DOKTORUM CANSİMİDİM
Gözlerimi açtım. Sanırım bir nisan sabahı.
Ne fark eder nisan ya da aralık? Nasıl olsa tüm perdelerim kapalı.
Aylardan nisansa mevsimlerden de ilkbahar olmalı. Bir yerlerden duymuştum baharın adını.Yanlış hatırlamıyorsam o gelince çiçekler açar, kuşlar ötermiş. Ama banane bunlardan. Ben hiç yaşamadım baharı.
Her günki gibi yediye ayarlı saatim.Tam yedide açtım gözlerimi. Sanki bir saat sonra yetişmem gereken bir işim varmış da gecikirsem amirimden azar işitecekmişim gibi. Ah şu ben! NEDEN böyle yaparım bilmem ki. Oysa işin yok gücün yok. Ayaklarını uzat akşama kadar yat.Halbuki ne kadar isterdim çalışmaktan ayaklarımın şişmesini. Aslında insanlar öyle harika şeylere sahip ki; El, ayak, göz ve daha neler neler. Keşke nelerden şikayet etiklerini fark etselerdi. Bir sabah da diğerlerinden farklı olarak gözlerini açtıklarında pencereden: “Merhaba “ diyen günü gördükleri için gülümseseler, ayakları olduğu için işe arabayla değil de yürüyerek gitseler ve yürümenin tadını çıkarabilselerdi
Neyse.Her sabah bunları düşünmenin de bir anlamı yok ne yazıkki. En iyisi yüzümü yıkamak. Kalkıyorum, yatağımın ayak ucunda DURAN tekerlekli sandalyeme yerleşiyorum. Ne güzel değil mi? Evde bile bisiklete biniyorum. Ne de olsa Eviçi Seyahat Turizmin daimi yolcusuyum.
Yüzümü bakıcım Fatma ablanın lavanta kokulu havlularından biriyle kurulayıp bir oda ve bir salondan oluşan minik evimin salonuna doğru direksiyon kırıyorum.
Televizyonumu açmak üzere yaklaştığımda sandalyemle bir şeye çarpıyorum ve o şey yere düşüyor. Dökülme sesinden onun bir sürahi olduğunu anlıyorum. Hemen geri çekiliyorum ama tekerlekleri ıslandı sandalyemin. Tekerleklerde de dışarının tozu toprağı olduğu için istemesem de halıda lekeler meydana gelmiştir şimdi.
Kaç kez söyledim Fatma ablaya bana engel olacak bir şeyler koymamasını. Şimdi televizyonu da açamayacağım. Oflaya puflaya dokuzu bekleyeceğim. Tam da bu saatte kültür-sanat programım vardı. Bir sürahi su, yoluma taş koydu. Aslında mutfaktan bir bez alıp silebilirim yerleri ama tekerlekler orayı da kirletir. Benim için kirlenmesi hiç önemli değil fakat Fatma abla yine dırdır edecek. Sanki suç bendeymiş gibi.Doğru mantık yürütüldüğünde bir suç da sayılmaz bu. Yürüyen, gören, duyan insanlar yanlışlıkla bir sürahiyi dökemezler mi? Ya da en sevdikleri porselen tabağı istemeden kırdıkları olamaz mı? Ama işte gel de anlat…
Anlatamıyorum, anlayamıyorlar ya da anlamamak işlerine geliyor. İşte
Onların bu anlayışsızlığı, bu duyarsızlığı değil mi elimi kolumu bağlayan.
Hep birilerinin engellemesi, birilerinden çekinme, birilerinden kaba davranışlar görme, hakarete varan kırıcı sözler işitmek değil mi beni olduğum yere çivileyen…
Kırk yılda bir dışarı çıkıyorum o da eve gelene kadar burnumdan geliyor.
Sokakta sürekli birilerinden yardım istemek zorunda kalmak ve insanların umursamazlığı, duymazdan gelmeler ya da yolun yarısına kadar götürüp: “Benden buraya kadar. Bundan sonra da başkasına yalvar.” Demeler, rampası olmayan binalara girmek, sonra oradan tekrar çıkmak. En azından biraz görebilseydim sandalyemi nereye yönlendireceğim hakkında bir fikrim olurdu. Oysa şimdi dışarı çıktığım andan itibaren birine ihtiyacım var.
Anahtar sesini duyuyorum nihayet Fatma abla geldi. Ne kadar kızsam da ona, susmak zorunda kalıyorum, haksız olduğu halde susarak ona kendisinin haklı olduğunu düşündürüyorum. Ne yapayım; “elimiz mahkum” derler ya tabiri caizse öyle.
