- 1304 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
İSYAN -4-
Rüstem hâla söyleniyordu:
’Ulan anasını satayım sanki Kraliçe Elizabetle yatıyoruz. Evlendiğimizden beri hep böyle..Mubareğinki sanırsın altın kaplama. Çok çok değerli. Hatta dokunulmazlığı var. Ulan bastırsam elli kağıdı, senden bin kat güzel nice karılar var bu memlekette. Ama harama uçkur çözmeyelim diyoruz. ’
Müyesser bu elem verici azaba doğru yürümeye başladı. ’Bir de Ramazanda cehennem kapıları kapatılır diyorlar. Bu ne peki? Bu cehennemin kapısı niçin açık kalmış?’ Diye geçirdi içinden .Rüstem’e seslendi.
-Tamam Malik tamam..Geldim.
Kan Rüstem’in tepesine fırladı. Bu gudubet karı yoksa internette yavşağın birini mi bulmuştu? Malik dediği o muydu? Hani bu uğursuzu kıskanması için bir sebep yoktu ama ne de olsa nikahlı karısıydı. Sonra el alem ne derdi?
Öfkeyle fırladı yataktan.
-Malik de kim ulan kahpe? Gece gece beni katil mi yapacaksın?
Müyesser cevap vermedi ona ama içinden ’ Yeni mi katil olacaksın? Oysa sen elini kana bulayalı tam on sene oldu.’ Dedi.
Rüstem artık yataktan çıkmış direkt Müyesserin karşısına dikilmişti. O balyoz misali yumruğunu kaldırdı. Hani kaldırdığı gibi indirseydi Müyesser Hacı Rüstem’in attığı kiloyla nakavt olan Müyesserden çok daha kötü duruma düşerdi. Ama indirmedi o yumruğu. Merak sarmıştı bir kere ’ Malik de kim? Hangi yavşak karısına asılıyordu?’
-Konuş lan söyle bana. Kim Malik?
-Ayol bilmiyor musun? Çok iyi tanırsın?
Rüstem, pek de olmayan beynini zorlamaya başladı. ’ Kim lan bu Malik Puştu? Hay Allah’ım ya..Tanıdıklar içinde yok böyle biri’
-Lan bana bak..İnternetten bulduğun birisiyse seni de onu da gebertirim. Benim tanıdıklarım içinde Malik diye biri yok.
-Aaaaa..Hayret. Oysa o kadar yakından tanıyorsun ki. Her gün karşılaşıyorsunuz.
’Rüstem’in kafası iyice gitti. Her gün karşılaştığı Malik diye biri yoktu kesinlikle. Bu kahpe kendisiyle dalga mı geçiyordu?
-Ulan benimle dalga mı geçiyorsun? Ben her gün hangi Maliği görüyor muşum? Kim miş bu eceline susamış köpek ki gelip burnumun dibine kadar sokulmuş da ben görmemişim?
-Çok günaha giriyorsun biliyor musun? Malik’e küfür edilmez?
-Ulan karı..Boğarım seni..Dinime kitabıma boğarım seni. Elin herifleriyle kırıştırıp bir de ’ Küfür etme ona ’ Diyorsun ha?
-Malik elin adamı değil ki. Bizzat bu evde yaşıyor.
-Ananı avradını başlatma bana. Bu evde senle benden başka yaşayan mı var?
-Dooğruuu.
-Pek âla. Sen Müyesser misin?
-Evet.
-Ben Rüstem miyim?
-Evet
-Malik nerede?
-Aynaya bak görürsün.
Rüstem gayrı ihtiyari aynaya baktı. Orada her tarafından ateşler saçan, gözleri yemyeşil, saçları mor, sivri dişli, elinde -üzerinden kan damlayan - bir orak olan kel kafalı, kamçı kuyruklu, sivri kulaklı, öfkeli, Allah’ın lanetine uğramış, boynunda bu lanetin izi olan halkayı taşıyan, her halinden insanları kandırmaya meyilli olduğu gözlenen, içten pazarlıklı, iki yüzlü bir yaratık görmedi elbette ki. Gördüğü kendisiydi.
-Lan geri zekalı..Burada ben kendimi görüyorum.
-Eeee.
-Ne yani Malik ben miyim?
-Sen, cehennemin en büyük meleğine Malik dendiğini bilmiyor muydun?
