- 1176 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
ÇİZGİ
.
ÖNSÖZ
Başkasının izine basa basa yol almak isteyenler, daima bir adım arkadan gelmek zorundadır. Herhangi bir ize basarak rotasını çizenlerse, bastığı iz yanlış ise yolu yanlış, doğru ise istikameti de mutlaka doğrudur. Bunu da kişiye en iyi "zaman" gösterir. Seçim yapmadan önce iyi bir analize, rantabl bir fizibiliteye ve müsbet bilimin değişmez temel yasalarını mihenk taşı olarak benimsemeye ihtiyaç vardır.
1. BÖLÜM
Eserleri dillere destan olan, bir çağdan diğer bir çağa binlerce yıl varlığını her döneme silinmez damga, mühür gibi vuran yazar ve şairlerden birkaçı; Aşık veysel ŞATIROĞLU, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Mevlana vb gelmiş geçmiş tüm fikir adamlarının başarı sırlarının ne olduğu yönüne baktığım zaman; ilgi alanları farklı olduğu halde, hepsinin ortak noktalarının "kendi çizgisini" yakalamış olduklarını ve AKLI FİKRE VURDUKLARINI hissettim. Bu kişilerin hepsi bizim gibi beşerdi, hepsi de kendi çizgisini yakalamaya çalışırken elbette etkilendiği, örnek aldığı, feyz aldığı mutlak biri vardır ve bu da son derece doğaldır.
Örnekleri çoğaltabiliriz ama ben lafı uzatmamak için Pir Sultan Abdal, Karacoğlan, Aşık Veysel ŞATIROĞLU’ndan örnek vermek istiyorum. Bu kişilerin yaşadığı dönemlerde yaşam şartları çok zor, insanlar şah, padişah, kral, bey, kabile reisi yönetiminde, kısacası feodal dönemin baskıları altındaydı.. Bilim ve teknoloji yok denecek kadardı.. Fikir ve düşünce özgürlüklerinin bugün bile açığa vurulmasının ağır faturasını canlarıyla ödeyenleri hatırlayınız.Yine de ben birkaç örnek vereyim. Pir Sultan Abdal; Halkın hakkını Şah’a soracak ve bu uğurda Hak’ka doğruları ile can veren kişilik "ÇİZGİ" sini yakaladı.
Aşık Veysel ŞATIROĞLU; Hak’kı,doğayı,sevgiyi,dostu ve doğruluğu ana teması olarak benliğine işleyip,nefsini bir kenara iterek edebii kişilik "ÇİZGİ" sini yakaladı. Karacaoğlan; memleket, sıla, gurbet, doğa, sevgi, sevgili temalarını eserlerine nakşederek yüzyıllara damgasını vuran Aşık kimliği, kişiliğinin "ÇİZGİSİ" ni yakaladı.
Bu muhterem zatların yaşam koşulları ve zaman dilimi içinde şimdiki gibi gazete, dergi, medya, edebiyat ve şiir siteleri gibi imkanlar yoktu..Aşık Veysel’in çiçekten gözleri kör idi., eserlerini gönlünde yazıyor, bir müddet kafasında tutuyor daha sonra da sazıyla sözüyle, il il, gurbet gurbet gezerek çalıp söylüyordu.Yani eserlerini kayıt diye bir olay yoktu. Bu zatın son eseri de öldükten sonra ortaya çıktı. Hiçbir eserini de başkası kendine mal etmedi, edemedi .Çünkü her eseri yazarı-şairi "Veyseldir" diye, çizgisi ile kendini ele veriyor, ispatlıyordu.
2. BÖLÜM
Herkesin hayran olduğu, zevk alarak dinlediği diğerlerinden daha çok sevip benimsediği türküler, şarkılar vardır. Bu şarkı ve türkülerin bir de söz yazarları var. Çoğumuz sevdiğimiz tarzda bir eseri dinlerken; "Bu eserin söz yazarı olsa olsa Pir Sultan Abdaldır" ve ya diğerimiz bir arabesk dinlerken daha müzik başlar başlamaz "Hah işte bu Orhan GENCEBAY veya Müslüm GÜRSES deriz.. Neden? Neden olacak, adam esere sanatkar kişiliği ve edebi yol kişiliğini yani "ÇİZGİ" sini işlemiş, işleyebilmiştir de ondan.
