- 1691 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
''TÜRK '' DEN GICIK KAPANLAR
Yıl 1975 idi.
O zamanlar televizyon henüz siyah-beyaz ve tek kanallı (TRT ) , televizyon yayınları haftada üç gündü ( Yanlış hatırlamıyorsam akşam 7 den 12 ye kadar )
Televizyonlar vermiş miydi bilmiyorum ama gazetelerin, radyoların ana haberi ’’ Cüneyt Arkın vuruldu’’ idi.
İşte o senenin Haziran ayında ne anarşi, ne terör ne de her Allah’ın günü radyolardan dinlediğimiz ’’ Falanca ilde şu kadar, filanca ilde bu kadar sağcı/ ya da solcu öldürüldü ’’ haberlerini değil sadece ve sadece Cüneyt Arkın’ın vurulmasını konuştuk.
Cüneyt Arkın ’’ Deli Yusuf ’’ filminin setinde vuruldu. Bu nostaljik filmi seyredenler vardır mutlaka.
Filmde Cüneyt Arkın çılgın bir mucit olan Deli Yusuf’un oğlu Ali’yi canlandıyordu. Pek tabii olarak filmde bir kötü adam vardı ( Ali Şen tabii ki..Filmdeki adıyla Abbas...) İşte bu kötü adama ve kötülüklerine karşı Deli Yusuf tamamen tahtadan ama yanmayan, kurşun geçirmeyen ’’ Kara Şimşek’’ e parmak ısırtacak bir araba icat etmiş ve arabaya kendi adını vermişti. Oğlu Ali ( Cüneyt Arkın ) Kullanıyordu bu arabayı. Bu araba o kadar harika bir arabaydı ki şaka bile yapabiliyordu. Nitekim filmin sonunda zalim Abbasın üzerinden geçerken adamın sırtına kakasını bile yaptı. O derece yani.
İşte bu Abbas haininin elinden zavallı ve fakir mahalle halkını kurtaracaktı Cüneyt Arkın.
Film çekimleri başlamış ancak kısa süre sonra yirmi yaşlarında bir set işçisi olan Hasan Baykara adlı bir genç Cüneyt Arkın’ı film setinde bacağından vurmuştu. Cüneyt Arkın kanlar içinde yere yığıldığı anda Baykara ikinci kez dokundu tetiğe ama tabanca ateş almadı. Uğraştı namluya yeniden kurşun sürmek için ama olmadı. Etraf kalabalıklaşıyordu. Kaçmak zorundaydı. Bir Murat 124e bindi ve kaçtı ama yakalanması çok uzun sürmedi.
Kurşun Cüneyt Arkının baldırına girmiş ve kemiğe dokunmadan çıkmıştı. Yani ölümcül değildi yarası. Belli ki gözdağı verilmek istenmişti ve belli ki tetikçiye ’’ Topuğuna sık ’’ Denmişti. Tetikçi de ilk seferde topuğa isabet ettiremediği için ikinci kurşunu topuğa sıkma telaşındaydı. Çünkü aldığı emir ’’ Topuğa ’’ idi.
Neyse efendim. ’’ Deli Yusuf filmi tamamlandı tabii ki. Hasan Baykara doğru düzgün bir ceza almadı. Çünkü yanlış hatırlamıyorsam Cüneyt Arkın davacı olmadı. ( Yanılıyor olabilirim )
Deli Yusuf Filmi daha sonra tamamlandı tabii ki. Çok da ses getirdi. Bayıla bayıla seyrettik bu filmi.
1977 yılında ise Cüneyt Arkın’ı çok çok değişik bir filmde gördük. Filmin adı ’’ Güneş Ne zaman Doğacak ’’ idi. Bu film II. Dünya Savaşı sırasında Adolf Hitler’in gamalı haçı ve Josef Stalin’in kızıl yıldızı arasında kalarak hırpalanmış sürgün edilmiş kurşuna dizilmiş hayatları, Stalin’in katliamlarından canını kurtarabilmek için Türkiye’ye kaçan 147 Azerbaycan Türkünün hikâyesini anlatmaktaydı.
Filmin Ülkücüler dışında maalesef hiç alıcısı olmadı.
