- 2445 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞAİR PADİŞAHLAR(2): SULTAN II. MURAD (MURADÎ)
ŞAİR PADİŞAHLAR(2): SULTAN II. MURAD (MURADÎ)
Mustafa CEYLAN
*************************
"Gerçi kim haddüm degüldür bûseni kılmak dilek
Ârif olan çün bilür anı ne lâzım söylemek"
Muradî
*
Osmanlının 6. Padişahı, şair, Muradî mahlasıyla şiirler yazmış. Doğumu Amasya 1404, Ölümü Edirne 3 Şubat 1451.
Fatih Sultan Mehmet Han’ın babası olan şair padişahımızın Babası I. Mehmed, annesi Dulkadiroğulları Beyliği’nden beyi Suli Bey’in kizi Emine Hatun’dur. Bazı kaynaklar annesinin Amasyalı Divittar Ahmed Paşa’nın kızı Şehzade Hatun olabileceğini de belirtirler.
Mevlevî tarikatına mensup, hattat bir şair olan Sultan II. Murad, saza, söze ve eğlenceye düşkündü. Türk musikisine önemli hizmetleri olmuştur. Kalem ve kılıç; her ikisi de onun zamanında çok kıymetliydi. Döneminde Arapça ve Farsça’dan önemli eserler Türkçe’ye tercüme edilerek kazandırılmıştır. Sarayı, ilim ve şiir sohbetleri yapılan bir "gönül dergâhı" na çevirmişti. Edipler, âlimler ve şairler sarayın en önemli konukları haline gelmişlerdi. Denilebilir ki, Şeyhî, Nef’î ve Sabrî’ yi etkilemiş bir şairdir. Ki, şiirlerinde mümkün olduğunca sade bir Türkçe kullanmaya ve ince ve aşk duygularıyla bezenmiş mahallî renkleri rindâne ve dervişâne bir tarzda nakışlamıştır. Bazı şiirlerini doğaçlama olarak söylemiştir.
*
Demiştir Ki:
"Sâki getür yine dünki şarâbumı
Söylet dile getür yine çeng ü rebâbumı
Ben var iken gerek bana bu zevk u safâ
Bir gün gele ki görmeye kimse tûrabumı"
*
ŞEHZADELİK DÖNEMİ
Çocukluk yılları Amasya’da geçti. 1410’da babasıyla Bursa’ya gelerek saray eğitimi aldı. 1415’de lalası Yörgüç Paşa gözetimi altında merkezi Amasya’da bulunan devletin doğu sınırınada olması dolayısıyla stratejik önemi bulunan Rum ve Danışmendiye eyaleti valisi olarak görevlendirildi. Tahta çıkıncaya kadar 6 yıl bu görevi yaptı.
Amasya, önemli bir Anadolu kültür merkeziydi ve bu merkezde bilim, din alimleri ve şairler meclisleri tertip edip, şehrin kültür hayatına iz bıraktı.
1416’da Börklüce Mustafa’nın İzmir ve Saruhan tarafında çıkardığı ayaklanmaların bastırılmasında görev aldı.
1418’de Sonraki lalası Hamza Bey ile Çandaroğullarından Samsun’u aldı.
Babası I. Mehmet Edirne’de bir av kazası sonunda ağır yaralanınca ölüm yatağında devletin idaresinin biran evvel oğlu Murat’a devrini vasiyete etti ve Murat Amasya’dan tahta geçme töreni yapılarak Bursa’ya gelinceye kadar devlet adamları babasının ölümünü sakladılar. Murat 25 Haziran 1421’de Bursa’da gelip culûs ve biat törenleri yapılıp devletin ileri gelenleri ve yeniçerilerin desteğiyle 17 yaşındayken tahta çıktı.
Sultan II. Murad, soyunun Kayı boyuna mensubiyetini göstermek için, sikkelerine, Kayı boyuna ait iki ok ve bir yaydan müteşekkil damgayı koydurmuştur.Sonraki padişahların bastırdıkları sikkelerde görülmeyen Kayı damgası, Kanunî’ye kadar çeşitli eşya ve silâhlar üzerine konulmasına devam edilmiştir.