“Buraların hali ne böyle serap?YİNE NE YAPTIN PİSLİK? ” diyerek giriyor salona. Ne bir “günaydın”demek ne de bir selam vermek var işlerinin arasında. Sadece bağırmak, temizlemek, sinirlenmek, aşağılamak ve Engelini yüzüne vurmak.
Açıklıyorum tabi suyun neden döküldüğünü. Kendimi haklı çıkarmak istercesine: “Sürahiyi televizyonun önüne yani yere koymuşsun.” Diyebiliyorum sadece. Ama onda kendi hatasını anlayacak kafa nerde…
“İn şu Allah’ın belası sandalyeden de temizleyeyim onu.” Diyor. Kendimi yan tarafımdaki koltuğa bırakıyorum. Sandalyeyi alıp söylene söylene banyoya gidiyor. Bu kadın beni baZen çileden çıkarıyor. Gören de babasının hayrına bakıyor sanır bana.
Şeytanın çocukları annem ve babam, asgari ücret ödüyorlar Fatma ablaya. Ama az görüyor aldığı parayı bencil kadın.
Annemle babamın benim için yaptığı birkaç şeyden biri bu. Beş yıldır görmüyorum onları. Aynı evi paylaşırken de pek görüşmezdik zaten. Ben daima odamda ya da hizmetlilerin yanında olurdum. Aynı sofraya oturduğumuz nadir bir durumdu.
Kendileri de pek evde olmazdı genelde. İkisi de sosyetenin saygın insanları ne de olsa. Bir gün bir sosyetiğin yaş kutlamasında öteki gün adına iş yemeği dedikleri şıklık podyumunda boy gösterme proğramında.
Evde oldukları günlerde de misafirleri, davetleri eksik olmazdı. O günlerde annem belki yanlarına çıkar gelirim korkusuyla odama kilitlerdi beni. Sanki o insan budalalarının meraklısıymışım gibi.
Sosyetik arkadaşlaRINDAN ÇOĞUNUN eminim benden haberleri yoktur. Hiçbir zaman kabullenemediler beni.. Engelli olmayı ben Seçmişim gibi. hatırladıkça tüm vücudumu bir öfke kaplıyor. “allah kahretsin sizi.” benden sonra da tekrar çocuk sahibi olmak istemediler. bunun yerine: “çocuğumuz olmuyor.”
demeyi tercih ettiler, yok saydılar beni.
onlarla aramızdaki yakınlık bir uçurumdan fazla değildi.
öZEL DERSLER ALDIRDILAR BÖYLECE İLKÖĞRETİM VE LİSEYİ açıktan BİTİRDİM. öZEL EĞİTİM HOCAM SAYESİNDE DE bRAİLLE ALFABESİNİ ÖĞRENDİM. O HOCAMIN YERİ HER ZAMAN AYRIDIR. BANA SADECE OKUMA-YAZMA DEĞİL HAYAT denen hapishanenin duvarlarına görmeyen gözlerimle güneş çizmeyi de öğretti. BELKİ BEN BUNU TAM OLARAK UYGULAYAMADIM AMA ŞU AN BİR TIMARHANEDE DEĞİLSEM EMİNİM Kİ BU ONUN SAYESİNDE. Yürüyen robot annem ve babam, en sonunda onu da aldılar elimden. Öğretmenim, topluma karışmamı istedi. Beni dışarı çıkarmak, kendim gibi engeli olan insanlarla tanıştırmak istedi. bana engellilerin de spor, müzik, elsanatları gibi pekçok sosyal aktivitede bulunduklarından; okullara gittiklerinden, dışarıda gezip eğlendiklerinden onların da herkez gibi hayattan zevk alarak yaşayabildiklerinden bahsetti.özellikle dışarıda gezip eğlenmek ve benim de kendim gibi engelli olan arkadaşlarımın olabileceği fikrine bayılmıştım. o günden sonra hep, hiç bilmediğim dışarının hayalini kurmuştum. bunlar o zamanlar bana öyle iyi gelmişti ki… tam içimde küçücük özgüven tohumları filizlenmeye başlamıştı ki bir sabah öğretmenimin artık gelmeyeceğini öğrendim.o gün hayat benim için bir kez daha başlamadan bitti. tam yirmi yıl hiç dışarı çıkartılmadım. bir gün beni ayrı eve çıkardıklarında da dışarı ya fatma ablayla çıktım ya da yardım istediğim insanların kabalık göstermedeki ustalıklarına maruz kaldım.
