HANGİ ŞUBAT?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yılın en soğuk ayı olan Şubatın son pazartesi günü, sabahın erken saatlerinde Ağrı’ya giden otobüste yer ayırtan delikanlı; içi kadın, erkek ve çocukla dolu onlarca otobüsün ardı ardına dizildiği terminale varmıştı.Bir yandan kendini götürecek olan otobüsü arıyor diğer yandan yüzlerce insanı yılın bu ayında ve günün en olmadık saatinde yollara düşüren sebepler ne olabilir diye düşünüyordu.Üst üste yapılan anonslar kulaklarını tırmalıyor, uykusuz ve tedirgin geçen upuzun gecenin arifesinde ağrıyan başını daha da ağrıtıyordu..Keşke annemi dinleyip bir şeyler yeseydim ....diye iç geçirirken gözü;bir kaç metre ötedeki önünde uzun kuyrukların oluştuğu seyyar bir simitçi vitrinine takıldı.Aklından annesinin akşamdan yol azığı olarak hazırladığı, kendisininse arabada kokar endişesiyle ısrarla reddettiği poğaca ve börekler geçiyordu...Delikanlı, çocukluğundan beri hep dediği dedik, arzu ettiği şeyleri sonucu ne olursa olsun elde etmeye çalışan biri olmuştu.Çevresinde onun bu inatçılığını bilmeyen yoktu..Tanışalı bir aydan az bir süre olmasına rağmen kız arkadaşı Arzu ile nişanlanması da bu inadı neticesinde olmuştu..Soğuktan titreyen elini bozuk para bulma ümidiyle cebinde gezdirirken sıranın kendisine gelmek üzere olduğunu fark etti.Hemen önünde, olduğu yerde sağa sola hareket eden konuştukça nefesinden çıkan dumanın rüzgarın da etkisiyle yüzüne vurduğu, bıyıkları sigaradan sararmış, yaşı elliyi geçkin çirkince bir adam sık sık oflayıp pufluyor ’hadi be çocuğum biraz acele et’ diye mırıldanıyordu.Sonunda sıra kendisine gelen delikanlı cebinden çıkardığı bozukları seyyar satıcıya uzatırken göz göze geldiği bu yaşı henüz on altı yahut on yedi gibi duran üzerinde kendisine bir kaç beden büyük, eskicinin dahi almayacağı her yanı delik paltonun içinde üşüdüğünü belli etmemeye çalışan çocuğu görünce sormadan edemedi:
_Kimin kimsen yok mu senin?
_Var efendim, olmaz mı?Annem babam beşte kardeşim var, dedi ve ekledi:
_Çay ister misiniz?Arkamdaki kafeteryanın çayı çok güzeldir vaktiniz varsa girin hem ısınır hem dinlenirsiniz.
.Çocuğun ses tonu ve söyleyiş şekli sanki dersine iyi hazırlanmış bir öğrenciyi andırıyordu.
_Sağ ol, dedi delikanlı:
_Otobüsüm kalkmak üzere daha gazete ve dergi alacağım başka türlü zaman geçmez bu uzun yol otobüslerinde.
Çocuk, bakan herkesi hayran bırakacak güzellikteki incecik kaşlarının altında duran yeşil gözlerini delikanlının valizine çevirdi.
_Yolculuk nereye efendim?
Delikanlı daha ağzını açmadan arka sıralardan sesler yükselmeye başladı.
_Hadi be kardeşim muhabbetin sırası mı?Donduk burada ........
Delikanlı yere bıraktığı valizini hızlı bir şekilde kavrayarak gazete almak üzere oradan uzaklaşırken çocuğun bir sonraki müşteriye:
Çay ister misiniz?Arkamdaki kafeteryanın çayı çok güzeldir vaktiniz varsa girin hem ısınır hem dinlenirsiniz diyen sesini işitti.
Evet evet dedi dersine iyi hazırlanmakla kalmamış kelimesi kelimesine de ezberlemiş..
Delikanlı nihayet otobüsünü bulmuş yirmi beş numaralı koltuğuna bir başbakan edasında kurulmuştu.
Bu arada hava yavaş yavaş aydınlamaya başlamış,terminaldeki kargaşa ve koşuşturmaca yerini otobüslerin uzun korna seslerine bırakmıştı.