İşte bu filme ben 1979 yılında Manavgatta görevdeyken gittim. Gitmesine gittim de nasıl? Yüreğim ağzımda. Çünkü sinema Manavgat Irmağının Side tarafındaki bölümündeydi biz ise köprünün Alanya istikametinde oturuyorduk. Yani sinemaya gitmek için köprüyü geçmek zorundaydım. Lakin Manavgat köprüsünden karşıya geçmek neredeyse Sırat köprüsünden geçmekten daha zordu ve ben 6 Mayıs 1979 da o köprünün yanlış tarafına geçtiğim için çok feci bir dayak yemiştim devrimci kardeşlerimden. Ayrıca bir de bu film yüzünden Kahramanmaraş olaylarının patlak verdiği göz önünde bulundurulursa o filme gidip de seyretmek için insanda mangal gibi yürek olması gerekiyordu.
’’ Olsun ’’ Dedim..Bu filme gitmiş arkadaşlarımdan duymuştum buram buram Türklük kokan, Türkiye’ye hasret kokan bir film olduğunu.
Sonunda bir minibüs kiraladık arkadaşlarla ve öylece gittik. Çünkü minübüslere, araçlara ne devrimciler, ne de ülkücüler saldırmıyorlardı. aralarında sanki bir centilmenlik anlaşması vardı.
Filmde dediğim gibi Stalin zulmünden kaçan Azerbaycanlıların çilesi anlatılıyordu ama onlar için daha da çileli olan kısım Türkiyeye geldikten sora gördükleri ahlaki, dini ve milli çöküntüydü. Onlar Stalin zulmünden kaçarken Türkiye’de Atatürk resimleri yerine Stalin’in resimleri asılıyordu okullara. ( Ki doğrudur...Atatürk’ün resmi diye Stalin’in kalpaklı resimleri pek çok okula ve iş yerine asılmıştı. ) O insanlar ’’ Ne Mutlu Türk’üm ’’ Diyene diyebilmek için hayatlarını ortaya koyarken Türkiye’de kimliğinde ’’ Türk ’’ Yazan piçler ’’ Faşist Türk ordusu Kıbrıstan çekil ’’ Diyorlardı. ’’ Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi ’’ diyerek 6. Filoyu taşlarken Marlboro sigarası tüttürenler 1 Mayıs Törenlerine hep o Azerbaycan Türklerinin - zulmünden kaçtıkları - Sovyetlerin orak - çekiçli bayraklarıyla geliyorlardı. ’’ Türk ’’ Kelimesini duyduklarında gıcık kapıyorlardı.
Bu film Ülkücüler dışındaki herkes tarafından topa tutuldu adeta. Sebeb: Cüneyt Arkın ( Filmdeki adıyla Yavuz ) Bir grup hippi kılıklı öğrenciye soruyor : ’’ Siz Türk değil misiniz ? ’’ Diye...İşte bu faşizmin , ırkçılığın dik âlası oluyordu (!) Ayrıca Sovyet Rusya’nın komünizm rejimi aleyhinde çok feci iftiralar(!) vardı filmde.
Ve dönelim tekrar Cüneyt Arkın’ın vurulması olayına.
Cüneyt Arkın işte bu ’’ Güneş Ne zaman Doğacak ’’ Filminde oynaması için vuruldu. Gerçi bunu kendisi hiç bir zaman söylemedi. Onu vuran da böyle bir şey itiraf etmedi ama herkes de biliyordu ki Cüneyt Arkın, içinde ’’ Sen Türk değil misin? ’’ Sözlerinin bulunduğu bir filmde oynaması istendiğinde bu teklifi devrimcilerden korktuğu için ya da doğrudan doğruya kendisi o dönemlerde sol görüşlü olduğu için reddetmişti. Onu vuranlar ise zaten Ülkücülerden başka hiç kimsenin seyretmeyeceğini düşündükleri böyle bir film için Türkiye’nin en popüler aktörünü seçmişler ve Cüneyt Arkın ismi sayesinde belki başka görüşten insanları da bu filme çekmek, dolayısıyla millete Türk oldukları hatırlatmayı düşünmüşlerdi.
Filmdeki en güzel sözleden birisi de : ’’Sizin gerçeği bilmeniz için hepinizi benim geldiğim yere göndermek gerekir’’ sözüydü. ( Zaten o yüzden diyorduk hep ’’ Komünistler Moskovaya’’ Diye. )
’’ Güneş Ne Zaman Doğacak ’’ Günümüzde her gün nostaljik film yayınlayan sinema kanallarında bile oynatılmadı hiç. Dahası günümüzün sözüm ona dinci(!) muhafazakar(!) kanalları bile ( Kanal 7 ve STV ) Yılmaz Güney’in buram buram sol kokan filmlerini defalarca yayınladıkları halde ’’ Güneş Ne Zaman Doğacak’’ı bir kez dahi yayınlamadılar. Kısacası bu film fazla ses getirmemişti.