Rüstemin uykulu kafası iyice darmadağın oldu. Bu kadın şimdi kendisine iyi bir şey mi söylemişti yoksa kötü bir şey mi? Öyle ya melek demesine melek demişti ama cehennem meleği demişti...Yok yaaa kendisi yanlış anlamıştı; meleğin cehennemde ne işi vardı? ’ Eeee..Oğlum kadını böyle yatakta uçurursan elbette melek der sana. Hani nazlanır, sızlanır ama sonunda bayılır benim aga nigime... ’
-Haydi saçmalama da bir an önce bitirelim şu işi. Yarın seferim var. Uyumam lazım az. Haydi gel yatağa da uçurayım seni.
’Uçurmak mı?’ Dedi Müyesser. Musalla taşına uzanan bir mefta gibi uzandı yatağa.
-Lan yüzünü sağa sola çevirme de azıcık öpelim.
-Bana bak. İşini gör kalk git. Daha fazlasını bekleme.
Beş dakika sonra Rüstem banyoya doğru yönelirken dönüp sordu Müyesser’e
-Nasıldı ama?
Müyesser kıçını döndü Rüstem’e. ’ Ne nasıldı ulan? Ne nasıldı?’ Diye bağırmamak için kendini zor tutuyordu.
***********
’Mübaşir Hüseyin kıçına nişadır sürülmüş eşek gbi bar bar bağırmaktaydı: Avukat Saduuuunnn...Davalı Selahattin Korkusuuuuuzzz.’
-Bir dakika...Hüseyin Polis, Sadun Doktor, Selahattin da babanız değil miydi?
-Romanda öyle ...
-Anlamadım. Şimdi siz bana romanı yazmıyor musunuz?
-Romanı kapattım. Size gerçeği anlatıyorum şimdi
-Müyesser Hanım. Neredeyse bir aydır yazışıyoruz sizinle. Diyorum ki arık şu sizli bizli konuşmayı bıraksak ha?
-Tamam Engin..Öyle yapalım..Nasıl oldu mu?
-Ha şöyleeee..Evet Müyesser. Seni dinliyorum. Şimdi Hüseyin Mübaşir, Sadun Avukat onu anladım da Selahattin ne?
-O yine babam.
-Mahkemede işi ne?
-Cinayet işledi de.
-Cinayet mi? Aman Allah’ım...Kimi öldürdü? Ne zaman oldu bu?
-Evet cinayet işledi...Ben tam on iki yaşındayken oldu. Dayımı öldürdü.
-Dayını mı? Aman Ya Rabbim. Neler duyuyorum. Sebep? Neden öldürdü dayını?
*********
-Bana bak Selahattin Korkusuz. Artık anlat şu gerçeği.
-Hakim Bey en başından beri hep gerçeği anlattım zaten. Maciti bir alacak- verecek meselei yüzündedn öldürdüm. Bana vereceği vardı. İstedim vermedi. Üstelik bir de küfür edince öldürdüm.
-Yahu bu mahkum kısmı biz hakimleri , savcıları niçin hep geri zekalı zanneder hiç anlamıyorum vallahi. Her kim birini neden öldüğünü açıklamak istemezse mutlaka aralarında bir alacak verecek meselesi olur. Biri bir başkasını yaralamış ve de yaralanan korkarak ya da başka sebepten ifade değitirecek olsa mutlaka muz kabuğuna basıp düşmüş olur. Bak oğlum, bak aslanım. Anlat şunun doğrusunu. Cezan hafifler belki de.
-Hakim bey. Kendi kendime senaryo mu üreteyim? Aynen anlattım..Karımla kızım da anlattı.
-Evet anlattılar. Noktasına, virgülüne kadar sen ne söylediysen onlar da aynısını söylediler.
-Hakimim olan neyse onu anlattılar. Daha ne anlatacaktık ki?
-Her bi boku anlattınız da Macit’i niçin Müyesser’in odasında vurduğunu anlatmadınız.
-Eve geldiğimde oradaydı. Müyessere ders çalıştırıyordu.
-Adamı dışarı çağırıp alacağını dışarıda istemek aklına gelmedi yani..İlle kızının gözü önünde öldürmen gerekiyordu değil mi? O kadar ki adam kızına ders çalıştırırken sen yatak odanıza gidiyorsun oradan tabancayı alıyorsun. Hani olur da küfür ederse vururum diye öyle mi?
-Tabanca üzerimdeydi zaten.
-Selahattinnn..Selahattinnn. Planlayarak adam öldürme yazarım şuraya ömrünü hapishanede geçirirsin. Ne yani önceden plan mı yaptın Macit’i öldürmek için?
-Hayır Hakim Bey.
-O zaman tabanca üzerinde değildi?
