- 863 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SUSARAK KONUŞSAN GÖZÜM DİNLESE
SUSARAK KONUŞSAN GÖZÜM DİNLESE*
Mehmet Gözükara
Okumaya karar verdiğiniz bir kitap ne zaman yayınlanırsa yayınlansın o kitap sizin için yeni bir kitaptır. Hele okuyacağınız kitap bir şiir kitabıysa önce birkaç şiiri okuyup kitabın sizi içine çekip çekmeyeceğini sınarsınız.
“Bir işi başarmak istiyorsan en zor yerinden başlayacaksın” gerçeğinden yola çıkarak, ben de kitabın isminden, yani Susarak Konuşsan Gözüm Dinlese’den başlamak istiyorum. Kitaba böyle bir isim konulur mu? Demek ki konulurmuş, konulmasa şair bu ismi seçmezdi.
Aslında şiir kitabı yayınlanmaya hazır hale geldiğinde adını şiirlerde geçen kelimelerin arasından seçer ya da bir dize şairin gönül kapısını çalar. Ben de öyle tahmin ediyorum ki bu isim şiirlerinin arasında ışıyan bir dizeden seçilmiş.
Kitabın kapısından içeriye doğru yol almadan önce tekrar kitabın ismini zihnimde tekrar ediyorum. Kitap klasik şiir kitaplarının dışında ilk dizesini sanki bir anahtar dize gibi. Bu dizenin anahtar dize olduğunun farkına varmazsanız kitabı okurken bir deneme kitabı okuyormuş hissine kapılırsınız. Kitabı eğer deneme kitabı gibi okumaya başladığınızda ise; noktalama işaretleri yok nereden başlayıp nerede biteceğini kestiremeyeceğinizden kelimeleri birbirlerinin içine geçirerek içinden çıkılmaz hale getirip sonra da kitabı okumaktan vazgeçerseniz. Kitabın ilk şiiri şöyle başlıyor:
Kötü yakalandık deli rüzgâra
ikimiz de bunu beklemiyorduk gözümüzü yakan toz bulutları aşıya çıkmışlar sınırı geçip içimizi burcu burcu kokutan dışımızı içimize akıtan bazen merhem olup bazen kanatan acıktıkça soframızı donatan bu çiçek bahçesi çocuklarıymış korktuğumuz ürktüğümüz rüzgârın. Şiirin ikinci kıtası diyebileceğimiz devamı ise;
Sen şimdi rüzgârın dilini bana
tercüme etmeye çalışıyorsun
senin kadar okumadım gerçeği ama biliyorum biraz çiçeği ve hatta biraz da börtü böceği onların dilini sen bilmez iken hangisi papatya hangisi diken kokla kokla diye boynunu büken mor sümbülü senden iyi bilirim.”diye devam edip gidiyor. Halk şiirine biraz vakıf olan bir şairin kafası birden allak bullak oluyor.
Eserin tamamı on bir heceli şiirlerden oluşmaktadır. Evet, her ne kadar da dizeler yan yana yazılmışsa da halk şiirinin o bildik hece veznine aşinalıktan bu kitabın deneme ya da mensur şiir formatında daha önce örneğini rastlamadığımız tamamen Tayyib Atmaca’ya ait sırtını halk şiiri geleneğine yaslanan -halk şiirinin bir başka örneği olmayan- yepyeni bir tarzını ortaya koyuyor. Her şair şiirde kendi tarzını geliştirmeli; ona, imzasını çekinmeden atacağı yeni bir estetik katmalıdır. Her yeni renk bir zenginlik işaretidir. Neden mi? Renklerin uyum içerisinde bir araya gelmesinden motif oluşur da ondan. Şair, böylece kendi motifini kurmaya kapı aralamaktadır. Bana göre bu, çok yerinde bir denemedir. Atmaca’nın denediği bu tarz tutar mı tutmaz mı orasını zaman gösterecek.
