- 426 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İnanç 2
İttifakı dönemin cini, şeytanı Yahudilikteki Tevrat’ın, İncilin, Arap’ın anlayışındaki Allah’ın melekleri olan cin şeytan değildiler. Yani erken dönemin aktarılan kültürüyle, aktarılan kültürleri inançlaştıran köleci dönemin kültür yorumu ve aktarımlarındaki anlamlandırmaları aynı şeye karşılık gelmiyordu. İlk ittifakı dönemin tufanları sırasında, yeryüzünde köle bile yoktu.
Oysa tufanı yorumlayan İsrail, Arap ve Hristiyan Dünya kültürünün elinde köle ve köleci olmanın kültürleri vardı. Erken dönem kültüründe aktarılan insan, totemiler hamuru olma dışında; dinleşen, inançlar dönemindeki gibi yorumlanan biyolojik, ontolojik mahiyetli bir insan anlatımlarının; ontolojik ayrılıkla olan bir tanımlanması değildiler.
Aksine biyolojik olmayan KÜLTÜR İNSANIDIRLAR. Buradaki kültür insanının anlamını ve bu insanın ittifakı olmanın bağıntı şartlarını kendisinden sonraki şartların ürünü olan dinler ne biliyordular, ne de bu dinleri yorumlayanlar biliyordular. Bu nedenle ittifakın ökülte durumu olan bu kültür insanları; dini inançların eşrefi olan mahlûk yapılıp işin içinden çıkıldı.
Oysa her biri it totemli, inek totemli, koyun, buğday, balık vs. totemli ayrı ayrı totemi aitlikler olan gruplar, ittifak içinde insan kavramı üzerinde eşitleşerek yeni bir İNSAN TOTEMİ aitliğinde, insan totemi kardeşliğinde eşitleştiler. Böylece erken döneme göre aralarında var olmayan gruplar arası girişme ve bağıntıların temas eden bir vize onayı oluşuyla, ittifakın meşru zemine oturdu.
Bu nedenle insan kelimesi ve içeriği bir ontolojik ve biyolojik insanı ifade etmeyip, girişen totem kültürlerinin bir girişmeni olurlun, ifadesidir. İnsan kavramındaki girişiciler oluşturulmayınca; her biri ayrı totemiler zıtlıklardan ötürü temas dahi edemiyorlardı. İnsan kavramı; totem içerikli anlamayla, temas ettiren yeni bir totemi kutsallıktır. İnsan totemini tanımayıp, ittifakın kurallarına kulak asmayıp, ittifaka karşı gelen totem gruplar da, grup kaville kendilerini ve totem mesleklerini; ayrıcalıklı gördüler.
Bu eşitleşmeyi kabul etmeyen bugünkü anlamıyla diğer totemi insanlar, ittifaka karşı oldular. Karşı totem gruplar temasçı ittifaktan sürüldüler. Bugün insan; yine, "insan hakları bağlamında" totemi kültür insanı olmaya devam ediyorsa da diğer bir yanıyla eşrefi mahlûk olucudur. Bir yanıyla gelişmiş memeli ve omurgalı primatların bir kolu olmanın anlamıyla da, hayli içerikler kazanmıştılar.
Ne var ki ittifakın insanının oluşturulması içinde dinlerin eşrefi mahlûku olan insanlar yoktular. Ya da ittifakı olanlara böyle bir anlam atfedilip insan üzerindeki ittifak birliği cazibe merkezi kılınabilirdi. Ancak o günün totem yapıları zaman zemin bağıntısı koşulları içinde oluşla, böylesi bir eşref kültürü içinde olamazlardı. Ve yine primatların bir kolu olan insan olmanın anlaması ve düşüncesi içinde olma gibi çıkarımları, zinhar yoktur.
