- 3927 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ESKİ TÜRK EDEBİYATI VE BİZ
Talas Savaşı akabinde kitleler halinde Müslümanlığı kabul eden Türk milleti, daha sonraki yüzyıllarda Müslümanlığı öğrendiği İranlıların dili ve edebiyatı etkisine girdiler. Bu etki, bilhassa Anadolu Selçukluları’nda bâriz bir şekilde kendini göstermektedir. Bu dönemde, sultanların isimleri dahi Farsça’dır. Bunun sebebi de Türklerin coğrafî şartlar neticesinde İslâmiyet’i İranlılardan öğrenmeleridir. Kur’an-ı Kerim’in de Arapça olması hasebiyle, Türkler Arapça bilmeyi bir gereklilik olarak görmüşlerdir. Dolayısıyla din öğrenmenin yolu o dönemin şartları düşünüldüğünde Arapça ve Farsça’dan geçmekteydi. Bu gerekliliğe inanılarak öğrenilen Arapça ve Farsça zamanla Türk edebiyatını etkisi altına almıştır.
Eski Türk Edebiyatı’nın ilk şairi kabul edilen Hoca Dehhânî’den itibâren şiirlerde Hece yerine ‘Arûz’u kullanmak bir gelenek olmuş, dörtlüğün yerini ‘beyit’, koşmanın yerini ‘gazel’, ağıtın yerini de ‘mersiye’ almıştır. Evvelinden İran şairlerine özenti sonucu kaleme alınan bu şiirler 16. ve 17. yüzyıllarda özgünlüğüne kavuşmuş, Fuzûlî ve Bâkî gibi iki dev şairin şiirleri İran şiirlerinin pabucunu dama atmıştır. Arûz veznini Türkçe’ye uygulamada muvaffakiyete vâsıl olan bu şairlerin edebî san’atlardan istifâde etmesi nihâyetinde az sözle çok şey anlatılmış, yapılan telmihlerle Kur’an-ı Kerim, Peygamber efendimizin hadis-i şerifleri muhtelif hâdiseler beyitlerde tekerrür edilmiştir. Lâkin maalesef, san’atı zirveye ulaştıran bu edebiyatı, edebiyatı oluşturan zâtların torunları olan bizler dahi anlamamakta; hatta Türk edebiyatını bu ulvî edebiyatı dışlayarak, Tanzimat’tan itibâren bilmekteyiz. Dünyanın en uzun soluklu edebiyatı olan Eski Türk Edebiyatı Tanzimat Dönemi aydınlarının ağır tenkitleri neticesinde yıkılmış ve dolayısıyla san’ata en büyük darbeyi bizim san’atçılarımız vurmuşlardır.
Müfredat gereği liselerde talebelere öğretilen Eski Türk Edebiyatı, hak ettiği ilgiyi görmemekte ve bu konuda duyarlı olmayan kimi edebiyat hocaları Eski Türk Edebiyatı’nın öğretimini hafife alarak tabiri câizse bu işi ‘es geçmektedirler’. Dolayısıyla yeni kuşaklar Eski Türk Edebiyatı’nın ihtivâ ettiği ve aksettiği güzelliği görmekten mahrum kalmakta ve bunun neticesinde de kendi ataları olan Osmanlı’yı tanıyamamaktadırlar. Tabii kültürüne ve özüne bağlı kalmak isteyen herkesi bîhuzur eden bu ahvalin sorumlusu yeni kuşaklar değildir. Bunun sorumluları, Osmanlı kültürüne, daha doğrusu Türk kültürüne ve bu kültürün bir ürünü olan Eski Türk Edebiyatı’na önyargıyla yaklaşıp, bu edebiyata ehemmiyet vermeyenlerindir.
Kaleme almış olduğum mes’ele basit bir mes’ele değildir. “Kültürüme bağlı kalmak istiyorum.” diyen bir insan, başta Halk Edebiyatı’nı berâberinde de Eski Türk Edebiyatı’nı öğrenmek ve öğretmek için elinden geleni yapma mecburiyeti ile karşı karşıyadır.
Mustafâ KILIÇBAY
9.04.2008
AKİS GAZETESİ
KÜTAHYA
YORUMLAR
“Kültürüme bağlı kalmak istiyorum.” diyen bir insan, başta Halk Edebiyatı’nı berâberinde de Eski Türk Edebiyatı’nı öğrenmek ve öğretmek için elinden geleni yapma mecburiyeti ile karşı karşıyadır.
Tamami ile katiliyorum, bu sözlere..
Güzel paylasiminiz adina tesekkürlerimi arz ederim..
Saygilarimla Elifleyin..