- 866 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
HIRSIZ
Elvan Bey, Almanya’da çalışmaktadır. Elvan Bey’in dört erkek, bir de kız çocuğu vardır. Elvan Bey’in Hanımı ve çocukları Karahacılı köyünde ikamet etmektedirler. En büyük oğlu Ömer, köy işleriyle uğraşmaktadır. Onun küçüğü Seyfettin ve Hüseyin, İstanbul’da kazak dokuma işinde çalışmaktadır. En küçükleri Ali ise köyde kendi davarlarını otlatmaktadır. Kızları ise küçüktür okula gidip gelmekte ve annesine ev işlerinde yardım etmektedir. Ömer’in babası Elvan, oğluna bir mektup yazar.
Elvan Bey mektubunda:
“Oğlum Ömer! Kardeşin Seyfettin’i al ve İzmir’de bir yatılı Kur’an Kursuna yazdır.” Der.
Ömer, babasının mektubunu alır almaz, köyünden İstanbul’a yolculuk için hazırlanmaya başlar. O, yeni yetişen bir delikanlıdır. Şimdiye dek hiç uzun yolculuk yapmamıştır. Ömer İstanbul’a doğru kardeşinin yanına ulaşmak için yola düşer. O, yolculuğu boyunca bolca hayaller kurar. Yolculuk esnasında etrafı izler, her yerin güzelliklerini tanımaya çalışır.
Şimdilik yolculuk İstanbul’a kadardır. Sonrasında İzmir’e devam edecektir. Hep şu sözü duymuştur; “İstanbul’un taşı toprağı altındır.” Yolculuk esnasında Ömer, heyecandan uyuyamaz. Yorgunluktan bazen gözleri kapanır, bazen açılır. Otobüs, uzun yolculuktan sonra Topkapı Otogarı’na ulaşır. Ömer’in kardeşi ise Zeytinburnu ilçesinde kazak işinde çalışmaktadır.
Ömer, otobüsten iner ve etrafa bön bön bakmaya başlar. Elinde adres yazılı bir kâğıt parçası bulunmaktadır. Adres yazılı kâğıdı elinde sıkıca tutmaktadır. Yazıhanenin camının önüne geçer ve orada beklemeye başlar. Etrafı iyice izler…
Ömer’in tam karşısında orta yaşlı fötr şapkalı orta yaşlı bir adam vardır. Ömer, Topkapı otogarındaki yazıhanenin camının önünde otururken; karşı tarafta Almancı olduğunu tahmin ettiği bir adamın ufak tefek bir adamla konuştuğunu görür ve fötr şapkalı adamın Almancı olduğunu anlar. Almancı adam, şık giyimli, fötr şapkalı ve diğer insanlardan farklı durmaktadır. Fötr şapkalı adamın yanında ise onunla konuşan, ufak tefek bir adam vardır. Gözleri fırıldak gibi dönen bu adam, şüpheler uyandırmaktadır. Ufak tefek adam öyle hareketli öyle hareketlidir ki ne yapıp ettiği belli değildir. Almancı adamı lafa takar ve çaktırmadan adamın paralarını ayaklarının altına bir bir indirir. Ömer, bu duruma tek tek şahit olur ancak bunların birbirlerine şaka yaptığını sanır...
Ömer, bir müddet sonra o adamların yanına yaklaşır ve:
“Siz ikiniz arkadaş mısınız? Bu adam senin paralarını alıp ayaklarının altına indiriyordu.” Der. Bu sözler karşısında fötr şapkalı adam elini cebine atar. Bakar ki cebinde para pul yok. Bütün parası gitmiştir.
Hemen ufak tefek adama der ki:
“Sen, benim paralarımı niçin çalıyorsun? Nasıl olur da benim paralarımı çalarsın?
Adam da der ki:
“Ne parası? Ne çalması arkadaş?” Derken birden kaçmaya başlar. Parası çalınan iri yarı fötr şapkalı adam da onu kovalamaya başlar. Bu ikisi Topkapı terminalini defalarca dolanırlar. Sonunda fötr şapkalı adam kaçan hırsızı yakalar ve Ömer’in yanına getirir. Parası çalınan adam, Ömer’in kolundan hırsızın da yakasından tutar ve bu ikisini terminaldeki nöbetçi polisin yanına götürür.
Kaçan adamın yani hırsızın gözleri fal taşı gibi parlamaktadır. Parası çalınan fötr şapkalı adam polise ifadesinde kendi isminin Hasan olduğunu söyler.
Hasan polise der ki:
“Memur bey, bu adam benim paramı çaldı. Ben bu adamdan şikâyetçiyim”
Polis memuru sorar:
“Sen, paranı çaldığını iddia ettiğin bu adamın paranı çaldığını gözlerinle gördün mü?”
Hasan:
“Hayır, görmedim.” Der.
Polis memuru:
“Peki, o zaman bu adamın paranı çaldığını nasıl iddia ediyorsun?” der.
