- 1743 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DEFNE YALNIZ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Türkiye’nin “DÖNDÜ”sü,
tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu
DEFNE YALNIZ...
Atv’de yeni bir dizi başladı; İstanbul’un Altınları...
Severek izledim. Dizide sevdiğim beş tiyatro sanatçımız var. Haluk Bilginer, Demet Akbağ, Ani İpekkaya, Salih Kalyon ve Defne Yalnız. Dizinin belkemiğini oluşturan bu Türk tiyatrosunun başarılı sanatçılarını aynı dizide görmek beni sevindirdi. Ayrıca, Demet Akbağ hariç (kendisiyle daha henüz söyleşi yapamadım), diğerleriyle söyleşi yapmış olmanın ayrı bir de sevincini yaşadım diziyi seyrederken. İşte sizlere bu söyleşilerden Defne Yalnız’la yapmış olduğum söyleşimi sunuyorum:
“ ... 1974 yılında Türkiye’nin ilk yerli dizisi KAYNANALAR, TRT 1’de siyah beyaz olarak yayınlanmaya başlanmıştı. Anadolu’dan İstanbul’a göç eden Nuri Kantar ve Ailesi’ni anlatan efsane dizi KAYNANALAR...
Yaklaşık 40 yıl önce başlamıştı bu efsane dizi.
Benim lise yıllarına rastlıyor o yıllar.
Diziyi, konu komşu hep bir arada, birkaç aile seyrederdik. Çünkü televizyon tam anlamıyla yayılmamıştı; her eve girmemişti daha. Ya toplu olarak kahvelerde, ya da mahallede hangi evde televizyon varsa orada toplanırdı mahalle sakinleri. Tabii renkli de değildi TRT yayınları; siyah beyaz idi.
Hani “Uzay Yolu”, “Komiser Kolombo” ve “Kaçak” dizisinin olduğu yıllar.
Dizinin kahramanlarından Nuri Kantar ve Nuriye Kantar ve hizmetçileri Döndü, halk tarafından çok sevilmiştiler. Çünkü onlar da halkın konuştuğu gibi konuşuyorlardı. 90’lı yıllarda ise bu diziler videoya çekilmeye başlandı ve böylece Almanya’da çalışan işçilerimizin evlerine misafir olmaya başlamışlardı.
İşte, 70’li yıllarda, İstanbul’daki evimize misafir olan Nuri Kantar’a 2010 yılında, yani yaklaşık 40 yıl sonra ben misafir oldum.
70’li yıllarda Devlet Tiyatro sanatçısı iken, KAYNANALAR dizisiyle birden ünlenen TEKİN AKMANSOY’un Beşiktaş’taki evindeyim. Bir gün önce de dizinin kahramanlarından “Döndü” karakterini oynayan Defne Yalnız’ın misafiri idim.
40 yıl önce de ben onu evimde ağırlarken, o beni Küçükçekmece Devlet Tiyatro Sahnesi’nin fuayesinde ağırladı. Keyifli sohbetimizden sonra da Tuncer Cücenoğlu’nun yazdığı, Serpil Tamur’un yönettiği “Kadın Sığınağı” adlı oyunda seyrettim seneler öncesinin “Döndü”sü Defne Yalnız’ı...”
Yukarıdaki satırları Tekin Akmansoy’la yapmış olduğum söyleşimin giriş bölümünden aldım.
Kaynanalar’ın “Döndü”sü DEFNE YALNIZ’la yapmış olduğum söyleşime geçmeden önce, seyretmiş olduğum “Kadın Sığınağı” adlı oyundan biraz bahsetmek istiyorum:
Farklı nedenlerden, bir kadın sığınma evine toplanmış olan kadınların yaşamlarından bir günün anlatıldığı KADIN SIĞINAĞI’nda, gazetelerin arka sayfalarında okuduğumuz yaşamlar gözler önüne seriliyor ve kadına yönelik şiddet ve sömürü sorgulanıyor.
