- 1403 Okunma
- 6 Yorum
- 2 Beğeni
Aşkın Kayıp Kitabı…Lâ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
suhuf gözlerine sürmeli hat
umanın göğsüne [ vav]
suya
HÛ’ya
‘’Vecedtü,vecedtü,vecedtü !’’
Derisine tuz basılan,şairin menkıbelerini çözümlemeye çalışan;gizemcilerin araştırmacısı dönenen ruhunun tennuresini savurduğunda,kızıl harflerin nârı yazıtın ortasından yükselerek göğün katlarını tavaf ediyordu.Esrime; gövdesini sardığında,kargının-hokka içerisinde bulduğu yalnızlığın sembolü ‘’LÂ’’ suhufa düşmüş sanki kainat aradığı kelimeyi bulmuş ve esrime kesilmişti.
Bunca zamandır peşinde olduğu kelime işte tam karşısında duruyordu.
Yinede ‘’Bu kadar kolay olmaz !’’ dedi.
Ardından,buna ulaşacak derinlikte ilme sahip olup olmadığını düşündü.Rüyalarında ona bu sırrı verecek erenleri ya da nuranileri gördüğü de olmamıştı.Aksine…
Sınanmanın ortasında kaldığını düşünmeden edemiyordu.
Teslim aldığı sırrın,kum eriyiği aynaların gövdesine hapsedilen benlik sırrı olduğunu anlaması geç olmadı gizemcilerin araştırmacısının,rahlesinden doğrulduğunda.Sırrı taşıyamayanlar geldi aklına ve irkildi.’’Lâ-tuz demekti,Lâ-nâr demek belki de bir ceylan’ın gözü’’ diyerek Kubat paşa medresesinin avlusunu dolaşmaya başladı.Kimin eliyle dikildiği bilinmeyen nar ağacının çiçeğe durduğunu o an fark etmişti.Nar ağacının kim tarafından dikildiği tamam olarak bilinmese de onunla ilgili olarak çeşitli hikâyetler dinlemişti.
Kalenderi bir dervişe ait olanı en derinden etkilendiği hikâyet olmuştu.
Kalenderi derviş köyünden yollara düştüğü vakit ortasında nar motifleri bulunan heybesini omzuna almış Kubat paşa medresesine himmet devşirmeye gelmiş Şeyh Tarsusî’nin önünde diz vurmuş çorbasından banmayı dilemiş Şeyh ‘’Gelen dönderilmez ‘’ diyerek buyur etmiş bir hücrede ona göstermişler derviş heybesini duvara asmış ve dinlenmeye çekilmiş yol yorgunluğu uzuvlarını sardığından gözleri kapanmaya başlamış ve olduğu yerde kıvrılıp yatmış taaki, tan sökümüne kadar.Medrese de kandiller yerini gün ışığına bırakmaya başlamış dervişler Şeyhin ardında sâff tutup günün ilk dürr danesinden feyz almayı dilemişler.Bir tek dervişler mi ? hergün aynı saatte medresenin çatısını tünek tutan yanıl güvercinlerde kendi sâflarını alıp rızklarını talep ederlermiş işte bu manzara kalenderi derviş için şeyhinin, kendisi tarafından fark edilen ilk kerameti olarak değerlendirilmiş ona olan bağlılığını daha ilk gününde gönül dergahında hissetmiş o andan sonra hep ona ‘’Şeyh-i Güvercin’’ demiş dilendiremese de.Ardında hep beraber medrese avlusuna kurulan sofrada rızklarına düşün çorbayı paylaşmak üzere cem etmişler.
Şeyh Tarsusî;kalenderi dervişe iyi uyup uyumadığını sormuş, dervişte ‘’Himmetinizle şeyhim ‘’ diye cevaplamış Şeyh ‘’Himmet Allah’tan’’ buyurmuş.
