- 974 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
KÖR EBE" ve "SOBE
Yaradılışında hamurunda her şey var insanın, düşünme yeteneğini veren insan kendine düşünmemeyi öğretmiş, görüp görmemezlikten gelmeyi de, varken yok saymayı da. Garipleşti dünya herkes neyin peşinde onca insan çağ atlamaya koşarken, ben farkındalıkla görünen köyü anlatayım sizlere.
Savaşı, barışı, yalnızları , insanı, aileyi, kadını ile erkeği ve çocuğu da anlattım zaman zaman bir bütünün parçalarıydılar ama herbiri birbirini görmemezlikten gelen kendinden başkasını görmeye kör ve nankörlüklerin yansımaları ile olan ve olması gerekenleri içeren tüm unsurlar. Ailesinden, çevresinden, toplumundan kopmaya çalışan kendinden uzaklaşan ve uzaklaştırılanların bir dünyası bir haber verelim.
Birleştirici ruh neneler, dedeler, anneler, babalar kayboluyordu bir bir zamanla insanın vede insanlığın kayboluşuydu. İnsanla zamanın kayboluşuydu insanlığın yok edilişindeki yansımalarda ne kadardı katkıları bir anlık kararlarla yansıyan. İyi ettik hoş ettik sanıyorlarya garip dünyanın çivisi çıkmış, çakanı ise kalmamıştı adeta.
Bugün bir mahallede 20’ye yakın ayrı evlerde yaşayan vede duvarlarla konuşan yaşlılar olduğunu söyledi bir yaşlı teyze. Sahipli sahipsiz yaşlılıklarında zamanın hızlı geçtiğini ama şimdiki zamanın onlar için hiç geçmediğini anlatmaktaydı. Neler yaşandığını onların gözleriyle gördüklerinden ve hisseden duygularıyla anlatalım;
"Onca hengamesi bol uğraşısı hiç bitmeyen bitmeyecek olan bu dünyada herkes kayboldu kör ebe oynadık sanki, sobelenip oyun dışında kaldık zaman zaman. Oysa bizler onca yıl hem kaynanamıza, kayınbabamıza gelinlik ve evlatlık ettik de hiç sesimiz dahi çıkmadı. Ataerkil kalabalıklar arasında çocuklarımızı büyüttük bir bir öyle bir iki çockta değil hani 4-58 gibi. O yetmedi zaman geldi geçti birde trun torba büyütüverdik, var mısın, yok musun oyununda yerine göre vardık yerine görede hiç yoktuk sanki. Derme çatma evlerde, şimdilerde damın deliklerinde sessiz çığlıklara döndü gözyaşlarımız.
Ah bir bilseniz O çocuklarınızı büyütüp birbir teslim ederken hayata, ne umutlar besledik sandık ki dedemiz neneniz anamız ve babamıza baktığımız gibi de bizlerede bakacaklarını. Hem biz öyle gördük ya, ne bilek dünya değişecek evler büyüyecek bir insana bir oda düşecek, her insanın kendine ait olan evi eşyası otomobili olacak, oda yetmeyecek dünyayı gezip görecek, ana baba gölge etmeyecek başkada ihsan istemeyeceklerini nereden bilebilirdik ki!
Aza kanatkar olan dişinden tırnağından eden onlara fazla değer veren bizlerdik onlar alıcı bizler vericiyken, herhalde şımardılar dediğimizde birde ne görelim, mal mülk tutkunu vede ne oldum delisi de olduklarını da yaşattı ne etseler yeridir dedikte kurtulamadık ellerinden. Zamanımızdaki hanımlık ve efendilikte neymiş onlar bey oldular, hanım canım oldular terfilerde kendilerini beğenmişleri ile yansıdı. Önceleri hoşgördük yakıştırdık, ta ki davranışarı ile gözümüze parmaklarını batırıncaya kadar umarsızlıklarıyla yansıyıncaya kadar. Soyhe ciğerdi candı atsan atılmaz satsan satılmazdı ya aşağı da yukarıda tüküremedik hep içimize atıp ya verem ya kanser olduk abartmıyom ha bir yaşayan birde ALLAH bilir ya.
Çocuklarımızın ciğerim dedikleri çocuklarının, ciğerlerimiz olduğunu unuttuklarını görmenin ne zor olduğunu bilemezsiniz. o Ciğerlerin ciğeri bize şöyle uzaktan kedinin ciğere baktığı kadar baksalardı o bile yeterdi de artardı biz için. Anam babam sende varmısın, nerdesin, ne haldesin deseler hanımları gözlerinin içine bakacak diye korkan evlatlar var artık. Birde rahatları bozulmayacakta torunlarımız var demekteyiz her şeye rağmen.
Evlerindeki misafir olarak duruşlarımızda dahi ne zaman gidecek bunlar sorularını sorar gibi davranışlarına, arkadan idare et diyen sesleri duyumsamazlıktan gelmelerimize ne demeli. Oysa bizler onların çocukları el bebek, gül bebek bakmıştık bir zamanlar. İlk kucaklayışlarımız, ilk yıkamalarıarımız giydirmelerimiz ile suya sabuna dokundurtmadıklarımız evlatlarımız imtinadan yoksunlaşırken hayat tecrübelerimizi onlara devrederken neleri ne çabuk unuttular.
