- 1578 Okunma
- 13 Yorum
- 1 Beğeni
HAYKIRAMADIKLARINI YAZMAK....
Sıcak bir Ankara’ya ağrılarıyla uyanmıştı. Daha tan ağarmamış, sokaklar kalabalıklaşmamıştı. Tabir yerinde ise in cin top oynuyordu. Bu saatlerde balkona çıkıp daha kirlenmemiş çevreyi seyretmek, usul usul hareketlenen gün ışığına bakmak ve kalbinin başkentini solumak en sevdiği şeylerdi.
Hayatı öyle monotondu ki; kendini artık robot gibi görüyordu. Sabah kalk, duş al, giyin, işe git... Çalış! Çalış! Hep çalış... Akşam aynı güzergahtaki markete uğra, günlük ihtiyaçları al, para öderken kasiyerle iki dakika sohbet et, arabaya bin; evdesin. Yeni moda bir şarkının nakaratı gibi tıpkı... "Yatcaz kalkcaz yatcaz kalkcaz hop ordayım."
Gitgide nefes almakta zorluk çekiyor, bunu nasıl anlatacağını bilemiyor, kısıldığı kapandan bir türlü çıkamıyordu. En yakınları bile görmüyordu bunu. Yüzündeki sahte tebessüm ise maskesiydi. Görenler onu hep mutlu sanıyorlardı.
Acı acı çalan telefonun sesi ile düştüğü hayal dünyasından sıyrıldı. Bir an sağa sola baktı, gözyaşlarını gören var mı diye endişelendi. Zira işteydi. Eski çalıştığı yer olsa; oradakiler alışmıştı doğrusu. Ancak burası yeni bir yerdi ve insanların hepsi açık arama derdinlerdi. Kadın olmanın, üstelik dul bir kadın olarak çalışmanın zorluğunu ilk kez burada hissediyordu.
Yüzüne yine aynı maskeyi takarak, telefondakine kısa ve diplomatik bir cevap verdi. İçindekileri yansıtmamayı başarmıştı yine.
Haydi! Gel kendine! Pollyannacılık oynamaya başla! İçindeki sese gülümsedi. Herkesin sevdiği; ama kendisi için mezar olan gamzeleri belirginleşti. Gözleri eskisi gibi ışıldamıyordu.
"Gülesim yok, konuşasım yok; ama mecburum." diye zorlayarak kendini aldı eline kalemini. "İncele kızım dosyaları. Bunların ne suçu var? Senin içinin gelgitlerinden kime ne?
Sabrı tükenmişti. Mesai bitmek bilmiyordu. Ah ah! O mezarı saydığı dört duvara bir gitse, yine kapasa kendini tüm dünyaya. "Bugün susasım var." diyordu yine. Dua ediyordu ki evde çocuklar da olmasın.
...........
Bir zamanlar gözlerinde baharlar vardı. Aynaya baktığında saçlarının dalgasını ve gamzelerini çok severdi. Zaman değil, yaşadıkları çökertmişti kadını. İsyan etmedi yine de hayata . Allahına sığındı.
Bir bir sevdiklerini kaybetti. Zaten bu yüzden değil miydi ki ilk yıkılışı?
............
Ve başladı hayata haykıramadıklarını yazma isteği...
SİYAH BEYAZ... YOK YOK... MAVİ SİYAH RENK OLMALIYDI ARTIK; ANLAŞILDI...
YORUMLAR
"Gülesim yok, konuşasım yok; ama mecburum." diye zorlayarak kendini aldı eline kalemini. "İncele kızım dosyaları. Bunların ne suçu var? Senin içinin gelgitlerinden kime ne?Bunu yaşamayanımız var mı acaba çok merak ediyorum,kimse duymuyor çığlıklarımızı ve haykıramadıklarımızı yazmak bir nebze de olsa rahatlamak en doğrusu galiba.Hayata dair çok anlamlı bir yazı okudum ve çok etkilendim,çok güzeldi,kutluyorum,Sevgiler...
" SİYAH BEYAZ... YOK YOK... MAVİ SİYAH RENK OLMALIYDI ARTIK; ANLAŞILDI... "
Sevda hanım günaydın ;
biliyorum ki kurgu..lakin kurguda olsa hüzünleniyor insan..ama bilin ki bunları yaşayan sadece siz değilsiniz..ülke insanını %90 dünya insanının %98 dir..bilmiyorum fazlami tevekkellik olur ama , yinede tesellimiz beterin beteri de vardan yola çıkmalıyız diye düşünenlerdenim....
bencede ..bencede artık mavi olmalı..zira mavi umut demektir..yaşama sevinci..yarına umut edilen hayaller içinde uyanmadır..bu manada ; hayat bir tiyatro , bize verilen ve biçilen ömür ise oynmamız gereken roldür..rolümüzü ne kadar iyi oynar ve yaparsak hayat denen oyundan o kadar zevk alır ,karlı çıkarız..ne kadar kötü oynarsak o kadar acı çeker , zarar eder , yaşanılan her an çekilmez hal alır..yazının kaleme alınışı oktuyordu kendini diyerek kesip selam ve saygılarımı sunuyorum..
içten bir anlatım ve gerçekte anlatılamayacak olan, ancak kalemden yazılanlar.
hayatın zorlukları ve kısır döngü içinde bocalamalar.Aslına bakarsanız sizden pek farkı olmayan bizlerde aynı kısır döngüde dönüp durmaktayız.
İnsanların o amansız koşturmacaları ne kadar anlamsız geliyor ruhuma. ama yaşamak zorundayız ya....koşmasakta yürümeye devam ediyoruz.
Hele benim gibi dünyaya boş verdiyse bir gönül işte o zaman hayat güzel olmakta...Ne kazanacak ne kaybedecek bir şeyim yok ki...
beğenerek ve ilgiyle okuduğum bir yazı.kaleminize sağlık.
TRT de eski iftar programlarında dua ederken bazen ''yaşama sevinci ver'' derlerdi
bende genç olarak o zamanlar anlamazdım, yada çok mana veremezdim
zaten yaşamak güzel, yaşamın kendisi güzel'' derdim
lakin şimdi ileriki yaşlarda anlıyorum ki yaşama sevinci çoook önemli imiş
yazıdan da anlaşıldığı gibi yaşama heyecanı gidince insanda hiç bir şeyin zevki ve mutluluğu kalmıyor
buna ister dul kalmanın yıkımı ister sevdiklerini kaybetmenin hasarı veya bir başka sebeple başlamış olsun
rabbim bizlere yaşama sevinci versin
hüzünle okudum bazen kendimle özdeşleştirdim etrafımdakilerle kıyasladım dostları tanıkdıları oturtum bazı sahnelere
ÇOK GÜZEL KALEME ALMIŞSINIZ YAZI OLARAK KUTLADIM YÜREGİNİZE SAĞLIK
BOZKIR''İ tarafından 6/21/2013 10:14:34 AM zamanında düzenlenmiştir.
yazınızdan çok etkilendim.. gönül yorgunluğu, bedbinlik, bedbahtlık ve daha bir dolu şey...
hayat bir kısır döngü.. ve bir dolu sürprize gebe.. lalezarda bir hayat yaşamak dileği herkesin.. ama ne yazık ki istenmeyen durumlar da yaşamın engebeleri olarak hep bir yerlerde bekliyor insanları.. yine de dik durmalı.. azimle yaşamalı, inatla, bitmeyen bir gayretle..
çünkü ünlü şair Ataol BEHRAMOĞLU'nun da dediği gibi,
".....ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana"
sağlık, başarı ve özellikle mutluluk dileklerim var..
saygılarımla