Derviş bu sözün devamı beklercesine fakat sabırsızca ‘’Ya Hikmet ‘’ demiş Şeyhim.
‘’Esma’dandır buyurmuş Şeyh, Esma’dandır ! ’’
Derin bir sessizlik olmuş güvercinler bile gurklamayı bırakmış
Esma ! Esma ! Esma !
Herkes kabınca rızkını alarak hücresine çekilmiş,Kalenderi de hücresine geçmek üzere Şeyhin huzurundan ayrılmış.Attığı her adımda Esma !,Esma’dandır sözleri yankılanıp duruyormuş,hücresinin kapısına geldiğinde ‘’Bu küçücük kapıdan kainatı nasıl içeriye alayım ?’’ diyerek kendi kendisine sorular sormaya başlamış.Zayıf bedenini kamburlaştırarak içeri girmiş ve duvarda asılı ‘’nar işlemeli heybesine bakarak ‘’Esma ! Esma ! Esma !’’ diye zikre durmuş.Esrime dervişi köyünün pınarlarına doğru savurmuş,yanan yüreğini ferahlatmayı dilemiş. Kendini yollara vurmadan evvel her zaman yaptığı şeymiş zaten pınarın gözelerine bakıp avuç avuç su içmek ve Esma’sını düşünmek.Esma onun varlık sebebi;gözlerinde ‘’Lâ’’ saklı,dil-i şâd,gece saçlı ve var ama yok olan sonsuzluğuymuş.Köyü terk etmeden önce hep burada karşılaşırlar,yemenisinin altından gece saçlarını pınarın suyuyla yıkamasını izlermiş.Esma,köyde dokuma işiyle uğraşırmış,kilim,çulfalık,heybe dokurmuş.Esma’nın dokumaları civar köylerde pek meşhur olmuş,karşı köylerden ‘’Kaya oluğu’’ ağası, faizci Hüsmen; Esma’ya kafasını takmış ve Esma’nın anası Iraz karıya haber yollamış.Köyün muhtarı yanaşma Omarla.Köylünün faizci Hüsmen’e borcu varmış bir sülük gibi ahaliyi sömürüyor neleri var-yok hepsini alıyormuş.Er ya da geç Esma’yı da alacağı belliymiş.Iraz karı direnmemiş,sayelerinde köylünün borcu temizlenecekmiş ahir ömründe huzur bulacağını sanmış
Esma tezgahındaki,heybeyi nar motifleriyle süslemiş rahmetli babası ona, ‘’Nar, Cennettendir’’ dermiş küçük bir kız iken.’’Hatta,nar tanelerini dökmeden yerse,cennette gidebileceğini’’ söylermiş.Esma’da ne zaman nar yemeğe çalışsa rahmetli babası gözlerinin önüne gelir ve ağlamaya başlarmış.Heybesini bitirmiş ve pınarına doğru yola çıkmış o zaman çobanlık yapan kalenderi,pınarın başında Esma’sını bekliyormuş,bu görüşmenin son olacağını bilen Esma,yanında getirdiği ‘’nar işlemeli heybesini’’ çobana yadigar olarak vermiş.Pınardan avuçladığı suyu çobana içirmiş,çobandan bir avuç suyu Esma’ya.
’’Bu yürek yangını sönmez Ya Esma !’’ demiş çoban. ‘’Öyle Ya Çoban’’ demiş Esma.Heybesini sırtına vuran çoban yolla koyulmuş o artık geçtiği yerden kalenderi derviş diye anılmaya başlanmış çobanlık yaptığı köylerden geçip Esma diye diye Şeyh Tarsusî hazretlerine intisap etmiş.
