- 873 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRK BİREYİ ve ULUS TOPLUMSALINA ELEŞTİREL BAKIŞ-2-
GENEL TOPLUMSALI ŞEREFSİZLİĞE GİDEN BİR ULUSUN BİREYİ, ŞEREFLİ KALAMAZ !
İkinci Bölüm.
Teori; bir yerde öngörüden başlayıp, son ve tamgörme aşamalarından geçerek, tümdengelimde soyutu görebilmektir. Teorisyen ise soyut düşünsel ve duyumsalı birlikte ve bütünsel görebilen...
“Pantha rhei, panta khorhei, kai udem menei ”(**)
Yukarıya yazdığım tümcenin açıklaması; her şeyin aktığı, belli bir içerikle aktığı, belli bir nicelik ve nitelikte aktığı, her şeyin temelden-özüne doğru değişimini anlatan, gelişme ve akma halidir.
Birincil olanın, ikincil olanla açıklanıp, çözümlenmesi gibi...
Tesadüf ve zorunluluk gibi...
Biri yoksa öbürünün ’yok’.. ’var’ ise diğerinin varlığı şeklinde, iç içe... Birbirlerine göre başka görünme halinde... Ama zorunluluğun mutlak yasasıyla…
Bu cümlemize devamla şunu yazabiliyoruz. Karşıtının, zıttının olanaklı olabildiği hiçbir şey zorunlu değildir.
Dayatmalara zorunlu değiliz yani !
Karşıtımızı-zıttımızı tam göreceğiz sadece, kafamızdaki Türk bireyi ve toplumsalı karşıtlarındaki çok önermeliliği -tek-e indirgeyeceğiz.
Artık iradeni mutlaka koy, aklın ve duygularının arasına… Ve kaderin, mukadderin de değildir !
Bireyden, ulus toplumsala olan akışımız ve buna zorunlu oluşumuz, -genel şerefsizliğe- gitmeke tesadüf etmiyor, etmemeli !
Çokça Tanrı diyorlarsa !.. Çokça cami ve cemevi, kilise ve havra açıyorlarsa. Çok olan yoktur… Oralar, onca anti maddeciliklerine rağmen yoktur aslında.. ya da sadece madde olarak anlam ifade eder haldeler... Anti madde, ultra mana çelişkisndeyiz, bakma ve kanma sakın !
Ne Tanrı artık bilerek inandığımız Tanrı’dır ! Ne cami; artık bildiğimiz cami.. ne de din artık bildiğimiz, insanlar arasındaki haksızlıkları-uçurumları gidermek için gelmiş sami/mi din ?
Anlam kırılmaları, olumsuzluklar ve farklılaşmaların olduğu, kavramların kirlendiği görecelilikte dini, dindarı(!), cem’i/cami’yi temiz mi kaldı sanıyorsun ?
Buraları ısrarla açanlarda akıl, yerini “çok” olan bir “yok”lukla, akılsız duyumsama doğmaları olan mistizm(10), hurufizm(11), cifir(12) ve ebced batınizimine bırakmıştır.
Buraların izbe, küf ve yozluk, yobazlık kokan, ifrat/tefrit atmosferinde!
Demek ki artık “çok olan”, İktisadiyat’taki deyimiyle haddinden fazla sürüm nedenli bir değersizleşmişlikle, çok olduğundan dolayı, epeyce “yok" haldedir.
Kısaca sınıfsallaşmış, modası ve sosyetesi oluşmuş, gayri Türk; dejenere bir mistik dinciliğe arz/talep denklemi yazdık sayılsın.
Olup biten, sadece birilerinin çok evvelden olduğu bir yerlere “kul ve köle” olmasını istemektir herkesin... ‘Since nine hundred fourty five’tır yani.. (13)
Dinsel ahlak, etnik ahlak, mezhep ahlakı, gibi ayrışmışsa eğer ahlak, sorumuz ve sorunumuz şudur:
Dini de olsa, dindar da olsa, eğer; bir kimse bilginin kaynağını, doğruluğunu ve sınırlarını bırakın bilinmesi ve anlaşılmasını sağlamayı, aksine, anlaşılmasını çeşitli güç odaklarının emirleri ile karanlık ediyorsa dogmatiktir. Bilgiyi burada, bilimsel ve doğmatik gibi bir sınıflamaya da sokmadan söylüyorum.