Fötr şapkalı Hasan:
“Memur bey şahidim var. Şu getirdiğim delikanlı olayı gördü.” der.
Memur Bey parayı çaldığı iddia edilen adama sorar:
“Sen, bu adamın parasını çaldın mı?
Parayı çaldığı iddia edilen adam:
“Hayır Memur Bey! Bana hiç hırsızlık yakışır mı? Otuz yıldır ben İstanbul’da namusumla çalışıp yaşıyorum.” Der.
Polis memuru Ömer’e çok yumuşak bir üslupla:
“Delikanlı adın ne senin?” der.
O da:
“Ömer.” Diye cevap verir.
Polis memuru:
“Bir adamın parasının çalındığını kesin olarak görmediysen ve bu adam parayı çaldı dersen, suçsuz adam suçlu olur de mi?” der.
Ömer de:
“Evet.” Der.
Polis memur:
“Şu adama bak Ömer. Hasan’ın parasını kesin olarak bu adam mı çaldı?” der. Ömer, adama bakar, baktıktan sonra içinde bir korku ve heyecan oluşur. Polis memuru ona öyle sorular sorar ki adeta Ömer’i korkutur.
Ömer:
“Bu adam çaldı, gördüm ama emin değilim.” Der.
Polis memuru:
“Ulan orospu çocuğu! Emin değilsin de niçin bu adam parayı çaldı diyorsun?” der. Ömer’e sağlı sollu, iki katmerli tokat atar. Bu tokatlarla Ömer’in gözlerinden ateşler saçılır. Orası başına döner. Nereden geldiğini şaşırır.
Kendi kendine içinden:
“Ne biçim bir belaya bulaştım.” Der.
Ömer içinden konuşmaya yine devam eder:
“Ey Ömer! Ne yapacaksın elin üç koyunu, beş keçisini? Sana mı düştü adamın parası? Adamın parasını çalarlarsa çalsınlar. İstanbul’un hırsızını sen mi bitireceksin? Sen doğruca yoluna çekip gitsene. Ne yapacaksın elin hırlısını hırsızını? Diye kendini suçlamaya başlar.
Ömer’in vicdanı ise kendisini şöyle kamçılar:
“Sen, ben veya bir başkası böyle olaya duyarsız kalırsa bu dünyada adalet nasıl sağlanacak?” der. Ömer sağduyunun sesini dinler. Parası çalınan Hasan, Ömer’in polis memurundan tokat yemesini içerler ve dayanamayarak polis memuruna çıkışır.
Hasan:
“Memur Bey! Sizin yaptığınız büyük terbiyesizliktir. Hem suçluyu ortaya çıkarmıyorsunuz; hem de delikanlı doğruyu söyleyince tekme tokat giriyorsunuz. Senin bütün bu yaptıklarını birinci bölge amirine bildireceğim.” der. Hasan, polis memurunun yaka numarasını alır.
Hasan; Ömer’i ve hırsız olduğu iddia edilen adamı alır, birinci bölge memurunun yanına çıkarır. Bölge komiseri vakarlı, adalet saçan, güvenilir, etrafına adalet sağlamak için mücadele eden dürüst bir neferdir. Onun dürüstlüğünü yanında çalışanlar bilirler…
Hasan, bölge komiserine der ki:
“Bu adam benim paramı çaldı komiserim.”
Bölge komiseri Hasan’a:
“Sen paranın çalındığını gördün mü?” der.
Hasan:
“Hayır, ben görmedim ama şu delikanlı gördü.” der. Komiser Ömer’e olayı sorar. Ömer de yaşananları bir bir komisere anlatır. Olayı gördüğünü ve parayı çalan adamın kesinlikle bu adam olduğunu söyler.
Hasan, bölge komiserine; bu parayı çalan adamı, polis memuruna götürdüğünü polis memurunun da olayı araştırma yerine, bu delikanlıyı döverek olayı örtbas etmeye çalıştığını anlatır. Polis memurunun hırsıza hiçbir şey söylemediğini ve bir işlem yapmadığını söyler. Bu defa çalınma olayı gün yüzüne çıkmıştır.
Komiser parayı çaldığı iddia edilen adama:
“Parayı sen mi çaldın?” der.
Parayı çaldığı iddia edilen adam, kendinden emin bir tavırla:
“Hayır, komiserim, parayı ben çalmadım. Benim gibi namuslu bir beyefendiye bu hiç yakışır mı hiç? Biz İstanbul’da ekmeğini helal yoldan kazanmaya çalışan namuslu adamız.” Der.
Komiser de:
“Biz yakında gerçeğin ne olacağını göreceğiz.” der.
Komiser Hasan ve Ömer’e:
“Siz şurada oturun.” Der. Bu ikisi orada oturmaya başlar. Komiser parayı çaldığı iddia edilen adamı iki polis memuruyla sorgu odasına götürür. Orada parmağından biraz cereyana tutarlar. Hırsız, elektriğe verilince gerçekleri bülbül gibi ötmeye başlar.
