Akıp Giden Hayatımda bir Kıssa ve Çıkarılacak Hisse
Akıp Giden hayatımda bir kıssa ve çıkarılacak Hisse
Sütlüce, yeşil ardıçlarıyla, badem ağaçlarıyla, kendinden söz ettiren
Sütü bol şirin bir köy.Turhal’ın ender köylerindendir, işte o köyde dünyaya gözlerimi açmışım. Küçük yaşta çoban oldum. Babamı bildim bileli koyun sürüleriyle ve reçberlikle uğraşır gördüm. Türkiye nin elli altmış yılları bu günkü gibi değildi.
Amasya nın Boğalı, Sarı yüz, avulu Çal. İnce su, Dikmen, Girap yaylalarında babamla koyun güttüğüm, çift sürmek için tarlaya gittiğim, bir öküzün kuyruğundan tutunup, arkasından gittiğim ve kara çadırlarda, çileli anama yardım ettiğim o günler gözümün önünde hiç gitmiyor.
İlk okula Aydınca da (Zığala) başladım, Turhal da bitirdim. O yıllar dile gelsede söylese. Öğrenci arkadaşlarım kadar benim şansım yoktu.
Okula karda kışta,10 km yolu tepikliyerek gittim geldim.Eve dönerken karanlıklarda yüreğime oturan korkular, fırtınalar hiç unutamıyorum.
Rahmetli babam kendisinin bir yığın sorunlarına rağmen beni Tokat İmam Hatip lisesine kayıt yaptırdı.geçmez bildiğim yedi senelik okul nihayet 1974-75 yılında bitiverdi.
Öğrencilik yıllarımın tatillerinde, okul masraflarımı karşılamak için, eşekle odun sattım. Bazende inşatlarda kum eledim.salça fabrikasında amele olarak çalıştım. Pazarlarda sebze sattım. Yazın ekin biçip, yığın yığdım,tarla suladım. Küp ocağında çırak olarak çalıştım. Aileme katkım olsun diye yaptım bunları vesselam....
Patlıcan kebabı meşhur olan güzel Tokat tan ayrıldım. Bir yıl sonra kazandığım imtihan sonrası, Arap ören Köyü’ne imam olarak tayınım
yapıldı. Orada 9 ay görev yaptım.ölüm hak hepimize, 2 cenaze yıkadım. O yıllarda Arap dilini öğrenmeyi hayel eder durdurdum.yurt dışına gitmeyi o denli arzu ediyordum.
Bir gece kar yağmıştı diz boyunca, odunda kömürde yoktu tütmüyordu baca. Sabaha doğru görmüş olduğum rüyalar heyecanımı artırıyordu. Ben hep hayra yoruyordum. İlim için gideceğim ülke çok uzakta idi. Adresi, telefonu, faksı, yoktu. Kendim araştıracaktım.
İşte ben zor olanı seçmiştim. Ankara da tiren istasyonunda,Ankara Bağdat gidiş biletini kestirdim. 227 TL. Benden aldılar. O gün bu gün bu bileti hatıra olarak saklıyorum.
Tiren yolculuğum Mardin’nin kazası Nusaybine yaklaşmıştı.
Tirende benimle yolculuk yapan bir beyefendi, bana seslenerek oğlum yolculuk nereye?dedi.
Bende Bağdat’a dedim, kendiside Kuveyt’ gidiyormuş.
Bana pasaportumu sordu, işlemlerini tam yaptın mı? Dedi.
Elimdeki pasaportu aldı inceledi ve şunu söyledi. Seni Irak’a sokmazlar indirirler, o esnada tirende istasyonuna girdi fazla bir zaman geçmemişti ki durdu. Nusaybin tiren garında pasaport polisleri
içeri girdiler kontrol esnasında bana bu tirenle Bağdat’a gidemiyeceğimi bildirdiler ve in dediler. Nerden bileceksin ki toprak bastı parası ödeneçekmiş, ben zaten vizeyi zar zor almıştım. Bu terslikler Suriye sınırında başıma geldi.
Nusaybin yöre halkı Arapça kürtçe konuşuyor Türkçe konuşanı az gördüm.Bana mı öyle geldi bilmiyorum. Yarım saat tehirli kalan tren beklerken, ben hızlı ve heyacanlı koşturma ile ilçe müftüsünün evine
Taksi ile ulaştım. Müftü bey beni evine kabul ettiler. O gün evinde misafirleri olan belediye başkanı, problemi mi müftüye anlatırken oda dinledi.Belediye başkanı ile görüşmem Allah’tan şanstı.Her ne kadar trenin beklediğini bana yardım etmeleri rica ettimsede bana acele etme biz seni yarın göndereceğiz. Başkan müftünün müsadesiyle beni evine misafir etti. Başkan İbrahim bey cana yakın misafir perverdi. Pazar sabahı evinde beraber kahvaltı yaptık, daha sonra özel şöförü ile gümrük işlemleri için veda ederek yola koyulduk.