Ulus toplumsal ve dinsel ahlak değerleri neden örtüşmüyor, anladık mı şimdi bunların ?
Herşey önce "Doğru" başlıyor olacak ve "dürüstlükle" devam edecek kuramı, dinsel olduğu kadar bilimsel bir erdemdir de çünkü ! Sen sanıyor musun ki, erdem ve erdemsizlik aynı anda ve beraberce, kardeşçe paylaşarak yaşasınlar aynı zeminde ?
Bilgi ve cehalet demiyorum bakın, bilgisizlik-birikimsizlik aynı yerde dostça yaşasın… Aynı anda beraberce yükselsinler ?
Evet olmuşsa buna cevabın... Normal bilmiş ve görmüşsen eğer bunu; genel şerefsizliğin en büyük belirtisini, ne denir buna ?
- “.. ve sustuk sessizliği besteler gibi.” diyen, bir güzel şiirden alıntıladığımız dizeden öte...
Dinsel ahlak önemseyenler, toplumsal ve ulus toplumsal -ahlak- konusuna gelindiğinde neden bu kadar önemsemez ve vurdumduymazlar ?
Hiç sordun mu bu soruyu kendine ? Cevabı buralarda bir yerde artık, biliyorum.
Bul ve bil…
Benim bulduğum, her ne anlamda olursa öyle anlayın, dinseli başat ve dahili “değer” kavramının, kapitalist mantıkla, sadece “piyasa değeri”ndeki para ederliğe indirgenmiş olmasıdır.
Artık sahte peygamberlerin Tanrı’ya, sahte mürşitlerin de, müritlerine uçmak-uçurmak bahsinde ihtiyacı olmadıkları bir zamandır bu dem… Yerel’in nerede, ’ulusal’ın, hatta din toplumsal’ın nerede ki, hemen evrensel ve ’Global Ahlak’ı(!) önerip duruyorsun ?
Aşkmış, vecdmiş, doktrinmiş, ideolojiymiş de (?!) filan...
Toplumsal olarak emperyal estetiği ve diyalekti ile belirlenen durumdadır aşkın , vecdin, doktrinin, onun, bunun !
Ne din ve Tanrı aşk’ın/vecd’in, ne ulus ve Türklük aşkın, ne de ezen-ezilen çelişkisi bilir emekçiye aşk’ın, artık oyuncak edilmiş haldedir. Hepsi sulandırılmıştır. Senden sıktıkları (limon gibi ) suyla…
Belirlenen insan, yönlendirilen insandır. Belirleyen onu, oraya veya buraya sürükleyip yönetebiliyorsa, böyle insan güruhtur, sürüdür, kullaşmıştır.
Anla ?
Sen, bireyden toplumsala bir sürü, kul güruhluğuna gitmekte olan “genel şerefsizliğin” manzumesi oluyorsun.
Uyan !
Buradan olmak kaydıyla sana, bu halinle kaldığın sürece -Türk insanı- denebileceğinden bile artık şüphe duyuyorum ! Genel insanı önermiştik Türk insanı bağlamına giden, şimdi ise Türk insanı bağlamına aldığımızı, -genel şerefsizliğe gidene- ilerlettik.
Vatan ve satan genel şerefsizliğidir bu, duy !
Bizler, anlam ve anlamsızlık sürecinin bir toplamı olan yaşamak eylemini, eskiyeni yenilenmiş, yeniyi sürekli daha yeniye, yenidene katkılamış olarak, içeriğinde diyalektik bir yeniden olan "yeni"ler kurgusu olarak düşünebiliyoruz.
“Hilal ve yıldızı” ile, kızıl renkli gurub şafaklarındaki bir gün doğumunda beklediğim “istikal-i tam” TÜRKİYE geleceklerinde ebette…
Buradan dizgeleyebildiğim ise; çok etkilenmekten taklite, oradan esinlenerek özgüne ulaşmaya inançlı bir Türk bireyinden, TÜRK ulus toplumsalına varmaktır.