*
Demiştir Ki:
"Hünere terbiyet gerek hünerün
Terbiyet fi’l-hakîka ’iletüdür
Her hüner kim cihânda buldı vücûd
Pâdişâh-ı zamâne himmetidür."
*
Sultan II. Murad babası Mehmet’in ölümünden sonra saltanat davası güden şehzedeler dolayısıyla üç yıl süren büyük bir bunalım dönemini yaşadı.
1428-1429’da Osmanlı ülkesinde veba salgını başladı. Bu veba salgınında Bursa’da İslam ve tasavvuf dünyasında tanınmış düşünce adamı Emir Sultan, devlet adamı , asker, mimar Hacı İvaz Paşa, Sadrazam Çandarlı İbrahim Paşa ve II. Murad’ın gözlerine mil çektirdiği küçük kardeşleri Mahmud Çelebi ve Yusuf Çelebi hayatlarını kaybettiler.
1429’da erkek çocuğu olmayan Germiyanoğlu II. Yakup Bey’in ölümünün ardından vasiyeti üzerine Germiyanoğulları Beyliği Osmanlı topraklarına katıldı.
Murat Anadolu’da barışı sağladıktan ve veba salgını atlatıldıktan sonra, tüm gücünü Venediklilere yöneltti. Venedik Cumhuriyeti bu zamana kadar Selanik’i elinde tutarak Çanakkale Boğazı’nda abluka uygulamaktaydı. 29 Mart 1430’da Selanik’i, ardından da "Yuvan-ili" ve sonra Yanya’yı ele geçirdi. Ve sonunda bir Osmanlı-Venedik Antlaşması imzalandı.
1430’da Rumeli’de toprak tahriri başlamıştı. Bu sayımlardan sonra bu arazilere timar sistemi uygunlanmaya geçildi. Arnavutlar, timar sisteminin uygulanması aleyhtarı olarak 1432-1434 yıllarında Arnavutluk isyanını çıkardılar.
II. Murad, Arnavut isyancılar üzerine Evrenesoğlu Ali Bey komutası altında bir akıncı ordusunu görevlendirdi. Kış döneminde, dar bir vadi olan Shkumbin’de Arnavutlar bu akıncı ordusunu pusuya düşürdüler ve büyük zayiat verdirdiler. Arnavutlar çete ve pusu savaşları ile Osmanlı akıncılarına karşı önemli başarılar elde ettiler. Fakat 1435 ve 1436 Evrenosoğlu Ali Bey ve diğer akıncı beyi Turahan Bey Arnavutluk isyanını bastırmayı başardılar.
*
II. Murad, 1437’de Anadolu seferine çıkarak Karamanaoğullarının elinde bulunan Konya, Beyşehir ve Hamideli topraklarını tekrar Osmanlı devleti idaresine aldı.
9 Aralık 1437’de Sigismund’un bir erkek çocuk varis bırakmadan ölmesi üzerine Macaristan’da işbaşına gelecek hanedan sorunları Macaristan’da kargaşalık yarattı. Sigismund’un kurmaya çalıştığı cephe de dağıldı. II. Murat bu fırsatı iyi değerlendirerek üç yıl Rumeli’de kalarak, özellikle Sırbistan ve Eflak sorunları üzerine eğildi. Sırbistan ve Eflak prensliklerinin koşulsuz olarak kendisine bağlanmalarını sağladıktan sonra, 1438’de ilk Macaristan Seferi’ne çıktı. Tuna’yı geçerek Severin, Demirkapı, Orşova ve Şebeş kalelerini topa tutup yıkarak Erdel’in merkezi Zeybin (sonradan Hermannstadt ve şimdi Sibiu) kalesini kuşattı. Bu kaleyi eline geçirip Karpat Dağları geçitlerini aşıp Eflak topraklarına girdikten sonra Yergöğü üzerinden Edirne’ye geri döndü. Bu olay, tarihte Osmanlı sultanının ilk büyük kapsamlı seferi oldu.