iŞTE ANNEM VE BABAMIN BENİM İÇİN YAPTIKLARI BUNLARLA SINIRLI. mADDİ ANLAM DA HERŞEYİ VERDİLER.keşke hiçbir şey vermeselerdi de öğretmenimi elimden almasalardı. eN SONUNDA DA BİR KEDİ YAVRUSU GİBİ EVDEN ATTILAR. bU TABİ ONLARA GÖRE ATMAK DEĞİL, BENİM KENDİMİ GELİŞTİRRMEM, DAHA RAHAT, DAHA MUTLU YAŞAMAM İÇİN BANA YAPILAN BİR İYİLİKTİ. şURASI DOĞRU Kİ ONLARDAN UZAK OLMAK BANA YAPABİLECEKLERİ EN BÜYÜK İYİLİKTİ. bU NEDENDEN ANNEM: “sANA AYRI BİR EV AYARLIYORUZ. aRTIK KENDİ BAŞINA YAŞAMAYI, KENDİ AYAKLARININ ÜSTÜNDE DURMAYI ÖĞRENMEN LAZIM DİYE DÜŞÜNDÜK. tABİ BU SENİ BIRAKTIĞIMIZ ANLAMINA GELMEZ. nE ZAMAN BİR İHTİYACIN OLURSA ÇEKİNMEDEN ARA. pARA KONUSUNDA SAKIN SIKINTI ETME. iSTEDİĞİN KADAR GÖNDERİRİZ.” dEDİĞİNDE DE ÜZÜLMEK YERİNE SEVİNÇTEN HAVALARA UÇMUŞTUM. aNNEM BİR İHTİYACIM OLABİLECEĞİNİ SÖYLERKEN SADECE PARAYA İHTİYACIM olabileceğini DÜŞÜNMÜŞTÜ. oYSA BENİM PARAYA DEĞİL YILLARDIR ONLARA İHTİYACIM VARDI; bANA GÖSTERECEKLERİ KÜÇÜK BİR İLGİYE, BİR DAMLA ŞEVKATE…
OF FATMA ABLA HALA BAĞIRIYOR. Anlamıyorum bu kadın benden ne istiyor. Sesi beynimi tırmalıyor. DUYMAZLIKTAN GELMEYE ÇALIŞIYORUM. BAŞIMA SİNİRDEN İĞNELER SAPLANIYOr. “sus sus sus” diye sakinleştirmeye çalışıyorum kendimi ama içimde pimi birazdan çekilecek öyle bir bomba var ki… ellerim titremeye başlıyor. O halabağırıyor: “allah’ın belası gebersen de kurtulsam artık senden. Allah’ın başka işi yok muydu da seni yaratıda başıma saldı bilmem!” BAĞIRMAK, AVAZIM ÇIKTIĞI KADAR HAYKIRMAK, KALKIP HERKESİ HER ŞEYİ PARÇALAMAK İSTİYORUM. YÜRÜMEYİ HİÇ BU KADAR İSTEMEMİŞTİM. KALKMAK KOŞMAK, BANA TEKME ATANLARA BİR DE BEN VURMAK İSTİYORUM.hele de şu kuş beyinli aptalın derisini tırnaklaya tırnaklaya sökmek, onu bir eşek gibi anırtmak istiyorum. YAKMAK, YIKMAK ÖNÜME GELEN HERŞEYİ PARÇALAMAK İSTİYORUM. ŞİMDİ YA BAĞIRACAĞIM YA DA SİNİRDEN GEBERİP GİDECEĞİM BURDA. HAYIR, ArTIK sustuğum YETER.ne olacaksa olsun. Geberip gitsem de BAĞIRACAĞIM. HEP BİRİLERİ BAĞIRDI, HIRPALADI BEN SUSTUM. SUSAMIYORUM ARTIK, SUSAMIYORUM. DAYANAMIYORUM DELİRİYORUM. “SUS ARTIK BE SUUUUUUSS “ DİYE HAYKKIRIYORUM. BAŞIM DÖNÜYOR. SANIRIM KENDİMDEN GEÇİYORUM.