Vazgeçmiyor, geri çekilmiyoruz ! Gerçekleşinceye kadar akıl ve yürek tamlığı bir irade ile ahdettik “istiklal-i tam Türkiye” hayaline ! Duygusallığımızla değil sadece, hafızamızı balıklaştırmasın diye aşırı duygu yoğunda yaşamak...
Ve Türk ulus toplumsalına olan ufku kararmamış, umutlu bir geleceğin iradesini eline almaya eylemli uzun yürüyüşümüz; azimli, şerefli ve gözü kara TÜRK bireyleriyledir. Kokuşmuşluk, çürümüşlük ve anlamsız yaşama ruhsuzluğundan, yeni anlamların gideceği hedef olan: Aydınlık Türk gelecekleri içindir arayışımız...
Demek ki, yazımızın bitiş önermesi olan büyük Önder ATATÜRK’ten aldığımız “genel şerefsizlik” kavramı, gerekliliği şart ve katkısı yapmış bir ilerletmeyle, aşağıdaki gibi olacaktır:
Genel bir ulus toplumsalı şerefsizliği yaşamaya doğru giden ülkenin bireyi, şerefli kalamaz !
Ahmet Kutlu Ayyüce
Göktürkmen
DİPNOT AÇIKLAMALARI:
(**):“Pantha rhei, panta khorei, kai udem menei”: Her şey akar…Felsefe’nin temelini atan ilkelerden biri. Kim demiş? Herakleitos.. Meşhur söylemiyle, -aynı su da veya nehirde iki kere yıkanamazsın.-
(10: Mistizm: Tanrı’ya ve/veya anlamına akıl, mantık, bilim yerine duygu, sezgi vs ile ulaşılabilinecegini idda eden dinsel-felsefi olgu..
(11: Hurufizm: Harflerle batın (bilinmeyen) veya gelecekten haber vermek yaklaşıklığında gizemcilik..
(12: Ebced veya Cifir: “Allah’ın gelecek ve geçmişle ilgili koyduğu bazı sırların anlaşılması ve şifrelerin çözülmesi için kullanılmaktadır. Fakat bunlar gaybı bilmek değildir. Sadece okumasını bilmektir.” Açıklama yorumsuz verilmiştir.
(13:since 1945: ”1945’den sonraki zamanlar” anlamında kullanılmıştır.
YORUMLAR
BU SİTEDE KULLANICILARIN BAŞKA KULLANICILARI ENGELLEME MEKANİZMASI VAR.
KULLANICILAR BAZI KİŞİLERİN DÜŞÜNCELERİNİ VEYA BAZI DÜŞÜNCELERİ KENDİ ESERLERİNİN ALTINDA GÖRMEK İSTEMEYEBİLİRLER.
OLABİLİR.
ANCAK, BİRİNİ HEM ENGELLEYİP HEM DE ENGELLEDİĞİNİZ KİŞİNİN YORUMLARINI ALIP EDİTLEYEREK VE CIMBIZLAYARAK İŞİNİNE GELENLERİ KENDİ İLETİNİZ ALTINDA SIRALAMAK SURETİ İLE MEKANİZMANIN BU ŞEKİLDE KULLANILMASI YAZIN SANATI VE İLETİŞİMİNİN AHLAKINA DA, ERKANINA DA HEM SIĞMAZ HEM DE YAKIŞMAZ.
BUNUN BU ŞEKİLDE UYGULANMASI, BUNA SEYİRCİ KALINMASI...
...
YAZIN ADABININ BU DERECE SUİSTİMAL EDİLMEBİLECEĞİ AKLIMA GELMEZDİ.
BİR ORTAMI YANSITAN ÜYELERİDİR, BİR ÜYEYİ YANSITAN ORTAMDIR.
