- 2275 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
"KARA ŞERO" ve "ALİ ÖĞRETMEN"
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yer Kars Iğdır’ın Örüşmüş Köyü, kışı kış yazı bahar. Köy bu adı üzerinde yolu yok denecek kadar uzak. Traktöre dahi bir saat, yaya yürükü bitsin, ulaşım tabana kuvvet lakin en lüks araca yani traktöre ulaştın mı, birde denk geldin mi değme keyfine. İlçeye ulaşmak mı, çok başka geri dönüşü bile hesap etmeden, sabahın ayazında çıkılan yolda, vakiti nakittir oysa nakiti ise gördüklerine dahi değiştiremeyeceği bir bakış açısında saklıdır yaşamın. Hemen ihtiyaçların öteberinin alınarak yükün ağır dönersin adete aldıkların anlamlı gördüklerin paha biçilmez bir yaşam sevinciyle etrafındakileri sevindirir mutlu edersin.
Bu köye içlerinden biri gibi olucak onları yakinen anlayacak bir öğretmen ve eşi tayin gelir. Öyküsünde yansımalar çok başka olacaktır. Fotoğrafların dili ile çocukça bakan umutsuz görünen ama gelecekte umut dolu çocuk yada insan yüzleri yansıyacaktır. Yıllar ötesinde Ali Öğretmenim artık artık kendi değil fotoğraf makinasından bizlere yansıyan adeta fotoğrafların diliyle seslenecektir.
1975’te radyodan yansıyan arkası yarınların, kartpostalların vede mektubun anlamlı olduğu posta yollarında, telgrafın telinden yansıyan sadece "iyiyim merak etmeyin" yada "annen hasta acele gel " noktsaında, televizyonunsa yok denecek kadar az siyah beyaz olduğu dönemlerde radyodan seslenen arkası yarınların kaçırılmadığı ajans haberlerinde dinlenen kısa öz haberlerde kulakların pası silinecektir bu köylerde.
Ali Öğretmenin bu köye gelmeden yolu İstanbul’a düşer, tren garında ne yapıcağını düşünmektedir. Zira koca metropol şehirin adından öte ünvanında "taşı altın, toprağı altın" denmekte gidenin pişman gitmeyeninse bimbir pişmanlığı vardır. Bu şehir kalabalıkmı, kalabalık, insanları ise hızlımı hızlıdır baş döndürürcesine sadece durup bakmak bile zamanda kaybolmaya benzer. Şehirde paylaşmak için zaman yoktur bir koşuşturmaca ile yere herkes ekmek peşindedir. Tren garında dururken;
Bir kartpostalcı gözüne ilişir cebindeki sınırlı harçlığıyla aslında geleceğinde çok etken olucak bir karar yansır ne yapabilirim sorusunda. Tüm harçlığını yatırır bir zamanlarda evlerin duvarını süsleyen, düşündüren ağlayan çocuk kartlarına 100 TL’nin 450 TL’ye dönüşeceği ise bir şanstır, Allah yürü ya kulum dercesine oysa bu kartpostalı alıcılar nice ağlayan çocuğun bir çok yaşam hikayesinde saklı olucağının farkında bile değillerdir.
Herkesin kendinden bir kesit gibi gördüğü yada duygu yüklü kimsesizliğini giderdiği bu metropolde elden ele yansır bu kartpostal ucuzdur, anlamlıdır, birde gönülden bir satıcıdır. Öğretmen kazancının ötesine yansıyan geliri için şaşkındır kazandığını bir fotoğraf makinasına yatırır. Yapacağı askerlikte onca hatıra fotoğrafı ve yaşadığı herşey artık unutulmayacak kendinde ve yıllar sonrasında karşılaşacağı onca kişidede iz bırakacak kadar etken olduğunu farkında değildir. Oysa ne çok İşe yarar fotoğraf makinası öğretmen elinde başkalaşır. Durumu iyi olanlar olmayanlar arasında ayrım yapmaksızın kiminden alır ücretini kiminden almaz. Lakin her çektiği fotoğraftan kendine de kesitler ayırmaktadır. Zira Öğretmenimiz duygularıyla beslenen, bir bağlamanın telinde bir türkünün sözünde, içinde insan olan her noktaya endekslenir, sözcüklere döker içini kalemindeki mürekkebiyle yaşadığı kesitlerden, anlamlı notlar düşer fotoğraflarına, unutmamalı unutulmamalıdır tüm yaşananları.
