- 2203 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
DENİZLİ' ye BANGELERO TORPEDO
DENİZLİ’ ye BANGELERO TORPEDO
Bir insan yedisinde neyse yetmişinde de odur derler ya, çok doğru. Sanırım, hiper aktif bir yapımın olması, her zaman ‘’En’’ leri aramış, ‘’En’’ ler le tatmin olmuş olmam , hayat içinde başıma bir sürü dertler açtı.
Henüz orta bire geçtiğim yaz, Ankara, Yenimahalle ,Gediz Sokak’ta su borusu döşeyen ustalardan aldığımız karpitlerle oynamaya başladığım günler, sebep olduğum faciayı, önce anlatmalıyım.
Elinizle, derinliği 15cm olan bir çukur kazarsınız. Çukurun genişliği kullanacağınız konserve kutusunun çapı kadar olmalıdır. Teneke kutunun bir kenarını olduğu gibi açar ve arka kapalı tarafını da çivi ucu ile delersiniz. Sıra o küçük çukura su doldurmaya gelmiştir. Suyu doldurup karpiti içine atar atmaz ,konserve kutusunu ,açık ağızı suya gelecek şekilde hemen kapatırsınız. Tenekenin etrafını hava almaması için çamurla doldurmayı sakın unutmayın. Karpit fokur fokur fokurdamaya, sesler gelmeye başladığında tenekenizin küçük deliğinden çıkan gaza, bir sopanın uçuna bağlı olarak yaktığınız kağıdı tutarsanız ,harika bir patlama olur. Konserve tenekesi 100m kadar yukarıya fırlar.
İşte ben bunu 200 lt lik bir çöp varili ile, boş zannettiğimiz bir arsada mahallenin çocukları ile denedim. Koca varil , dimdik yükseleceği yerde biraz yandan fırlayarak ilerimizden geçen elektrik tellerinin üzerinde adeta bir kez daha patladı. Kıvılcımlar çıkartarak kopan bir tel yerde ve tabi ki elektrikler kesildi. Yarattığım tehlikeye bakın.
Ben ne yaptım? Kaçtım tabi ki. İvedik Caddesi’nin ,Atatürk Orman Çiftliği tarafındaki “Tarla “ dediğimiz yere gidip saklandım. Gece oldu ben yokum . Babam çıldırmış vaziyette beni arıyor. Korkudan ortaya çıkamıyorum. Elektrikler ise gece on bire doğru kopan telin yenisi takıldığı için ancak geliyor.
O saatte yerimi bilen çocuklar, yanlarında kravatlı bir beyle saklandığım yere geliyorlar. Adam Yenimahalle Elektrik İdaresi’nin Müdürüymüş. Çok babacan bir şekilde korkmamamı, her şeyin düzeldiğini söylüyor. Ona bir daha karpitle oynamayacağıma ve kimseyi de oynatmayacağıma söz veriyorum. Sonra birlikte, bizim eve gidiyor ve babamın elini öperek affediliyorum. Müdür olmasa hak ettiğim dayağı yiyeceğim kaçınılmaz. Allah’tan babamı beni dövmeyeceğine dair yemin ettirmişler.
Buraya kadar okuduklarınızla , bu adam artık çata pat bile patlatamaz diyorsanız yanılıyorsunuz. Söz verdiğim için bir daha karpit patlatmadım ama kadere bakın ki, Denizli’de Kıta İstihkam Bölüğüne tayin olunca işim patlatmak oldu. Teğmenken aldığım tahrip kursunun ilerisine giderek , tahrip uzmanı olabilmem için tekrar kursa alındım. Bu sefer işin içinde hesap- kitap, demiryolu, beton köprüler, bina yıkımları gibi ileri yıkım konuları vardı. Tabi ki patlayıcıların miktarı ve cinsi de artmıştı.
Haftada bir gün ,dört yüz kişilik İstihkam Bölüğü ile Tugay’ın epey uzağında tahrip eğitimi yapıyoruz. Her seferinde en fazla 100 gram kadar küçük A4 kalıbı patlatıyoruz. Yani banyo sabunu kadar bir şey. Bana 45 dakika yürüyerek gittiğimiz yere boşa yorulmak gibi geliyor. Bazen de patlamamış roket mermilerinin imhası gerekiyor. O daha zevkli.