-Öyle olmalı.
-Pek ala, üzerinde değildiyse gittin aldın. İyi de Macit niçin seni bekledi Müyesser’in odasında, gelip de onu öldüresin diye? Macit hâla niçin Müyeser’in odasında kaldı? Niçin onca tartışmadan sonra o odadan çıkmadı? Ve en can alıcı soru? Senin sağ elini kim kesti?
-Ne bileyim Hakimim? Macit’in mantığını tahlil edemem ki. Kim bilir ne düşündü. Sağ elimi de anlatmıştım. Bıçağı hızla sallayınca bıçak Macit’in kemiğine kadar dayandı. sonra da elim kaydı ve elimi kesti.
Belki de on celsedir Selahattin olsun Huriye olsun, Müyesser olsun hep aynı hikayeyi anlatmışlardı. Karar gününde de aynı hikayeyi anlatıyorlardı. Macit’in Selahattin’e borcu vardı. Bu borcu ödemediği gibi bir de o gün Müyessere ders çalıştırıken Selahattin gelip de alacağını isteyince ona küfür edince Selahattin’in nevri dönmüş , çekmiş tabancayı tam altı kurşun sıkmıştı Macit’e...İyi de neden altı kurşun? Sonra o ekmek bıçağının elinde ne işi vardı? Niçin kendi elleri de kesilmişti? Daha da önemlisi olay yeri inceleme uzman polisleri Macit’in vücudunda altı kurşun yarası tespit ederken bir kurşun deliği de niçin tam ters istikametteki duvardaydı? Bütün sorgulamalara rağmen bu sorulara mantıklı bir cevap bulunamamıştı. Lakin olayın başka görgü tanığı yoktu.
Yaşlı hakim gözlüklerini burnun üzerine indirdi. Selahattin son sözlerini söylemişti. Bu saatten sonra yapılabilecek tek şey kararı açıklamaktı. Mübaşir Hüseyin’in işareti ile herkes ayağa kalktı ve Hakim, önündeki sekretere dedi ki:
-Yaz kızım...
......20 sene ağır hapsine, temyiz yolunun açık olmasına Yüce Türk Milleti adına karar verilmiştir.
Tam olarak böyle olmasa da buna benzer bir şeyler yazdırdı katibe hanıma. Sonra Selahattin’e dödü.
Haydi karın ve kızınla vedalaş. Onları bundan sonra ancak parmaklıklar arkasından göreceksin. O bakımdan sarıl her ikisine de.
Selahattin’in kelepçelerini çözdüler ama o hiç kimseye sarılmadı. Ne karısı Huriye’ye, ne de kızı Müyesser’e...Huriye bir taraftan kardeşini, öte taraftan kocasını kaybetmesinin üzüntüsü ile sessiz sessiz ağlarken Müyesser ’ Babaaa ’ Diye sarıldı Selahattin’in ayaklarına ama ne bir baş okşaması, ne o ağlamaktan şişmiş gözlerden öpme ne de ne bileyim en azından ’ Üzülme kızım ’ ifadesi...Jandarmaların arasında giden bu yaratık sanki ruhu bedeninden çıkmış bir cesetti.
-Allah Allah...Bir saçlarını bile mi okşamadı yani?
-Okşamadı Engin. Ne o gün, ne de ondan sonra. Bir daha hiç okşamadı bu saçları.
-İyi de neden?
-Sen baba kokusu nasıl bir şeydir bilir misin Engin?
-Dört çocuk babası biri olarak bilirim her halde.
-Ben senin nasıl koktuğunu sormuyorum. Babanın kokusu nasıldı?
-Bilmem..Babam kalın elleri olan kalın bir adamdı. Dikiş makinası, radyo, televizyon hatta daktilo bile tamir ederdi. Benzinle çok çalışırdı. O bakımdan da hep benzin kokardı benim babam.
-Ne güzel. Ben babamın nasıl koktuğunu hiç bilmem.
-Ne yani Hapisten çıktıktan sonra da mı hiç sarılmadınız birbirinize?
-Hiç sarılmadık...En sarılmak istediğim zamanlarda o sarılmadı. Onun sarılmak istediği zamanlarda da ben sarılmadım ona.
-Şeyyy.. Aklıma bir şey takıldı: Baban, dayını öldürünce annen hiç mi bir şey demedi babana? Öyle ya ne de olsa kardeşini öldürdü baban.
-Demedi...Hatta babam ağzının üzerine yumruğu indirmeseydi ellerinden öpecekti.