‘Gözleriyle konuşan’ı, tabiatıyla gözlerini seyrederek dinlemesi gereken şair, -tabii bana göre- ‘susarak konuşması’nı istediği sevgiliyi gözüyle dinlediğinde daha iyi anlayacağına inanıyor. Hani derler ya “gözler kalbin aynasıdır” diye. Şair, sevgiliye giden yolun kapısını bulmuş anlaşılan! Burada, kendine geçmeyen dahlinin sevgiliye geçmesini beklemesi, şairin aşk sarhoşluğuna verilebilir. Gönül dünyasında kendileşen sevgiliye, üçüncü bir şahısmış gibi hitap etmesi ise, aynı karşılığı sevgilide bulamamanın şuuruna varmasından olsa gerektir.
Şahsen bendeniz, “Sen şöyle de ki” veya “Sen şöyle yap ki” gibi, karşıdakinin durum ve pozisyonunu düzenleyici bir tavrın, âşık’ın haddine düşmemesi gerektiği görüşündeyim.
Şair; sevgilinin ağzından seslendirdiği şiirin devamına, kendi gönlünden geçenleri içeren şiiri de ilave etmek suretiyle atışma kitabı haline getirdiği eserinde çok yumuşak bir dil kullanmaktadır.
Eser, aynı zamanda bir atışma kitabıdır. Her atışmada olduğu gibi bu atışmada da şair, sevgilinin söylediğini kurguladığı söz satırına -söze sözle- müdahale ederek kendine göre direnç gösteriyor. Sevgilinin söylediğini düşündüğü Nasıl çıktın ise in yar başından / Orda duramazsın yarım akılla beyit’ine Sende kalan aklım gönderdi beni / Yar başında durdum yarım aklımla beyitiyle karşılık vererek, hem sevgilinin merakını gideriyor, hem de muhatabına, bu halinin sorumlusunun yalnızca kendisi olmadığını fısıldıyor.
Atmaca’nın kurguladığı atışmadaki sevgili, âşık’ını düşünen ve kollayan anaç bir kişiliğin temsilcisidir.
Kendinde değilsin gelirsen seslen
Gözlerini bulutlara çevirme
Kendinden yağacak bulutla beslen
İnsandan ağaçtan medet bekleme
Kendin kalacaksan kendine yaslan
Ayakta kalmanın bedeli ağır
Dünya koca zindan kulağın sağır
Gözlerini gözcü koyup yollara
Kendine gitmeye başladığında
Ortasında buluşuruz hayatın
diye bilgece bir tavır sergilerken, çıkış yolunun başlangıcını da gösteriyor adeta. Ancak, onun bu tavrı âşık’ı tekrar savunmaya geçiriyor.
Kendimden dışarı çıktığım zaman
Senden başkasına adım atmadım
Her adım başında bir sarı yaprak
İçine çekiyor hatıraları
Betimin benzimin atması bundan
Ve bundan dolayı damarlarımda
Koşan atlar eski hızında değil
Bulutlar üşüyor ben üşüyorum
Uzun havalara kapılıyorum
Gözlerim sönüyor gün tükeniyor
Kalıyorum sensizlikle başbaşa
şeklinde verdiği cevapta, asıl çözümün, kendisinin nasıl davranacağında değil, kendisine nasıl davranılacağında gizli olduğunu, adab-ı muaşeret ölçüleri içerisinde söylüyor.
Yukarıda verdiğim örneklerde alt alta yazdığım şiirler -Atmaca’nın tercihi olarak- kitapta okuyucuya nesir olarak sunulmuştur.
Şair, kendi tercihi olan şiir taşını suya atmış. Düşen bu taştan oluşan dalgalar hangi gönül kıyılarına ulaşacak, bunun takdiri “küreyi elinde tutan”ın hoş göstermesine bağlıdır ki bana hoş gelmiştir.
Selam olsun, gönül ikliminde söz tohumu yeşerten derviş gönüllü erenlere!..
*Tayyib Atmaca, Susarak Konuşsan Gözüm Dinlese, 2004, İstanbul, Yediharf Yayınları