Delikanlı düşündükçe tüm vücudunu heyecan ve korku ile dolduran bu duyguyu en son üniversiteyi kazanıp ailesinden çok çok uzaklara gittiği yıllarda yaşamıştı.Zaman ne de çabuk geçiyor diye düşünürken simitçi çocuğun soğumasın diye sıkı sıkı sarıp üst üste iki poşete koyduğu simidi usulca çıkarıp yanında oturan oldukça iri ve sevimsiz adamın bakışları arasında yemeye başladı. Bu esnada alışık olduğu anonslardan biri daha kulaklarının derinliklerinde son bulmak üzereydi...
Sayın yolcularımız İstanbul’dan hareket edip...... istikametine gidecek olan otobüsümüz birazdan hareket edecektir..
Hepinize hayırlı yolculuklar dileriz..
Hay Allah Arzuyu arayacaktım, nasıl da unuttum.Otobüs hareket etmeden arasam iyi olur diye düşünüyordu ki,ikinci anons duyuldu:
Sayın yolcularımız otobüsümüz hareket etmek üzeredir lütfen cep telefonlarınızı kapatınız.
Al işte..... neyse ilk molada ararım artık..
Otobüs terminalden uzaklaşırken kendisini bekleyen yeni hayatı düşünüyor, aklının her köşesinde onlarca soru işareti beliriyordu.Acaba babamı dinleyip onun işini mi devam ettirmeliydim ..Hem rahat, hem paralı iş.Öğlene kadar yat, canın isterse ofise git iki üç imza at istemezse çalışanlara emret belgeleri eve getirsinler..Arada bir inşaatlara uğra anlıyormuş gibi davran..Mühendislere bilmedikleri dilden sorular sor.Akşamları sonradan görmelerin doldurduğu milyarlık salonlarda yapılan uyduruk toplantılara katıl....Ha bu arada her yaz yurt dışında tatil yapmayı da unutma...Güzel memleketimin görülecek bir yeri yokmuş gibi..
Babası İstanbul’un tanınmış iş adamlarından olan delikanlı ailesindeki herkesin aksine gösteriş ve lüksü sevmeyen, mütevazi alçak gönüllü ve gözü pek biriydi.
Ağabeyi ve kız kardeşi yurt dışında eğitim alırken o kendi kazanıp kendi okumak istediğini söylemiş annesinin yalvarmalarına aldırmadan tercihini öğretmenlikten yana yapmıştı.Bir kaç ay önce eğitimini tamamlamış ilk atamalarla birlikte tayini Ağrı’ya çıkmıştı.Çevresindekilerin ’ne işin var o Allah’ın unuttuğu yerde, hem de anarşistlerin teröristlerin bu denli çok olduğu bir zamanda..Çıldırdın mı sen...?Babasının zorla bedelli askerlik yaptırmak isteyişini dahi hazmedemeyen delikanlı sonunda çileden çıkmış ’ben bu vatanın evladıyım bu vatana hizmet etmek en büyük görevim beni rahat bırakın da hiç olmazsa oradaki çocukların gelecekleri için bir şeyler yaparak az da olsa vicdanımı rahatlatayım’diyerek herkesi karşısına almıştı..Annesi onu aile dostlarından Ensar beyin güzel, güzel olduğu kadar da şımarık kızı Seren ile evlendirmekte ısrar edince çareyi, atamalar sırasında tanışıp yakınlaştığı Arzu ile nişanlanmakta bulmuştu.Arzu Seren’in aksine utangaç ve bakımsız bir kızdı.Güzel de sayılmazdı.Ama olsun en azından zengin ve şımarık değildi.O kardeşlerinin aksine dik başlı, idealleri uğruna ölümü göze alabilecek kişilikte birisiydi.En çok babasıyla anlaşamaz aralarında sık sık evden kovulduğu büyük tartışmalar hatta kavgalar yaşardı.
Tüm bunlara rağmen hayat dolu ve azimli, maceracı bir ruha sahip olmasının yanı sıra meraklı ve çalışkan bir kişiliğe sahipti.Hayatın ona sunduğu tüm imkanları elinin tersiyle iter alın teri dökmediğim hiç bir lokmadan zevk alamıyorum derdi..Son olarak babasının ’ gel inat etme bu havada otobüslerde sürünmene gerek yok uçakla daha rahat ve güvenli gidersin’söylemlerine aldırmadan ’otobüsle gideceğim’ demesi evde soğuk rüzgarlar estirmiş annesi ertesi sabah yolculuğa çıkacak olan oğlunu üzmemek adına ortamı yumuşatmıştı..
