- 623 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Tersine Akan Bir Nehirdir Ömür
Kaygıyla derine inen tohumların örselenmiş yalnızlığıdır yaşamak, rüzgâr tayin eder ömrünü
Önce kendini parçalayan düşünüşlerin soy aynasıdır hayat, sessizlikle bileyler aşk törpüsünü
Serüvenler geçip gider soylu yüreğimizden, pusulardan geçiririz sırtımızdaki sevda yükümüzü
İçimizin derin boşluklarında büyür her gün aşk, küflü sularla yıkarız biz hırpalanmış yüzümüzü
Sıkışan ruhumun saçaklarına bağladım bugün gönlümü. Ne yapsam dolmayan, ne etsem kaybolmayan kocaman bir gemi yüzüyordu göğsümün sularında. Sendin sebebi belki de aşk. Sendin ruhumu kelepçeleyen, sendin tıknaz yüreğimi parçalara bölen. Bir köşeye atıyordun terli giysilerini delişmen arzuların, yaylı yataklara sızıyordu haykırıların. Dudakların kan içiyordu yokluğumda. Ellerin hoyrat günün kasıklarını okşuyor, kadın savruluşlarla aşkın molalarını gözlüyordun. Sular akarken biçare teninden, gün eskimiş bir paçavra gibi ayaklarına kapanıyordu. Her şey sessiz bir ayrılık düşüydü anlayacağın. Ben o miadı tükenen düşünüşlerle kahrolurken aşk ve tutku perdeleri kapalı o odada aldanışların az önce bir köşeye fırlatılmış giysilerini giyiniyordu.
Zarla çevrili yüreğimizin kefesine aşk yükleriz durmadan. Dünlerde kavuşamadığımız, bugünlerde saramadığımız ve yarınlarda da meçhul bekleyişlerle eskiteceğimiz bir düş masalıdır oysa aşk. Kabından taşan hazların, dalından yere düşen tatların, devrik ekseninde biz her sabah yeni rotalar çizeriz ona. Uzak şehirlerde bir kadın yatağında üşür, gözyaşlarını tek sırdaşı yastığıyla bölüşür. Aşktır oysa yanı başındaki yokluk. Umudun zarlarını denizlere atan bir adamla hayatı konuşur ve asırlardır gerçek olmayan kavuşmaların sevda pencerelerinden uzaklara bakarak göçmen kuşlarla hüznü konuşur.
Harcanmamış sözler biriktirdim aşka, kıymet bilen sevgiliye versin diye. Kaygısız dünlerin asma bakışlı pencerelerinden aldım sevdayı yüreğime, umudumu sonsuza dek taşısın diye. Tükenişi oynayan düş perdelerini yırttım özlemli gecelerde, yoksul günlerin tezgâhlarında satılsın diye. Tersine akan nehirleri uğruna çevirdim ben, durdurulamayan yangınlara set olsun diye. Kavrulmuş ömrümün retinasından baktım son kez aşka, doyumsuz sarılışların tutkulu masallarında tek başıma yanayım diye.
Her gece yanık düşünüşlerin ırak duruşmalarına çağrılır ruhum. Karabasan yalnızlığımın ütopyasına darağaçları kurar, renkli günlerin solgun huzmelerine ellerimi açarak yaşam adına dualar ederim. Dilimin canhıraş feryadıdır aşk, göçebe mutlulukların boy aynasında silik görüntüme gülerim. Yasak bir nida olur ansızın sevda, Dağlara vururum bedenimi, rüzgâra dökerim derdimi ve o yankı tepesinde bulutlara çizerim ölümsüz güzelliğini. Aşk olur yeniden adın, umut olur seni sevdikçe muradım ve seni düşündükçe sevda olur dilimdeki yaşam şarkım.
Kanla karıştırılan kazanlardan içilen yaşam hazlarının posasıdır kaygı. Sevinç ekip, umut biçip ve her şafakta heybemize aşk derleyip yoksul düşlerimizi beslediğimiz ömür coğrafyasıdır bu hayat. Gidenlerin ve bir zaman sonra başka öykülerle aynı hazzı yudumlamaya gelenlerin selamlaşması gibidir yaşamak. Renklerle sarmalanan, düşünüşlerle sulanan, acılarla tatlanan ve aşkla anlam bulan bu yorgun masal diyarında andımız olur bir zaman sonra isyan. Umudu yoksullukla takas ederek, sorguyu yürekten süzüp ruhumuza nakşederek bölüşürüz lal günleri. Gün gelir isyan tortuyla dibe çöker, umut yürekleri sessizce terk eder. Bu yalan dergâhında avunun canlılar bir daha gelmemecesine ruhlarını terki diyar eder.
Kayıp suların öyküsüdür asırlardır akan nehirlerin yağmura sevdası. Masmavi enginlerin koynundaki kaçak bulutların öksesindeki çığlıktır aşk, durmayı unutan anların yelesindeki yorgun sevidir. Senli duruşmaların sahnelerinde itirafımdır seni sevmek, muştulu gülüşlerinin ve beni düşünüşlerinin kıymıkları çatırdadıkça bu tende, aşkın bildirileri düşmeyecek yüreğimden, adın son dileğim olacak gülüm son nefeste.
Tükenen değerlerin alabora gemilerinde ufku gözlüyorum, yürek pusulamda hüzün artıkları. Tuzla ovulan tenimin çıplak ağrısında dolaşıyor saçların, ruhumda kadın kokun. Seninle uzayacak birkaç gece olmalı yaşamak, seninle konuşmasız geçmeli geceler, gözlerimizin ufuklarında yuvarlanarak. Sebepsiz olmalı hayat, düşler ekmeliyiz bütün boşluklara ve umutlar dağıtmalıyız yaşamak aşkı doldurarak tüm insanların kıyım acılarına ve devasız sancılarına.
Örselenen ruhumuzun kalibresinde intihar bildirileri okuyor an, dudağımızda hüzzam ağıtlı bir mektup. Yaşantımıza anlam katanlar yaşlı bir ağaç sırtında rüzgârın sesini dinliyorlar, yanı başlarındaki meleğe gülücükler asarak. Hayıflarla tükeniyor güzelim ömür, kapanmamış dosyaların mezarlarına topraklar atarak. Su devriliyor dağlardan düze, yanağımızda hicran zerreleri tuza dönüşüyor ve hayat sıvasız bir obje gibi kanımızda pıhtılaşıyor. Hangi masal unuttuğum anne, asırlardır köksüz bir ağaç gibi oradan oraya beni savuruyor. Ver sıcacık ellerini tekrar ellerime, sensizken neyse ama senliyken gönlüm bir başka üşüyor bu zemherilerde.
Derin sulardan yüzeye çıkan yosunları izlemek gibiydi seni özlemek. Düşle kavrulan yüreklerimizin gün ışığıyla raksıydı. Umut harcardık yapışkan arzularımız çoğaldıkça ve o derin sularda kaybolmayı konuşurduk. Doymamış birlikteliklerin çentiğini atarken sarı duvarlara, yoksunluğumuz tavan yapardı aşka. Ne çok mağrur, ne çok vakurduk, kayıptık kendi derinimizde, arsız gülüşler yayardık asılmış yüzlerimize. Yangın sönmeyen ışıklar gibi çoğalırken gönlümüzde, biz gelgitleri kesilmeyen ufuk çizgileriydik bu yalan ırmaklarının o yosun okşayışlı labirentlerinde.
Selahattin YETGİN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.