- 629 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
RYAZAN'LI YESENİN ( 2 )
Sergey Yesenin adı anıldı mı, üstümüzden bir güzellik ve insanlık soluğu geçer gibi olur. Ama, bir yandan da bir boğuntu duygusu duyarız. Çünkü onun lirizmi, o muazzam devrimci altüstlük görüntüsü karşısında duyduğu acı ve huzursuzluğu yansıtır. Yesenin’de duyguların, ana halkının geleceğinin gerçek yolunu gösteren akıldan önde geldiğine oldukça sık rastlanır. Ama mısralarını okurken en fazla kapıldığımız duygu, bir rahatlama ve hafiflik ve bizi kucaklayan güzellikte iç içe girme duygusudur. İşte bu yüzden, Yesenin’in lirizmi, her gerçek sanat gibi kurtarıcı bir güce sahiptir. Güzellikle her karşılaşma, hayata olan güvenimizi güçlendirir ve yeni güçler verir.
Şair’in lirizmi, hayatı, insan ruhunun sırlarını, tekrarlanması güç bir gerçeklilikle dile getirmeyi başaran, kendine özgü bir dile sahiptir. Yesenin’in, bir lirik şair bir söz kuyumcusu olarak gücü, bana kalırsa, her şeyden önce imajların ve sözcüklerin müziğinin yardımıyla, tüm duyguları, insan ruhunun tüm zenginliklerini şaşırtıcı bir açık sözlülükle dile getirmesindendir. Gorki onun hakkında.’’Yesenin bir insandan çok doğanın şiir için özel olarak yarattığı bir orgdur’’sözünü boşuna söylememiştir.
Sergey Yesenin,3 Ekim1895’de, Oka üzerinde Konstantinova köyünde, bir köylü ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. O köyde yaşayanlar çok yoksul insanlardı. Köy nüfusunun yarısı, kışın ekmek parası kazanmak üzere şehre ,inerdi.Yesenin, çocukluğunda köydeki okula gitti ve büyük babasının yanında yanında yaşadı. Bütün yoksulluğuna rağmen, bu kır hayatı, o acı güzelliğiyle Yesenin’in belleğinde unutulmaz anılar bıraktı. Çocukta şiir zevki çok küçük yaşta başladı ve Puşkin, Lermantov Nekrassov ve Koltsov’un büyüleyici, şiirsel imajlarıyla beslenip güçlendi. Doğup büyüdüğü toprakların Yesenin içinona dünyanın güzelliklerini gösteren, sihirli bir iksir yerine geçtiğini söylemek abartı olmaz.
Yesenin’in şiirlerini okurken,ay ışığının aydınlattığı kış yolları veya yazın ‘’tuz lezzetinde bir boğuntu’’süzülen tüm Rusya, insanın gözleri önüne çevrilir. Renklerle ve kokularla dopdolu olarak,bize kendini, konuksever bir büyük dünya, insana bahşedilmiş ve şairin her şeyini sevdiği bir vatan olarak sunar.Benzetmeleri,imajları,metaforları,şiir dilinin tüm yöntemlerini, şair, bu kırsal dünyadan, baba toprağından alır.
Güneş kağnıya, ay kuzuya veya çobanın borusuna benzetilir.Hemen hemen tüm şiirlerinde bu türden benzetmelere sık sık rastlanır.
Rus doğası ve kırsal hayat genç Yesenin’in şiirlerinin başlıca temalarını oluşturur. bir kırsal dünyanın çekiciliği, vatana ve Rus toprağına duyduğu ateşli aşkla iç içedir.Doğa,köy yaşantısı ve vatan, şairde, aynı güzellik duygusu içinde birleşip kaynaşırlar.Vatan sevgisi onun şiirinin en verimli ilham kaynaklarından biridir.
Yesenin Rusya için, son derece canlı, hayat ve hareket dolu benzetmeler bulur.’’Irmağın üstüne asılmış gece, beyaz sularda mavi ayaklarını yıkar’’, ‘’Karanlıklar hora teper’’,’’Ay boynuzlarını temizler.’’ vs. Şafak, nehir, gökyüzü, ağaçlar, sazlıklar, ay,çayırlar, otlar, Yesenin’in şiirinde her an hareket halinde bi dünya yaratırlar, insanla ve hayatla şiirsel bir ilişki sürdürürler.