Torunlar tanımıyor zaman ayırmıyorlar ki bizde kimiz işe yaramıyoruz ya ondandır dedik elbet. İşimiz bitti pilimizin de bitmesini bekliyoruz. Onlar hastayken sanki biz onlarla hastaydık, onlar açken biz onlarla açtık, onlar dertliyken biz onlarla dertli mi olamadık sanki, ya sevinçliyken dünyalar bizimdi adeta. Hani şimdi öylemi yaşa yaşa gör tamaşa. Lakin bak işte evladım, gör işte analık babalık görevimizdi, kusursuzdu zaman insaflıydı o vakit insan.
Evlatlık görevinde dünya görmemişe benzediler ya en çok o üzüyor beni, unuttular vallahi da billahi de, sultanlara kalmayan bu dünyada dahi sandılar dünya sadece onların etrafında dönüyor gülerim hallerine ahvallerine. Bir zamanlar büyük çok korkardık çocuğumuz olmasa kör ocak kalacağız diye bakanımız soranımız olmaz diye. Kör ocak olamadık ama kor ocak olan yüreğimizle yandık ki ne yandık sahipliyken sahipsizliğin elinden. Sahibimiz ALLAH bizi muhtaç eylemesin en iyisine de elden ayaktan etmesin diyor diyor bitiremiyoruz dualarımızı. Hem bu halde Körümüze de nur yağdırmayacaklar hoş.
Çocuklarımızdan da eser kalmadı hem onlar kimi el kızının, kimi de el oğlunun lafına sözüne baktı. Ayıptır deseler bu benim anamdır, babamdır atamdır sanki verecek iki lokmam ayıracak bir yerim mi yok. Evlatlara pek rahatlık verdik zamanında ki yine de biz suçluyuz, hemde ne suçlu.
İki lafın arasında yanlış etmişiz Sesleri hoş gelsin başka bir şey istemiyoruz derken bir zamanlar etlilerine sütlülerine karışmadık, rahat etsinler iyi yaşasınlar dedik elimizde avucumuzda ne varsa veren bizdik, oysa şimdilerde bize günahını bile veremeyenlere.
Bir garip geliyor zamane insanları, bir tuhaflıktır almış başını gidiyor sanki! Dünyanın sonu gelmiş, kesin yok yok ciğer kalmamış ki her birimize sorsan üç aşağı beş yukarı aynıyız. Evlatlar artık söz dinlemiyor ki sormayın , birde utanmadan rahat etmiyorlar, gel desek gelmiyorlar derler bizden yana ama sizler hiç inanmayın.
Dünya gözümden düştü kızım o denli düştü ki bir pul bile etmezmiş içinde insanı yok ki, varsın hepsi onların olsun gözümde gönlümde tok benim" demekteydi.
Tüm bu anlatılanlarla hayatın son duraklarından size sesleniyorum yaşlıların gözünde neydik ne kadarı bizdik ne kadarı onlar siz okuyucular hesabedin.
Dünya misafirhanesindeki muhabbet ettiğimiz yaşamın içinde kendi damının deliğinden gelen değerli bir teyzemizin hasta yorgun yılgın kendi seslenişinde sizleri, bizleri sorgulayan, bizim analarımız ve babalarımız, siz torunlarının, bizim nenelerimiz ve dedelerimiz oluşları yakından uzaktan ilgilendirmeli.
Onların neden evinizde en iyi yerde, baş köşede oturtulamadıklarını, bizlere edebilecekleri duaların da neden yer alamadığımızın hem bu kadar bencilleşen bir dünyaya ne kadar çok katkıda bulunduğumuzu bir bir yoklayalım. Hepimiz iyiyiz desekte aramızda bir daha gözden geçirelim bu süreçleri diyenler çıkabilir kimbilir.
Yalnızlıklara bir kulak veren olur mu acaba yaptıklarının farkına varmakta geç kalmayan hayırlı evlat olma yolunda, yaşlılarımıza hizmet edecek kalitede gelin ve damatlar iseniz ne mutlu size yada değilseniz hala affettirecek kadar zamanınız varken hayat size ben ettim, sen etme dedirtirmeden seslenişleriniz yankılansın.
Görün onları evlerinizi şenlendirecek nitelikteler, beklenmedik anlarda zaman ayırın şaşırtın onları, görün ki çocuklarınız da zamanı geldiğinde sizin gösterdiğiniz şefkatleri size tekrar yansıtmayı öğrensinler. Hayatınızda mutlu olmak kadar mutlu edebilmenin de gerekliliğiyle el değil, yürek verin yürek alın onlarla yaşayabilmenin zorluğu ve zorunluluğunu değil, keyfini vede erdemini yaşayarak görün, gösterin her daim, ne olursanız olun nasıl olursanız olun vazgeçmeyin yapmanız gerekenlerden.
Yeryüzündeki tüm YAŞLILARA vede YAŞANILMIŞLIKLARA değer verenlere Saygı ve Sevgilerimle.
Yazan - Hülya COŞKUN
Fotoğraf - Zülfü AYDIN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.