- 687 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BİSİKLET KAZASI
Muhammed Enes, tatlı tombul yüzlü gülünce yüzlerinde gamzeler oluşan sevimli mi sevimli bir çocuktu. Onun ağabeyi Enes henüz dört aylıkken gözlerini hayata yummuştu. Doktorlar onun hastalığına zehirli ishal diyorlardı. Körpecik yavrunun gitmediği doktor yemediği iğne, kullanmadığı ilaç kalmamıştı. Bir deri bir kemik kalmıştı. Bütün müdahalelere rağmen hayatını kaybetmişti.
Anne ve babası bu vefat eden bebeklerinin ismini yeni bebeklerine vererek onun ismini yaşatmaya çalışmışlardı. Ancak Enes yerine, Muhammed Enes demişlerdi yeni doğan çocuklarına.
Muhammed Enes; anasınıfı, ilkokul bir, iki, üç derken dördüncü sınıfa gelmişti. Mavi bir önlüğü ve beyaz bir yakalığı vardı. O, bisikleti ve ona binmeyi çok seviyordu. Ancak o ilkokul dörde kadar bisiklete binmedi. Aslında onun bisikleti ilkokula başlamasından beri vardı. Bisiklete binmekten korkuyordu. Bu korkusu tam üç yıl sürdü. Günler böyle su gibi akıp gidiyordu…
Babası bir gün:
“Hadi oğlum, sana bisikleti öğreteyim.” dedi.
O da:
“Tamam, babacığım öğreneyim. Bisikletimi süreyim” dedi.
Muhammed Enes, babasının, ya da ağabeysinin yardımıyla bisikletini sürerdi. O tek başına bisiklete binmeye asla cesaret edemezdi. Bisikletinin arka tekerlerinin yanında düşmemesi için yak tekerlekler olmasına rağmen. Binemezdi çok korkardı. O, bisikleti tutmadan, ona birileri yardım etmeden asla süremezdi. Babası ve abisi bisiklet sürmesi için onu cesaretlendiriyorlardı. Bu alıştırma olumlu sonuçlar vermeye başlamıştı. Büyük bir heyecanla bisikletine biniyor ve kendi başına yıkıla düşe sürüyordu bisikletini.
Bir gün babası, okuldan eve geldiğinde oğlunu büyük bir sevinçle gördü. Koşarak babasının boynuna sarıldı.
Oğul Enes babasına:
“Babacığım, ben artık kimse bana yardım etmeden bisikletimi sürebiliyorum.” dedi. Yine babasına:
“Bana ne alacaksın babacığım? Dedi.
Babası:
“Aferin benim oğluma, artık sen, kendi kendine bisikletini sürebiliyorsun.” Dedi.
Babası:
“Oğlum Ben tam yirmi üç yaşında bisiklet sürmeyi öğrendim. Oysa sen bisiklet sürmeyi çok küçük yaşta ve çabuk öğrendin.” dedi.
Oğlu:
“Baba bisikleti öğrenmek için niçin bu kadar çok bekledin? Dedi.
Babası:
“Oğlum, bana bisiklet alacak kimse yoktu; ben de başkasının bisikletine binmedim ve binmek istemedim.” Dedi.
Muhammed Enes:
“Baba, bana bak ben, güzel bisiklet sürebiliyor muyum? Baba tekerler ne kadar da güzel dönüyor. Bisiklet sürmek dünyanın güzel sanatıymış. Baba, ne olur benim bisiklet sürmemi izle ne olur.” diye sevinçten uçuyordu.
Öğretmen olan baba, öğrencilerini okuldan evlerine gönderdikten sonra, oğlunun bisiklet sürmesini takım elbiselerini değiştirmeden dakikalarca izlerdi. Oğlunun bisiklet sürmesi, kendine güven vermesi babasını çok sevindirmişti…
Baba, bir sabah erkenden kalkıp okula gitti. Babasının okulunda seminer çalışması yapılmaktadır. Baba, öğle yemeği için eve adımlarını sıklaştırarak yürüyordu.
