Tünel
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hakan’ın lise yıllarında psikolojik kitaplar,filmlerle başlayan serüveni üniverstede tıp fakültesini kazandıktan sonra işin daha bilimsel yönüne doğru kaydı ve uzmanlık tercihini psikiyatriden yana kullanması kimse için şaşırtıcı bir sonuç olmadı.Bir buz dağının altına,görünenin ötesinde gizlenene, sorunun odak noktasına yolculuk yapmak gibi bir şeydi psikiyatri.İşini severek yapıyordu.Kimi vakalar bazen sınırlarını fazlasıyla zorlasada başetmeyi ve her olayla yeni bir gizi daha çözmenin mutluluğunu iliklerine kadar hissetmekten hoşlanırdı.İşi dışında ise düzenli olarak spor yapmaya çalışan fırsat buldukça seyahat etmeyi seven genel olarak şikayetçi olmayacağı bir hayatı vardı.Evet, hemen hemen her şey yolunda gibiydi tabi 1 aydır çok anlam veremediği o yüzden üstünde durmadığı ara ara kendini ziyaret eden baş ağrısını saymazsak.Fakat O da hemen bir çok meslektaşı gibi en son çare doktora gitmeyi düşünen klasik bir doktordu o yüzden bu baş ağrılarını pekde önemsemiyordu.
***
Elektro odasındaydı.Masadaki hasta 40 lı yaşlarında bir erkekti.Öğlen yine çoğu zaman yaptığı gibi yemek işini ayak üstü geçiştirdikten hemen sonra soluğu burda almıştı ve lanet baş ağrısı yine sinyal veriyor gibiydi hay aksi !? Nesrin hemşire elektro öncesi hazırlanması gereken ilaçları dikkatli bir şekilde hazırlıyordu.Hakan’ın tek hatırladığı hafif bir tansiyon düşüklüğü sonucu başının döndüğü idi.Sonrasını hatırlamıyordu.Hakan gözünü açtığında kendini hasta yataklarından birinde,kolunda serum,başında bir bandajla yatar bir vaziyette buldu.Tek kişilik bir hastane odasındaydı.Hiç bir şey düşünemedi.Telaşlı,şaşkın ve acele bir şekilde başucundaki zili çaldı.Şaşkındı.Oda çalıştığı hastanedekilere hiç benzemiyordu ve bir hastane için fazlasıyla sessizdi.Gelen-giden de yoktu henüz zili sabırsızca çalmaya devam etti.5 dk geçtikten sonra (ama Hakan’a bir yarım saat gibi gelen bu 5 dk’da) gele gele öfkeli,çağrıldığı için ne kadar kızgın olduğunu hareketleriyle fazlasıyla belli eden bir hemşire geldi.
-Vural bey çağıralı daha yarım saat olmadı, yine ne var ? Burdaki tek hastanın siz olmadığını biliyorsunuz değilmi ?! bu zili aklınıza estikçe basın diye koymadılar.Lütfen, gerekmedikçe bizi meşgul etmeyin.
-Bir dk bir dk.Ben Hakan Eralp,psikiyatri doktoruyum ve burda ne işim var bana bir açıklama yapmak zorundasınız ! Hem Vuralda kim bana neden böyle seslendiniz !
(O hışımla odaya giren hemşirenin yüzüne daha sakin bir ifade gelmişti)
-Vural Bey,işim başımdan aşkın ve bu pek komik bir espri değildi.Durun tahmin edeyim son çıkan mimari ile ilgili (ismi neydi her neyse hatırlayamadım) o dergiyi isteyeceksiniz ama bize verilen talimat kesinlikle yorulmamanız yönünde artık biraz uzaklaşın işinizden,dinlenmeye çalışın lütfen.