Pardon..Halt ettim...Bu film öylesine bir ses getirdi ki o ses taaaa Kahramanmaraş’tan duyuldu.
Evet ’’ Ne Mutlu Türk’üm ’’ Diyebilmenin acı faturası olan bu film Kahramanmaraş’ta bomba etkisi yaratmıştı 19 Aralık 1978 de..’’ Bomba etksi ’’ derken mecazi anlamda demiyorum. Bildiğiniz bomba atılmıştı o filmin oynatıldığı Çiçek Sinemasına.
Sonrasında ortalık toz duman. Al sana mis gibi bir kaos(!) Fıstık gibi bir alevi- sünni savaşı(!) Yüzlece ölü ve yaralı. Sebep: ’’ Sen nasıl olur da bir aşk filmi olan ’’Zeynel ile Veysel’’ filmi yerine en son sahnesinde ’’ 1945 YILINDA SOSYALİST BİR ÜLKEDEN İLTİCA EDEN , DAHA SONRA DÜŞMANA TESLİM EDİLİRKEN SINIRDA ŞEHİD EDİLEN 150 TÜRK’ÜN ANISINA ATFEDİLMİŞTİR’’ Yazısı olan bir filmi getirip oynatırsın bu sinemada. Nasıl olur da o zamanın Cumhur Başkanı olan, İkinci Adam, Milli Şef, CHP nin Atatürk’ten sonraki Genel Başkanı olmuş olan İsmet İnönü’nün aziz ruhunu rencide edersin?
Türk’e gıcıklık konusu ile devam edelim.
İşte o günlerde Türk’e gıcık olan bir başka topluluk daha vardı. Sık sık sorarlardı biz ülkücülere ’’ Önce Türk müsün, yoksa Müslüman mısın ?’’ Onlara cevabımız ’’ La gidin işinize geri zekalılar ’’ olurdu. Bu taife, önce müslüman olmanız şartıyla Türklüğe fazla gıcık değildi. ( Önce Müslüman ya da önce Türk olmak nasıl oluyor hâla anlamış değilim. Ben anamdan Türk doğdum, ölürken de Türk öleceğim. Türk olduğum için mutsuz olduğum anlar çok olmuştur yaşadığım sefalet dolayısıyla ama kimliğimi soranlara ’’Türk’üm ’’ Diyebilmekten her zaman büyük bir mutluluk duymuşuımdur. Kal-ü Beladan beri Müslüman olmaktan duyduğum mutluluk kadar...)
’’Apaçiler’’ diye dalga geçtiğimiz, sinek kadar dahi olmadıkları için mide bile bulandıramayan Apo’cular vardı bir de Türk’e gıcık olan
Yılllaaarr yılllarrr geçti.
O günlerin ’’ Önce Türk müsün, yoksa Müslüman mısın’’cıları aynı koyduğumuz yerde. Hiç bir değişiklik yok... Pardon bir fark var..İktidardalar.
Apaçiler dediğimiz ve hiç kaale almadığımız Türk’e gıcık olanlar, yani eskinin Apaçileri, günümüzün pkk- bdp lileri artık memleket politikasının belirlenmesinde en aktif durumdalar.
O Günlerin Türk’e gıcık olanlarından Devrimci taifesi, yine Marksit, Leninist, Cheist, Castroist, Chavezizst, Maoist ( Yok ya haklarını yemeyelim Maoist pek kalmadı gibi ) olmakla birlikte büyük bir değişiklik, adeta evrim geçirerek aynı zamanda Kemalist de oldular (!) Şimdilerde ’’ Ne Mutlu Türk’üm Diyene ’’ yi kaldırdılar diye ağlaşmaktalar cemii cümlesi. Yerseniz tabii ki.
’’ Ne Mutlu Türk’üm Diyene’’ Den tek rahatsızlık duymayan, hatta tersine gurur duyan Ülkücüler de değişikliğe uğradı. Zamanında ’’ Hedef Turan, Rehber Kur’an ’’ dı. Şimdi Turan var ama Kur’anı ara ki bulasın. Eskiden Diyarbakır neyse ne de İstanbul’da, Mersin’de, Samsun’da ’’ Biji Apo, Bizi Kürdistan ’’ demek sıkardı biraz. Lakin bozkurtlar da evrim geçirip kuzulaştığından beridir ki artık çakallar şehirlerde ulur oldular.