Eve adımını attığında eşi Satıgül:
“Hoca, hoca! korkma bir şey yok; çocuk duvardan aşağı düştü bisikletle. Acilen çocuğu devlet hastanesine götürdüler.” Dedi. Babasının bu haberden sonra beti benzi soldu. Oğlundan endişe ediyordu.
Babası:
“Oğluma acaba ne olmuştu? Kolu ya da ayağı mı kırılmıştı? Başında bir yaralanma veya beyninde bir hasar var mıydı?” diye kendi kendine bindir soru soruyordu.
Ortaköylü kır saçlı ve pos bıyıklı Çavuş Bey, iki metre yüksekliğindeki yerden düşen Muhammed Enes’i alır ve büyük bir hızla Akdağmadeni Devlet Hastanesine yetiştirir. Doktorlar gerekli müdahaleyi yaparlar.
Babası çocuğun bisikletle düştüğü yere baktıkça bakar kendini adeta oradan alamaz. Yüksekliği iki metreden daha yüksekti. Kenarları taş duvardı. Ayrıca düşülen yerin her tarafı beton yığınıyla dolu, daracık bir yerdi. Çocuk öylece betona çakılmıştı. Olayı baba duyduğunda, nefesi kesilir gibi olmuştu. Kalbi küt küt çarpıyordu. Rengi küle döndü. Sonra kızardı. Beti benzi attı ve bembeyaz geçti. Yüzü âdeta kireç rengine döndü. Olay yerine kil gibi yığılarak bir müddet oturdu. Eşi kolanyağı ve su getirdi, öğretmen bey eşinin yardımıyla ancak kendine gelebildi.
Çocuğu kendi arabalarına atıp hastaneye götürmüşler. İhsan abisi kucağında çocuğu düştüğü yerden çıkarıp, arabaya taşımış sağ olsun. Yardımından dolayı Allah ondan arzı olsun. Muhammed Enes’in babası ve annesi İhsan’a ve Çavuş abiye bu yardımlarından dolayı çok teşekkür ettiler…
Bapsının kafasındaki düşünce yumağındaki sorular aklını kurcalayıp duruyordu.
Babası:
“Acaba çocuğa ne oldu? Oğlum nasıldı? Travma geçirdi mi?” Gibi sorular beynini kemirdikçe kemiriyordu. Beyni cevabını alamadığı sorularla dolup taşıyordu.
Baba:
“Hele bir kendimi toparlayayım, kendime geleyim ve nefesleneyim.” Dedi. Bir müddet sonra kendine geldi.
Baba kendine geldikten sonra Hastaneye koşar adımlarla gidiyordu. Adımlarımın biri ileri, diğeri geri gidiyordu. Yol boyunca adımlarını nereye bastığını bilmeden gidiyordu. Yine sorular başlıyordu:
“Acaba çocuğa ne oldu? Başında bir hasar meydana geldi mi? Kolu bacağı kırıldı mı? Kaburgaları kırıldı mı? İç kanama geçirdi mi? Ardı arkası kesilmeyen sorular, zihnini kurcalamaya hâlâ devam ediyordu Bu soruların cevabını bir türlü alamıyordu. Ancak kafasındaki soruların bütün cevabını hastanede alabilirdi. İşte bu yüzden oraya bir an önce ulaşmalıydı. Hastanede yetkililerle görüşmeliydi.