Gümrükte işlemler kısa sürede bitti. Şöför efendi Bağdat’a yolcu taşıyan ücretli taksilerden birine beni bindirdi, ücretini ödedi.elinde bir zarf vardı bana uzattı. Başkanımızın hediyesidir dedi. Son derece sürur ve sevin içindeydim. Bu Rabbimin Fazlı keremidir dedim. Araba haret etti göz yaşlarımı tutamıyordum.
Titrek dudaklarımla şu satırları mırıldanmıştım:
Nusaybin’den ötesi boydan boya sınır,
Yollar Arap saçı baktıkça kafan karışır.
Beyhude gidilmez insan bir bilene danışır.
Bu uzun yolculuğun sonunda gün ışırken Bağdat’ a geldim. Bastık ayağımızı " Ana gibi yar Bağdat gibi diyar olmaz" yere.
O sabah her şeyi anladım yalnız kalınca. Bir yakınım olmayınca, Arapça konuşamayınca, gurbet o kadar acıymış ki.
Bağdat çok kalabalık, fakir ve yoksulları barındıran bir şehir. Zalimler ezdikçe ezmiş, her yerde korku kol geziyor. Benim korku ve endişelerimi bağışlayın. Cebinde iki aylık imamlık maaşıyla bu şehre gelene bu ürpertiler az bile. Kendim ettim kendim buldum derlerya
Öyle bir şey. Bağdat’ta gördüğüm insan manzaraları ümit ve cesaretimi kırdı, derin bir ah çektim ama nafile....
İşte bundan sonra başlayan her gün benim için sonu görülmeyen karanlık bir tünel. Ne ümitlerde gelmiştim bu şehre. Üniversiteye kayıtlar bir hafta arayla durdurulmuş. Ben geç kalmışım meğer. Gelecek seneye kadar kayıtlar ertelenmiş.
Gurbette nasıl beklersin bir yıl, üç beş kuruştan başka paran yok kalacak yer yok. İki seçenek vardı önümde:
. Ya ülkene geri dön,
. Yada rezil rüsvay ol, burda kal.
Tercihini hangisinden yana yapacaksan yap.
Derlerdi inanmazdım. Yanlış hesap Bağdat’tan dönermiş. Sıcağına soğuğuna katlanarak kalmayı tercih ettim. Un fabrikasında iş bularak çalışmaya başladım. Karşımda 40, 50 kiloluk un çuvalları işte iş dediler çalış. Bu iş yerinde bir hafta gibi süre geçmişti, dayanamadım çuvallar ağırdı taşıyamadım, iş yerinden ayrıldım.
Bir ay sonra bisküvi fabrikasında yeni bir iş buldum. Bu iş diğerine nisbet kolaydı. Bir ay süreyi doldurmama bir kaç gün kalmıştı. Akşam iş vardiyesindeydik, anons yapıldı. Bağdat cedide ( askeri birliğe) semtine siparişlerin bırakılması önerildi.
Grubumdaki arkadaşlarla malı yükledik, askeriyenin kontrol kapısından girerken kimlik kontroluna takıldık. Bir kaflet sonucu düştüm tuzağa iş işten geçmişti. Oturum sürem bitmişti.
Görevliler pasaportuma el koydular, beni tutuklayıp nezarete attılar. O iş yerinde alacağım paradan da oldum. Sorgu sualsiz bekle dur, iki hafta dolmuştu. Anamızdan erdiğimiz süt burnumuzdan geldi.
Durumdan haberdar olan beraber kaldığım bir arkadaş, Bağdat Türk konsolosluğuna yaptığı yazılı talebi üzerine ve elçiliğimizin kefaleti üzerine hapisten çıktım.
Durumumu arz edecek, bana yardım edecek birilerini ümitle arıyordum. Her halukarde ukumak istiyordum, çalışmak için gelmemiştim. Bunalım geçiriyordum, kırmızı çizgilere bastım basacaktım. Bir kez denedim olmadı." Cisri muallak " Dicle nehrinin üstündeki köprüde. İntihar etmeyi düşünmüştüm, kimsesizlerin bi çarelerin Rabbi, Yüce Mevlam beni korudu.Kaldığım Öğrenci yurduna dönmüştüm, günlerden Perşembe idi, ikindi namazı için abdest mahalline gittim.
Çok düşünceli ve ciddi şekilde başağrısı ile sarsılmış vaziyette idim.
Abdest alacak takatim kalmamıştı. Ne olduysa o anda oldu. Ağzımda kan boşaldı, sonunda bayılmışım oracıkta. Beni ayıttıklarında beyaz çarşaflar içinde bir hastanede kendimi buldum.
