Bir H-iç İçin Mikroskobik İnceleme
Adını bilmiyorum
Adımı bilmiyor.
Adlarını bilmiyoruz.
Ama onunla aynı yolu adımladık. Belki de onların yolu. Onların yani daha önceden geçmişlerin..
Pencereye yaklaştım. Perdeleri açmayı sabaha karşı seviyorum bir tek. Evin yolu sarhoş. Kim çözdü dün geceyi.. Hala dönüp duruyor kaldırımlar.
“Dik dur! “dedi. “ Dik dur!”
“Düğmelerinin arasından gözüküyor, keşkelerin.”
Gezici gözbebeklerimle yüzüne baktım o an. Kendimi işaretledim gözlerimle, onun yüzündeki en aydınlık köşeye. Sonra yine onun yüzünde diğer suretlere bir bir çarpı attım. Hiçbir şey oldular.
“Eskinden daha yenisin şimdi” dedi. “Belki” dedim. Yeniyim ama bir çarpıyla maskeli.
“Çocuk maskesi”dedi. “Çocuk okuyana âlim denir.” “Sen hiç çıkarma o maskeyi; âlimlik bende kalsın.” dedi.
O an daha dudaklarımı büzüştürmeden merasim yürüyüşüne çıktı yine keşkelerim.
“Biliyorum dedim, biliyorum.” “Şimdi şu an şuracıkta ölsem ve beni gömseler dünyanın kilosu değişmeyecek. Ben burada yaşadığımla mı varım? Ölsem yok mu olurum? Yokluk vardır ama yok olmak, yok mu?”
“Ver elini” dedi. Herkesin duyabildiği aynı gürültüden uzak iki kişilik özel bir başka gürültüye davet etti beni.
Çıktık dışarı. “Bak dedi gökyüzüne. Nereye gömeceksin bu yıldızları? Nerede eriteceksin zamanı? Sen şu an benim için hem varlığı hem yokluğu taşıyan tek nesne. Yarı geçirgen bir zar.. Yırtma böyle kendi kendini.”
“Tanımıyorsun” dedim. “Beni tanımıyorsun. “ “Hepiniz başınıza gelmeyen bir ölmeyi, bayılmak zannediyorsunuz. Ben öldüm öleli yaşıyorum. Sen yaşadın yaşayalı ölüyorsun belki de. Farkında değil misin yok tanrının elleri.”
Birazdan diyeceksin ki; “tanrı yerine koy beni ve öp ellerimi.” Bu en kolayı olacak, bir tanrıya inanmak ve onu sorgulamamak.. “Peki bir tanrıyı kendine inandırmayı denedin mi hiç, çıkartmayı bir eşyayı duadan ve yanında kendini eşyadan?”
Uzattı şişeyi; “iç” dedi, birkaç yudum. Demin midendeydim hala ağrıyor orası. Şimdi boğazındayım ve kurumuş boğazın, zor ulaşıyorum ağzının içindekilere.
“Belki her şey tanrının bir rengi”dedi ama başka bir şey kendinde var olmak. Başka bir şey ana renklerini kırıp ara renkler içinde kaybolmak.
“Aklını bu denli karıştırmak yerine neden ona inanmayı seçmiyorsun?” “Aklına inananın ödülü; var olmak. İnanmayan ama var olan bir akılda kendi ekseninde yok olmaktan yorulmadın mı hala?”
“Hadi diyelim hiçbir şey yok. Her şey bir görüngü bir hayal. Her hayal yokluğa yakındır değil mi? Evet dersen, biz de yakın olacağız. Ama biz hayal isek bizi hayal eden birileri de vardır. Hadi biz yok olduk ama bizi hayal eden yok olamaz ki.”
“Yarın hayal edeceğim seni.”
“Yarın hayal edeceksin beni.”
“Yarın hayal edecekler bizi.”
Sustum . O an ani bir kusma dürtüsü yokladı varlığımı. Varlığımın her şeye darı kadarını..
Beni leğen kemiğinden hiç ayırma, dedim.
“Göğsüme gel!”dedi.
Göğsü.. Sanki gerçekti..
jir
YORUMLAR
Kaybolmaya vakit bulduğumuzda sözcüklerin manasına erebiliriz diyelim ya da kaskatı olan yaşamdır da belki gözyüzü kuşlar uçtuğundan akışkandır. Sarsıcılığı oluşundan gelen ve zamansız bir yerde uçuşan sözcükleri dinleyerek bir resim buldum. Geç oldu karşılaşmak.
Jir gnsk
Bence biz yine de şanslıyız; bizden sonrakiler daha da geç kalacak.
Merhaba..
Parlain m
Gökyüzünün aczi dünyaya bakarak onun gibi yasalara tabi olmaksa eğer izleyicisi olmak düştü bizlere az kaldı, belki çok az kaldı.
Merhaba,
Nâdiren yaparım. Yazıyı okurken yorumlamak yâni, her zaman yaptığım şey değildir. Okumadan yorumlarım da demiyorum yanlış anlaşılmasın .)
Satır satır yorumlamak başka bir şeydir. Bitirince aklımda kalanlarla konuşmak da iyidir, o da sanırım b12’nin çok çok iyi olduğu zamanlarda olur, şimdi değil. Aklıma savurduklarını unutmayayım diye, satır satır..