ANLAŞILMAZ BİRBİRİNE KARIŞAN SESLER GELİYOR KULAĞIMA. BİR KADIN VE BİR ERKEĞİN SESİNİ AYIRT ETMEYE BAŞLIYORUM SONRA. YAVAŞ YAVAŞ BİLİNCİM YERİNE GELİYOR OLMALI ki ARTIK KADIN SESİNİN FATMA ABLA OLDUĞUNU ANLIYORUM. BİR DE BİR ERKEK KONUŞUYOR AMA SESİ TANIDIK DEĞİL. YALNIZ ÖYLE YUMUŞAK VE SICAK KONUŞUYOR Kİ BEYNİM BÖYLE Bİ SESİ SANIRIM DAHA ÖNCE ALGILAMADI. FATMA ABLA ENGELİMİ ANLATIYOR. ANNEMLERE DE HABER VERDİĞİNİ AMA GELMEDİKLERİNİ SÖYLÜYOR. “EVDE SİNİR KRİZİ GEÇİRDİ. ANLARSINIZ YA DOKTOR KAFADAN BİRAZ. YANİ SIYIRMIŞ BU.” DİYOR.KONUŞMASINDAN HASTAHANEDE OLDUĞUMzu KONUŞAN ERKEĞİN DE DOKTORUM OLDUĞUNU ANLIYORUM. BU SÖZLER ÇILDIRMAMA YETİYOR. YİNE KAN BEYNİME SIÇRIYOR. GÖZLERİMİ AÇIP BAĞIRACAĞIM ANDa yine O KADİFE SESİ DUYUYORUM. “YAŞADIKLARINI BİLMEDEN TEŞHİS KOYMAK YANLIŞ OLUR.” DİYOR. NE KADAR DA DOĞRU SÖYLÜYOR.
O ANDA BİRŞEYİ DAHA FARKEDİYORUM. DOKTOR SAĞ ELİMİ TUTUYOR. İÇİMDEN AĞLAMAK GELİYOR. ÖYLE YUMUŞACIK Kİ ELLERİ. SANKİ İNCİTMEKTEN korkuyor. İLK DEFA BİRİ HASTASI OLDUĞUM VE BELKİ DE FATMA ABLANIN “DELİ” YAKIŞTIRMASI YAPMASI NEDENİYLE HER AN TEDBİRLİ OLMAK ADINA ELİMDEN TUTUYOR. BEN DE İLK DEFA KENDİMİ GÜVENDE HİSSEDİYORUM. GÖZLERİMİ AÇMAK İSTEMİYORUM. AMA AÇMAK ZORUNDAYIM. BU BENİMKİ UYANIKKEN GÖRDÜĞÜM BİR RÜYA SADECE. BİRAZ SONRA BİTECEK VE TEKRARI DA YOK. AMA ARTIK BİRŞEYLER DEĞİŞECEK. HAYATI SİL BAŞTAN YAŞAYACAĞIM. EVET BU SEFER KORKMUYORUM. ARTIK KİMSE EZEMEYECEK BENİ. ŞİMDİ DE BU KARARIMDAN VAZGEÇMEDEN ŞU İNSAN MÜSVETTESİNİ EBEDİYYEN ÇIKARMAM LAZIM HAYATIMDAN. “OF DOKTOR NE ZAMAN UYANACAK BU DELİ? UYANSA DA ŞUNU EVİNE BIRAKIP GİTSEM ARTIK. BENİM DE KENDİME GÖRE BİR HAYATIM VAR. AKŞAM OLDU NERDEYSE CANIM. ZATEN ANASINDAN BABASINDAN ÇOK BEN BAKTIM. ALLAH SENİ İNANDIRSIN BIKTIM.” DİYOR VE ONA OLAN ÖFKEM İKİ KATINA ÇIKIYOR. ONU KOVMAK KONUSUNNDA HİÇ BU KADAR CİDİ HİÇ BU KADAR EMİN OLMAMIŞTIM.
GÖZLERİMİ AÇIYORUM. DOKTOR “KENDİNİZİ NASIL HİSSEDİYORSUNUZ? BİR SİNİR KRİZİ GEÇİRMİŞSİNİZ SADECE DİYOR
“İYİYİM TEŞEKKÜR EDERİM” DİYORUM. başımı fatma abladan YANA ÇEVİREREK:
“BENİM İÇİN YAPTIKLARINA TEŞEKKÜR EDERİM. BUNDAN SONRA ARTIK GELME. BU AYKİ ÜCRETİNİ DE TAM ALIRSIN MERAK ETME.” DİYORUM.
