- 5791 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
KÜLTÜREL MİRASLARIMIZ!!!
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
KÜLTÜREL MİRASLARIMIZ!
Kültür, bir milletin geçmişten günümüze kadar meydana getirdiği her şeyi kapsar. O milletin gelecek nesillere mirası niteliğindedir aslında kültür. Biz buna kültürel miras da deriz. Bir olmanın birlik olmanın nedenlerinden biridir aslında. İşte bu bir olma nedenlerimiz sadece yapıtlardan oluşmamaktadır. Konuştuğumuz dil ve onun kendi içindeki değişik halleri de kültürümüzün miraslarındandır ve biz bunların ne kadar farkındayız. Geçmişimizi bilmek geleceğimize katkıda bulunmamızı sağlar ve bunun içinde miraslarımızı bilmeli ve korumalıyız.
Ailemizin “ana dili” olarak başladığımız süreçte hayatımızın her anına yayılır kültürel miraslar. Yaşamın her basamağında iletişim dili olan yazı ve söz ile nesilden nesile aktarılır ninniler, deyimler, türküler, gelenek görenekler, yemekler. Çocuğun doğumundan, beşiğe atılmasına, sünnetinden, diş hediğine, askere uğurlanmasından, kız istemesine, nişanından, kınasına, düğününden çeyizine, yetişkinliğinden, yaşlılığına ve hatta ölümüne kadar işlenir ilmek ilmek kültürel miras. Bu miras öyle parayla pulla ölçülmez, sözlü değerlerdir, atalarımızdan kalan.
Günümüz toplumunda bu değerler kaybolmaya, yüz tutmaya başladı. Ana diline muhtaç olduğu zamanlarda “kreş dili” ni alır oldu çocuklarımız. Hayatımızın geçiş dönemlerinde kültürel mirasımızı iyi aktarmalıyız çocuklarımıza. Nerde ne zaman nasıl davranması gerektiğini, büyüğe saygıyı, bayramlaşmayı anlatmalıyız, yaşatmalıyız, yaşamalıyız evlatlarımızla. Kültürel mirası bizden öğrenemeyen çocuk, gençlik döneminde eğitim öğretim süresinde başka diyarlarda, başka kültürler ile karşılaşacak, kendi kültürünü bilmeden başka kültürlere yelken açacaktır. Hıdrellez’i bilmezken, paskalya bayramını yada Noel Babayı öğrenecektir.
Kültürel Mirasımızı aktarmanın en güzel yolu da oyun alanlarımızdır. Şu kadar futbol sahası açtık, şu kadar golf sahası, şu kadar beysbol sahası kurduk haberleri beni çok üzmekte. Oysaki halk kültürümüze baktığımızda, seksek oyunu, ip atlama, çelik çomak, bizim öz kültürümüzdür. Okullarımızın bahçeleri bunlara uygun düzenlenmeli, çocuklarımız geçmişten geleceğe oyun oynama kültürünü kaybetmemelidir.
Edebiyat dilimiz yozlaşmakla, Türk kültürümüzde yardımlaşmanın, zenginliğe kafa tutmanın en güzel örneği olan Köroğlu yerini “Robin Hood’a” terk etmektedir. Hele tarihsel dokuda efsaneleşmiş kavuşamayan âşıklar olarak dilden dile nesilden nesile aktarılan “ Kerem İle Aslı, Ferhat İle Şirin” yerini Romeo ve Juliet’e bırakmıştır. Bizim kültürümüzde herkesin yaşadığı bildiği Küllü Fatma hikâyesi vardır. Üvey anasından çok çekmiş bir hikâyeyi çocuklarımız bilmezken, bizim hikâyemizden esinlenen “Kül Kedisi” ile büyümesi benim canımı çok yakmaktadır.
Babalarımızın annelerimizin anlattığı iyilik timsali, en zor anlarımızda yanı başımızda olmasını istediğimiz,”Hızır imdadına yetişe” diye dualarımıza konu olan Hızır (a.s) ın yerine, çocuklarımızın yılbaşı gecelerinde “Noel Baba bana hediye getirecek” diye erkenden uyuyup avuntu içinde beklemesi kadar acı bir sahne yoktur. Hele çocuklarımıza Noel Baba’nın bedava hediye yerine, Nasrettin Hoca’nın “parayı veren düdüğü çalar” hikâyesini vurgulamadan geçmememiz gerektiğinin zamanıdır.