İttifakı dönemi ve ittifakı dönemin süreç bağıntılı olaylarının girişmesini bilemeyen inançlar; kendilerine aktarılan kültür sel tufan kavramını kendi zaman zemin bağıntılı güncel olay girişmeleriyle ve kendi güncel dil kavramlarıyla açıklıyorlardı. Oysa ittifakı dönemin böylesi zengin bir dil kullanımı olmadığı gibi kavramları da, onca değişkenlik içinde yeni yeni kullanımlarıyla tam oturmuş kavramlar olmamakla; kavramların karşılıkları o günler İsrail’inin ve o günler Arap dilinin ve Hristiyan dünyasının dil kavramlarına pek pek karşılık gelmiyordular.
İttifakı dönemin başlarında daha köleyi yaratmamış, rızkları hiç dağıtmamış olan Tanrı; her nasılsa Tevrat, İncil ve Kuran döneminden itibaren yaratmasının ezelden ebede olduğunu söyleyip; köleyi ve rızkları bir ölçü ve takdire göre yaratıp; rızkları eşitsiz dağıtığını; kimini kimine göre üstün kılıp; rızkı hesapsız verirken; kimine mal vermeyerek sabrını denediğini, birden bire hatırlayış vermişti! Bunlar tam da MÖ. 2000 yıllardan sonrasına doğru oluşan zaman zemin bağıntılı oluşmaların (köleci yapının) içindeki toplumun can damarı süreçlerdi. Hâlbuki ilk ittifakı dönem ne köleyi, ne köleciliği, ne rızkı ne rızkların eşitsiz dağıldığı gibi bir anlayışı biliyordular.
Takdirin ezelde olduğunu söyleyen, inancı olan ilk yaratılışta Âdem’in hiç kölesi yoktur. Ama ve lakin her nasılsa tufanı olan kimliklerin ve ardılları olan yapıların köleleri vardır. Var olan durum, bu dönemlerle birlikte ilkten beri böyle yaratılmış olan bir süreç gibi kabul edilip ezeli olan süreç gibi gösterilmiştir. İnsanların diyalektiği ökültelik içinde, bu kabil ezeli oluşları hayli tartışmışlardır!
Bu diyalektiğe göre buna, kaderin (takdirin) kazası demişler. Daha bir çıkmaza girmişler. Kaza tanımı bu haliyle değişme, gelişme ve öngörülemez ligi (rastlantıları) içerirler. Oysa ilahi kader -takdir olanlar değişme, gelişme, içermediği gibi kader olanlar tümüyle önceden öngörülüdürler. Erken dönemli süreçlerin aktarımlarında işin esası böyle olmadığı halde, böyleymiş gibi inandırılıp bomboş şeylerle tartıştırılmışlardır.
Erken dönem söylenmeli yaşamsal envanterleri, rast gele yerde, güncel yorumlarla anlatıyorlardı. Oysaki insanlığın ittifakı olduğu ve yine ittifak öncesi 30-40 milyon yıllık bir sürecini ve bu sürecin kendilerine olan dil ve yaşantı aşıcı kurumsal aktarımlarının var oluş nedenlerini hiç bilemiyordular.
Hatta Dünya’nın insanlığa gelen sürecinin 4 Milyar yıl gibi çok uzun bir geçmişiyle, insanın ortaya çıkarmasına denk düşecek süreçlere erişene değin, insana göre söyleyişle; dünyanın insana göre hazırlanma şartları vardı. Aslında Dünya, insanı ortaya çıkarmak için var değildir. Gelecekte Dünya insansız oluşla ve bambaşka varlıklarla yoluna devam edecektir.
İnançlar; oluş şekliyle ve korunuş şekliyle (müzelik oluşuyla) ve de dahası süren dünya dinamiği bağlamında; asla da tamam olamazlar. Evren dinamiği içinde süreçlerin ikmal olması demek: her şeyin sonu olur. Durağanlık içindeki her şeyin sönmesi, bitmesi ve ölmesi demek olur. İkmal olmak demek, her şeyin sürdürülür olamaması demektir.
Sürecek