“NE^! SEN KENDİ BAŞINA ne yapaBİLİRSİN Kİ BAK SONRA ÇAĞIRIRSIN DA GELMEM.”
DİYE TEHDİT EDİYOR. BU DAVRANIŞIYLA BENİ DAHA ÇOK SİNİRLENDİRİYOR. BEN ONA NAZİKÇE GELMEMESİNİ SÖYLÜYORUM O HALA BENİ ÇILDIRTMAYA ÇALIŞIYOR. HAYIR, SAKİN OLACAĞIM VE ONUN SEVİYESİNE DÜŞMEYECEĞİM.
“TAMAM FATMA ABLA O BENİM SORUNUM. BENİ DÜŞÜNDÜĞÜN İÇİN SAĞ OL. AMA MERAK ETME SENİ ASLA TEKRAR ÇAĞIRMAYACAĞIM.”
“BEN SİZE DEMEDİM Mİ DOKTOR DELİ BU DİYE? HİÇ ÖYLE OLMASA BÖYLE YAPAR MI. AÇLIKTAN GEBERİNCE BELKİ AKLIN BAŞINA GELİR.” DİYEREK ÇIKIP GİDİYOR.
O GİDİNCE BİRKEZ DAHA YAPTIĞIMDAN MUTLU OLUYORUM VE İÇİMİ BİR HUZUR KAPLIYOR. EVET AÇLIKTAN ÖLSEM DE ARTIK UMRUMDA DEĞİL.ilk defa kendi adıma bir karar alıyorum. İlk defa kendime”kedi olalı bir fare tuttun.” Diyorum ve kendimle grur duyuyorum.
BİR SÜRE İKİMİZ DE KONUŞMUYORUZ. SESSİZLİĞİ BOZAN DOKTOR OLUYOR:
“ŞİMDİ NE YAPMAYI DÜŞÜNÜYORSUNUZ?” DİYORR.
“BİLMİYORUM EĞER SAKINCASI YOKSA BU GECE burada KALMAMI SAĞLAYABİLİR MİSİNİZ?” DİYE SORUYORUM. ANLAYIŞLA “TABİ.” DİYOR. BU ARADA ELİMİN HALA DOKTORUN ELİNDE OLDUĞUNU FARKEDİYORUM VE ANİDEN ÇEKİYORUM. “AFEDERSİNİZ.” DİYOR DOKTOR. SANIRIM BİRAZ UTANDI. “ÖNEMLİ DEĞİL DİYORUM.” İLK DEFA BANA BU KADAR SAYGI GÖSTERİLİYOR VE ELİMİ UZUN SÜRE TUTTUĞU İÇİN BİRİ BANA “AFEDERSİNİZ” DİYOR. BEN DE İÇİMDEN: “KEŞKE HİÇ BIRAKMASAYDINIZ.” Diye geçiriyorum.
“BEN GİDEYİM. HER HANGİ BİR RAHATSIZLIĞINIZDA SAĞ TARAFINIZDA bir masa var.üzerinde de telefon. YÜZ ON BEŞİ ARAMANIZ YETERLİ. BEN HEMEN GELİRİM. BU GECE NÖBETÇİYİM.” DİYOR. KAPIDAN ÇIKARKEN “YATIŞ İŞLEMLERİNİZİ DE YAPTIRACAĞIM MERAK ETMEYİN.” DİYE EKLİYORR. BU SEVECEN, ŞEFKATLİ DOKTORA MİNNET DUYUYORUM İÇİMDEN. İLK DEFA BİRİ BANA İNSAN MUAMELESİ YAPIYORR. ELİMLE SAĞ TARAFIMDAKİ KÜÇÜK MASAYI YOKLUYORUM. EVET TELEFON BURDA. İÇİMİ BİR HUZUR KAPLIYORR. PEKİ BEN NE YAPACAĞIM ŞİMDİ? FATMA ABLAYA “GİT” DEMEK KOLAYDI. ASIL HAYAT YENİ BAŞLIYOR. ACABA HATA MI YAPTIM BEN? İÇİMİ HAFİFTEN BİR PİŞMANLIK KAPLIYOR. AMA BUNA İZİN VERMEYECEĞİM BEN BU SAVAŞI BAŞLAMADAN KAYBEDEMEM. HATTA BAŞLAYINCA DA KAYBETMEYECEĞİM.