1981’ li yıllarda Iğdır Örüşmüş köyü toplu fotoğrafta yansır her öğrencisiyle bütünleşme. Bu köyde elektrik su yoktur çoğu köylerimizdeki olduğu gibi. Su ise; köyden uzakta yürünerek gidilen yerde çocuğun serçe parmağından daha az akar, meçik denilen omuza alınan uzun sopanın iki ucunada asılan su kovaları ile çocuk, ergen, genç, yaşlı omuzlarında taşınmaktadır. Gecesi gündüzü yoktur, alınan su dirhem dirhem kullanılmaktadır. Her damlanın her getirilişindeki alın terlerinde. Çoğu kez kavgalara tartırşmlara neden olur olmasına ama kabahatin kendisi kavga edenlerde değildir, suyun az akmasındadır. Su hayattır yaşam kaynağıdır öylesineki köylüler bu su başında nöbet turarak sıra kapmaya çalışır.
Öğretmenin toplamda yaş gurubu karma olan toplam irili ufaklı 25 öğrencisi vardır. O dönemde okutulabilecek kız sayısı anca beş tane .Olsun kız öğrencilerdeki bu sayı bile oldukça yüksektir o dönemde, aslında onca köyde hiç okutulmazlar yok sayılırlar. Kız kısmının okumasımı hiç gerekli olmayan dönemlerdir adeta. Öğrencilerin en büyük başarısı türkçe okuma yazmayı öğrenebilmektir. Henüz yıldızlı pekiyileri kırmızı kurdaleleri yoktur, bunun yerine aldınmı sözlü bir afferini öğretmenin eli başını okşadımı dünyalarsa senindir. Hepsi çok isteklidirler öğrenmeye gelecek nedir, onlar için ihtiyaç gidermek cahilliğin yokoluşudur. Yeni şeyler öğretmek için gelen bu öğretmenden aslolan yansıyacak ayata insana yaşama bakış açısı vardır. Görmüştür geçirmiştir ufku açık geleceği öngören onlar için eniyisi verilecektir yürekten. Kış havasında çekilen fotoğrafta kasketiyle onlardan biri olduğu yansır öncelikle. Şanslılardır fotoğraf makinasındaki karelerde çoğu öğrencinin hala hiç fotoğrafı yokken bu köyde çocukluk resimleri olacaktır.
Okulun ilk yazında öğrencilerinden birinin yan köye gittiği duyar öğretmeni. Kara Şero dedikleri dokuz yaşlarında bir çocuk oldukça esmer oluşu ona Kara, Şerafettin isiminide kısaltılarmı ona "Kara Şero" denilmektedir. Köydeki fakirlik yoksulluğun bir çocuğun öyküsünde yansımakta bizlere. Unutlumamış çünkü Kara Şeronun yaptıkları boyunu aşmıştır. Kara şero ilk yazda komşu köye bir Oğlak ve bir Kuzu karşılığında çoban olarak verilir. Dağ, bayır, çayır derken sürümü onu, omu sürüyü gezdirmektedir anlaması zor değil.
Kara Şero erken meslek sahibi olmuştur. Çobanlığında kendini koruyamazken onca sürüdende sorumludur artık, gidişine mi yansın Şero, yaptığı işe mi? Ali öğretmen farkeder durumu Kara Şero’nun mutsuzluğunu gözlemler lakin üstüne düşeni yapar. Ali öğretmenin şehirden gidip gelirken hep yolu düşer o köye mutlak görür öğrencisi Kara Şero’sunu etrafında dolanır paçalarına sarılır koşup gelerek. İki kuruşta cep harçlığı yansır çaktırmadan. Kara Şero öğretmeninn gözünde büyürken, Öğretmende Kara Şero’nun yüreğinde büyür adeta. Her gördüğünde direnci artar, yüzündeki tebbessüm sevince döner ve öğretmenine söz verir. Oğlak ve kuzuyu alıp köyüne geri geleceği günü, okumaya devam edeceğine söz verir. Öğretmende yol çizer ona "Oğlak babanın, bak Kuzu da senin" bunları satar harçlığınla da okulunu okursun diye. Azimlerini ve hayallerini birlikte büyütürler.
