- 1175 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
sevgili erik ağacım,
"benimle gel wendy,
benimle gel
ve hikayelerini garip çocuklara anlat.."
auh yine her zamanki gibi fevkalade etkilendim..epey buruk olan kalbim ancak müzikle huzur bulmaya zorluyor bugün..
lanet olsun..neden yaptım..şimdi ne yaptığımı söleyemeyeceğm, ama bi müddet sonra sizinle de paylaşacağıma eminim..
"peter, beni götürmek için mi geldin..?"
perşembe günü topkapı sarayı müzesinde açılmış olan surre-i hümayun sergisinin kokteyline girme çabalarım olumsuzlukla sonuçlandı..
ama en azından saray güvenliğinden bütün dedikoduları aldım..bunu babamla paylaşınca "fazla soru sordukları için helak olan kavimlerden bihaber değilsin, öyle değil mi?" diye sordu..
tabi ki değilim de, sorularla yaşamaktansa iyi kötü cevaplar bulabilmeyi tercih ederim..
mesela aynı gün başıma gelen ilginç bi olay daha var..sanırım bütün ilginçlikleri üzerime çekiyorum, ve dünya üzerindeki diğerlerine pek fazla ilginçlik bırakmıyorum tabii bu arada asistanım eliften bahsetmeden geçmek olmaz..o gün mcde mönümün hazırlanmasını beklerken, elif kolanın kola tozundan yapıldığını iddia etti..ve bunu nasıl ısrarla savunduğunu görmeliydiniz.."tatlııım yapmaa, bi düşünsene böyle bişey mümkün olamaz.." dedim..hep tatlım derim ona, çünkü bu sözcüğü üzerine yakıştıran nadir insanalrdan, o bunu hakediyor..garsona sormaya yeltendiğimde melek yapmamam için ısrar etti ama ben tabii ki içimde patlamasındansa garsonun kafasında patlamasını tercih ettim, o da bana böyle bişeyim mümkjün olamayacağını, kolanın onlara seksen litrelik galonlarla geldiğini söyledi..artık mclere gelen kolanın hacmi hakkında da bi fikrim var..
aynı gün, olağan gülhane turlarımızdan birini yaparken setüstünde oturmayı tercih ettik, bakır çaydanlığımzdan çaylarımızı doldurup istanbula karşı demlendik..
ya sanırım bu hafta fazlasıyla zorladım sınırlarımı..çarşamba günü de fethi paşadaydım, bu lale mevsimi en çok bana yaradı..düşünsenize java çalışmak için feythi paşayı seçtik..
ve saatler boyu inheritance ve polymorphism üzerine kafa yorduk..ben korunun içinde yine bi atak tehlikesi atlattım ama şükür ki arkadaşlarım yanımdaydı..
birazdan defterime devam edeceğim..
sevgili erik ağacıma yazılar biriktirmeye devam ediyorum..ve bi gün gelecek, çıkıp karşısına tek ortak kelime etmemişliğimize rağmen, buyur diyeceğim, bende sana ait olan bişey var..ve sonra tam da planladığım gibi, uzun uzun bakacağım gözlerine..
o an anlayacak o da..elimi uzatıp "rüzgarın sırtına nasıl atlayacağını öğretirim sana" diyeceğim..
o tatlı tebessümünü tüm yüzüne yayıp " ışığı açayım da kendi gözlerinle gör.." diyecek..
sonra ardımızı dönüp dünyaya, ışığa doğru yürüyeceğiz..
planlanmış bi düşün büyüsünü bozmamak için şimdi hiç bi aykınımla paylaşmıyorum bu durumu..
ara sıra afakanlar tepeme oturduğunda bile, "geçecek.." diyebiliyorum..
tramvayda gelen ataklarımı "o an"ı düşünerek yok ediyorum..
ve o gün geldiğinde,
yine hiç utanmdan,
uzun uzun bakıp gözlerinin içine,
"biliyorum, peter beni götürmek için geldin.." diyebileceğim..
peter,
tüm bunlara değmelisin..
lalalala ne güzel bi gün..
birazdan losta gömüleceğim..
ayıldığımda erik ağacımın dalları altında
tekrar
tatlı bi uykuya dalacağım..