- 614 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Kelebek Fısıltısı 2. Bölüm
İşler açılmıştı epeyce. Atölye kendi kendisini çevirmekle kalmıyor, kar bile ediyordu.
Rasim de ortak olmuştu atölyeye. Dış mahallelere gidiyor, hatta mobilyacılarla ahbaplık kuruyor, onların tamamlayamayacakları işleri bize getiriyordu. Mobilyacılar özellikle yaz dönemleri iş yetiştiremiyorlardı. Bu yüzden ellerinde hep bize göre işler bulunuyordu.
Bir akşam Rasim yanında bir kadınla geldi atölyeye. Çırak kalfa hepsi çıkmış, sadece ben kalmıştım. Hesap kitaba oturmuştum. Demlikteki son bardak çayı yudumluyordum.
Kadın hayli alımlı ve gösterişliydi. Rasim sürekli gülümsüyor, bana bakıyordu. Ayağa kalkıp hoş geldiniz merasimini tamamladım. Oturdular karşıma.
Rasim, bu İnci diyerek kadını tanıştırdı benimle. Hoşlanmamıştım kadından. Rasim anlattı sonra, hayal meyal hatırladığım bu yüzü tanıdım. Karşı sınıftaydı bu kız. Rasim’in sevdasıydı.
Karşılaşıp konuşmuşlar uzun uzun. Kadın evliymiş ama mutsuzmuş. Böyle başlamış ilişkileri. Gidecek yer bulamayınca buraya gelmişler. Daha doğrusu gezip tozmuşlar bir vakit. Kanları kaynamış birbirlerine.
Orada ne kadar kaldılar bilmiyorum. Ben çıkıp gittim zaten. Yakında nişanlanacaktım. Evet ben, nişanlılık. Başka şey görmüyordu gözüm. Rasim, o kadın umurumda bile değillerdi. Ayaklarım yer tutmuyordu.
Nişanlım bu mahallenin, İstanbul’un, hatta dünyanın en güzel kadınıydı fikrimce. Melek huyluydu Gülsüm. Kadir kıymet bilirdi. Anam beğenmiş, ben de olur tamam demiştim. Sonra sonra sevdik birbirimizi. Anlaştık.
Nişan alış verişini tamamlamak üzereydik. Atölyeye uğradım şöyle bir. Rasim’in gözleri kan çanağıydı.
Beni görünce doğruldu yerinden. Yarı uzanır vaziyetteydi. Rahatsız olmamasını işaret ettim. Konuşmamız lazım dedi kısık bir sesle. Akşam çırakla kalfa gidince gelmemi istedi.
Gitmedim. Neden bilmem gitmedim. Yine başını derde sokmuştu. Evet bana çok yararı dokunmuştu. İyi adamdı Rasim. Fakat bir türlü beladan uzak duramıyordu. Belki korkmuştum. Nişanlanacak, yuva kuracak, baba olacaktım ben. Bunları kaybetmekten, belki de canıma bir zeval gelmesinden korkmuştum. Evet ben korkağın tekiydim. Kavga görünce kaçar saklanırdım. Özü buydu korkmuştum.
Ertesi sabah atölyeye geç gittim. Rasim yoktu. İki gün sonra nişanlanacaktım. Nişanlım Gülsüm ay parçası gibiydi. Baba olacaktım. Yuva kuracaktım. Atölye vardı çalışır bakardım karıma çocuklarıma. Rasim iyi adamdı. Fakat bela olurdu başıma. Uzak tutmalıydım onu hayatımdan. Rasim gelmeseydi bir daha. Kendiliğinden vazgeçseydi. Zaten anlamıyordu marangozluktan. Getirdiği işler de batsındı.
Bana her zorlukta omuz veren arkadaşımı satıyordum. Hem benim meziyetim olmasaydı bu atölye de olmazdı ki? Dünyaya başkalarına iyilik etmeye gelmemiştim ben. Rasim evli bir kadınla birlikteydi. Günahkardı hem. Allah ta bağışlardı beni.
Çok kalmadım atölyede. Gülsüm beni bekliyordu. Önce pastahaneye gidip kahvaltı edecektik, sonra nişanlıklarımızı alacaktık terziden.
Rasim bıçkın delikanlıydı. Yeni bir iş kurardı. Ne yapabilirdim ki başka? Bir gün ill ede bulaşacaktı Rasim’in düşmanlarından biri atölyeye. Ben nişanlı sayılırdım artık. Yakında evlenecektim. Baba olacaktım. Yuva kuracaktım ben yakında.
Gülsüm konuşuyor, bir şeyler anlatıyor ben onu duymuyordum. Aklım fikrim Rasim’i atölyeden bir an önce uzaklaştırmaktaydı. Rasim büyük bir tehlikeydi, ortadan kalkmalıydı...
YORUMLAR
Bu bölüm, ilk bölüme göre daha oturaklı olmuş. Okuyanı meraka sevk ederken insanoğlunun ne kadar bencil olduğunu da gözler önüne seriyor.
Acaba diyorum, ne sıkıntısı vardı şu garibim Rasim'in? Rasim iş getirirken iyi, ama bir şey isteyince kötü. İçten içe bencilliği çok güzel işlemişsiniz. Günümüzde de pek çok bunlardan. Arkadaştır ama arka dönülmez:(
Tebrikler, yazının takipçisiyim.
saygılar...
ben kelebek fısıltısını okudum diyordum.
okuyunca da hatırlamadım. bunadım diye düşündüm. meğer ikincisiymiş. eh be yazar! biz unuturuz. şuna (I) (II) gibi yazsan da hatırlasak.
der
devamını yazının beklerim
içine çok fener tutma,
yaşamak zor oluyor içe tutulan fenerlerle
çok güzel diyor
ve tebriklerimi bırakıyorum