Sonbahar geldiğinde Ekim ayı sonu gibi okullar epeydir açılmıştır oysa. Kara Şero bir gün çıka gelir önünde bir Oğlak ve bir kuzu ile yüzündeki ifade oldukça keyiflidir oldukça, dişleri parlayacak kadar ağzı açık bir gülümseme ile gelir. Bu emeğinin karşılığı olan sesleniştir, "Öğretmenim bunlar benim geldim artık" diyerek. Koca bir afferini haketmiştir hemde alasından. Hadi bakalım "bunları satıp okul harçlığı yaparsın kalmadı sorunun" der öğretmen. Kara Şero okula beklenir 2. gün ama gelmediği farkedilir, sormaya başlarlar herkes meraktadır gelmeyişin sebebini ise okuldaki çocuklarda bilememektedir.
Öğleden sonra iki göz iki çeşme ağzı burnuna, burnu ağzına karışarak gelen Kara Şero, hayatta kazandıklarını erken kaybetmeyide öğrenmiştir artık o gece olanları anlatır dağdaki sürüye dadanan kurt acımasızca Şero’nun emeklerini, aylarca çektiği gurbeti, gösterdiği azimi, umudu ve yaşama sevincini de birlikte götürmüştür. Yoksulluğun tarifi yoktur, kaybetmenin anlatılmaz acısını içinde hissetmekte gözyaşında yansıtmaktadır. Yine sığınır öğretmenine çığlık çığlığa haykırışlarıyla.
Öğretmen sorar "Ne oldu Şero söyle hele kötü olan ne", Şero bacaklarına sarılarak ağlamaklı sesle "Kuzumu ve oğlağımı gece kurt yemiş" öğretmenim demekte.Öğretmen soğuk kanlılığıyla tesellisi zor olan Şero’nun okuyacağını okul masraflarını üstlendiğini ifade ederek "Şero ne yapalım olan olmuş, artık kısmet nasip bu belli olmaz işte" diyerek. Azmin ve başarmanın, başarsan dahi kaybetmenin, kazancında insan sahiplenmesiyle yansır dile gelen herşey. Öğrenilecek çok şey vardır Şero’nun hikayesinden yaşamın kendisi, insanın kendisi vede çocuk yüzlerinden yansıyanlarında ise bir öğretmende saklıdır adeta.
Kara Şero bir gün çıkar gelir yıllar ötesinden İstanbulda bir tekstil işletmecisi olarak evli 3 çocuk babasıdır artık. Öğretmeninin yansıttığı fotoğraflar dilden dile dolaşır Şero’yada ulaşırır. İlk işi tüm çocuklarını eşini işyerine getirerek kendi çocukluk resimlerini gösterirken yaşadığı heyecan ve anlatılması tarifi olmayan bir duygu seliyle yansır ailesine bu benim demektir. Öğretmen ona uğur getiren "Ağlayan Çocuk Posterinde" yaşadıklarını unutmamış yerleşmiştir bu taşı toprağı altın İstanbul’a artık emekli vede kendi işini yapmaktadır. Şero içindeki sevincini, üzüntünün kederin mutluluğa dönüşümü ile yine koşar öğretmenine. Öğretmen Kara Şeroyla oğluyla bir fotoğraf daha çekerler. Bu fotoğrafta renklidir vede yine eski anılardaki güven dolu yaşadıkları onca heyecandan kendini ifade edemiyordur o anılarda yansır yüzüne. Bugün İstanbul’un bir Şerafettin’idir artık Ali Öğretmeniyle aynı koca metropolde şehirde.
Yaşanılan gerçek öykü azmi ve iradesiyle yol alan tüm Öğrencilerimize vede Öğretmenlerimize ithafen yazılmıştır.
Yazan - Hülya COŞKUN
Öyküdeki Öğretmen- Ali TOP
Kara Şero- Şerafettin ATDEMİR