DİLİ KURTARMAK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Daha iyisi için düşünüp duran bizler, yücelme ülküsünden caymadıkça, çok şeyi başarabilirdik. Ancak tam bir karşıt bakışla, buna kişisel üşengeçliklerimiz de katıldığında, “var olanın aynısını sürdürmek" gibi (muhafazakâr) bir yolu yürütmekten kaçınamıyoruz. Oysa geçmişe bakıldığında, "Bu Türkler, çok oluyor!" dedirten çağ atlamışlıkların çoğunu - ırkçılık dışı olmak koşuluyla söyleyebiliriz ki - soydaşlarımızın yaptığını anlarız.
Dilin kaynağı neresidir? Bir ırkın, ya da Ön-Türkler’in bulunduğu ve yaşam kültüründen geride kalanlar mı, yoksa çıkış noktasını düşünmeksizin bugünün onca tanımsal, kavramsal ve eylemsel sözcüklerini diriltmek midir? Üstelik çoğu sözcük önerilerinde karşılaşıldığı üzere eylemsel olanları, ek / ulama yaparak tanımlaştırmak ya da kavramlaştırmak mıdır? Daha açıkçası, kökleri eklerle zenginleştirmenin, sözcük dağarcığını artırdığını düşünebilir miyiz? Öte yandan daha yeni keşfedilen ya da bulgulanan (icâd edilen) somut/soyut tanımsal, kavramsal ve eylemsellikleri, geçmişin bilgi körlüğünde konuşulmamış (anılmamış, zikredilmemiş) olsa bile, ona Türkçe bir karşılık bulmak için bu yöntemi nasıl zorlayabiliriz?
Bu noktada karşıt köşeden gelen bir atışla irkilelim: Sömürünün anavatanında konuşulan bir bilim dilinin, kendisini geliştirmek için sömürdüğü kolonilerin çevrilemeyen sözcüklerini içselleştirdiği ve katılan yeni yabancılıkların, dilinin zenginliği olarak tanıtıldığı kültürel yöneyleme ne dersiniz? Diğer dilleri içinde eriterek, dil milliyetçiliği yerine dil imparatorluğu kurmasına? Hele bilimsel devinimin ışık hızına eriştiği yerlerde, tüm gücünüzü onların ardından yetişmeye harcayarak, dilimizi kurtarmaya çabasıyla sözcük katarları üretmek midir? Bu noktada asıl önemli olanın diğer alanlarda üstünlük kurmak olduğunu ya da çok hızlı bir devrimle hepsini dilimize çevirip, eğitim diline katmakla ancak olabileceğine de değinmeden geçemeyiz.
Almanların taşıdığı milliyetçilik potansiyelinin, dillerini bilim diline karşı korumalarının tek yolunun; öncelikle bilimde önderlik olduğu, diğer alanlarda da güçlü olmak gerektiği ilkesine dayanır. Oysa dilleri, aynı sözcük içine tıkılan soneklerin halayına konudur. Zordur, ama söylenilmesi, öğrenilmesi zorunludur. Çünkü bilim adamları kendi anadilinde düşünmüşler ve üretmişlerdir; başkaları onu çevirmek zorunda kalmışlardır.
Diğer yandan eğer dilimizin kaynağı, Orta Asya kültünden soyutlanırsa; hangi sözcüğün Türkçe olduğunu, hangisinin dilimize yabancılaştığını bileceğiz? O zamankilerin karma dağarcığının Türkçeliğe ilişkin tek dayanağı; Ön-Türk önceliği ve batıya kadar yayılmış bulunan "runik" kalıntıların bir toplamı olsa gerektir.
Sözcük önerileri, yapıldığı ortamın bir yansımasıdır; ortamın yayıcılık gücü oranında dile yerleşmeye başlar, "gereklilik zorlaması" durumunda kullanılır. Kişisel girişimlerle yapılan sözlük çalışmaları, diğer akademisyenlerce, müfredat yetkililerince değer bulmadığı sürece, tarihe acımasızca gömülür. Oysa Dil Devrimi’nin yapılma şekli ve kalıcılığı, çağdaş dünyanın kapısını aralayan yollarla ve tek çıkış yolu olarak gösterilmekle başarılmıştı. TDK ve diğer akademik kuruluşların öngörüleri, giderek kurumlaşır, komut dizilerinin geçerli olduğu hiyerarşinin merdivenlerinde karartılır. Bir önderin dirençli tutumu olmadıkça muhafazakâr engizisyonlar var olanı seçerler, yenilikten ya da arılıktan çekinirler. Bu nedenle dil çabaları, bu konuda kaygılanan çevrelerin kurdukları yapılarda sürdürülebilir, özgün genel ağlarda ya da dil dernekleri yoluyla öneriler getirilir, akademisyen üyelerce de desteklenir.
Daha iyisi için başka neler yapmalıyız? Bunlardan ilki, bir sözlük hazırlamak olabilir. Sözlük, var olanların bir listesini (almanağını, antolojisini) sağlar; arayanın bulması için benzersiz bir kaynaktır. Sözlüğe konu olması gereken dağarcıksa, dilin asıl zenginliğinin nerede olabileceğini algılamaktan, Türkçe kurallarına ilişkin sınırların iyi belirlenmesinden geçmektedir. En temeli ise bunların uygulanmasını sağlamak, dile yerleşmesinin yolunu açmaktır. "Kutadgu Bilig" bile, kararlı ve kişisel bir araştırmanın ürünü olmakla, bu konuda kurumsal bir çalışmanın "tartışmasız zorunlu" olmadığını göstermektedir. Böylece özel çalışma birlikleriyle yürütülecek çoğu etkinlikle, dilin arı yapısı meslek odalarına benzer olarak halkın içine sokulabilir, eşdeğerleri gösterilerek var olan karmaşada sindirilmesi sağlanabilir.
Nice yararlı çalışmaya diyelim efendim, esenlikle.