HAYALİ BÖYLE AMA
HAYALİ BÖYLE AMA…
Atatürk, Ziya Gökalp’in yazılarını çok beğeniyormuş. İlk karşılaşmalarından ayrıldıktan sonra:
-Ziya Gökalp dedikleri de bu mu imiş! Dediği söylenir.
******
Televizyonlar yaygınlaşmadan önce Selda Bağcan’ı dinler, onun incecik, dal gibi bir esmer güzeli olduğunu hayal ederdim. O duru, o nazlı sesin eğitimli bir hançereden çıktığına kanaat getirir, onu sahne ya da her hangi bir yerde görmeyi çok arzulardım.
Televizyonda görmek kısmetmiş:((
******
Leyla’yı Harun Reşid’in huzuruna çıkarmışlar.
-Mecnun bunun için mi çöllere düştü demiş.
-Bana bir de Mecnun’un gözüyle bak diyesiymiş Leyla.
******
Kalem dostumu yazıları ve yorumlarıyla tanır, takdir eder, saygı duyardım. Bir iki kez resmine rastladım ama yine de tam canlandıramadım gözümde. Çok istememe rağmen tanışıp görüşmek kısmet olmadı. Tanışamadım ama bu, ona hayalimde bir şekil vermeyi engelleyemedi. Sarışındı, ortanın biraz üstündeydi, boyu. Sportmen görünüşlü, kabarık saçlı güler yüzlü ve şakacıydı.
Plaja inince yüreğim hop etti. Allah’ın işine bak. Demek kavuşmak bu güne kısmetmiş. Biçimli vücudu, kabarık saçlarıyla boyu posu aynen o. İnsanlar çift yaratılırmış derler. Yürüyüşü, denize girerken ürperişi, boy hizasında bir dalıp çıktıktan sonra geri dönüp eşinin yardımıyla tekraren yağlanışı…
Plajda iki şezlong arkamızda. Yemek salonunda karşımda. Çay içerken ensemde…
Bu denli içli dışlı yaşamamıza rağmen bir merhabamız bile yok. Üstelik ben onu her an görürken o bizim farkımızda bile değil. Gülhane Parkındaki ceviz örneği.
Çember sakallı eşiyle gayet mutlu bir görünüş sergileyen sevgili kalem dostumla dillerimiz de ayrı. O, Avrupa’nın bilmem hangi ülkesinden, ben ise Tokat’tan gelmişiz Side’ye.
Tatil boyunca aynı denize girdik. Aynı kazanda kaynayan yemekleri yedik. Aynı havayı soluduk ama tanışıp konuşamadık bile. Sohbetlerime nail olmayı çok arzuladığını bir kaç kez yazan asıl kalem dostuma ve Avrupalı kopyasına sıcak yuvalarında ömür boyu mutluluklar dilerken:
Yabancı dil cehaletime bir kez daha hayıflandım…