- 557 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AYNAYA BAKMA ZAMANI GELMEDİ Mİ?
Sevgili Dostlar;
Bugün yazıma bir fıkra ile başlamak geldi içimden. Çünkü bu fıkrayı okuyunca yazacaklarım şekillendi gözlerimin önünde. Bende istedim ki, sizlerde önce fıkrayı okuyun, bakalım sizlerin zihninde neler canlanacak?
“Adamın biri artık karısının eskisi kadar iyi duymadığından korkuyormuş ve karısının işitme cihazına ihtiyaç duyduğunu düşünüyormuş.
Bu durumu konuşmak için aile doktoruna danışmış; doktor adamın karısının ne kadar duyduğunu anlayabilmesi için basit bir yöntem önermiş.
"Yapacağın şey şu, karından 40 adım ileride dur, normal bir konuşma tonuyla bir şeyler söyle; eğer duymazsa 30 adım ilerisinde aynı şeyi tekrarla, sonra 20 adım; cevap alana kadar aynı şeyi tekrarla"
O akşam karısı mutfakta akşam yemeğini hazırlarken adam işlemi uygulamaya koymuş. 40 adım uzaklıktan karısına normal bir konuşma tonuyla seslenmiş ’Hayatım bu akşam yemekte ne var?’ Cevap yok.
Mutfağa biraz yaklaşmış. Mesafeyi 30 adıma indirmiş ve soruyu tekrarlamış ’Hayatım bu akşam yemekte ne var?’ Yine cevap yok.
Mutfağa biraz daha yaklaşmış, mesafe 20 adım ve tekrar sormuş. ’Hayatım bu akşam yemekte ne var?’ Hala cevap yok.
Adam mutfağın kapısına gelmiş artık mesafe iyice azalmış ve soruyu tekrarlamış ’Hayatım bu akşam yemekte ne var?’
Yine cevap alamamış. Bu sefer karısına iyice yaklaşmış ve aynı soruyu tekrar sormuş.
-Hayatım bu akşam yemekte ne var?
-Beşinci kez söylüyorum, Tavuuuuuuk... Tavuuuuuuk... Tavuuuuuuk... :)”
Demek ki neymiş; Tavuuuuuuuuuuuuuuuuuk’muş…
Nasıl, sizinde gözünüz tanıdık birilerini görür gibi olmaya başladı mı?
Hani, “her şeyi ben bilirim” deyip, hiç bir şey bilmeyenler gibi…
Gözünün önündeki merteği görmeyip, başkasındaki saman çöpünü büyütenler gibi…
Ele talkımı verip kendisi salkımı yutanlar gibi…
Gibileri artık sizin hayal gücünüze bırakarak ben bu kadarla yetineyim.
Sevgili Dostlar;
Kişinin kendini bilmesi kadar zor bir şey var mıdır bildiğiniz? Bakın Yunus Emre kişinin kendini bilmesini ilimle eş değer tutarak şöyle demektedir.
“İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi Hak’kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir”
Kişi bir okul okumuş olabilir, karşılığında süslü püslü tapu gibi(!) diploma da almış olabilir; ancak kendini bilmiyorsa okudukları boş okumadır ve hatta boşa giden “bir kuru emektir.”
Yukarda; “Gibileri artık sizin hayal gücünüze bırakarak ben bu kadarla yetineyim” demiştim demesine de; gönül ferman dinlemiyor ki. Bu “gibilerden” son birini daha söylemem için yüreğim kabardı geldi.
Hani, kendisi iki kelimeyi bir araya getirip bir cümle yazamazken, sizin yazdıklarınızı görmezden gelip, “şunu da yazsaydın, bunu da yazsaydın” diyen tipler var ya; işte son söz olarak bu gibilere önce aynaya bakmaları tavsiyesinde bulunuyor, sonra da “okumak” ile “anlamak” arasındaki farkı iyi öğrenip bir daha da unutmamalarını sıkı sıkıya tembihledikten sonra Şairce diyorum ki:
YAZDIM AMA OKUMADIN
Yıllardır edindiğim tecrübemi
Ben yazdım amma sen okumadın ki
Düşündüğüm onca fikirlerimi
Ben yazdım amma sen okumadın ki
Neye denir vatan, kimdir vatandaş?
‘Ülkü’ neye denir, kimdir ülküdaş?
Nedir ki soy, sop… Kime denir ‘soydaş’?
Ben yazdım amma sen okumadın ki
Nerden almış bayrağım al rengini?
Neden seçmiş ki milletim Hak dini?
Vatansever ne? Kim vatan haini?
Ben yazdım amma sen okumadın ki
Kimlerdi Çanakkale’ye üşüşen?
Kimlerdi Vatan aşkıyla çarpışan?
Kimlerdi Kahramanlıkta yarışan?
Ben yazdım amma sen okumadın ki
“Sakarya” diye kime seslenilir?
Hem, ayağa kalkması istenilir
Halil, çağrı gençliğe… Bilen bilir,
Ben yazdım amma sen okumadın ki