Baba:
“Nefes nefese koşuyordum, hastaneye doğru. Bastığım yerlerin toprak ya da taş olduğunu hissetmeden koşuyordum. Adeta bisiklet ile duvardan düşen bendim. Acıyı acı çeken, acıyı hisseden ve ağlayan bendim. Başını duvara, betona çarpan bendim. Onun çektiği acıları sızıları ben çekiyordum. Koşar adımlarla ilerliyordum. Yol bitmiyordu. Aksine uzadıkça uzuyordu. Kısa bacaklarım daha hızlı nasıl adım atabilirdi. Can paremin yanına nasıl ulaşacaktım? Yol boyunca hiçbir araç benim derdimi anlamadan yanımdan geçip gidiyordu. Benim araçları bile gördüğüm yoktu. Tek düşüncem vardı. Acaba oğluma ne oldu?
Muhammed Enes’in babası zorluklar içinde hastaneye ulaşmıştı. Baba hastanenin önünde bir nefes aldı ve kendine gelmeye çalıştı. Nefeslerinin ardı arkası kesilmiyordu. Bir müddet oracıkta ferahladı. Baba hastanedeki Muhammed Enes’in doktoruyla hemşiresiyle görüşmek istiyordu.
Baba:
“Doktor Bey! Oğlumun durumu nasıl? Allah aşkına bana doğruları söyleyin. Durumu nasıl? Dedi
Doktor:
“Beyefendi, sakin olun ve kendinize gelin. Çocukta korkulacak bir şey yok. Asıl siz kendinize dikkat edin.” dedi.
Doktor konuşmasına şöyle devam etti:
Öğretmen Bey! Oğlunuzun kolunda kırık ve başparmağında zedelenme var. Başında ve diğer organlarında Allah’a şükür hiçbir şey yok. Kolunu alçıya alacağız. Bir müddet müşahede altında tuttuktan sonra taburcu edeceğiz inşallah. Korkulacak bir şey yok.” Dedi.
Baba:
“Yüce Rabbime şükürler olsun. Sen yavrumu koruyup bize bağışladın. Allah’ım.” dedi. Bir müddet sonra eşi de hastaneye geldi. Muhammed Enes’in kolu alçıya alınmıştı. Bir müddet müşahede altında kaldıktan sonra babası ve annesi Muhammed Enes’i taburcu ederek yuvalarına döndüler.
Muhammed Enes Akdağmadeni’nde veli amcanın oturduğumuz evin kenarındaki derin boşluğa düşmüştü.
Öğretmen Bey ev sahibi Veli Amcaya:
“Evin kenarındaki boşluğa korkuluk koyun, korkuluk koyun. Korkuluk yaptırın diye dilimde tüy bitmişti. Neden korkuluk yaptırmadınız? İllaki bir çocuğun düşmesi mi gerekiyordu. Dedi.
Ev sahibi:
“O, konuşup dursun.” diyordu, kendi kendine. Bir insan bu kadar mı vicdansız olabilirdi? Ev sahibi, korkuluk demirini evin yan tarafındaki boşluğa hâlâ taktırmamıştı. Ev sahibin kendi oğlu veya torunu aynı şekilde düşseydi davranışı aynı mı olacaktı? En sonunda çocuk da oradan düştü. Biz ev sahibinin evinden ayrıldıktan sonra nihayet evin kenarındaki boşluğa demir korkulukları yaptırmıştı. Muhammed Enes’se bir şey olmamıştı ya tek tesellimiz buydu. Maddi olarak elbette masrafımız çıktı. Ancak bu önemli değildi. Yaşadığımız korku ve endişemiz asla unutulamaz...
Bütün bu olaylar yaşadıktan sonra babası Muhammed Enes’e o boşluktan nasıl düştüğünü sordu:
“Muhammed Enes baba! Bisiklete benzin alacaktım, orada trafik işaretini görmedim sonra boşluğa gümm diye düştüm.” Dedi.
Onun bunu tatlı tatlı anlatması bütün sıkıntıları unutturup mutluluk güneşinin tekrar ailenin üzerine doğmasını sağlamıştı. Muhammed Enes her bisiklete bindiğinde abisi:
“Kardeşim! Bisiklete benzin almaya giderken çok dikkatli ol.” diye takılıyordu…
27.05.2013
Akdağmadeni
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.