- 1103 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
PATLAMA SONRASI
Güneş sisteminde, şimdilik sadece Ülkemizi etkileyen ve 19 Gün süren patlamalar oldu. İstanbul Taksim alanında en çok etkisi görüldü ama giderek de, Ülkemizin diğer büyük şehirlerinde de yankı buldu. Güneşten kopan ’Güneşin çocuğu’parçalar henüz bir yörüngesine oturmadı ve ayrı bir galaksi olarak da, kendi mecrasında savruluyor, görülen o ki bir süre daha savrulmaya devam edecek.
İşte! Tam da burada, zamanında ve yerinde, insanı özne alan ve insanı kutsayan müdahalelerle ya da, belki de kendi isteği ile oturabilir yörüngesine ve kalıcı olarak oturduktan sonra da, doğal olarak da, haliyle güneşten aldıklarını, cebren veya hile ile aldatılarak yanlış yörüngeye girmiş ve bir daha da kurtulma şansı bulamayarak, giderek de uydulaşmış kardeş gezegenleri de olumlu yönde etkilemesi muhtemeldir.
’Ne gereği var canım, sizin yeriniz işte, tam da burası, bizim yanımız’ diyeceklerdir bir müddet sonra ama asla böyle bir yanlışa düşülmemeli, zamanla Ülkemizde tüm Toplumsal, siyasal, ekonomik, sendikal sistemleri etkileyerek, değiştirip- dönüştürmesi muhtemel bir dinamiği; Yine toplumdan ve toplumun sorunlarından uzak, statik ve insanı değil de, devleti kutsayan bir sistem içine çekilerek, zamanla da kendi enerjisini tüketip, sönümlenerek yok olup gitmesine de, asla izin verilmemelidir. Aynen, bundan önceki küçük patlamalardan sonra olduğu gibi. Ama bu kez durum farklı; patlamalar çok öznel, kapsayıcı ve çok büyük. Etkisi de çok büyük olacaktır. Özgün dinamiği ile kendi yörüngesini bularak oturmasını sağlamalı ve bunun içinde bir süre beklemeliyiz. Ancak, Truva atlarının, müdahalelerine izin vermemeliyiz. Telaş etmeden, panik yapmadan ama fazla da gecikmeden. Çok fazla gecikme halinde de, mikro milliyetçilikleri hortlatıp, oluşan kaos ortamında da, o güzelim potansiyel enerjinin yok olup gitmesini ya da kendi yörüngelerine evrimlenmesine izin verilmemeli. 1974 yılındaki Kıbrıs savaşında olduğu gibi yaratılan sıcak ortamlarda, kendi var olan kokuşmuş devlet yapısı ve insanı yok sayan, despotik sistemlerde entegre olmasına dikkat etmek gerekli.
Dostlar, mesele belli iken, meselesiz kalmış köhne oluşumlar, nicel olarak duruyorlar, nitel olarak değil, cayır cayır yanan harman yerinde. İşte! O nedenledir ki, yangını dert etmek yerine, çevrede kalmış başakları toplamayı yeğliyorlar, durumdan vazife çıkran gönüllü, başakçı ve bayrakçı askerler. Devletimize hiç birşey olmuyor, bölünmüyor, parçalanmıyor. Yıllardır, ensemizde boza pişiren ve egemenlerin aygıtına dönmüş, kokuşmuş devlet yapısını; İnsan ve Halk odaklı bir sisteme dönüştürmektir amaç. Meseleye lütfen şaşı bakmayalım ve egemenlerin sistemlerinin selameti için, yıllardır saldığı korku ve dilimize pelesenk olmuş paranoyik endişelerle yaklaşmayalım. Bu faşizm, bu zulüm, yıllardır salınan korkudan beslenmekte. Biraz da, sayıları 1000 bulmuş asker intiharları da meselemiz olsun mesela. Özgürleşme isteği ile ayağa kalkan vicdanlara, hakaret, kin ve küçük düşürme ile genleşmiş, korkudan oluşan duvarını aşmış bir patlamadır bu. Bunu doğru algılayalım.