O gün son ders , eğitim dönemi kapanıp, çocuklar dağıtıma gidecekler. Cephanelikten tahrip kalıplarını almaya gidiyorum. Sorumlu Astsubay “Komutanım, elimizde kimsenin patlatmak istemediği eskiden kalan bangelero torpedo lar var Giderken şunları da alsanız” diyor. Aklımdan şimşekler çakıyor. O ne muhteşem bir patlayıcıdır. Mayın tarlalarında bir birine ekleyerek sürdüğünüzde en az on metre genişliğinde yol açar. Demiryolu, beton köprü falan dinlemez. Askerde istihkam olanlar bilirler, bu bir buçuk metre uzunluğundaki bir birine eklenen cehennem silahını.
Astsubaya onu da Jeep’e koyabileceğini söylüyorum. Teslim tutanağında 15 adet görünce şaşırıyor ama almış bulunuyorum . Her torpedo 1.5 kilogram. Yani elimde 22.5 kilo ve 1.5 kilo da A4 olmak üzere 24 kilo tahrip malzemesi var.
Eh diyorum en uzak emniyet mesafesini alırsam, gideceğim yerden daha ileri gidersek, neden olmasın. Zaten herkes, adeta benim kadar deli ve ufak patlamalar onlara sinek vızıltısı gibi geliyor. Denizli’nin Sarayköy tarafına doğru dümdüz giden ovanın yüksekliği 100 metreyi geçmeyen bir dağ uzantısı keser. İşte ben , güya uzman olan ben , o dağa yakın bir yeri seçerek , iki katlı apartman büyüklüğündeki bir koca kayayı gözüme kestiriyorum.
Önce kayanın altına beş metrelik bir tünel açıyoruz. İçine 24 kilo gram patlayıcıyı koyup, bir de sıkılama yaparak çekilip ,emniyet bölgesine yerleşiyoruz. Ateşleme makinası belime takılı. 250 Metre uzaktayız. Yani hiç bir tahrip bizim için tehlikeli değil. Kısa bir izahattan sonra erlerime tam siper yaptırıp üç kez “Tahrip, tahrip, tahrip “ diye bağırtarak ,ateşleme kolunu çeviriyorum.
O iki katlı apartman büyüklüğündeki kaya, yerinden kalkıp 20 metre havalanarak yan tarafa düşüyor. Dört yüz kişi yerinden fırlayıp şapkalarını havaya atarak sevinçle zıplayarak, birbirlerine sarılıyor, sevinç naraları atıyor. Hayatımda yaptığım ve gördüğüm en büyük patlama bu. Yani “En “ler den, en “En” i.
Önce ben tek olarak ,tahrip yerine geliyor, yaklaşık dört metrelik krater gibi açılmış çukura, yanık toprağa ve kayanın yan yatmış pozisyonuna bakıyorum. Sonra işaretle çocukları çağırıyorum. Her kes bu tahripten çok mutlu. Ellerinde birer elma şekeri varmış ta , bayram yerine gelmiş, küçük çocuklar gibiler. Yüzleri gülüyor , sanki yanındaki arkadaşı görmemiş gibi, aynı şeyleri tekrar tekrar anlatıyorlar. Öğle yemeği saati yaklaşıyor. , yola çıkmamız gerekiyor ama erlerim biraz daha kalmak için sorular sormakta , hayretlerini belirtmekteler.
O da ne? Bir Jeep, yolu olmayan bu arazide bize doğru devrilircesine süratle gelmekte. Böylesine geliş, hayır olmayan kötü bir duruma delalet. Araçtan Kurmay Başkanı iniyor. Şimdi rahmetli olan başkan , selamımı bile almayarak , açılan çukura bakıyor. Bir yandan da “Sen ne yaptın ? Bu nasıl bir tahrip? Mahvolduk, mahvolduk “ diye söylenmekte.
Beni yanına alıyor ve hareket ediyoruz. Tugay Komutanımız Tuğ general Naci Şekerefeli çıldırmış vaziyette, beni bekliyormuş. Hem Tugayın hem de etraftaki mahallelerdeki evlerin camları olduğu gibi kırılmış. Nerede yanlış yaptığımı bulamıyorum. Ama ters bir hesabın olduğu muhakkak . Emniyet tedbirlerim tamam , şehre 45 dakikalık mesafedeydim, o da tamam . Peki ne oldu da bu camlar kırıldı bilmiyorum.