Oyunun yazarı, oyunları dünyanın birçok ülkesinde sahnelenmekte olan ve bu sezon oyun yazarlığında 40’ıncı yılını kutlayan Tuncer Cücenoğlu.
KADIN SIĞINAĞI’nı Devlet Tiyatrosu rejisörlerinden Serpil Tamur yönetiyor.
Giysi tasarımı ve çevre düzeni Şirin Dağtekin Yenen, Işık tasarımı Ayhan Güldağları,
Dans düzeni Yeşim Alıç tarafından gerçekleştirilen KADIN SIĞINAĞI’nın onbir kadın oyuncudan oluşan kadrosu da şöyle: Defne Yalnız, Ayla Baki, Fatma Öney, Gamze Yapar Şendil, Melek Gökçer, Müge Arıcılar, Şule Gezgöç, Öykü Başar, Hayat Olcay, Tuğçe Şartekin ve Şenay Kösem.
Okuma yazmayı öğrenmeden sahneye...
1948 Denizli doğumluyum. 1953 senesinde Muhsin Ertuğrul, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda açtığı Çocuk Tiyatrosu Bölümü için imtihanla öğrenci alınıyordu. Annem bu konulara ilgisi olan bir kadın olarak, ablamları bu imtihana sokuyor. 1954 senesinde de “Mavi Kuş” adlı oyunu sergilemek istiyorlar. Bu oyun için de küçük yaşta oyunculara ihtiyaç duyuluyor. Ben de o yıl altı yaşındaydım. Beni götürdüler, tanıştırdılar. Daha henüz okula başlamamıştım. Yani okuma yazma bile bilmiyordum. Rolümü annem okumuş, ben de ezberlemiştim. Liseye kadar hem okulu hem de çocuk tiyatrosunu beraber yürüttüm. Ablam konservatuar imtihanlarını kazanmış, ancak bir sene sonra bırakmıştı. Küçük yaşlarda bile sıradan bir iş yapmak niyetinde değildim. Kültürsüz bir sanatçı olmaz düşüncesiyle liseden sonra konservatuar imtihanlarına girdim kazandım ve 1969 yılında da mezun oldum.
57 yıldır gösteri sanatlarıyla meşgulüm...
Altı yaşında iken, yani 1954 yılında, okuma yazma öğrenmeden çıktım sahneye. Yani o zamandan bu zamana tam 57 yıldır gösteri sanatlarıyla uğraşıyorum. Konservatuar imtihanımda Mahir Canova, Cüneyt Gökçer gibi değerli hocalarım vardı. Sevgili Alper Özalp hazırlamıştı beni imtihana. Sophokles’in Elektra’sını ve “Otelci Kadın”ı oynamıştım imtihanda. O zaman bir komedi bir de dram oynamak zorundaydık imtihanda. “Aman ne yetenekli!” diye almışlardı beni konservatuara. Sınıfımda Füsun Demirel, Sema Çeyrekbaşı, Yavuz İnsel, Ayşegül Atik, Aysun Orhon ... gibi değerli oyuncular vardı.
Profesyonelliğe geçiş...
Benim profesyonelliğe geçişim hep tesadüfle oldu. Birincisinde, İzmir turnesinde, Gülgün Kutlu hastalanmış, onun yerine oynamıştım. Arkasından Bursa turnesinde hamile olan ve doğum yapacak olan Perihan Çelenk’in yerine oynamıştım. Gerçek anlamda profesyonelliğe geçişim, başından beri oynadığım Cevat Fehmi Başkut’un yazdığı “Küçük Şehir” adlı oyundur. Tekin Akmansoy’la karşılıklı oynamıştım. Daha sonra Devlet Tiyatrosu’nda rejisini Tekin Akmansoy’un yaptığı “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı”nda oynadım.
Ve televizyon...
1968 yılında televizyon kurulduğunda televizyona çıktım. İlk çıkışımda 10 Kasım’da şiir okumuştum. Televizyon ve tiyatro çalışmalarını bir arada yürüttüm. Tekin Akmansoy televizyon için yapacağı programda beni de yanında istemişti. 1974 yılında ilk yerli televizyon dizisi “Kaynalar”a başladık ve yıllarca beraber çalıştık.
