- 492 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
hayat ve fanatizm
HAYAT VE FANATİZM
İnsanlar hayatlarında bir şeye taraf olmayı çoğu zaman hazır bulurlar. İster spor takımı tutma, isterse siyasi düşünceyi savunma olsun hepsi böyledir. Arslanın yavrusu arslan olacağına göre kimliklerimiz üzerinde ailelerimiz ve çevremiz birinci derecede belirleyicidirler. Zaten anne baba din, dil ve kültürel birikimlerini çocuklarına aktarmak zorundadırlar. İnsanlar tercihleriyle elbette ki yargılanmamalıdırlar, ancak hiçbir zaman da başladıkları yerde olmamalı, her konuda kendilerini geliştirmelidirler.
İnsanın bir yere katılması, yeni kimlikler kazanması elbette güzel gelişmelerdendir, ancak bu katılmalar belli bir bilinçle ve istekle olmalıdır. Başkalarının tavsiyeleriyle veya özentiyle hiçbir zaman gerçek kimliklerimizi bulamayız. Ömründe hep at gözlükleriyle bakan insanların hayatı, başkalarını etkileme, dönüştürme gayretleriyle geçer. Çünkü çoğulcu yaşama kültüründen uzak ve kendi savunduklarına karşı güvensizlik içindedirler. Asırlar değişse de onlar hep bu yolu izlediler.
Dünya, zıtlıkların üzerine kurulu bir âlemdir. Bu yüzden gece ile gündüz, iyi ile kötü, fakir ile zengin, sevap ile günah dünyanın “olmazsa olmaz” larıdır. Bu zıtlıklar bizim kendimize ait dünyanın adresini söylerler. Kendi kimliklerimiz böylece ortaya çıkıverir. Herkes kendine ait bir yol tutacaktır. Aslında kendimize sormamız gereken “ Taraf olmak suç mu, yoksa bir gereklilik mi?” olmalıdır. Değişik zamanlarda bizlere siyasetle uğraşmanın kötülükleri, kimsenin işine karışmamak gerektiği hep telkin edilirdi. Bu anlayışa göre, değişik fikirleri savunmak yüzünden insanlar birbirlerine düşüyor, büyük olaylar çıkarıyorlardı. Bu yüzden en güzeli siyaseti siyasetçiye, futbolu futbolcuya bırakmaktı. İnsan da sadece kendi işiyle uğraşmalıydı. İnsanları dar ve karanlık bir dünyada yaşatmayı, demokratik katılımı yok etmeyi gaye edinen bu görüş ne kadar sakat bakış anlayışının ürünüdür. Eğer farklı görüşler, siyasî anlayışlar o kadar kötü şeyler ise bunları yasaklayın. Eğer bu olmuyorsa insanların ülke yönetimine yaptıkları katkıları niçin engelleyesiniz? Hem siyasetçi siyaseti, sporcular gösterilerini insanlar için yapmıyorlar mı?
Çağımızdakidaki baş döndürücü değişmeler, insanların dünyadaki her konudan haberdar olmasını ve katılımını gerekli kılıyor. Bu yüzden her insan, kendisini ve dünyayı ilgilendiren her alanda bilgi sahibi olmalı ve yeni görüşler ortaya koyabilmelidir. Eskiden bir “münakaşa” kelimemiz vardı. Bu gün bunun yerine” tartışma” diyoruz. Bugün münakaşa denilince kötü söylemek, kavga etmek anlıyoruz.Oysa münakaşa süslemek demektir, konuların, sohbetin süslenmesi…İşte süsleme veya gerçekleri süsleyerek konuşma kültüründen uzaklaşınca bambaşka bir alana varıyoruz: fanatizm. İnsanların kendi anlayışlarını, tercihlerini başkalarına dayatmaları. “Herkes benim gibi olmalı” anlayışı doğru bir yaklaşım olsaydı, Allah bunu yapardı. Oysa ki dünya var oldukça farklı inanç, anlayış ve görüşler hep olacaklar. Bizler de bize benzemeyen insanlarla yaşamaya devam edeceğiz. İstesek de istemesek de.
Peki ben dünyada herkesin kendim gibi düşünen, inanan insanlar olmasını istemeli miyim? Bu ne kadar dehşet verici bir durum. Renksiz, tatsız, zevksiz, en kötüsü de mücadelesiz bir dünya… Bunun neresi güzel? Siyasî taraflar, kendileri gibi düşünmeyen bir tek kişi bırakmasalar da yine onlara karşı duran birileri olacaktır. Bu yüzden en güzeli , savunduklarımızı en doğru ve tutarlı savunmak, dünyada yapılan doğru işlerin sayısını arttırmaktır. Fanatizm, taraf olmuş kişiliğin dibe vurmuş halidir. İster siyasî alanda, ister sportif alanlarda olsun fanatizm, insanî yönü hiç bulunmayan bir kör anlayıştır. Kendilerine aykırı düşünenlere konuşma hakkı vermeyen, yollarda araç yakan, bina kundaklayan hareketler hangi insanlığı kurtarabilir ki? Karşılarındaki takımların taraftarlarını adeta yok edilmesi gereken kişiler gibi gören spor fanatikleri sporun hangi tarafını temsil etmektedirler? Oysa ki büyük kulüpleri yükseklere çıkaran rakiplerinin gücü değil midir? Sıradan takımlarla mücadele bu takımları yüceltir mi?
21. yüzyıl sosyal değişmelerin, çatışmaların, ulaşımın, her türlü bilgi alış verişinin çığ gibi büyüdüğü yüzyıl olarak devam etmektedir. Ülkeler kabuk değiştirmekte, hiç duymaya alışık olmadığımız fikirler dillendirilmektedir. Bu olumlu gelişmelere rağmen toplumlarda bir içe kapanış, öze dönüş gelişmeleri de artmaktadır.
Günümüzde dağılan aileler katlanarak çoğalıyor. Kendi hayat tarzını başkalarına dayatanlar, karşısındaki eşini bir insan gibi değil de rolünü ezberlemesi gereken bir tiyatrocu gibi gören fanatik kişilikler kendilerini ve eşlerini nasıl mutlu edebilirler? Toplumda sevilmeyen insanlar da başkalarına kendi doğruları dayatırlar. Onlar hükmettikleri kişilerin sahte saygılarını, hükmedemediklerinin de nefretlerini kazanırlar.
İster ailede, ister toplumun her katmanında isteklerimizi ve görüşlerimizi “nalıncı keseri gibi yontma” nın insanlığa hiçbir faydası yoktur. Bizim doğrularımız gibi başkalarının da doğruları olduğunu unutmamamız gerekir. Bu yüzden mutlu olmak için başkalarının mutluluklarını ve üzüntülerini de paylaşmalı, “ben” yerine “insan” açısından bakabilmelidir. Başkaları ağlarken biz sevinemeyeceğimize göre, başarılarımızda ve yenilgilerimizde duygularımızı kontrol etmemiz, fanatizme hayatımızın hiçbir alanında yer vermememiz gerekir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.