İnce'den gönül sızıma
İnce’den sızı’ma
Sevgili
Bazen yangının alevine bakıyorum gözlerim takılıyor içindeki köz olup yanmakta olan oduna, sonra kendimi farklı bir âlemde görüyorum. Perdeleri kalkıyor gönül gözlerimin. Cehennem ateşinde yanan bedenleri görüyorum. İniltileri harına karışan çığlıkları beynimi kemiren, dimağımdan soluk alamıyorum sonra, kaçmak istiyorum oturduğum yerden. Yere mıhlanmış, bütün duvarlar üzerime çökmüş, rüzgâr ıslıkları göğsüme şimşek çakar gibi değiyor.
Nafile, ellerim konuşuyor benimle, gözlerim kör bir kuyuya atılmış gibi, etrafımdaki hiçbir şeyi göremiyorum. Yanıyorum, bedenimden alevler fışkırıyor, son nefesimi verip kurtulsam diyorum. Yok, yok o da gelmiyor bu sefer boğazıma yapışıyor ellerim kendimi boğmak istercesine... Biri yaklaşıyor, konuştukça beynime balyoz darbeleri inen, zonkluyor tüm zerreciklerim. Talan edilen bir şehrin soluk renkli sesidir bu. Kimsesiz kalışın diğer adı. Ve ıslanır toprakları zamansız, zamansız hücreme dolan bir ayrılıktır yokluğunu sineme vuran…
Ve bir yarısı gecenin, avuçlarımda bir yudum hüzün, gecenin seyrine kapılıp gidiyor hayallerim. Kapı ardında beklemelerim başlı başına… Yine firari demlerindeyim deliliğimin. Kusura bakma; seni düşüncelerimle rahatsız ettiğim için, soluk almayan bir şiir benimkisi çığlıklarım yıldızların koynunda ve düşerken hayallerim ayakuçlarıma, duvarlarla avutuyorum kendimi;
-Soğuk!
-Yokluğunda, çok soğuk bu şehir…
Kimsesizliğin kimsesizliğindeyim, kayıp ilanı verirken yokluğuma, yaz sarısı hayaller yansıyor pencereme,
-Yok, yok gelen sensin,
Senin bu aldığım nefes,
Gördüğüm bu şehir sensin,
Yıldızlar gözlerin…
Biliyorum güneşimi avuçlarında taşıyor yüreğin.
Nabız atışıma sebep sensin…
Ve ben şimdi yalnızlığın ortasında yudumluyorum acılarımı. Elleri nasırlı bir gönül ağrısı benimki, zindanıma hayalin de uğruyorsun ya o da güzel, hayalinle yola düşmek bile güzel.
Dört duvarım, kırık bir kalemin ucundaki mürekkep, yarı yırtık bir şiir ellerimde, hep sonradan dediğimin sonlarındayım şimdi. Sonunu bir türlü getiremediğim sonlarda…
An kara,
An acı,
An neleri alıp götürmüyor ki her zaman ki saatlerinde.
An düşünce ufkunda sonsuzluk düşüncelerinde zehirlenmek,
Yas tutmak kıvılcım saçan gözlerde, yitirmek benliği, kaybolmak, kimliksiz bir ceset olmak morglarda.
An katre bir yalnızlık,
Katre bir soğukluk avuçlarımda.
Ve yoksun diye üşüyor hücrelerim. Yapayalnız kalmış, pusulasını yitirmiş bir yolcuyum çölde kaybolan, rehberim ol, kalbime ışık, beni huzura götürecek nefes ol… Koşarken sana geldiğim kaldırımlar selamımı almıyor şimdilerde, haykıracak oluyorum bilirsin ya beni işte aksaklı bir öksürük düğümleniyor boğazıma sessizliğime dönüşüyor çığlıklarım... Zaman bir başka mevsimde yapraklarını döküyor şimdi bende, geceyi hüznümle örtüyorum. Düşüyor geceme gözlerine mil çekilmiş özlemin, başı avuçlarında saçları dağınık düşüncelerimin. Şimdi kalemi kâğıdı bırakıp yüreğimle sana koşuyorum…