Devlet Tiyatrosu’nda atıldım...
1976 yılında İzmir Fuarı’nda sahneye çıktım diye, ki izin istemek için başvuruda bulunduğum halde, ancak izin verdiklerini belirten izin kağıdımı gidip almadığım için, Devlet Tiyatrosu’ndan attılar beni. Ben Devlet Tiyatrosu ilk televizyon kadın şöhretlerindenim. Hatta ilkiyim. O sıra Devlet Tiyatrosu’nda “ Yedi Kocalı Hürmüz” sergilenecekti. Cüneyt Gökçer ve Ayten Gökçer oynuyordu. Bana da izin verirler diye düşünmüştüm. Fakat izin vermediler. Fuarda Kaynanalar olarak skeç yapıyorduk. O zamanlar televizyon şöhretlerini sahneye çıkarmak modaydı.
Kaynanalar...
1974 yılında Kaynanalar dizisi televizyonda başlamıştı. Daha sonra iki de film olarak çekilmişti. Ancak o zamanlar Kaynanalar dizisi bize pek para kazandırmamıştı. Şimdi tam aksine; birkaç dizi, oyuncuya araba ve yalı alacak kadar para kazandırıyor. Oysa biz bedavaya yakın oynadık senelerce Kaynanalar’ı. Zaten o yıllarda TRT tek kanaldı, rakibi yoktu. Dolayısıyla şimdiki gibi daha fazla para teklifi alacak kanallar yoktu. Çok komik ücretler alıyorduk. Saygı ve uzun nefesli şöhret kazandık bizler Kaynanalar dizisiyle; para kazanmadık!.. Ben .ekibin içinde en genç yaşta şöhret olanlardanım.
Halkın “DÖNDÜ”sü...
Kaynanalar dizisinde aldığım “DÖNDÜ” damgasını, sizin de söylediğiniz gibi, sırtımdan atmak çok zamanımı aldı. Kemal Sunal’ın “Şaban” olayı daha farklıydı. Çünkü o “Şaban” kalıbına isteyerek girdi. O sinema olayıydı; para kazanma amaçlı yapılmış çalışmaydı. O tür filmlerde sanatsal bir kaygı güdülmez. Kemal’in filmlerine güler geçersiniz, konusunu hatırlamazsınız. Tiyatro öyle değil. Sokakta yürürken beni gören elma satıcısına artık “Döndü” değilde Defne Yalnız demesini öğrettim. Farklı çalışmalar yaptığınızda, o çalışmalar doğruysa, sizi Defne Yalnız olarak ta kabul ediyor. Halk tabiki “Döndü”yü unutmuyor.
Cüneyt Gökçer’in kötülüğü...
Ben yirmi yıl Devlet Tiyatrosu’ndan uzak kaldım. Cüneyt Gökçer’in bana yaptığı en büyük kötülüktür bu. Oynadığım oyunları saymaya kalksam en az yirmi oyun eksik söylemem lazım. Devlet Tiyatrosu’ndan uzak kaldığım süre içinde tek başıma gazinolarda şov yaptım. Çünkü evimdeki tencere kaynaması gerekiyordu. Bu yaptığım gösterilerde sesimle oyunculuk yeteneğimi birleştiriyordum. Kolay bir iş değildi bu yaptığım.
Türk tiyatrosunun altın çağları...