Bu gün gelinen noktada ?
İnşallah Kur’anın buyurduğu gibidir:
" Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz." ( Bakara Suresi, 216. Ayet )
YORUMLAR
Son zamanlarda ruhen bedenen yorgun düştüm hocam.
biraz fazla dinliyorum sokağın sesini galiba
sizin gibi işi nüktedanlığa vurup açılamıyorum bir türlü
şu insanoğlu ne garib bir varlığa dönüştü zamanımızda?
Asıl olan soy değil takva, iman itikat değil midir?
elbette her toplum kendi soyuyla gurur duyar, duyabilir de...
ama icraatlara bakmalı...
Allah Allah tekbir getirip Yallah kiliseye gidenden ne umulur..
İnsanoğlu içinde müthiş bir hırs barındırır yaratılış itibarıyle
bunu etrafına zarar vererek sindirir çoğu kez
yaklaşmakta olan kurban bayramı dolayısıyla bir yazı yazmayı düşünüyorum dinlek bir kafa bulursam kendimde..
konusu da insanın içindeki hırs ve kurban ilişkisi...
bir rivayette Allah kurban kesmeyi insanların o hırsını yok etmek için emretti denilir..
selamlar saygılar
Filmde dediğim gibi Stalin zulmünden kaçan Azerbaycanlıların çilesi anlatılıyordu ama onlar için daha da çileli olan kısım Türkiyeye geldikten sora gördükleri ahlaki, dini ve milli çöküntüydü. Onlar Stalin zulmünden kaçarken Türkiye’de Atatürk resimleri yerine Stalin’in resimleri asılıyordu okullara. ( Ki doğrudur...Atatürk’ün resmi diye Stalin’in kalpaklı resimleri pek çok okula ve iş yerine asılmıştı. ) O insanlar ’’ Ne Mutlu Türk’üm ’’ Diyene diyebilmek için hayatlarını ortaya koyarken Türkiye’de kimliğinde ’’ Türk ’’ Yazan piçler ’’ Faşist Türk ordusu Kıbrıstan çekil ’’ Diyorlardı. ’’ Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi ’’ diyerek 6. Filoyu taşlarken Marlboro sigarası tüttürenler 1 Mayıs Törenlerine hep o Azerbaycan Türklerinin - zulmünden kaçtıkları - Sovyetlerin orak - çekiçli bayraklarıyla geliyorlardı. ’’ Türk ’’ Kelimesini duyduklarında gıcık kapıyorlardı.
……… ……………………… ………………………. ……..
Sami bey çıık..olmadı çok resmi oldu, Sami abi yazınızda geçen yaşanmışlıklara hiçbir itirazım yok fakat yazınızdan aldığım alıntının içeriğine bazı itirazlarım var.
Ne mutlu Türk’üm diyebilmek için canını veren ülkücülerden daha çok ben Türk değilim, diyebilme cesaretini gösterip canını veren demokratik haklarından ödün vermeyen insanların daha fazla olduğu tartışmasız bir gerçektir.
Öyle yada böyle bu ülke çok kıymetli evlatlarını maalesef kaybetmiştir.
Kaldı ki o yıllarda devrimci gençlerde, ülkücü gençlerde, derin bir kandırılmışlık içerisinde idiler bu kandırılma sıradan basit bir kandırılma değildi işin içerisinde dış gizli servislerin ve onların ülke içerisindeki iş birlikçilerinin derin bir komplosu söz konusuydu.
Abdullah öçalan’nın kim olduğunu pkk nın nasıl yapılandığını netekim nitekim, vatan millet edebiyatı yapanların dış gizli servislerin emriyle nasıl pkk ile işbirliği içerisinde olduğunu sağ ve sol siyasi fikirlerin birbirleriyle silahla çatıştırılmaları için nasıl kurmaca organize işlerin olduğunu ve Türkiye halkının nasıl büyük bir komplo içerisinde olduğunu, bizlere göstermek için sanatçısından, gazetecisine yazarından siyasetçisine, bir avuç yürekli insan bu büyük oyunu görmemiz için çok caba sarf ettiler ancak, O yılarda bu komplo gerçekliğini dile getirmeye çalışan aydınlar, ya büyük fiziksel ve ruhsal şiddet görüp acılar çekip yurt dışına çıktılar yâda dış gizli servislerin emri ile işbirlikçilerinin suikastına kurban gittiler.