-O zaman babanın ellerine bulaşan kan sadece Macitin değil aynı zamanda annenin de kanı?
-Kendi kanı da var?
-Nasıl yani? Hakime dediği gibi bıçağı sallarken eli mi kaydı?
-Yok..Beni kesmemek için kendi ellerini kesti?
-Ne kadar dehşet şeyler söylüyorsun Müyesser. Neyse ki kurgu.
-Ne kurgusu. En baştan demedim mi roman bitti, artık gerçekleri konuşacağız diye?
-Ne yani babanın seni kesmemek için kendi ellerini kestiğine mi inananayım? Bu ne saçmalık?
-Saçmalık ha? Benim birebir yaşadığım tüm bunlar saçmalık!!!...Sana anlatanda kabahat..Def ol şimdi.
-Müyesser Lütfen. Öyle şeyler anlatıyorsun ki inanmak çok zor.
-Madem zorlanıyorsun def ol. Beni dinlemek zorunda değilsin.
-Yahu baban çıldırmış mı senin? Önce kıytırık bir alacak yüzünden dayını öldürüyor, sonra seni kesmeye kalkıyor ama kesmemek için kendi ellerini kesiyor. Annen ’ İyi ki öldürdün kardeşimi’ Diye onun ellerini öpmeye çalışıyor.
-Bütün bunlar kıytırık bir alacak yüzünden olsaydı haklıydın elbette.
-Alacak meselesi değil de neydi peki?
****************
-Bana bakın..Kim sorarsa sorsun aynen dediklerimi tekrarlayacaksınız tamam mı? Ben Macit’i aramızdaki bir alacak verecek meselesi yüzünden öldürdüm.
Huriye , boğazlanmış bir öküz gibi yerde uzanan ve akan kanları halıyı kıpkırmızı etmiş olan kardeşinin cesedi başında oldukça soğukkanlıydı. Müyesser ise vücuduna 220 volt elektrik verilmiş gibi titremekteydi.
-Ulan sana söylüyorum. Yanılıp da her şeyi anlatırsanız hapisten çıkar çıkmaz ikinizi de öldürürüm. Duydun mu beni Müyesser. Sakın ola seni öldürmediğime pişman etme beni.
Zorlukla söylendi Müyesser
-Ta..taa...tamam Baba.
-Şimdi git o yırtık pırtık elbiselerini değiştir. Üzerine doğru dürüst bir şeyler giy. Saçını- başını düzelt. O yırtık elbiseleri de yakarak yok edin. Az sonra gelir polisler.
-Ta..taa...tamam Baba.
-Ulan karı. Sen de biraz ağla sızla hiç olmazsa. Ne de olsa kardeşini öldürdüm. Hatta bana saldır filan polisler gelince. Bakın en küçük bir falso yaparsanız karışmam.
**********
- Ne yani oturmuş ceset başında plan mı yapıyorsunuz?
-Aynen
-İyi de neden?
-!!!!!!!!!!!!
-Anlatmıyacak mısın?
-Bunu ben kendime bile anlatamıyorum ki sana anlatayım.
-Peki o zaman. Şeyi anlatabilir misin?
-Neyi?
-Duvara saplanan kurşun...Baban tabancadaki altı kurşunu Macit’e sıktıktan sonra kalan son kurşunu kendine mi sıktı da beceremeyip duvara girdi o kurşun. Orada ne oldu?
-O son kurşunu bana sıktı. Ama tutturamadı.
-Sana mı?
-Evet bana...
-!!!!!!!!
DEVAMI BAYRAMDAN SONRA...
YORUMLAR
Sevgili can dostum.
Yine söylenecek ne kadar güzel şey varsa senin için söyleyeceğim.
Dürüstlük,doğru sözlülük,güzel ahlak ,yalana dolana meyil etmeyen davranış biçimleri görmek isterim romanınızda .Dini motiflerin serpiştirildiği zamanları yaşamak isterim romanınzıda.
Belki benim ki bir hassasiyet .Belki kale alınmayacak beyhude laflar.Ama söylemek sitedim.
Yunusumu ihmal etme.
Allah yardımcın olsun.saygılarımla
Bu dayı ölümü hak edecek ne yapmış olabilir diye düşündüm ve bbir neden buldum kendimce; Müyesser'in elbiseleri yırtık pırtık olduğuna göre... Gerisini getirip hikayenin cazibesini bozmak istemiyorum. Çok güzel gidiyor Sami hocam. Tebriklerrr.
Sen, mizahtan sonra polisiyeyi de çok güzel yazacaksın.