Önce ne düşündüm. Bunu hâlâ düşünüyorum ki yazı bile yazmak istiyorum, söyleşi tadında. Geçen biri sordu “ne yapıyorsun..” Ben de söyleyiverdim “yazı yazıyorum..” Sordu “ne yazıyorsun..” Demeyeyim dedim ama demiş bulundum bir anda “şiirde erotizmi..” dedim ki deyiş o deyiş, o yazı o günden bugüne daha bir harf ek almadı.. Nasip diyorum, bekler ya her şey tamamlanacağı vakti bu da öyle bir şey.. Şimdi yazmak istiyorum dediğimin teferruatına değinmeyeceğim ama sana şunu sormalıyım “küçükken, çocukken, büyüdüğünde ne olmak istediğini soranlara yanıtın ne olmuştu…”
Bu son cümle Jir’in varlığına bir yorumdu, yazına değil. Yazı da varlığından cüret bulup vucûda geldiyse demek ki.. (âdet edinmiştim bir ara, iki noktayı yan yana dizmeyi, sonra takıldım. Ben bu iki noktayla ne demek istiyorum acaba. Belki bilinç altı bir bilgeliktir dedim sözlüğü açtım, sen de aç bak..)
Sabahları perdeyi çekip sokağı izlemek. Sana öykülemen iyi desem ve bu bahsi kapasak. Pencere sokak ve sabah. "Beni seherlere gömün.." Bu cümle tembellerin cümlesidir. Küskünüm rüyalardan çağıran zamanlara..
Evet bu kadar oyalanmak gereksiz.. Tanrı’ya bilmediğini öğretmek ki tanrıyı ilâh kabûl etmeyen ben durdum burada.. Dedim ya iki nokta. En son demiştim ki tüm yazdıklarımda bir kelime yok, şimdi dokunursam kızarsın.. Dokunmamıştım ama şimdi. İki nokta beklemekte hâlâ, iyi de oluyor etrafı izlesin fenâ mı. Dünya nasıl dönüyor az baksın..
Bir eksikten bir dünya vâr etmek. Eksik ve dünya, ne demek. Eksik demek hakîkaten eksik demek bir îmâ bir kinâye yok. Ekmek alacaksındır on kuruş eksik, baloya gideceksin ruj’un eksik, seveceksin misâl rûh’unda îmân eksik. Eksik eksik işte. Dünya derken de kastım bigbang değil, bilim târiifinde yazılan gibi bir dünya daha yaratmak değil yâni ki ne haddine insanın. Ve sana bir “dünya daha” dediğim an ne demek istediğimi anlarsın , ben öylesine uzun lafı sözü seviyorum sanki az daha uzatsam masamın üzerini nasa’ya havale edecekler. Bunun gibi yanılsamalar da değil. Dedim ya cümleler de tamamlanmayı bekler kendi âleminde, bugün kelimelerim yetmiyor belki de.. Ama senle bir şarkı dinlemek isterdim, suware..
Kelimelerin, sayfan harflerini restore edişine hayranım. Özgür çocuk motifi var ya, öyle saçmalayanları kastetmiyorum asla. Akıl oyunlarını hatırlıyor musun; âleminde zihninin, özgür kalabilenler diyorum.
Sâhip çık kelimelerine ve rûh’un siperine ki biz de sayfandaki koltuklarımızı kaptırmayalım (sabah sabah kendime inanamıyorum bu sözde espiriler bana mı âit..).
;)
**Havin_** tarafından 2/10/2014 9:34:17 AM zamanında düzenlenmiştir.
Bazı duygular, ; fırtınaya yakalanan çiçekleri duaya emanet etmek gibidir. Zira tevekküle kurşun işlemez.
Bazı duygular; ters düz edilen giysilere benzer. İçi dışına çıkar, dışı içine münhasırdır. Ama ters giyildiğinde tüm kalabalıklar size çevirir bakışını. Çünkü 'terslik' doğru olanın karşıtı olarak algılanmıştır hep. Buna ‘kösnü’ de dâhil pek tabii.
'Beklediğin bir şey, ancak sen onu beklediğini unuttuğun zaman gerçekleşir.' diyor İskender... Çünkü 'Bu hayatın; sen bakarken soyunamıyorum deme şeklidir.'
Bu anlatı da öyle…
Eyvallah
yazıların bir şeylerime iyi geliyor, tam olarak ne bilmiyorum ama sen de hergün yazıp sonra yok olursan şaşırmam. ama yok bu defa alışmayacağım, söz verdim kendime :)
birkaç küçük not ve aklımda kalan cevaplar,
düğmelerimin arasından fazlaca görünüyordur eminim benim de keşkelerim, ah ne yazııık, ne yazık!
evet ilk başta kilo kaybı olmaz dünyanın ama en azından yer üstünde bir hacim kazancı olur, e zamanla da küçük kurtçuklar sağolsun, yavaş yavaş kilo kazancı da olur...
ben Allah'a teslim olmanın rahatlığına sığınmak istiyorum jir, daha fazlasını kaldırmıyor ne bünyem ne de aklım. daha kolayı varken niye daha zoruyla uğraşayım. ohh miss :)
seviyorum seni..