Tabii ki Bunlar çok derin siyasi ve sosyolojik konular üzerinde saatlerce konuşulup tartışılacak mevzular. Beni asıl şaşırtan bizzat tanık olduğum, çay içip sohbet ettiğim, hapse girmiş çıkmış hızlı ülkücülerinin Moskova’da yaşıyor olmasıydı. Bir zamanlar solculara, komünistler Moskova’ ya diyen insanların Moskova da yerleşik düzene geçmeleri, hem de Rus hanımlarla evlenip çoluk çocuğa karışmış. Hatta Stalin’nin ülkesinde oy kullanma hakkına sahip olmuş olmalarıydı,
Dünya kardeşliğine dostluğa barışa aşka inanan birisi için bunda şaşıracak bir şey yok, şahsen benim içinde çok doğal insani bir durum, tuhaf olan bir zamanlar ülkücülerin moskov piçleri dedikleri devrimcilerden önce Moskova’da yer tutmalarıydı.
Her zamanki gibi güzel bir yazıydı itirazım olmayacak tek şey kaleminizin ustalığı
Saygı sevgilerimle.
Yazınızı ilgiyle okudum. Belkide bazı bilemediğim şeyler yüzünden çok fazla Türk, türk der gibi geldi.
Ben de ne mutlu Türküm diyene diyorum ama abartmayarak. Her şeyden önce insanız.Türk milletiyiz.
Diyorum ki nerde o ülkücüler devlet dairelerinden T:C indirilirken başlarını çevirip bakmayanlar.
İnsanlarımızı Kürt, Türk diye ayırmamalıyız. Aynı ülke içindeki birlik ve beraberliğimizi düşünmeliyiz.
Atı alan Üsküdarı geçmek üzere, eskiyi böylesine deşmek, bilmem iyi mi?
Muhalefet aklını başına almalı artık. Milletimiz, ülkemiz bölünmek, parçalanmak ve emperyalizme yem olmak üzere.
Sözünü ettiğiniz filmi izlemedim. Cüneyt Arkını Türkân Şoray'la veya başka bir yıldızla aşk filmlerinde severim..
selâm, sevgi ve saygılar,
Hocam henüz orta okuldayım bir abimiz gazeteyi açtı "vaayy" dedi " akşam Güneş Ne Zaman Doğacak filmi var TGRT" de...hatırlıyorum filmin müziği de "Çırpınırdı Karadeniz" ezgisiydi...Dinar o gün akşamı zor etmişti. Çocuktum ama anlamıştım film müziğini duyunca heyecanlarının sebebini...O film bana çocukluk yıllarımı ve tertemiz ülküleri olan kadınları, adamları hatırlatır...O zamanlar farklıydı ülkücüler namazında, niyazında işinde gücünde insanlardı...Kendi kültürleri ile dünyada ayakta durabilme derdindelerdi....Çocuk yaşta dinlemiştim Halil Esendağ' ın, Cengiz Baktemur' un ve nice dar ağacında boy veren gençlerin hikayelerini...Ama nedense onların isimleri pek duyulmadı...Babamın amca oğlu yurt dışına gönderilmişti o dönem bu davalardan dolayı. Köye geldi mi o hala anlatır "valla onlar bişey yapmadı suçluları hep saldılar , onlara kıydılar" diye... Kim ne derse desin artık yok o ülkücüler...Bugün bir elde bira şişesi diğer elde bozkurt işareti geceleri parklardan toplayabilirsiniz bir çoğunu...Hatta bu durumu "Kayıp Kuşak" şiirim de dile getirmiştim...
kısır davalar perdelemiş üçüncü gözü
Yesevi sevdası
sokak arası milliyetçilerinin zaptında
sanal kahramanlar
insancıl duygularımın kanını emiyor
kerpeten ile ayırıyorlar etimi tırnağımdan
uzaklardan çıkıp geliyor Halil Esendağ
durun yapmayın diye bağırıyor
sesini sadece mazlumlar duyuyor
tereddütsüz
tekrar yürüyor dar ağacına
bu kez postallılar değil
kendisi geçiriyor urganı boynuna
bira şişelerine mahkum edilmiş
sevdasına gülümseyerek
vuruyor sehpasına
Sola gelince eğer ki solcular her milletin uğradığı katliam da yeri göğü inletirken Türkler katliama uğradığında susmasalardı benden çok iyi solcu olurdu....Çünkü sosyal devlet anlayışını her zaman destekledim. Ve her zaman emek hırsızlığına, kapitalizme karşı durdum...
