- 1583 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
BANA NE ve SANA NE
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İnsan serzenişleri nekadar çoğaldı. Yadırgamadığımız hallerse arttı. Gayet normal herşey yerli yerinde gibi dursada garip gerçekler her yanda her yerde. Dengeli duran tahtrevalli, terazinin ibresi, adaletin terazisi. Şaşkınlaşan bir dünya. Bozuk düzen bozuk insan bozuk çark. Nerdeyiz, nasılız vede ne durumdayız dememiz gerekenler. Bu ne hal bu ne ahval.
Yeterince soruyor muyuz yoksa her birinden yıllarca kaçmaya mı çalıştık. İnsanoğlu düşmeye görsün. Öyle bir hal ahval ki yakının uzak, uzağınsa yakın olduğu yaşam insanı ürkütmüş, kendinden bezdirmiş insansa sadece kendini kaçırmış tüm olup bitenlere göz yummayla. Neyseki insan birinin yerine diğerini, diğer birinin yerine de başka bir şeyi koyabiliyor da tahammülü sonuna kadar kullanıyor. Herşeyi varken hiçbirşeyi olmayanların, hiçbir şeyi yokken her şeyi olan insanların hallerini görmekse artık münnecimlik gerektiriyor.
Bizi biz yapan değerlerin başında öncelikle yakınlarımızı görüpde görmemezlikten geldiklerimiz var. İnsanı ve insana dair görünen sorunları yok saymakta yok üstümüze, en büyük insan güdülerinin hislerinin azalmaları veya sanallaşması da etken. Nereye baksak aynı dert aslında temelde insanı insan yapan niteliklerden ayrılarak kendi dünyasına sadece bakabilen küçülen küçüldükçe de anlaşılmaza ve anlaşmazlıklara yol alışın olduğu yaşamlar.
İnsanı değiştiren çok etken var elbette. Değişim bana neciliğe ve dönüşüm ise sana neciliğe etken adeta. Sosyal yapıdada hep birlikte size bize ne ile yol almakta. Artık öylesine bakışlar, öylesine laflar, öyesine el atışlar var. El versen el yakıyor, can versen can yakıyor.
Aldırış etmeyen sadece kendine dönen insan ise öncelikle umursamazlıkları ile kendine haz bir yaşam peşinde. İnsan bakış açısı değişirse düzelir sanıyorsak yanılırız. Düzelmek vede düzeltmek isteyende kim, hem daha fazla bozulmasa o bile yetecekte artıcak. Aslında değişim ile bile bir arpa boyu yol aldığımızı sanıp almadığımızı, kırk fırın ekmek yiyip adam olamadığımızı, hayat tecrübelerimizin bile toplanıp çöpe atışımızı görmek gerek. Geçerli olan tek şey var çağımızda geniş perspektiften uzak sadece bireysel istemler, oda yerli yerinde olsa razı olmalıyız. İnsan doğası gereği yaşadığı her an ile mücadele etmekte, ayakta durmanın gerekliliği ile yarınlara yol almakta.
İnsan duyarlılığında muazam bir değişkenlik süreci ile kendine yenik düşmüş düşürülmüş. Zamana ve insana bakış açısına bir anlık durup baktığınızda görmediğiniz "Bana Ne", "Sana Ne" nin yansıdığını ve de "Aman" Kime Ne" yi göreceğiz. Bana bu satırları yazdırtan bir çok insan var onurluca mücadele etmeye çalışarak her şeye rağmen yaşama sevincini içinden kaybetmeyenler, kendi kaderiyle yol almış vede varolma savaşında hakkettiği değeri bulamamış olanlar yada bu değerleri bulsalar da kısa süren ama kendi gerçeği ile yüzleşmiş yaşamlar.
Leyleği havada görenlere de aşk olsun. Her şeyin bir şey, bir şeyin de herşey olabileceğini unutan insan. Çok önemli olmasına etken davranışlardan yoksun olmayan insanlara da helal olsun. Mücadele eden insanlar için Sosyal duyarlılığın paylaşımdan, paylaşımında gönülden olması gerekliliği ile yine de "KİME NE" "NEDEN" NİÇİN" denmeden "OLMASI" gerekenliği ile yansımalı yaşam.
Yazan / Hülya COŞKUN
Fotoğraf/ Haldun ERİŞMİŞ
YORUMLAR
Artık bir arkadaşıma veya herhangi bir yakınıma dışarda gördüğüm küçük bir çocuğun, bir hastanın muhtaç halini anlatamaz oldum...
İlk sözleri,
-Amaaan sana ne veya bize ne. Elbet bir bakanı vardır. (Ya yoksa!...)
Ve inanın çok kişinin bakacak kimsesi yok. Gelir düzeyi normal olan insanların bile ay sonunu zorla getirdiğini biliyoruz. Peki ya kimsesi olmayanlar ne yiyip, ne içiyor, neyle ısınıyor diye düşünüyor muyuz ki?
Bir şairimiz burada şiir yazıyor. Belki okuyanımız vardır. Her okuduğumda, elim yorum yazmaya varmıyor.
Tutkuuuuuuu.... Diye bağırıyor.
Kim bu Tutku diye soranınız olabilir. Tutku onun hayalinde ürettiği "OLMAYAN ODA ARKADAŞI."
Eminim Tutku'su olmasa o çoktan ölürdü. Çünkü sakatlığı yüzünden annesi ve babası onu taa bebekliğinde terk etmiş. Şimdi kocaman biri o. Alanya'da yaşıyor. Altında eski model bir tekerlekli sandalye.
Yaz akşamları Alanya sahilinde incik boncuk satıyor. Üç parmağınla yazı yazıyor. İnsanlardan tek istediği, güzel bir tekerlekli sandalye.
Ama söylemeye de utanıyor.
Bazen Tutku'yla konuştuklarına şahit oluyorum.
-Tutku, aslında daha hızlı bir sandalyemiz olsa, eve daha çabuk gideriz. Otobüslere daha kolay bineriz. O daha kolay katlanır. Değil mi Tutku?
http://profil.edebiyatdefteri.com/nilgunacar/
Neme lazımcılığın sonucu, duyarsız, tepkisiz bir kitleyi hata toplumları yaratmıştır. Önceleri herkes toplumlaşırken ki çok büyük gelişmeler oldu (2.dünya savşaları bitimi ile 1990 hata milenyum yılına kadar toplumsal haraketler revaçtaydı) 2000 yılına gireken tüm dünya insanların kendi kabuklarına çekilişi (bireyseleşme) görüldü ve hala kapitalizmin çekiçleri durmadan inip kalkmaktadır başımızda.
Zengin içeriğiyle tüketimi bizlere şırıngalayan medya baş aktör olarak görev almıştır. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyen insanlar çoğunluktadır; azınlıkta kalan duyarlılar ordusu bu çoğunluk arasında kaybolmaktadır.
Şimdi bireyseleşmiş insanlar, aşk istiyor, markalı kotlar, popüler olmak istiyor ve ayna karşısında boyunu pozunu izlemek istiyor! "Paran kadar değerlisin" meta-güç dönemidir bir bakıma...
Değerli, duyarlı yüreği selamlıyorum
bugünün hastalıklarını teşhir eden bir çalışma kutlarım. kayıp genliğin zihin yapısı
evet kayıp gençlik hani okuyan, düşünen ve sorgulayan gençliğin yerini lümpen, concon gençliğe bıraktığı kayıp gençlik. sistematik olarak yaratılan gençliğin hastalıkları....
kaleminiz daim olsun. tekrardan tebrikler.