KAPI AÇILIYOR “MERHABA YEMEĞİNİZİ GETİRDİM.” DİYOR DOKTORUM. “TEŞEKKÜR EDERİM.” DİYORUM. BİLDİĞİM KADARIYLA YEMEKLERİ HASTA BAKICILAR YA DA HEMŞİRELER GETİRİRR. FAKAT DOKTORUM BANA ÖZEL Bİ NEZAKET GÖSTERİYOR. O KADAR MUTLU OLUYORUM Kİ. BİR TEBESSÜMÜN DUDAKLARIMA YAYILMASINA ENGEL OLAMIYORRUM. YATAKTA OTURUYORUM. DOKTOR YATAĞIMIN KENARINDAn BİR DÜĞMEYE BASIYORR VE ÖNÜME KÜÇÜK BİR MASA ÇIKIYORR. TEPSİYİ ÜZERİNE KOYUYOR. “NEDEN ZAHMET ETTİNİZ?” DİYORUM. “NE ZAHMETİ RİCA EDERİM.” OLUYOR KİBAR ADAMIN CEVABI. BUNDAN SONRA KONUŞMALARIMIZ SORULU CEVAPLI DEVAM EDİP GİDİYOR. ARA SIRA BAZI HASTALARINI KONTROL ETMEK İÇİN GİDİP GELİYOR. KENDİMİ HİÇ KİMSENİN YANINDA BU KADAR RAHAT BU KADAR GÜVENDE HİSSETMEMİŞTİM. HERŞEYİMİ ANLATIYORUM ONA YILLARCA SUSMUŞ BİRİNİN AÇLIĞIYLA. BEN ANLATIYORUM, O DİNLİYOR.anlatmanın ve dinlenmenin güzelliğini fark ediyorum. SESİNİN TİTREMESİNDEN AĞLADIĞINI HİSSEDİYORUM. O AN UZANIP ELİNİ TUTUYORUM. İÇİMDEN ÖYLE GELİYOR. O DA SIMSIKI KAVRIYOR ELLERİMİ.
NE YAPTIĞIMI FARKEDİP ELİMİ ÇEKMEK İSTİYORUM BIRAKMIYOR. GECENİN BİLMEM KAÇI. BİZ HALA ÖYLE EL ELE, KİMİ ZAMAN SUSARAK, KİMİ ZAMAN KONUŞARAK, BAZEN DE AĞLAYARAK OTURUYORUZ.
BUGÜN EVET BUGÜN BENİM HAYATIMIN EN GÜZEL GÜNÜ. CESARET ALIYORRUM ONDAN. ARTIK DAHA GÜÇLÜYÜM.
O DA AİLESİNİ ANLATIYOR BANA. ÇOK MUTLU BİR AİLE HAYATI VARMIŞ ÖNCELERİ. ANNESİ ÖĞRETMEN BABASI TRAFİK POLİSİYMİŞ. KENDİSİNDEN ON YAŞ KÜÇÜK BİR DE KIZ KARDEŞİ VARMIş.
Üçünü de on yıl önce bir trafik kazasında kaybetmiş. Akrabalarından da kimseyle ailevi sebeplerden dolayı görüşmezmiş.
Yaşamımızdaki ortaklıkları düşünüyorum sonra. “doktorum” diyorum. “ikimizin de ailesi yok. Sen kazada kaybettin, ben de yaşarken çok aradım ama bulamadım onları. Yaşarken kaybetmektense bir kazada kaybetmek daha iyi. En azından mezarına gidersin. En azından kalbinde onlara karşı sonsuz bir sevgi taşırsın. Üzülme.“ sandalyeden kalkıp yanıma oturuyor. Kolunu omzuma koyuyor. Elimi tutuyor. “serap “ diyor uzun bir sessizlik oluyor “serap, kalan ömrünü benle paylaşır mısın? İkimiz bir aileolabilir miyiz.
Duyduklarıma inanamıyorum. Biri hem de bir doktor bana, yıllarca hırpalanmış, işe yaramaz bir eşya gibi
görülmüş olan bana evlilik teklifinde bulunuyor. O hala “serap serap iyi misin “ diyor. Duyuyorum ama cevap veremiyorum. Kendime gelemiyorum. Yoksa bu zihnimin bana yaptığı bir oyun mu. Yoksa ben gerçekten Fatma ablanın dediği gibi deli miyim ya da şimdi mi delirdim. “serap serap kendine gel.” Ellerim tüm vücudum buz kesti.
Titriyorum. Beni yatırıyor. En son üzerime bir şeyler örttüğünü hatırlıyorum.
