- 1690 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
AŞI
Çocukluğumuzda yapılan aşılar; acılı, incitici ve yakıcıydı. Kocaman aşı iğnelerinin acılarını benim emsallerim çok iyi bilirler.
Sağlıkçı aşıcılar köye gelirler. Aşıcıların ay ve yılda bu gelişleri, zaman ve zemine göre değişirdi. Aşı ilaçlarının ve iğnelerinin yanında, küçük boy bir tüp bulunurdu. Kibrit veya çakmakla tutuşturulan tüp, sessizce yakılı durur karşımızda. Tüpün hafifçe mavi mavi yanan alevleri, yüzümüze bakar ve bir soğukluk bırakırdı içimizde. Öğrencilerin kara önlükleri sınıfımızı kuşatır. Sağ ve sol kollarımız, omuzlarımıza kadar iyice sıvanarak açılırdı. Cılız ve incecik pazılarımız, aşı iğnesi için yavaş yavaş hazırlanırdı.
Sağlık memurları, harıl harıl çalışırlar. Memurlar, sınıfın bir o köşesinden bir bu köşesine koşuşturur dururlardı. Sağlık memurları ve hemşirelerinin içinde Türkçesi güzel olan biri ön plana çıkar, aşının faydalarından ve hastalıklardan korunma yollarını anlatır da anlatırdı…
Biz öğrenciler, bu anlatılanların faydalarına ve önemine dikkat ettiğimizi hiç sanmıyorum. Aşının acısını, hiç aşı olmadan iliklerimizde hissederiz. İğnenin korkusu bacamızı çoktan sarmıştır. Şimdiki aşı ve iğneler gibi her bir öğrenci için bir enjeksiyon ve ilaç yoktu. Kocaman bir iğne ve elde bir şırınga vardı. On santimlik uzunluğunda, ucu çelik sivrisi olan bir iğne…
İğneyi görünce bayılan arkadaşlarımızın sayısı, o kadar çoktu ki hatırlamıyorum bile. Kocaman iğne çantadan özenle çıkarılır. Bütün sınıfın hepsi sıraya geçer tek bir iğne ve şırıngayla aşı olmak zorunda kalırdı. İğne, tüpte yanan mavi aleve tutularak iyice ısıtılırdı mikropları ölsün diye. İğne adeta ateşe döner. Öğrenciler aşı sırasına çoktan girmiştiler bile.
O zayıf, çelimsiz pazılar ve kollar bir bir sağlık memuruna doğru yaklaşır ve korkuyla uzanırdı iğneye doğru. İlkönce öğrencilerden biri aşı olurdu. Daha sonra sağlık memuru, aşı olan çocukta hastalık varsa, o çocuktan sonra aşı olanlara geçmesin diye iğneyi tüpün mavi alevli ateşine iyice tutardı mikroplar kırılsın diye. Diğer sıradaki öğrenci, korku dolu bakışlarıyla sağlık memurunun yanına bir kuzu sessizliğiyle yaklaşırdı. Canını sağlık memurunun ve iğnenin önüne sererdi. Sağlık memuru da kocaman iğneyi kolun omuza yakın bölgesine öyle bir batırır ki o iğnenin acısını şu yaşımda bile hissederim. Kolun kuru, zayıf ve cılız olması dolayısıyla iğne bazen kemikle temasa bile geçerdi. Korku dolu bakışlar sınıfı ağlatırdı. Öğrenciler ağlardı, sınıf ağlardı ve kara tahta ağlardı. Sağlık memurları ne yapsınlar? Görev icabı bunları yapmak zorundaydılar. Onlar da acı verdiklerini biliyorlardı ama sağlığımız için bu aşılar gerekliydi.
Korku sınıfı öyle bir kuşatır ki anlatamam. Öğrenciler, o kadar çığlık atarlardı ki deme gitsin. Sınıftaki bağrışmaları dışarıdan duyanlar herhalde bu sınıfta bir cenaze var zannederdi. Öğrencilere hak vermemek elde değildi. Öğrenciler, sırayla teker teker o bildiğimiz aşılardan olurdu…
Ertesi günü aşılar incecik cılız ve zayıf kollarımızı. Kollarımız şişer de şişerdi. En sonunda kollarımız yara bere olur, bu yüzden de okul bir gün tatil edilirdi.
Çocukluk yılı aşılarımız böyle geçti. Okuduk, yüce Rabbim de nasip etti ve öğretmen olduk. İlköğretim okullarında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerine giriyoruz. Akdağmadeni Sazlıdere Köyü İlköğretim Okulunda, sekizinci sınıf öğrencilerinin dersine giriyorum. Ders çok güzel bir şekilde gidiyordu.
Nöbetçi öğrenci koşarak geldi ve:
“Öğretmenim aşıcılar geldi.” Dedi. Aşı, iğne sözcüğü öğrencilere korku salıyordu. Öğrencileri büyük bir korku ve heyecan sardı. Eskisi gibi tüple ısıtılan kocaman iğne ve tek bir şırınga yoktu. Şimdi daha modern ilaçlar, daha korumalı enjeksiyonlar vardı. Enjeksiyonlar, her bir öğrenci için ayrı ayrıydı. Dört adet sağlık görevlisi vardı. Her şey tamamdı ama eksik olan bir şey vardı, o da yanlarında bir doktor olmamasıydı. Çocuklara bir şey oldu mu doktorsuz ne yapacaklardı? Bu sorunun cevaplanması gerekir.