Tiyatroya başladığım1960’lı yıllar, Türk tiyatrosu altın çağını yaşıyordu. İlk başladığım 50’li yıllarda çocuktum. !960’lı yıllarda yavaş yavaş bilinçlenmeye başlamıştım. Büyüklerin seyredebildiği oyunlara biz küçükleri almazlardı. Ancak ben çocuk tiyatrosunda oyuncu olduğum için bu kural bana geçerli değildi. Dolayısıyla ben istediğim her oyuna girer seyrederdim. O, 60’lı yıllarda oynanan oyunlar ve seyirciler farklıydılar; toplum farklıydı. Bunu sadece tiyatroya indirgemiyorum.Televizyonun mutlaka etkisi oldu tiyatroya. Bu dünyada da oldu, sadece bizde değil. İş çok ucuzlatıldı. Buna hepsi dahil. Sadece özel tiyatroları suçlamıyorum. Çok fazla, fuzili yere konservatuar açıldı Türkiye’de. Kendini konservatuar okuyup, “büyük sanatçı oldum” zanneden bir sürü diplomalı tecrübesiz genç sardı her tarafı. Haldun Taner’in meşhur “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı”na Fasulyacıyan’ın dedirttiği gibi “İki Kalas Bir Heves” oldu iş.
Belden aşağıya vuran tiyatrocular...
Tiyatro sanatında kalite gitti, seyircinin beğenisi değişti. Anadolu seyircisini tamamen kaybettik. Çünkü, bir yerde dikiş tutturamayan iki kişi bir otobüse binip, iki de afiş bastırıp tiyatro adı altında her çirkinliği oynadılar. Gerektiğinde müstehçenliğe başvurup belden aşağıya vurdular. Ne oldu, aile seyircisini kaybettiler. Devlet Tiyatrosu olmak üzere herkesi suçluyorum!..
Okullarda tiyatro...
Okul çocuklarını tiyatroya çekmemiz lazım. Oyuncularımızın okullara gitmesine karşıyım ben. Çocuklar tiyatroya gelecek!.. Tiyatro nedir, nasıl gelinir, nasıl sessiz durulur? Bunu tiyatro salonunda görüp öğrenecek!.. Okulda yaptığınız zaman inandıramazsınız. Yine o bedava takımı, okullara gidip, çocuk oyunları adı altında iğrençlikler sergiliyorlar. “Tiyatro bu muymuş” diyen çocuk bir tiyatro seyircisi olmuyor!.. Devlet ve Şehir Tiyatroları yeteri kadar çocuk oyunları yapmıyor. Aşağıdan, gençlikten, çocukluğundan alışmış olan tiyatro seyircisi gelmiyor...
Televizyon dizileri...
Diziler bambaşka bir sektör oldular. Hepsi birer sinema fimi uzunluğunda oldular!..
Dizilerde tiyatrocuları konuşturup ve oynatıp kurtarıyorlar işi. Zira önemli rolleri tiyatro sanatçılarına oynatıp, öbürleri de güzellikleriyle arada kaynıyorlar. Olayı da kurtaran tiyatrocular oluyor. Ama malı o arada kaynayan güzelller götürüyor. Bunu bir sitem anlamında söylemiyorum. Dünyada da belki bu böyle. Onları suçlamıyorum. Elbette yapacaklar. Çok ta güzelleri var aralarında. Fakat işi yapanlar, yapımcılar çok yetersizler, çok bilgisizler, çok cahil ve dar görüşlüler.
Rol aldığım bazı televizyon dizileri ve filmler:
İstanbul’un Altınları (TV Dizisi) 2011
Ah Kalbim (TV Dizisi) 2009
Aşkım Aşkım (TV Dizisi) 2008
Eyvah Halam (TV Dizisi) 2008
Sev Kardeşim (TV Dizisi) 2006
Bana Babamı Anlat (TV Dizisi) 2000
Baskül Ailesi (TV Dizisi) 1997
Pamuk Hemşire 1990
Alman Avrat 40 Bin Mark 1988
Hızır - Acil Servis (TV Dizisi) 1988
Kaynanalar (TV Dizisi) 1988
Kıratlı Süleyman 1986
Herşeyim Sensin 1985
Olmaz Olsun 1981
Şabancık 1981
Akıllı Deliler 1980
İnek Şaban 1978
Kaynanalar 1975
Nöri Gantar Ailesi 1975
Kaynanalar (TV Dizisi) 1974
ADEM DURSUN