Uzun ve zorlu geçen bir yolculuğun ardından delikanlı tayininin çıktığı şehre varmış, yanında oturan adamı zor bela uyandırarak otobüsten inmişti.Mola verdiği yerlerde önce annesini ardından nişanlısını arayıp vardığı yerler hakkında bilgi vermiş endişelenmemeleri gerektiğini sık sık dile getirmişti.Çok değil daha iki gün
önce caddelerinde gezindiği, bir zamanlar çocukluğunun en güzel günlerini geçirdiği İstanbul kilometrelerce uzakta kalmış yine tanımadığı insanlarla dolu olan tanımadığı bir kentte yapayalnız kalmıştı...Bu onu hem ürkütüyor hem heyecanlandırıyordu.İstanbul’un aksine oldukça sakin ve bakımsız bir şehirdi Ağrı.
Kendisini kasabaya oradan da görev yapacağı köye götüren minibüsler daha önce alışık olmadığı peynir ve tereyağ kokularıyla doluydu.Köylülerin kasaba pazarına götürdüğü bakliyatlardan geri kalanlar çuvallar içerisinde minibüsün orta yerinde duruyor iniş ve binişi güçleştiriyordu.Kimsenin şikayetçi olmaması dikkatini çekmişti..Köylüler bu temiz ve güleç yüzlü genci göz ucuyla süzüyor şoförün ara ara ’ burada inecek var mı’ diyen gür sesine karşılık evet ya da hayır diyen bazı sesler dışında kimseden çıt çıkmıyordu..Delikanlı yol boyunca bembeyaz bir çarşafa bürünmüş gibi görünen tarlaları, çatılarında çocukların birbirlerine kartopu attıkları köy evlerini, her geçen minibüse mutlaka selam veren çobanların güttüğü inek ve koyun sürülerini gördükçe içinde tarif edilmez duygular hissediyor kendini bekleyen sondan habersiz ’her şey çok güzel olacak’ diyordu.......
2.Bölüm
_Öğretmen bey oğlum hadi .galk sabah oldu....! Sobayı yakıp çayını demledim, Halime kadın da sıcak ekmek göndermiş..Masanın üzerine bırakıverdim...
Kabakçıların Ayşe gelin doğum yapmış süt ve ekmek götüreceğim daha..Ağşam üzeri gelir sobanı yakar yemeğini yaparım...Hadi galk galk....
Gelen Hatice nineden başkası değildi..
Her sabah üşenmeden köyün diğer ucundaki evinden öğretmen evine kadar yürür yürürken de okula gitmek istemeyen ne kadar çocuk varsa hepsini şeker sakız ve benzeri yiyecekler vererek okula gitmeleri için ikna etmeye çalışırdı.. Köye geldiği ilk günden bu yana kendisini hiç yalnız bırakmayan üç kişinin en yaşlı ve en sıcak olanı da oydu. Diğer iki kişiden biri öğretmen arkadaşı Ali Rıza bey diğeri muhtar Yaşar emmiydi...
İçinde okuyamamış olmanın verdiği ukdeyle birlikte öğretmenlere karşı aşırı bir ilgisi vardı Hatice ninenin.Bununla beraber köye gelen her öğretmenin senesi dolmadan köyü terk etmesine bir anlam veremez arkalarından günlerce yas tutardı... Gitmelerinin sebebinin köyün ağır yaşam şartlarından olduğunu düşünür ’şehir insanı buralarda edemez yardım etmek, destek olmak gerekir’ düşüncesiyle her işlerine koşardı.Yaşına başına bakmadan yemeklerini pişirir yabancılık çekmemeleri için sık sık ziyaretlerine giderdi. ..Topu topu kırk öğrencisi olan köyün iki öğretmeninden biri olan Ali Rıza bey üç yıl önce emekli olmuş ancak gönüllü öğretmenlik başvurusunun kabul olması sonucunda kendisi geçen sene delikanlının görev yaptığı okula bir kaç kilometre uzaklıktaki başka bir okulda göreve başlamıştı...Eşini erken yaşta kaybeden ve hiç çocuğu olmayan Ali Rıza bey; kendini eğitime muhtaç çocuklara adamış içindeki babalık duygusunu öğretmenlik yaparak bastırmaya çalışan sert görünümlü sevecen bir adamdı..
Delikanlı gece geç vakitlere kadar Ali Rıza beyle uzun sohbetler eder onun meslek hayatında başından geçen ilginç olaylardan ders çıkartmaya çalışırdı..
Hatice nine Ali Rıza beyden pek hoşlanmaz işlerini yapmasına rağmen kendisiyle hiç konuşmazdı...