*
Demiştir Ki:
"Hâl-i pinhânum soarar isen zebân şerh eylemez
Bir lisandur bu ilsân kim tercemân şerh eylemez
Çün mübeyyendür beyâna hâcet olmadı velî
Bir ’ayândur bu ’ayân kim her bir nihân şerh eylemez
Cümleten bir kenz-i mahfîdür nihân-ender-nihân
Pes nihâd olgıl ki bu remzi ’ayân şerh eylemez
Remz-i ma’nâdan gözet kim sana m’anâ remzeder
Yoksa bu ahvâl ü etvân lisân şerh eylemez
Ey Murâdî iş bu elfâzun beyânı neyledür
Bir beyânsun kim seni bir zü’l-beyân şerh eylemez."
*
İkinci Murad küçük yastaki oglunu tahta çıkarınca,ümide kapılan Haçlılar, Osmanlı topraklarına girdiler.
Oglu İkinci Mehmed (Fatih) babasına haber göndererek;
-"Baba, Osmanlı Sultanı sen isen gel şu ordularının başına geç, Haçlı ordusuna ders ver."
-Baba, şayet Sultan ben isem, sana emrediyorum ve ordu komutanım tayin ediyorum, gel şu ordularımızın başına geç ve Haçlı ordusuna haddini bildir!" demiştir.
Ve
Kasım 1444’de Varna Zaferi kazanıldı. Varna Zaferinden sonra Ikinci Murad tekrar tahta geçti.
1445’de Mora’ya ve Arnavutluğa sefer açti. 1448 senesinin Ekiminde haçlilar yeniden saldırdılar.Bu defa da Ikinci Kosova Zaferi kazanıldı.
1451 senesinde Sultan Murad bütün esirleri salıverdi. 47 yaşında iken, henüz çok genç yaşında Edirne Sarayında vefat etti.
*
Demiştir Ki:
"Her kişi dünyâda meşgûl oldı bir kâr üstüne
Sana meşgûl olmuşuz biz kâr-ber-kâr üstüne
Lâle-zârun seyrin eyler bâğ-ı dehre aldanan
Bize seyr itdür cemâlün çeşm-i hûn -bâr üstüne
Âşık olan kimsede nâmus u âr itmez kârar
Dökseler bir katre âbı mahv olur nâr üstüne
Taşra çıkma noktayı devr eyle ey sâhib-kemâl
Dest-i kudretdür havâle çünki pergâr üstüne
Ey Murâdî oldı her bir "ilmün üstine alîm
Anun içündür mukarreb geçdi ebrâr üstüne"
*
Vasiyeti üzerine Bursa’da Muradiye Camii yanına defnedildi.
Mezarının üzerini örtmemeyi, kenarlarına hafızların oturup Kur’an okuyabilmeleri için yerler yapılmasını ve Cuma günü mezara konulmasını vasiyet etmişti. Vasiyeti öylece yerine getirildi.
*
Sultan Murad zamanında memleketin bir çok yerlerinde, camiler, medreseler, saraylar ve köprüler yapılmıştır. Bunlardan birisi Edirne’deki "Üç Şerefeli Cami" dir. Cami’in yanında bir medrese ve fakirler için bir imarethane mevcuttur. Yine Edirne’de "Muradiye Camii"ni inşaa ettirmistir. Bu caminin duvarları ve mihrabı son derece güzel çinilerle süslenmiştir. Bursa’daki "Muradiye Camii"ni ve Ergene Nehri üzerindeki 170 ayaklı "Uzun Köprü"yü de Sultan Murad yaptırmıştır.
*
Demiştir Ki:
"Uyhuda dün gice cânum gibi cânân gördüm
Ten-i efsürdede kalkup eser-i cân gördüm
Leblerün hasta iken agzuma aldum billah
Ey tabîb-i dil ü cân derdüme dermân gördüm
Edrine gerçi güzeller yiridür ey hem dem
Bursa’da dahı nice dilber-i fettân gördüm
Nâgehân ben bu gice kadre irüp Kablucada
Bir gümüşden yapılu serv-i hıramân gördüm
Ey murâdî şeh-i devrân iken el’ân seni
Zülfine kılmış esîr ol şeh-i hubân gördüm."