‘’Sevgili ülke!
Derin akıntılarda güneş ışınları
hayal ediyor kalbim.
Binlerce şarkılı yeşilliklerinde
kaybolmak isterdim.’’
Yesenin edebiyata doğduğu toprakların çayırlarını, halkının dilini ve türkülerini soktu.Onun şiirini halk türkülerine ve kolhoz geleneğine bağlayan bağ,apaçık görünür.
Yesenin’in bütün şiirinde bir hüzünle melankoli atmosferi vardır, ama bu hüzün ve melankoliden, bir güçlülük, son derece yaratıcı bir güç, doğrudan doğruya ruha işleyen büyük bir huzur doğar. Sadece ülkesinde değil, yabancı ülkelerde de, binlerce okurun Yesenin’e duydukları sevginin sırrı kuşkusuz burada gizlidir.
Yesenin’in şiiri bazen güç anlaşılır bir şiir olarak görülse de, gerçekte doğal ve yakın bir ilhamın ürünüdür.Yesenin, zihinleri matematiksel mantığın, sibernetiğin soyutlamalarıyla ve modern kültürün tüm yapaylıklarıyla kurumuş olan bizleri, kaynağı zamanın karanlıkları içinde kaybolmuş olan çocukluk duygularımıza geri dönebilir. Ana, baba sevgisine, vatan sevgisine, doğaya, sisler içinde duyulan türkülere, yıldızların altında geçirilen gecelere, her türlü yapaylıktan soyutlanmış sevinç ve acılara…
‘’Hüznümü,
vahşi mısralarımın
zakkumları ve naneleri ile besledim.’’
Ama, Yesenin bize kafamızı tatlı bir şekilde oyalayarak sadece hüzün yollarından yaklaşmaz. Hayır,O da, İşler Yolunda! diye bağırmış, o da hayata karşı kendi sevinç ve meydan okuma narasını atmıştır.
Mayakovski’nin sosyalist devrimin onuncu yıldönümü için yazdığı İşler yolunda! Şiiri,devrimin eserlerini ve emekçilere getirdiklerini selamlayan gerçek bir sevinç çığlığıdır.Nihayet özgürlüğüne kavuşmuş olan çılgın emeğin çılgın sevincidir bu.
Yesenin’de, Mayakovski’nin İşler Yolunda! Şiirini değişik bir biçimine, bir başka yaşama sevinci ilahisine rastlanır.
Bu olağanüstü tazelik ve Yesenin’in,hayatın, güzelliğin somutlaşması olduğunu böylesine güçlü duyması,özellikle,mısraların başında’’ne güzel’’ nidasının sık sık tekrarlanmasıyla vurgulanır ve yer yer şiire tüm duygusal rengini, bu nida tek başına verir.
‘’Ne güzel, buğday yığınlarına gülümseyen ve kuru otları kemiren bir hilal olmak!
Ne güzel, sonbahar serinliğinde, bir elma ağacı gibi silkelemek yüreğini rüzgarda!
Ne güzel vücudundan şarkının yakıcı çivisini söküp çıkarmak!
Ne güzel, tarlalarda yapayalnız dolaşmak sonbahar mehtabında!’’
Yesenin’in, açık yürekliliğe, tüm ruhunu çırılçıplak ortaya sermeye özel bir yeteneği vardır. O bir duygu ve gönül şairidir. Ve işte bu yüzdendir engellerini aşan şarkısı, tüm insanlığın şarkısıdır;çağımızın dramatikliği ile dolu bir şarkıdır, büyük savaşların ve devrimci kıyametlerin şarkısıdır.Ve bu şarkı, dünyadaki tüm insanlar tarafından anlaşılır. Yesenin’in yazdığı gibi, lirizm’’başkalarının ruhunu duyguların kanıyla okşamalıdır.’’Yesenin, insanın, hayvanın veya bitkinin en küçük acıları karşısında bile tüm ruhu ve sevgi dolu yapısının tüm tutkusuyla titreşir.Mayakovski’’Ben acının olduğu yerdeyim.Her yerdeyim.’’derdi.Yesenin’de aynı şeyi söyleyebilir. O yavruları kaçırılan köpekle birlikte acı çeker. Çiğnenen çiçekler ve bitkilerlerle birlikte , insanın yiyip yutuğu meyvelerle birlikte acı çeker.