İşte bizler somut olmayan kültürel miraslarımıza sahip çıkmak zorundayız. Kuşaktan kuşağa aktarılan bu miraslar, toplulukların ve grupların çevreleriyle, doğayla ve tarihleriyle etkileşimlerine bağlı olarak, sürekli biçimde yeniden yaratılır ve bu onlara kimlik ve devamlılık duygusu kazandırır.
Bizler kültürel mirasımızı gelecek kuşaklara, gösteri sanatları ile toplumsal uygulamalar ile doğa ve evrensel bilgi ve uygulamalar ile el sanatları ile anlatmalıyız. Şuan kaçımız Meddahlık Geleneğini, Mevlevi Sema Törenlerini, Âşıklık Geleneğini, Karagözü, Nevruzu, Alevi-Bektaşi gösterilerini, Sıra Gecelerini, Yaren Meclisini, Geleneksel Sohbet Toplantılarını, Kırkpınar Yağlı Güreşlerini, Geleneksel Tören Keşkeğini, Mesir Macunu Şenliğini hatırlıyor ya da çocuklarına anlatıyor.
Edebiyat tarihinde aşk kültürümüzde sevgiliye bade sunmak varken, şimdi yerini Eros’un aşk okları almıştır. Oysaki aşkta vefa vardır, aşkta övgü vardır, aşkta sevgilinin elinden zehir içmek vardır. Şimdi Erosla sevgiliye ok atma yerini almıştır. Oysaki aşk öldürmek ya da oklama aracı değildir.
Aşkları ile dilden dile aktarılan ve “ah”ları uğruna yanarak kül olan Kerem ile Aslı, Şirin’in öldüğü haberini alınca külüngünü atıp başını altına tutan Ferhat ve Ferhat’ın öldüğünü öğrenince canına kıyan Şirin, mezarlarında biten güllerin bile kavuşamadığı Arzu ile Kamber hikayelerini gelecek kuşaklara aktarmamız gerekmektedir.
Türk halk kültürümüzde “hortlak” deyimi vardır. Hortlak görmüş, hortlamış gibi deyimler dilimize yerleşmiştir. Hortlak, gece mezarında çıkmış, kefeni ile dolaşan, kızdığı kişilere zarar verebilirler. O nedenle mezarlıkların yanından geçerken, dua okumanın önemi vurgulanır. Anadolu halk kültürüne göre hortlamak uğursuzluk olarak adlandırılır. Hortlakla ilgili yüzlerce efsane vardır bizlere nakledilen. Oysaki şimdi bu kültürün yerine “cadı” kavramı almıştır. Süpürgeli cadı, tatlı cadı, selana, acemi cadı, sihirli annem, kayıp prenses, gibi diziler çocuklarımızın hayal dünyasına taht kurmakta, çocuklarımız gerçek dünya ile ekran başında arada kalmaktadır.
Hak kültürümüzdeki, güvercin kılığında bazen silkinir güzel bir kız olur, silkinir bir kuş olur tiplemeleri vardır. Ulaşılmazı anlatmak için, Kaf Dağı efsaneleri vardır. Tepegöz hikâyeleri, perili kız hikayeleri nesilden nesile aktarılan kültürel miraslarımızdır. Sevdiğini, peri kızına benzetmek, ya da öfkeden küplere binmek. Uyumak üzere olan çocuklarına annelerimiz “ bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal iken, pire berber iken, ben annemin beşini tıngır mıngır sallar iken,” diye öz Türkçe kelimeler ile başlanırdı hikâyeler. Halk dili ile güncel hayattan seçilmiş tümceler hepsi. Oysaki şimdi “Hansel ve Gratel, kırmızı başlıklı kız, masalları dilimize yerleşmiştir.
Yalancılıkta halk kültürümüzde çok güzel işlenmiştir. Dede korkut masallarında 16 yıl süren Bamsı Beyrek ile Banu Çiçeğin aşkı yalancı oğlu Yaftacık ile çok güzel işlenmiştir. Oysaki şimdi bu kültürün yerini “pinokyo” almıştır. Masalın yanı sıra güncel hayata da yerleşmiş,”pinokyo gibi burnun uzadı” diye sözler sohbetlere konu olmuştur.
Zaman zaman kültürel yozlaşma TV yarışmalarına konu olmuş, örgülü uzun saçlarını merdivensiz kuleden sarkıtan masal kahramanının adı bile sorulur olmuştur.
Bugün çocuklarımıza masal kahramanlarını sorsak, liste yapın desek, eminim hepsi, Hansel ve Greteni, Rapunzeli, Kırmızı Başlıklı Kızı, Alicesi ,Kül Kedisini, Pamuk Prensesi, Pinokyoyu Pepeyi, Kayuyu asla unutmadan sayarlar.Ancak biz kendimize sorsak halk kültürü masal kahramanları desek acaba, kaçımız Keloğlanın dışında başka bir masal kahramanı biliyoruz ya da hatırlıyoruz diye düşünmek gerek.