Tugay Komutanı çok iyi bir insandı. Onu odasında karşısında vali yardımcısı, belediye başkanı, emniyet müdürü ,merkez komutanı ile otururken görünce , henüz 27 yaşında olan benim ne durumda olduğumu düşünün . Odasının bütün camları yerlerde ,kırıklar halinde duruyor. Masasının üzerinde bile cam parçaları var. Epey evin camları kırılmış . Şaşkın ve çok üzgünüm . Hala daha bu mesafeden ,nasıl cam kırıldığını anlayamıyorum.
Komutan beni görünce , elinde olmayarak bağırmaya başlıyor. Adam haklı, bağırmayıp ne yapsın? Tanrım, beni kurtar diye dua ediyorum. Ne maaşım, ne de bana verilecek tüm krediler ile ,bu kadar camı taktırmam imkansız.
İşte bazen bir mucize olur ve kurtulursunuz ya . O mucize yavaşça ayağa kalkıyor. Bana doğru yaklaşıyor. Sağ eli ile yanağına dokunuyor. Bana bunu isteyerek yapmamış olduğumu, zararın onun tarafından karşılanacağını , Tugay’ın da zararını kendisine bildirmelerini söylüyor. Bu imdadıma Allah tarafında gönderilen Hızır, Denizli Belediye Başkanı Hasan Gönüllü’ ydü. Şükranlarımı arz ederim, Sayın Başkan.
Olamaz diyorum. Bu bir rüya olmalı. Onu başıyla destekleyen Vali Yardımcısı, Emniyet Müdürü de, Komutana üzülmemesini söylemekteler. Komutan biraz rahatlıyor. Yıllar sonra,İstanbul Merkez Komutanlığı’ nda yine beraber olduğum bu asil insan , yolda karşılaştığımız ve yanımda eşim de olduğu bir zaman , oğlumun başını okşarken eşime,“Bu kocan var ya, az daha beni kalpten öldürecekti “ diye sitem etmiş, sonra yanağıma dokunarak gülüp gitmişti. O zamanın insanı başka mıydı ne?
İzmir’deki tahrip hocası olan binbaşıya, nerede yanlış yaptığımı sormaya gittiğimde gerçeği ondan öğrendim. Çizdiğim krokiyi ve planı askeri harita paftalarına işleyerek net cevabı vermişti bana .Dağa çarpıp dönen ses dalgaları, aynı istikamette giden uzun frekanslı dalgalarla birleşince ortaya korkunç bir titreşim çıkıyor ve bu basınç camları kırıyordu. Yani yansıma olmuştu.
Demek ki ben, her şeyi düşünememiştim. 45 derece açı ile yükselen kayalık zemini hesap edememiştim. Toprak olsa, ses dalgalarını emerdi ,kayalık oluşu olduğu gibi yansıtmış, ses frekansını iki katına çıkartmıştı.
İnsan genç iken, çok şeyi iyi bildiğini sanır. Hatalar umumiyetle hep bu yarım bilmektendir. Yıllar geçip de, deneyimler artınca ancak anlarsınız.
M.Ö. 470 Yıllarında doğan büyük Yunan düşünürü Sokrates’ in “Bildiğim tek şey , hiçbir şey bilmediğimdir “ sözünü ,bu olay bana biraz anlatabildi mi?
“Bilmem, belki, olabilir”
Keşke, Reyhanlı’ nın bütün camları kırılsaydı da , tek canı gitmeseydi. Cam takılır ama can veya sakatlık geri gelmez . Başınız sağ olsun ,geçmiş olsun, bir daha hiç olmasın dostlarım.
E.Yaşar Ovalı 15.05.2013
YORUMLAR
Gerçekten çok kısmetsiz kaşifmişsiniz.Acemi şansı,Basit gereçlerle roket denemenizi Nasa duymamış.
Çok seneler öncesi,Erzurumda bir kaşif genç.Welner von Brown gibi.Hiç bir fizik,Geometri kaynağından yararlanmadan,Boş bir alanda Su borusundan,İlkel roket denemesi yapmış.Güvenlik kuvvetlerince göze
tim altına alınmış.İyi hal filan salınmış.İlerisi günlerde,hiç bir teknik yardım almadan,patlatmadan,uçurdu
ğunu basından öğrenen ABD li yetkililerine davetli olarak götürüp,Burslu okutmuş.Senin icadını duysalar dı.Nasaya davet edip,Orada okur.Marsa insanlı Yolculuk projesini gerçekleşmiş olurdun.Nasanın Apollo projesi naklen çekim görüntülerini anlatılırken.Ayda adım atan Astıranotİçin.Onun için küçük bir adım,İn
sanlık için büyük adım demişlerdi.