Kendime geldiğimde hala baş ucumda alnımdaki boynumdaki terleri siliyor. O zaman tüm vucudumun ter içinde kaldığını fark ediyorum. “serap özür dilerim. Seni üzmeyi asla istememiştim. Biraz önceki dediklerimi unut.” Diyor. Bunları duyunca neden bayıldığımı hatırlıyorum. o kadar terlememe rağmen hafif bir titreme alıyor beni. Belli etmemeye çalışıyorum ona. Aman allah’ım, zihnimin bir oyunu filan değil bu. Bana, bana gerçekten de evlilikten bahsetmiş. Dilim damağım kuruyor. “su” diyebiliyorum fısıltı halinde. Doktorum kendi elleriyle içiriyor suyumu. “sen biraz önce bana ne demiştin” diye soruyorum en nihayetinde. “hiç hiç bir şey demedim. Yani önemli bir şey değildi.” “lütfen söyle lütfen” diyorum. Hala gerçek olmadığından korkarak. “şeyy benimle evlenir misin?” demiştim.BiRKERE DAHA KULAKLARIMA İNANAMIYORUM. LAKİN HEMEN NEDENİNİ MERAK EDİYORUM. BİR DOKTOR, ÜSTELİK HİÇ BİR ENGELİ YOK, NEDEN BENİMLE EVLENSİN? SANIRIM ÜZÜLDÜ ANLATTIKLARIMA. BİRİNİN DERDİYLE DERTLENİP ONUNLA EVLENEBİLECEK KADAR İNCE BİR RUHA ve YUFKA BİR YÜREĞE SAHİP GALİBA. AMA HAYIR, SIRF BU YÜZDEN İKİ HAYAT BİRLEŞTİRİLEMEZ. EVLENEMEM ONUNLA.”NEDEN PEKİ NEDEN EVLEnmek istiyorsun BENİMLE? SAĞLIKLI, GÜZEL BİRİYLE DE EVLENEBİLİRSİN. YOKSA HAYAT HİKAYEM ÇOK MU ÜZDÜ SENİ?” “HAYIR KESİNLİKLE HAYIR. SANA ENGELLİ OLDUĞUN İÇİN EVLENME TEKLİFİNDE BULUNMADIM. BUNUN TEK BİR SEBEBİ VAR. İNANIRSIN YA DA İNANMAZSIN BİLEMEM AMA, SEDYEDE SENİ GÖRDÜĞÜM AN: “İŞTE, GELMESİNİ BEKLEDİĞİM GEMİ, SON NEFESİME KADAR DİNLENECEĞİM LİMAN.” DEMİŞTİM İÇİMDEN. KALBİM ÖYLE BİR ÇIĞLIK ATTI kiseni görünce, NEFESİM KESİLDİ, KULAKLARIM UĞULDADI. İŞTE O AN AŞIK OLMUŞTUM SANA. AYRICA O ZAMAN NE GÖRMEDİĞİNDEN NE DE YÜRÜYEMEDİĞİNDEN HABERİM VARDI.” TUTAMIYORUM GÖZYAŞLARIMI.
İNANIYORUM, GÜVENİYORUM ONA. ÇÜNKÜ EN AZ BİR BEBEK KADAR İHTİYACIM VAR BUNA.
Sımsıkı sarılıyorum ona. Hıçkıra hıçkıra ağlıyoruz. Gözyaşlarımız birbirine karışıyor. “sana bütün çektiklerini unutturacağım. Bundan sonra kimse seni kıramayacak..” diyor bir kere daha sarılıyor bana.
Ertesi gün hastaneden beraber çıkıyoruz. her şey bir
rüya kadar güzel ve bir o kadar da hızlı gelişiyor. Evimizi tutuyoruz. Eşyaları beraber beğeniyoruz. Gelinliğimi alıyoruz. Nikah tarihimizi ayarlıyoruz. Çok sade ama çok harika bir düğünle evleniyoruz. Nikahımızaonun hastaneden arkadaşlarını ve çok sevdiğiu özel eğitim hocamı da bulup davet ediyoruz.
Annem ve babam ne hastanedeyken ne de daha sonra aramıyorlar beni. Ben de evleneceğimi haber vermiyorum tabi.