Diyerek odadan çıkan hemşirenin arkasından hiç bir şey düşünemeden bir kaç saniye bakakalır Hakan.Sonra kendine geldi ve hızla yataktan kalkmaya çalıştı fakat kolundaki serum nerdeyse çıkacaktı.Serum askılığını dikkatlice tutarak koridora çıktı ama kimsecikler yoktu.Yürümeye devam etti.Sağlı sollu bir sürü kapı vardı.Hiç birinin üstünde ne bir yazı ne oda numarası hiç bir şey yoktu.Çıktığı odadan 7 kapı ötedeki bir odadan ışık sızıyor gibiydi daha dikkatli baktığında aralanmış bir kapı olduğunu fark etti.Biraz daha hızlanarak açık gördüğü bu kapıya doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı.Kapının üstünde Vural Tan yazıyordu ve içerisi bir mimarlık ofisine çok benziyordu.Adam çok meşguldü kafasını önündeki projeden kaldıramıyordu.Hakan’ın varlığından haberi yok gibiydi.Bu durum Hakan’a çok normal gelmedi ama hiç düşünmeden odaya girdi.Odadaki kitaplara baktı,camdan dışarı baktı dışarı diye bir şey yoktu karanlık bir duvar vardı camın dışında.Sendelediğini hissetti serumu daha sıkı kavradı ve o sırada parmağındaki yüzüğü gördü.Bu yüzüğün anlamıda neydi.Nilgün’ü seviyordu ama henüz evlenmediklerinden kesinlikle emindi.Kafasını kaldırıp karşısındaki adama baktı yeniden ve aynı yüzüğü ondada gördü.Artık mideside bulanmaya başlamıştı, neler oluyordu .Banyoya gitti,aynaya baktı ve görüntü korkunçtu çünkü aynadaki görüntü Hakan değildi,Vuraldı.Elini yüzünü yıkadı yeniden aynaya baktı görüntü değişmedi.Bu sefer odaya tekrar döndüğünde oda boştu.Birden onlarca fotoğraf makinesinin flashı aynı anda patlar gibi bir sürü ışık patlamasından başka bir şey göremedi.
Nereye gitti,ne kadar sürdü daha doğrusu neydi bu olanlar diye kısa bir süre düşünmek istedi fakat Elektro şok makinesinin başındaydı.Uzm. Dr.Haluk beyin talimatı olan elektro şok tedavisini yerine getirecekti.Masada yatan Vural Beydi.Hakan’ın eli elektro makinesini çalıştırmak için basmasının yeterli olacağı O düğmenin üstündeydi.Birden karar verdi ve elini hızla çekti.Vural Bey’in elektro şoka ihtiyacı yoktu.Tedaviyi neden uygulamak istemediğini Haluğa anlatmak biraz sıkıntılı olacaktı ama bunu yapmaması gerektiğini biliyordu.
Rapor;
Vural Tan,42 yaşında 20 yıllık bir mimar.İş hayatı başarılarla dolu eşi ve 1 çocuğu ile mutlu giden bir hayatı vardı ta ki biricik kızı Aslıyı kaybedene kadar.Sonrasındaki hayatı tam bir dram.Eşide Aslının ölümünden bir kaç yıl sonra kansere yakalanıyor zorlu geçen bir tedavi süreci ve eşide onu bu dünyada yalnız bırakıyordu.Vural Bey,hatırlamak istemediği geçmişinden kaçıyordu ve o istemediği sürecede ne elektro şok ne de diğer tedaviler onun hafızasını yerine getiremeyecekti.Vural bey için yeni bir tedavi programı hazırladı biraz sabır gerektirecekti ama Vural Bey’in herkesten gizlediği karanlıklarına girebilmeyi umuyordu bu şekilde ve başaracaktı,biliyordu.
*
Ve Hakan Eralp,istemeyerekte olsa başağırısı için norolojiye gitti.Oldukça az kişide rastlanan 5-10 saniyelik hafıza kaybının dışında bir yan etkisi olmayan değişik bir epilepsi tanısına sahip olduğunu öğrendi.Ama o 5-10 saniye kesinlikle daha uzundu.Şimdiki andan yine aynı zamana çıkışta geçen o sürede sanki bir zaman tünelinden geçerek Vural Bey’in beyin belleğine uzun bir yolculuk yapmıştı.O tünelden bir daha yine yeniden geçmek zorunda kalacağına dair ise hiç bir fikri yoktu,bilmekte istediğini de sanmıyordu (?!)