Gözlerime inanamadım.
Burda kalacak ve yatacaksın dediler. Hastane günleri üç aydan fazla sürdü. 42 kiloya kadar düşmüştüm, patatesten başka bir şey yiyemiyordum.beni görseydiniz şüphesiz mezar kaçkını demeniz yerinde olurdu. İyi olacağımı ümit edemiyordum. Ciğerlerimden gelen kan buna karşılık yapılan hızlı tedavi 100 aşkın inne, tehlikenin boyutlarını gösteriyordu. Yine ben, beni yaratıp, yetiştiren Rabbime şükrediyordum.
O günleri teyit eden şiirimde:
Tuttuğum her şey kopuyor, yan ha yan.
Bağdat’ta boşaldı, benden bir leğen kan.
Habersiz götürmüşler bayıldığım an.
Bunlar hep gerçek sen beyhude san.
Yaz mevsimi aylardan Ağustos’tu. Oldukça sıcak bir mevsimdi. Hastaneden taburcu oldum. Camii Bünye öğrenci yurduna döndüm.
Kaldığım yurtta çeşitli uyruklu talebeler kalırdı. Geçici olarak bana yer vermişlerdi. Mübtela olduğum bir kaşıntı beni rahatsız etmeye başladı. Bir gün baktım ki iç çamaşırlarımı bit sarmış.
Kendimden utandım. Yurt dışındaki ülkelerde paramın çalınacağı aklıma gelirdi, ama bit , pire saldırısına asla ihtimal vermezdim. Gel şimdi ayıkla pirinçin taşını.
Cekine cekine eczaneye geldim ama, söylemeye cesaretim yoktu. Kendimi zorlayarak, bir kağıda sardığım biti göstereyim mi göstermeyeyim mi diye çelişkideydim. Çünkü bitin arapça ne anlama geldiğini bilmiyordum. Göstermekten başka çaremde yoktu. Acaba bana derler bu bir saygısızlık olur mu? Heyacanım doruk noktasına çıkmıştı. Aynı zamanda kalabalık bir eczane. İnsanlar girip çıkıyor, hani bir ara verseler, tenhalaşsa oda yok.
Çalışan bayan elemana yaklaştım, ilaç almamı söyledim. İlaçın ismi nedir dedi. Ben bilemiyorum dedim, sonunda kağıda sarılı biti gösterdim, önüne koydum. İşte bunun için ilaç verin bana dedim. Kadın elaman patlattı kahkahaları, ayol şuraya bakın, arkadaşlarına gösterdi biti.
Bilmiyorum bit uçtu mu? Yoksa hala kağıtta mıydı?
Onlar yıkıla yıkıla halen gülüyorlardı. İlk defa eczanemizde böyle şeyler oluyor deyip tekrar tekrar gülmeleri yokmu.
Derlerya hani:
Küpleri üst üste dizseler, altından birini çekseler, sen seyreyle gömbürtüyü. Bütün bir kalbimle duygularımla inanarak söylüyorum ki, hayatta bu kadar mahçup olmuş değildim.
Günler nasılda çabuk geçiyordu Bağdat’ta. Yardımlarını hiç benden esirgememiş olan abilerimden bahsetmemiş olursam yazık olur bana. Bağdat’ta farklı fakültelerde eğitimlerini sürdürenlerden biri Ali Topçu, diğeri Mustafa Göçer’di o yıl onların mezuniyet yılıydı. Benim için o kadar fedakarlık yaptılar ki, unutmak hiç mümkünmü.
Onlar hayatların baharında Feleğin çemberinden geçmişler çile çekmişler, hallerini size arz etseler ağlarsınız sızlarsınız. Annesinin babasının verğileriyle kurulmuş okullarda okuyamadılar okullarını kapattılar.
O süreçte Baş örtsü yasağı, baş örtüsü zulmü,cirit atıyordu, bir yandan kat sayı uygulamaları, üniversitelere alınamayan İmam Hatipler ... O dönemde elinde okuma imkanı alınan yüzlerce genç yurt dışına bu sebeplerden çıktı. Bende o karanlık devrin madurlardanım. Fransadan getirdiğin diplomaları kaparlardı, Mısır’dan, Suriye’den getirdiğin diplomaları yüzüne çarparlardı. Denklikleri yapılmazdı. Bu mu Adalet ? Bu dünyada günahları tartan bir terazi yok ama, ahirette toz zerreciklerinde tartılacak.
Devamı var
Lessines 2013
Bu yazımı ılk kez bu sitede kaleme aldım. Site yetkilerine ve bu sitedeki tüm arkadaşlarıma selam ve dualarımı gönderiyorum.Ramazan bayramınız şimdiden mübarek olsun. Rabbim bizleri lutfu ile lutuflandırsın inş....
Ali Kılıç Kakiz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.