Aradan iki yıl geçiyor. Bir bebeğimiz olacak. Ben erkek istiyorum fatih kız. Ama ikimizin de hemfikir olduğu tek nokta, evladımızı her haliyle kabullenmek, destek olmak. Ona benim yaşadıklarımı yaşatmamak. Bu iki yıl zarfında ben de kendimi geliştirdim. Elsanatları,dikiş, bilgisayar,İngilizce, yemek yapma gibi pek çok kursa katıldım. Evimizde iki yardımcım var. Ben sadece Pazar günleri evde olduğumdan onlar izinli. O gün doktoruma kendi ellerimle hazırlıyorum yemekleri. O televizyon izliyor, bense mutfakta doktorumu nasıl daha fazla mutlu edebilirim telaşıyla yemekyapıyorum. İnternetten yemek tariflerine bakıyorum, hiçbirinde benim tariflerimden yok. Plav yapıyorum bir su bardağı pirinç, bir buçuk su bardağı su, üç su bardağı sevgi koyuyorum içine. Salata yapıyorum sevgileri doğramaya kıyamıyorum, iğtinayla ve okşayarak yerleştiriyorum salatamın üzerine. Çorba yapıyorum, öyle koyu ki içine koyduğum sevgiden. çayın yanına üzümlü kek yapıyorum ve yaparken cansimidim doktorumun da bana hep “üzümlü kekim,”diye hitap ettiği gibi kendimi içi boş, tatsız, sade sıradan bir keke benzetiyorum. Sonra üzümlü kekin içinin üzümle doldurulup yeni bir kek yapılması gibi,doktorumun da benim içimi sevgi üzümleriyle doldurup yeni bir ben yaptığını hatırlıyorum.
fırından, tavadan, tencereden şahane kokulu sevgiler ayrı ayrı parfümlerini sıkıyor mutfağıma. Artık seslenme zamanı doktoruma: “doktoruum, cansimidim.” “geliyorum üzümlü kekim, pamuk şekerim.”
Haftanın geriye kalan günlerini de yine kurslara devam ederek geçiriyorum. Hem öğreniyorum, hem öğretiyorum. Ayrıca
Bu kurslar sayesinde internet üzerinden kendi ürünlerimi de pazarlıyorum. Özellikle çocuk kıyafeti ve oyuncakları üzerine çalışıyorum. Bebek yelekleri, ponponlu şapkalar, kediler, ayıcıklar yapıyorum. Kolları ayakları olmayan, gözleri çıkmış bebekler dikiyorum. Çocuklar onları da talep ediyor. Ben de böylece yarının anneleri olan çocuklara oyuncak bebeklerle birr insanın ne türr engeli olursa olsun sevilmeye, değer verilmeye, hakkı olduğunu çünkü bunun o bireyin seçimi olmadığını anlatmaya çalışıyorum.
Ayrıca başta eşim olmak üzere kurslarda tanıştığım yardımsever arkadaşlarımla gücümüz yettiğince tüm engellilere ulaşmaya, benim gibi toplumdan ve hatta ailesinden dışlanmış kardeşlerimize yardım eli uzatmaya çalışıyoruz.
Şimdi artık aylar da bahar da benim için önemli. Çünkü biz her anı sevgiylebesliyoruz, saygıyla süslüyoruz. .artık insanların birbirinin kopyası olmadıklarını anlıyorum. İyiler de var kötüler de. Masallardaki gibi yani. Cadılar da var periler de. Bir zamanlar sürahiyi döktüğüm için bana kızan Fatma ablaya teşekkür ediyorum. İçim sevgiyle doldukça Fatma ablayı da ailemi de dışarıdabana “buradan sonra da başkasına yalvar” diyen insanları da affediyorum. beni böyle kabullenemediler ama ben onları oldukları gibi kabul ediyorum.ama tek farkla, yaptıklarını hiçbir zaman onaylamıyorum. Sadece onları oldukları gibi kabulleniyorum hepsi bu. Dedim ya, sevmeyi öğreniyorum. Sevildiğimi görüyorum. Sevgi her sabah pencereme vuran güneş gibi, ısıtıyor içimi. Yirmi beş yıl kan kusturmuş olsa da hayat bana, yaşamayı seviyorum. Hayatımdaki yeri tartışılmaz insana eşime, kıymetlime yanımda olduğu için her sabah Teşekkür ediyorum. Sevginin adını bile bilmediğim günlerde o bana “seni seviyorum” demişti.
Varlığıyla beni olduğum gibi kabullenen, hiçbir zaman engelli olduğumu hissettirmeyen bana insanları sevdiren adama, en önemlisi de bana beni kazandıran hayattaki en büyük şansıma sesleniyorum:
“ben de seni çok seviyorum.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.