Medresedeki,ilk sabahından Şeyhinin Esma’dandır buyurması kalenderi dervişin susuzluğuna susuzluk katmış Esma’nın avuçlarından içtiği suyu hatırlamış doğru hücresine çekilip işte böylece ‘’nar zikrine’’ durmuş ve dönenmiş dönenmiş dönenmiş…
Cezbesinde Şeyh Tarsusî’nin avucuna bir nar çiçeği bırakmış olduğunu görüp bunu bir remz olarak düşünen kalenderi Kubat paşa medresesine şeyhinden aldığı nar çiçeğini dikmiş ve ilk suyunu da Esma’nın köyün pınarından avuçlayarak dökmüş olduğunu görmüş.
Bunu içindir ki, o nar ağacının çiçeklendiği aya ‘’Esma ayı’’ denirmiş.Nar ağacı çiçeklenir fakat meyvesini vermeden söner gidermiş.
Gizemlerin araştırmacısı,Kubat paşa medresesinde çiçek döken nar ağacını gördüğünde bu hikâyatın ruhunda yarattığı Nâr ve Nar sırrına nasıl bulaştığını bir türlü çözememiş.
LÂ çekmiş Kubat paşa’da.
Yahya İNCİK _Adana_15.09.2012
*AyVakti Düşünce-Kültür ve Edebiyat Dergisi 141. Sayı / Kasım - Aralık 2012
YORUMLAR
LÂ...Sonsuzluk hecesi.
Tevhid hecesi.Tek heceli AŞK hecesi...
Okurken hiç bitmesin istedim,bittiğinde ise içimde bir nâr yanmaktaydı,bir derviş narın kızılındaki sırrı aramaktaydı...
Sarsıcı...sarıcı.
Aşikar olana değil meylim lakin bir sırrı çözmeye de henüz vakıf değilim.
LÂ...kesretteki vahdet ...İki harf,bir anlam.
Aşkın beşeri olanı da ilahi olanı da aşık ve maşukun bir'likteliğinde sonsuzluk ister.
İlham veren paylaşımınız için gönülden teşekkür ederim.
Saygı,selam ve dua ile...
Yadigar Ünver tarafından 8/27/2014 4:45:27 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kitâbelerden okuyordum birgün harfleri. Sevdiğim harfleri, uzak harfleri. Aklıma toprak düşüren harfleri. Bir virgül bir nokta değil. Uzakları gözlerimde renklendiren toprakça harfler.. Aradığımın ne olduğunu biliyorum ve o'nu bulmayacağımı bile bile.. Söylemeyi, harfe ıslık nakşetmeyi de severek. Birgün "lâ.." durdu gözüme. Çok evvel zamanlarda, çocuk çağlarda.. Birine sormuştum "lâ" nedir deyi. Lisan ya..
Gönül "he.." demedikçe mânâ katmak güç, kabûl etmek güç.. Sonra çok zaman.. Yine "lâ.." o gün susarak.. Ümit ile ancak ve yine suâl ile. Ve bir zaman sonra yine "lâ..". Ve kırıklık demiyorum. Hiçbir şey aslında. Gözlerimin düştüğü gün... Ki en sonuncusundan şu sayfaya değin düşünmedim bir daha. Çünkü toz olmasın çamur olmasın aklımda...
Büyük sözler değil, büyük harfler de değil dilde ağıt. Suya değen dokunmasın iyiye güzele kâfi. Yazı öyle idi. Bir derviş'ten bahis dahi, yollar boyu yıllar boyu sahra..
Ve Esma..
Bir derviş bir çöl ve bir Esma.
Sırrın sayısı yoktur, hani insanca bilineni yoktur. Lâkin gönül ilham edeni, gönül yüze düşeni gördüğünde dünya çöl yol esma'dır.. Tanıdık tatmadık. Tadana çok rastlamadık ama bildik, bildiğimizi gizli gizli diledik. Yaraştığı kadarı nasip.. diyerek gönlümüzü serinlettik. Hâlbuki üstüne gitmeliydik..
Kaleminizden okumak, lâ için böylesi bir sese tanık olmak benim için önemliydi. Teşekkür ediyorum bunun için.
Esen kalın.