Kültürel mirasımızın değişmesinin nedenlerini irdelediğimizde; en önemli etkenlerin başında, köyden kente göç, yapıların değişmesi, okullaşma da öğrenci yaşının küçülmesi, çalışan anne sayısının artması ile ana dilde eğitimin yanı sıra, okul dilinin ön plana çıkması, dedeyle ninenin torunla arasına setler çekilmesi, medyada kültürel mirasa dönük programların yapılmaması gelir.
Yıllardır kültürün aktarımı işi sadece ailelere bırakılmıştır. Gelenek göreneğin gelecek kuşaklara aktarımının sosyal çevrede kendiliğinden sürebileceği değerlendirilmiş veya modernleşme çağında gereksizliğine hükmedilmiştir. Çocuk gerek sosyal medyada, gerekse, okul yaşının küçülmesinden dolayı kültürel mirasa hayatında yer bulamamıştır. Zamanla kültürel mirası unutmuştur. Kültür aktarımının sinema, tiyatro, gazete, radyo, televizyon, süpermarket gibi alanları da oluşturan çağdaş kitle iletişim araçlarının tüketimine de girememektedir.
Buna bağlı olarak somut olmayan kültürel miras, çağdaş kente sokulmaması gereken “eski” veya “taşra kültürü” olarak algılanmakta, çağdaş kentin kültür gereksinimleri ise, daha önce çağdaş kenti inşa etmiş ülkelerden ödünç alınmaktadır.
Anadolu coğrafyası, birçok uygarlıklara ev sahipliği yapmış, birçok kültürü harmanlayarak günümüze kadar gelmiştir. Hızlı gelişen teknoloji ile beraber sosyal yaşamdaki değişimler, somut olmayan kültürel mirasımızı yok etmektedir. Yerel halka ait kültürel miras unsurları, dil ve şiveler zamanla unutulmaya yüz tutmuştur. Oysaki dil yüzyıllardır birliğin sembolü olmuştur. Bu unsurlar toplumun birlik ve beraberlik içinde özünü kaybetmeden huzur içinde yaşamalarını ve güçlenmelerini sağlamaktadır. Gelecek nesillere kültürel miraslarımızı aktarmakta geç kalmamalıyız. Gerekse örgün gerekse yaygın eğitim kurumlarında Somut olmayan kültürel miras değerlerine yer verilmeli, derslerde bu değerlere işlenmelidir. Atasözleri, deyimler ele alınmalı, çocuklar anlamları ile bilmelidir. Yerel hikâyeler, yerel masallar, maniler, efsaneler, türküler işlenmelidir. Çocuklara bu konuda görevler verilmeli, kültürel mirası korumak yolunda adımlar atılmalıdır hep beraber. Kültürel mirasımız gelişen teknolojik bulgularla harmanlayıp, alan araştırmaları ile gelecek nesillere aktarmalıyız. Kültürel mirasın korunmasında halk kültüründen faydalanmalıyız. Yaygın eğitim kurumları ile somut olmayan kültürel miras değerleri işlenmelidir. Yerel yönetimler efsaneleşmiş bu değerlere sahip çıkmalı, yayın organları haline dönüştürülmelidir. Kültürel miras hakkında hatırlanması gereken en önemli şey ona değer veren bir topluma ait olmasıdır. Somut olamayan kültürel miraslar bize atalarımızdan miras kalmıştır ve bizler bunu gelecek nesillere aktarmak zorundayız
Hepinize sağlıklı huzurlu günler diliyorum
Birgül otlu
YORUMLAR
Gerçekten çok faydalı ve gerekli bir yazı olmuş.
Umarım okuyanı ve faydalananı çok olur.
İşim gereği Azerbaycan'da yaşayan bir mühendisim.
Dil ve edebiyat konusuna özel bir ilgim ve sevgim var.
Dedelerimin, ninelerimin kullandığı dilin güzelliğini burada yeniden yaşamaktayım.
Onlardan duyduğum her kelimeyi burada keşfettiğimde, yüreğimde derin bir acı hissediyorum.
Dilimizin nasıl katledildiğini daha yakından anlayabiliyorum burada.
Yazık!...
Nasıl kültürümüz, geleneklerimiz aktarılsın nesilden nesile?
Bizim dilimizi kesmişler arkadaş...