Aşı denince, hemen iğnenin korkusu sarıyor sınıf öğrencilerini. Eskisi kadar korkutucu olup, acı vermese de yine o aşı iğnesi, sınıftaki öğrencilerin tüylerinin korkudan diken diken olmasına yetiyor da artıyordu bile…
Öğrenciler, kollarını birer birer sıvadılar. Sıraya geçtiler. Bizim zamanımızdaki öğrenciler kadar ağlayan, sızlayan ve bizim kadar bayılan yoktu artık. Şimdiki aşı iğneleri daha küçük, ilaçları daha modern ve görevli sağlık memurları daha deneyimliydi. Aşıcılar öğrencilere aşı yapmaya başladılar. Bizim zamanımızdaki acı, bağrışma ve bayılmayı hatırlatan sadece bir öğrenci vardı. O öğrenciyi görünce ilkokul sınıfımdaki arkadaşlarım gözlerimin önüne geldi. Şimdi burada ağlayan, sızlayan sekizinci sınıfa devam eden bir kız öğrencimizdi. Bir öğrenciye iki aşı yapılıyordu. Biri sağ koluna, diğeri de sol kolunaydı...
Bütün öğrenciler, aşılarını soğukkanlılıkla oluyorlardı. Sıra, aşıdan korkan bu kız öğrenciye gelmişti. Öğrencimiz, birinci aşıda öyle bir çığlık attı ki. Gözlerinden yaşlar yağmur gibi süzülüyordu. Birincisinin acısını unutturmadan ikinci aşı geldi, diğer kolunun başına dikildi. Olayı gözlemliyordum. Aşı olan öğrencilerimi sakinleştirmek için elimden gelen her şeyi yapıyordum. Memurlar da öğrencilere ellerinden gelen özveriyi gösteriyorlardı. Bildiğiniz gibi aşının yüzü ölüm gibi soğuktu…
İnce, zarif ve kırmızı yanaklı iğneden korkan bu öğrenci, ikinci aşı için iskeleye doğru yaklaştı. Zayıf, uzun ve ince kolunu kocaman iğneli sağlık memuruna doğru uzattı. Bu öğrenci, başını aşının ters tarafına doğru yöneltti. Kolu bir tarafta, yüzü ve gözü başka bir taraftaydı. Kolunu bir tarafa doğru uzatıyor, başını da diğer tarafa doğru uzatıyordu. Kendini o kadar sıkıyordu ki deme gitsin. Gözlerini sıkıca yumuyor, yanakları gerginleşiyordu. İğne yapılacak ilaç hazırlandı ve enjeksiyona dolduruldu. Sağlık memuru, ağır adımlarla iğne yapmak için bu öğrenciye doğru yaklaştı. Öğrenci, hızlı atan kalp atışları arasında iğnenin kola girmesine bakıyordu ve heyecandan tir tir titriyordu…
Enjeksiyon geldi, sağlık görevlisi incitmeden öğrencinin koluna doğru yaklaştı. Öyle bir hassas iğne yapmaya çalıştı ki anlatamam. İğnenin kola girmesiyle öğrencinin gözlerinden yanaklarına doğru bir yaş süzüldü ki anlatamam. Bir taraftan sessizce ağlıyordu diğer taraftan hıçkırıklar boğazında düğümleniyordu.
İğnenin öğrencinin koluna ilk adım atmasıyla, gözyaşları iki gözünden sağanak yağmur gibi sicim sicim iniyordu. Bu olayı, görmek ya da yaşamak istemezdiniz. Bir ceylan masumiyeti içinde, gözyaşları damla damla, sonra şapır şapır ama hızla inen damlalar halinde yerle buluştu. Bu gözyaşı damlaları, yanaklarına süzülürken, öğrenci yine öyle bir çığlık attı ki, bu çığlığı üst kattaki öğretmenler bile duydular. Su gibi yaş aktı gözlerinden. Atılan çığlığı ise okulun tâ bahçesinden duyanlar bile olmuştu. Unutulmaz bir öykü oldu bu. Yaşananlar, geçmişimize güzel ve acı bir hatıra olarak geçti.
Bütün öğrenciler aşı oldular. Öğrenciler aynı gün ve saatte iki aşı oldukları için, öğrencilerin kolları şimdiden tutmaya yani şişmeye başlamıştı bile. Aşı yapılan bu öğrencilere, okul aşı oldukları gün ve yarın tatildi. Öğrenciler, okul tatil olduğu zaman bayram ederler. Öğrenciler de bu aşı tatili dolayısıyla bayram yaptılar. Sevindiler, acılarını unutup gittiler. Sevgili öğrenciler! Nice güzel ve hayırlı anılara. Bu bizim yaşadıklarımız hayatın ciğeridir ve gerçeğin tâ kendisidir…
21.5.2013
Yozgat
YORUMLAR
İdris kardeşim sessiz geçinir kaderine razı olmuş görünümü verirken çevreye bende çok korkardım aşıdan. Kolumdaki kaba saba görünümlü aşı izi Sivastan beri durmakta sevgili memleketimdeki ilk okuldan başlayıp Eskişehir ve İzmirde noktalanan aşı sendromu ölürcesine korku.. şimdi herşey dahamı kolay ne? ve ben bu arada geçmişin herşeyini özledim ..Saygıyla..