Oysa ki Hocalı da katledilen benim, Kerkük de hala vurulan benim, Doğu Türkistan da katliama uğrayan benim...Türklüğe karşı ne bitmez kinmiş bu böyle.... Ben çözemedim şahsen bu kinin sebebini...
Güneş Ne Zaman Doğacak filmi Maraş katliamına sebep deniyor ama ben bu filmi izledim katliam çıkartılacak bir filme benzetemedim...O vahşi katliamın bahanesi oldu bence bu film...Millet durup duruken bir birine düşmüyor elbette ki bişeyler yapılması lazım...Çorum da da öyle değilmiydi. Cami yakıldı dendi katliam ile sonlandı bu dedikodu...Ama yakıldığı söylenen Alaaddin Cami de kıvılcım bile yoktu...
tebrik ediyorum yazınızı...Sevgi ile kalın....
Metin Oktaylı şiirin arkasında Yeşilçam ve Cüneyt Arkın'ın vurulmasıyla ilgili başlayan yazını okumaya başladım. Sami Biberoğulları şair, yazarken hayranları dolu havası 1500 Şimdi de artistmi olacak eyvahlar olsun hayranları imzalı resim almak için yarışacak ''Sami Sami'' diye üstlerini parçalayacaklar havası da 5500 olacak yandık dedim ama yazıyı okumaya devam edince öyle olmadığını anladım ve bir OHHH çektim :))))))))))
Çüneyt Arkın'ın Güneş ne zaman doğacak filmini izlemedim hatta duymadım bile ama internetten bulup izleyeceğim. Beğeneceğimden eminim.
Geçen yıl Azeri prof Hanım Halilovanın paneline katılmıştım ve o ''Siz Türkiye de yaşıyorsunuz ve Türklüğünüzün Türkiye'nin değerini bilmiyorsunuz. Oysa benim ülkemde Türk olmak suç'' demişti Allahım biz Türkleri ülkemizde Türk olduğumuz için suç olamaktan korusun. Korkum bir gün biz Türkler azınlık olmamız ve bir liderin Türklük paketi getirmesidir.
Benim muhacir olduğumu biliyorsun. Anneannem anlatmıştı ''Yunanistandayken akşam oldumu gaz lambası yakmaz karanlıkta otururduk. Rum eşkiyalar ışık gördükleri eve saldırıp içindekileri öldürüyor kadın ve kızlarına tecavüz ediyorlar ve evlerini yakıyorlardı''. Onun için ben ve soyum bu ülkenin ve Türklüğümüzün kıymetini iyi biliriz. Rabbim hiç kimseye öyle zulmü göstermesin.
Allaha şükürler olsun Türk ve Müslüman anne babanın çocuğuyum ve yine Allaha şükürler olsun ki Türk ve Müslüman olarak yaratılmışım.
Çok güzel ve anlamlı bir yazıydı tebrikler
Selam ve Sevgler
Okudum... ama epey bir süre klavyenin üzerinde ellerim hareketsiz kaldı, bir şey yazamadım.. Döndüm '80 öncesine ve geldim tekrar bugüne... git-geller arasında zihnim allak bullak oldu. Bu yaşadıklarımızı şimdiki neslimize en çarpıcı şekilde nasıl anlatabiliriz ? "Mü'min aynı delikten iki kere ısırılmaz." diyen bir peygamberin ümmetiyiz amma nedense defalardır aynı delikten ısırılıyoruz da uyanmıyoruz, uyanamıyoruz.. Üzerimize ölü toprağı serpilmiş sanki. Bölünme tehlikesine karşı cansiperane mücadele eden ülkücü camia bile bölündü "türkçüler-islâmcılar" diye.. Bunu bile idrak edemeyecek kadar kendimizden uzaklaşmış bir millet olmamız için bize nasıl bir afyon içirdiler ki Hasan Sabbah bile mübarek kaldı yanımızda... Kaos... kaos... kaos...
Dağıttım galiba... Sami Hocam, Neler düşündürdün... nerelere daldırdın beni... Kalemin daim olsun.. Ömrüne bereket..