Peki; bunların taklitlerine güler miyiz, güleriz. Taklit aslını geçer mi? Geçemez. Hatta taklit aslını yaşatır. Ama esinlenebilir miyiz? Elbette esinlenebiliriz. Hep bizden mi örnekler vereceğiz? Elvis Presley, M. Jeksin, Edıt Piat, Bethowen vs. Kendileri artık yaşamazken eserleri neden hala akıllarda, dillerdeler? Çünkü onlar, birilerinden esin alarak ya da birilerine hayranlık duyup girdikleri yolda, zamanla kendilerini geliştirip, alanlarında kendi tarz ve "ÇİZGİ " lerini oluturabilmiş isimlerdir.
3.BÖLÜM
Şair ve yazarların da yukarıdakilerden bir farkı yok. Mehmet Akif ERSOY, Necip Fazıl KISAKÜREK , Nazım Hikmet RAN gibi kendi tarzını belirleyerek özgün eserler oluşturup, edebii kişiliklerini geliştirip "ÇİZGİ" lerini tam ve net olarak belirlediler. .Okuyucu kitleleri farklı da olsa sayılan isimlerin hepsinin ortak yanı, kendilerine özgü bir tarz, bir çizgi yakalamış olmaları değil midir? Hala alanlarında zirvelerde anılıyor olmaları, unutulmamaları da bundandır sanırım. Taklitcilik ve intihalden olamaz. Zaten etik olmadığı gibi çok da çirkindir intihal.
DEĞERLENDİRME VE ÖZ ELEŞTİRİ
Buraya kadarki yazdıklarıma; KUL FİGANİ doğru-yanlış, eksik-fazla , lüzumlu-lüzumsuz diyenler hatta (sürç-i lisan affola,yüzüm hepinizin ayağı altına) bir yerlere taş atıyor, bir yerlere yalakalık yapıyor diyenler çıkabilir. Biraz ileri gideyim; belki de birileri kendi üstüne alabilir. Olsun,varsın sansınlar, doğru Allah ile kul arası..Bizi bilen bilir ,bilmeyen kendisi gibi sanır.. Ben usta bir yazar-şair değilim. Rızkımı da edebiyat eserlerinden kazanan profesyonel biri değilim. Uzatmayalım. Ben koskocaman bir "HİÇ" im. Ukalalık sayılmazsa öz benliğimi söylemek istiyorum. "İçinde insan, doğa, hak sevgisi olan, etnik köken, din, dil, ırk ,mezhep ayrımı bilmeyen ve karşısındakine "yaratılmışların en iyisi" olarak bakan DNA yapısındayım. Yarışım kişiyle değil nefsimle...
MESAJ VE SONUÇ
Çağlardan çağlara kalıcı izler bırakacak, geçmiştekilere bir faydası olmayacağına göre şimdiki ve gelecek nesillere fevkaladenin fevkinde bir eser bırakmak, öldükten sonra bile, dillere destan olacak eserler yaratmak istiyorsak kişi kendine özel "ÇİZGİ" edinmeli... Her şair ve yazar eserinin içine kendi kişiliğini yansıtmalı,yolunu belirlemeli ve o yolda ilerleyerek; eserini birileri okuduğunda, bu eser falan şaire ait olsa gerek dedirtebilmelidir.
Yolumuz ne olursa olsun, kimden feyz alırsak alalım , yazın türümüz ne olursa olsun hiç fark etmez.. Ama edebi kişilik ve tarz çizgimizi ayrı oluşturalım. Koridorumuzu belirleyelim. Kişileri rakip seçerek değil, didişerek, kavga ederek değil, kendimizle yarışarak, kendimizi rakip görüp kendimizi aşarak yolumuzda ilerleyelim.
Şair,yazar, yorumcu site ve editörü suçlayarak kimse bir arpa boyu yol katedemez. Yazacaksın eserini asacaksın sayfana. Ne yıldız ne samanyolu ne de galaksi verilmesini beklemeyeceksin. Güne haftaya düşüp düşmemek kaygın olmayacak.. Benim yazdığım lay lay lom ise; semadaki tüm yıldızları taksalar ne yazar..Ya da edebi ve manidarsa yıldız-samanyolu almıyorsa arşivimde paslanmazki...Benim kızım Yurtdışında gazeteci-editör, inanın bu meslek çok zor..Kuyumcunun altın tarttığı hassasiyetle ince eler sık dokur yine de eleştirilir, her eserin gerçek değeri "zaman eleğinde" elenir. Ya kalbur üstü ya da kalbur altı...
"Kalemleri kirletmeyelim, mürekkep olsun kiri" (Kul Figani)
Ben gül olsam sen de hazan
Vurgun yesem senden bazan
Eğer sensen kabrim kazan
Yine gönlü hoş giderim
Saygılarımla
KUL FİGANİ
AMASYA
.