DÜŞÜNCE VE FİKİRLERİN EMEK HALİNE DÖNÜŞTÜĞÜ BU ORTAMLARDA İNSANLARIN YAZILARINI HEM ALIP KIRPACAK DEĞİŞTİRECEKSİN HEM DE GÜNÜN YAZISINI YAZMIŞ OLARAK ÖDÜLLENDİRİLECEKSİN.
BANA GELMEZ BÖYLE İŞLER.
HOŞÇAKALIN.
noa tarafından 5/1/2008 1:46:00 AM zamanında düzenlenmiştir.
Türki-i Basitçiler, Atatürk, Ziya Gökalp ve fikirdaşları Türkçüdürler. Ben de öyleyim. Meselemiz, çabamız yaşayan dile darbeyi önlemek. Sitemim kesinlikle sana değil.Dili yozlaştırıp, adını Öztürkçe koyup, özellikle de eğtim kurumlarımız aracılığıyla milletimize yutturmaları. Derdim onlarla.
Türki-i Basit, bildiğiniz gibi, 15. yüzyıl sonlarıyla 16. yüzyıl başlarında Tatavlalı Mahremî ile Edirneli Nazmi'nin başlattıkları akımın adıdır. Türkçe divan şiirinin dilinin sadeleşmesini amaçlar.Türki-i Basit kelimesi her ne kadar Fasça bir tamlamaysa da o sadeleşme akımının adıdır.
Metnin tamamını okuyamadım. Bunu da benim hastalığıma verin.İnanın, Türk dil yapısına aykırı türetilmiş bir kelime gördüğümde, onun tahribatı aklıma geliyor ve takılıp kalıyorum Türk milletine saldırının dil ayağına.
Dünya görüşünüze gelince: Dedim ya okuyamadım, kelimelere takılmaktan. Ancak aynı fikirlere sahip olduğumuza inanın.Mesele vatansa gerisi teferruat , dememiş mi Ata!
"Yılların edebiyatçısıyım, böyle uyduruk bir dil görmedim. konuyu merak ettim, okumaya çalıştım; ancak kelimeler öyle uyduruk, öyle çağ dışı ki, yazının özüne inemedim. Yaşayan Türkçeye darbe vurma ihtiyacını neden hissederler anlamam, demiyorum çünkü anlıyorum. Atatürk'ün dil anlayışı, Türki-i Basitçilerin gittikleri yolla taban tabana zıt, İnönü ve eski Sovyet Rusya politikalarının takipçileri olmamalıyız."
Ben yılların edebiyatçısı değilim. Yıllardır okurum. Okuduklarımı kendi üslubumca ve özgüne varmak amaçlı (iddalı henüz değil) yazmaya çalışıyorum. Yazdıklarınız eleştiriden çok, yer yer aşağılamaya ve hakarete varıyor olsa da yine de teşekkürler. Ağır eleştirel saydım gitti..
Konuya değil, benim dünya görüşüme takılmanız gereksiz olmuş. Türk-i basit eleştireli yazmışa "Türk-i basit" demeniz gülümsetici idi..
Saygı ve esenlikle efendim.
Göktürkmen tarafından 4/16/2008 7:47:51 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yılların edebiyatçısıyım, böyle uyduruk bir dil görmedim. konuyu merak ettim, okumaya çalıştım; ancak kelimeler öyle uyduruk, öyle çağ dışı ki, yazının özüne inemedim. Yaşayan Türkçeye darbe vurma ihtiyacını neden hissederler anlamam, demiyorum çünkü anlıyorum. Atatürk'ün dil anlayışı, Türki-i Basitçilerin gittikleri yolla taban tabana zıt, İnönü ve eski Sovyet Rusya politikalarının takipçileri olmamalıyız.
Karmaşayı durulmaya gitmek olarak anladım. Ben bir toplumsalın nesnel eleştirisini yapmaya çalıştım. Keşke eleştirinizi uzun tutsaydınız. "modernmetafizik" ve postmodern oluşum toplumsal gruplar üzerine polemikler yapardık.
Dipnotlar, alıntılar, ayraçlar ve tırnaklar olacak diye düşünüyorum.
Yine de yorum katkınız için teşekkür ederim. Saygılar...