Sabiha GÖKÇEN’ nin uçağında da, 12 Eylül faşist generallerinin makamında da, Taksimi halka yasaklayan Valinin aracında da, toma da, panzerde de var bayrak. Halka karşı oluşturulmuş, kazları bol çeşmede de vardı bayrak. O halde, hedef çok açık belli, amaç da belli. Bayrakları ve kutsalları örtü yaparak halka saldıranların eylem ve söylemleriyle alanlarda olmak yerine, hemen her gün değişen ve yeni tutum alan, slogan, pankart ve eylem biçimleriyle çıkalım karşılarına, duran Adam da olduğu gibi. Tüm ezberleri, kodları bozalım. Duran Adam, tek kişilik duruşuyla, Ülkemiz vicdanlarının yüreğinde ve tüm dünya da yankı buldu. Ama, hatırlayın, bir süre önce, üç büyük kentlerde gerçekleştirilen 1.5 Km lik bayraklarla 1.5 Milyon insanın yürüdüğü Cumhuriyet mitinglerinden sonra, var olan iktidar, yapılan seçimlerde gücünü tazeleyerek yeniden iktidar oluyordu. Meclisteki tüm vekillerin yakasında, aynı rozet var ve aynı meclisin lokantasından yemek yiyorlar. Bir gece yarısı, halktan kaçırarak ve kendilerinin maaşlarını 20 Bin liraya çıkaran intibak yasasını geçiriverdiler. Hem de, yıllardır gerçek intibak yasasını bekleyen 10 Milyonluk bir emekli kitlesine de nazire yaparcasına. Erkenden ve en yüksek bürokratın emekli maaşı baz alınarak emekli maaşı alıyorlar. Çalışanların da, % 46’ sı 800 liralık asgari ücretli ve 65 yaşında emekli olabilmeyi layık görüyorlar. Yok aslında birbirinden farkları, reklamdaki gibi, hepsi de aynı. Arkadan gelen kağnının tekerleğinin, ortasından geçerek ikiye ayırdığı, aynı öküzün dışkısı. Ö.K.
Sözlerimi, Büyük Usta Nazım’dan dizelerle bitirmek istiyorum.
Düşmesin bizimle yola;
Evinde ağlayan, gözyaşını boynunda bir zincir gibi taşıyan.
Bıraksın peşimizi, kendi yüreğinin kabuğunda yaşayan.
İşte! Şu güneşten düşen ateşte, milyonlarla kırmızı yürek yanıyor.
Sen de çıkar, göğsünün kafesinden yüreğini,
Şu güneşten düşen ateşe fırlat;
Yüreğini, yüreklerimizin yanına at.
Akın var akın, güneşe akın;
Güneşi zapt edeceğiz,
Güneşin zaptı yakın.
Belki yarın,
Belki de, yarından yakın.
YORUMLAR
İşte! Şu güneşten düşen ateşte, milyonlarla kırmızı yürek yanıyor.
Sen de çıkar, göğsünün kafesinden yüreğini,
Şu güneşten düşen ateşe fırlat;
Yüreğini, yüreklerimizin yanına at.
Akın var akın, güneşe akın;
Güneşi zapt edeceğiz,
Güneşin zaptı yakın.
Ustanın en çarpıcı şiirlerinden biriyle finale varmak onur vericiydi Ömer..
İki nokta arasındaki doğrunun, egemenler tarafından kısır döngüde bırakılmışlığını başarılı biçimde kaleme almışsın. Üslubun yalın ve katılımcı olması da cabası..
Toplumsal değerleri yeniden yaratacak olan, insanın ta kendisidir. Yeter ki insanımız aklının siyasal ve sosyal yanını berrak tutsun. Ve tabiki bu uyanışın, kendi öznelliğini yitirmeden enerjisini ezberleri bozma yönünde kullanması da çok önemli.
İçtenlikle kutlarım, nicelerinde buluşmak ümidiyle..