Sn Ovalı : Benim anım sizinki gibi şenlikli değil.Ankara Cumhuriyet Lisesinde okumaktayım.Yıl 1972,
Sınıfımız,Bu okulun Ana binaya bakan ek binada,orta katında idi.Milli Güvenlik dersi Hocamız,O dön
em rütbesi İle Kur Albay Naci Şekerefeliydi.Bir dersine girerken Prof Dr İbrahim Ağah Çubukçunun
oğlu Suat Fehmi,muziplik olsun diye Hitler selamı yaptı.Ders sırasında bir ton fırça yemişti,Tuğgene
ralliğe terfi yazıları hazırlanınca,Yardımcısı Kurmay yarbay Sabahattin Özbek gelmeye başladı.Bu Komutanlar Kore iç savaşında BM adına görev yapan Birliğimizde birer dönem görev yapmışlar.Sn
Özbeğin anlattığı anısını paylaşalım.Nöbetçi subayıdır.Savaş ateskesle dursada,her an başlayabilir.
Nöbetçi noktalarını denetim Gece devriyesinene çıkmak için bölük alanında ilerlerken,Gözüne bir
ışık yansıması gelir.Ürpererek duraksar,Bu bir misina,Onu gözle takip eder,Ağaca kamufleli bomba
yı bulur,Yolunu değiştirir.Görevi görür,Sabah yeni baştan Tuzaklı bomba analiz edilir.4heybetli ağaca gergili,hazırlanmış.Takılan olunca 4 ağaçda eş zamanlı patlama ile yolcunun üzerine yıkılması plan
lanmış*.Daha sonrası Oda Generallige terfi edip,yükseldi.Nükleer bombacı Kuzey Körelilerde Güney
Koreliler kadar cesur ve zeki.Hocamıza bizim namıza,Selamlarımızi iletin.5 Edebiyat C unutmadı.
*Tuzaklı bomba imhası sizin uzmanlık alanınız,imha etmişlerdir.Ay ışığı yansımasını analiz etmesi kurtarsada,Ogün yeni ay dönemi olsaydı,Ayın karanlık yüzü dönük olduğu için,yansıma olmazdı.Şe
hit listesine adı geçer.Ankara Kore parkında adı sütünlara kazınmış olurdu.
Şengun Şadapıt tarafından 3/7/2016 11:59:47 AM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili Eyüp.
O gün sen kalpten gidecek duruma gelmişsin bu gün de ben..''Ulan acaba birilerini yaraladı mı filan '' Diye düşünmekten. Çok şükür ucuz atlatılmış.
O karpit olayını ben de biliyorum. Bir iki denememiz olmuştur. Biz daha çok şişe içine koyar denize atardık. Bazen tek tük balık gelirdi yan yatmış olarak.
Yazının sonundaki dileklere keşe dememek mümkün mü...Evet keşke Reyhanlıda da sadece bir iki cam kırılsaydı.
Ne diyeyim? Ellerine sağlık...Zevkle okudum her zamanki gibi.
Selam ve sevgiler.
Ah değerli Komtan o karpitten neler çektim bilemezsin...Yoo biilirsin o pis koku her tarafını sarar,bir de elleri buruştururdu karpit ,isu içinde kaynamaya başlardı.Sonra "Bummmm"
Valla o bidon işi aklıma gelmedi hiç.Biz zaten karpiti kaportacılarda alırdık.
Bir de bidon bulmak zordu..
kaçmak kadar insancıl hele bir çocuk için doğal bir davranış yoktur inanın.
Böyle bir olayı yaşamış mahallenin "en" haylaz çocuğu olarak çok "ösür dilrrmm" demiş ertesi gün aynısını yapmışımdır.
Kadere bakın ki Eletrik İdaresinin Müdürüne söz vermiş olmanıza rağmen yine "patlatma" işinden ayrılamamışsınız.
Olay dehşet,haliniz komik,sonuç şahane.
Selam ve saygı ile.