Eski ağa karısı olan Hatice ninenin hali vakti oldukça yerindeydi..Yaşı geçkin olmasına rağmen gençleri kıskandıracak işler yapar, köyün kız ve gelinlerine yol yordam öğretirdi.Bir kaç ay önce temeli atılıp kış nedeniyle yapımına ara verilen sağlık ocağının hemen arkasındaki tumpta her biri yüz dönümlük iki tarlası, on on beş kadar ineği dörtte koyunu olan Hatice nine kar kış demez hep koştururdu..O ağa karısı iken bile durmaz marabalar iş yaparken yardım ederdi..Eşi Sadık ağa da tıpkı kendisi gibi çalışkan ve güvenilir birisiydi...Onun ağalığı döneminde köy altın çağını yaşamış elektriğinden suyuna okulundan sağlık ocağına kadar bir çok ihtiyacın giderilmesinde maddi destek olmuştu.. Daha sonraları genç yaşta yakalandığı verem hastalığı yaşlılığında iyice üstelemiş yine bir kış gecesi aniden ölmüştü..Sadık ağanın ölümünden sonra Hatice nine bir kaç yıl hanım ağalık yapmış ardından bu görevi oğlu Memet’e bırakmış eli para gören gözü yükseklerde Memet ağa bir çok tarla ve hayvanı satarak şehre gitmiş bir daha da kendisinden haber alan olmamış...Kızını köy yerine dedikodulara karışır endişesiyle erken yaşta evlendiren Hatice nine bir başına kalmış...
Delikanlı yeni yeni alışmaya başladığı köyde her gece kesilen elekirikler yüzünden çoğu zaman erken yatar gece boyunca garip garip rüyalar görürdü..
Dışarıdaki soğuğa ve erken sönen sobasına inat her sabah ter içinde uyanırdı...Telefonunun çekmeyişi onu kızdırıp ailesi ve nişanlısına ulaşamamak moralini bozsa da Hatice ninenin sıcacık ekmeği ve mis gibi çayı ardından okula giden patika yolda önünden sağa sola kaçışan tavuklar onu mutlu ederdi...
Ali Rıza beyin doyumsuz sohbetleri içini ısıtır bazı geceler köyün gençleri de onlara eşlik ederdi.Okula görevini yarım bırakarak aniden köyü terk eden Mustafa öğretmenin yerine gelen delikanlı öğrencilerinin kaybettikleri zamanı telafi edebilmeleri için gece gündüz çalışıyor çabalarının sonuç verdiğini her öğrencinin neredeyse okumaya başladığını gördükçe sevinci bir kat daha artıyordu...
O sabah Yaşar emminin kaba, kaba olduğu kadar da telaşlı sesiyle uyandı:
_Hayırdır muhtar emmi sabah sabah ...
_Sorma öğretmen bey oğlum Ali Rıza bey................
_Ne olmuş Ali Rıza beye?
_Bilmiyoz ki iki gündür ortalarda yok...
_Köylülerden de gören olmamış.En son bakkal Haydar’ın ufak oğlan Muharrem’den seni bulmasını istemiş...Oğlan okula felan bakmış emme seni bulamamış...
Getti kesin o da getti..Senlen de vedalaşacağıdı zaar..Bulamayınca getti...
_Ama nasıl olur?Daha evvelsi akşam birlikteydik.Bana gideceğinden hiç söz etmedi.Kasabaya inmiş olmasın?
_Bilmem ki oğul daha önceki iki öğretmende böyle sessiz sedasız gettiler o yüzden telaş ediyom ben de..Hem yılın bu ayında kasabaya araba gitmez ki.Bütün yollar kapalı..
_Telaşa gerek yok Yaşar emmi neredeyse çıkıp gelir hele bekleyelim biraz daha...
_ Bekleyelim emme ben geleceğini sanmam getti o getti..Zati her gelen senesi dolmadan gediyo.
_Allah Allah, çevre köylerde tanıdığı var mıydı?Görüştüğü her hangi biri..
_Ne bilem oğul ben pek tanımam Ali Rıza beyi zati köyde de senden başka görüştüğü kimse yoktu zaar..
_Tamam tamam hele şu elimi yüzümü yıkayayım kendime geleyim sorup soruştururuz ..
Devam edecek.....
YORUMLAR
Öykü, güzel işlenmiş. Uzun cümleleri beğendim. Dur kalk yapan kısa cümlelere bir türlü alışamadım:(
Kurgu güzel, anlatım güzel, biraz uzun. Her bölümü ayrı ayrı yayınlansa daha mı iyi olur acaba? Okuru fazlaca sıkmamış olur. Devamını mutlaka okumak isterim. güne yakışmış tebrikler
sevgimle.