşla belki bilimseldir ama bilimsel düşünce değildirler.
Şimdi yaklaşık bilmelerimle, aşağı yukarı hepimizin rejim yapmağa eğilimli olan alakamızdan ötürü rejim yapma ortak paydamıza istinaden, bazı bilimsel düşüncelerimi bu bağlamda belirteyim.
Bilimsel olan kalori tanımı şudur. Belli basınç altında +4 derecedeki saf suyun ısısını, +1 dereceye dek artırmak için verilen enerjiye, 1 kalori denir. Kalori vücutta bazal bir enerji türüdür. Yani enerjidir. Yağ da bu enerjinin depolanma şeklidirler.
Bir gram yağ yakıldığında 9 kalori verir. Ha keza tahıl grubu 1 gram karbonhidrat ve et tipi proteinin1 gramı yakıldığında 4 kalori veriyorlardı. Kepekli ekmek ya da posalı meyve dediğimiz lifli besinler in 1 gramı da yalnızca 2 kalori veriyorlardı.
Bu söylem, bilimsel bir bilgidir. Bilimsel bilgi belli şartlar altında, görece kontrollü deneylerle, yaklaşık ve eksik bilgi oluşla veya yanlış olabilirliğiyle ya da ikmal edilebilir oluşlarla, görece pekin bilgidirler.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.