Bu konuda en şaşırtıcı eserlerinden biri, Ekmeğin Türküsü adlı şiiridir.
Yesenin, ‘’ hayatımı şavaşlar da geçirenlere, soylu bir davayı savunanlara ‘’ Hayranlık duyduğunu ne kadar söylerse söylesin, savaş ve kavga onun tabiatına uygun değildi. ‘’Kaderimi altından örülmüş çiçeklerle süsledi ‘’ dediği kasırga karşısında, sevincini ne kadar haykırırsa haykırsın ‘’ çok daha mutsuz, çok daha erilmiş insanlar’ ın hayali onu bir an bile rahat bırakmaz. Şair, onların gözlerini görmüştür: Bu gözler ‘’ bir ineğin gözlerinden daha mahzun ‘’ dur. Ve Yesenin şöyle bağırır:
‘’Var mı bir taş atacak bu suya
Bırak
Dokunma.’’
Yesenin’deki duygusallık bir Gorki veya bir Mayakovski’nin hümanizmasından çok farklıdır.Mayakovski, Lenin hakkında,’’Yoldaşlarına karşı sevgi doluve yumuşak, düşmanlarına karşı demir gibiydi.’’der. Proleteryanın kavgası içinde çelikleşen hümanizma da bu türdendir. Yesenin’e gelince,o tıpkı bir Hıristiyan gibi herkese karşı ‘’sevgi dolu ve yumuşacık’’tır.Eski geleneklerle beslenen dünya görüşünün ve kavrayışının zayıf noktası burasıdır. Yesenin,proleteryanın çelik ordularının büyük önderi Lenin’den bile’’kışın, soğuktan burnu akmış çocuklarla birlikte kayak yapan, kendi halinde iyi bir insan’’tipi çıkarır.
Yesenin otuz yaşında öldü. İlk ciddi yazı denemeleri16-17 yaşlarına rastlar. Eserinin ikinvi yarısı devrimci dönemle çağdaştır. Yeseninen önemli eserlerini bu dönemde yazmış, bu dönemde siyasal bakımdan olgunlaşmış ve sanat yeteneğini geliştirmiştir.
Yesenin’in ulusal ve halkçı soluğu, Oktobur Devriminin ilk günlerinde karşı karşıya geldiği siyasal seçme anında bütün parlaklığıyla ortaya çıkmıştır. Bu soluk, Lenin için yazdığı çok güzel mısralarda, çok dikkat çekici bir şiir olan ve Kafkas halk komserlerinin zaferlerini dile getiren Yirmi altıların Baladı’nda, Büyük Seferin Türküsü’nde ve nihayet, artık klasikleşmiş sayılan ve Sovyet şiirinin en güzel eserleri arasında sayılan ve Sovyet şiirinin en güzel eserleri arasında yerini alan Anna Snegina şiirinde kendini gösterir. Yesenin,aynı zamanda, Gorki’nin çok beğendiği,18. yüzyılda köylülerin otokrasiye isyanını anlatan Pupaçev adlı şiirin de yazarıdır.
Ünlü İtalyan yazarı Carlo Levi, bir yazısında, Rus edebiyatçıları arasında İtalyan edebiyatı, özellikle de yeni edebiyat üzerinde en fazla etki yapanların, Tolstoy, Dostoyevski,Çehov, ve Yesenin olduğunu söylüyordu. Ayrıca Levi, bir Rus gazeteciyle yaptığı bir söyleşide de şöyle diyordu.
‘’Sizin ülkeniz insan kalbini yansıtıyor. Örneğin Tolstoy, Dostoyevski ve Yesenin, tüm insanlık için parlamaya devam ediyorlar.
Yürek olmadan şiir olmaz.’’
Carlo Levi haklıydı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.