Hırsız:
“Adının Çağlayan olduğunu, parayı kendisinin çaldığını ve parayı ayakkabılarının içine koyduğunu, ayakkabılarını da Topkapı’nın yanındaki surların dibindeki taşların yanına sakladığını” itiraf eder.
Sonunda komiser ve hırsız; Ömer ve Hasan’ın yanına dönerler. Durumu komiser detaylıca anlatır. Komiser, Ömer, hırsız, parası çalınan Hasan ve iki polis memuru Topkapı yakınındaki surlara varırlar. Hırsız, bırakmış olduğu yerden ayakkabılarını ve parayı çıkarır. Komiser iki polis memuruna Çağlayan’ın ellerine kelepçe takarak nezarete atmalarını daha sonra da mahkemeye götürmelerini emreder. Polis memurları da kendilerine verilen emri uygularlar.
Komiser odasına gelir, Ömer ve Hasan da yanlarındadır. Hasan, komisere polis memurunun yaka numarasını tek tek verir. Komiser de yaka numarasına bakarak o polis memurunu yanına çağırır. Birkaç dakika sonra, Ömer’e iki tokat atan polis memuru gelir ve:
“Buyur komiserim.” Der.
Komiser Hasan’a sorar:
“Bu polis memurunu tanıyor musun?”
Hasan da:
“Komiserim Ömer’e iki tokat atan ve hırsızlık olayını örtbas etmeye çalışan polis memuru budur.” der.
Komiser Ömer’e tokat atan polis memuruna:
“Bu delikanlıyı niçin dövdün?” der.
Polis memuru:
“Hayır, komiserim, ben onu dövmedim ve ona vurmadım.” diye yaptıklarını inkâr eder. Ömer’in suratına vurulan tokatın izleri hâlâ yüzünden gitmemiştir. Parası çalınan Hasan, hemen araya girip söze katılır:
“Yalan söylemeye utanmıyor musun? Sen tokat vururken ben yanındaydım.” Der.
O zaman polis memuru der ki:
“O da masum bir adama iftira atmıştı. Parayı çaldığından emin olmadığı bir adamı, para çaldı diye suçlamıştı.” der. Komiser bu duruma kızar, suratını asar ve kaşlarını çatar...
Komiser:
“Senin, masum dediğin adam suçunu itiraf etti. Parayı çalıp da bıraktığı yerden aldık ve sahibine teslim ettik.” Der.
Komiser sözlerine şöyle devam eder:
“Birkaç aydır, seni ve buradaki hırsızları takip ettiriyordum. Şu ana kadar bir açığını bulamamış ve bir delilini yakalayamamıştım. Şimdi senin yaptığın her şeyi, net bir şekilde yakaladım. Senin dosyanı İçişleri Bakanlığına gönderiyorum. Senin bu hırsızlarla işbirliği yaptığın kesin olarak ispatlandı. Yarından itibaren, babanın çiftini sürebilirsin veya bu hırsızlarla ortaklığa devam edebilirsin. Ancak daima adaleti ensende hissedeceksin. Adaletten hiçbir zaman kaçamayacaksın.” Der.
Hasan, bu olaydan sonra Ömer’e dönerek:
“Oğlum sen şu beş yüz markı al, sen bunu hak ettin. Beni büyük bir felaketten kurtardın.” der. Komiser, Ömer’e parayı alması için sıkı sıkı tembih eder. Ömer kendisine hediye olarak verilen parayı almaz.
Ömer:
“Babasının Almanya’da olduğunu, orada kolay kolay paranın kazanılmadığını” söyler. Ömer’in bu sözleri üzerine komiser ve parası bulunan Hasan, Ömer’e:
“Gel oğlum sen, bu parayı al da tanıdıklarından darda kalmışlara yardımcı olursun.” derler. Ömer de bütün bu telkinlerden sonra beş yüz mark parayı alır…
Ömer, o gece polis karakolunda kalır. Sabah olunca komiser bey bir araba ve ekiple Ömer’i gideceği yere kadar emniyet içinde gönderir. Ömer’in elindeki kâğıtta bulunan adrese Ömer’i polis ekibi sağ selamet ulaştırır…
Fötr şapkalı Hasan:
“Ömer oğlum! Benim Almancı olduğumu nereden anladın?” der.
Ömer de:
“Benim babam da Almancı ve Almanya’da çalışıyor. Babamın Almancı arkadaşları, bize gelir ve giderler.” Der…
Ömer böylece bir hırsızın yakalanmasını ve hırsızlara yataklık yapan polis memurunun yakalanmasını sağlar. Atletin yerine gelmesine katkı sağlar. El emeği, göz nuru çalınan parlar da sahibini bulmuş olur…
06.08.2007
Karahacılı Köyü/Çekerek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.