Risale-i Nur Öğretisinden Bir Bölüm Ve Düşündürdükleri
Risale-i Nur ile ilgili bir yazı okurken, dikkatimi çeken bir bölümü sizlerle paylaşmak ve bu konuyu sizlerin düşüncenize sunmak istiyorum.
Bu kitaplardan ve içindeki bilgilerden bahsedip açıklama yapan bir kardeşimizin, çok dikkat çekici ve düşündürücü, şu sözlerini, sizlere nakletmek istiyorum önce.
(Her meseleye hakikat noktasında bakar. Her hadisenin hakikatini bizlere ders verir. Bu açıdan Risâle-i Nur’un bir benzeri yoktur.)
Dikkat çekici olduğu kadar, düşündürücü. Sizler bu sözleri ve bu güçteki bir rehberin olduğunu, bir yerden hatırlıyorsunuz biliyorum. Allah bizlere gönderdiği Kur’an için, bu özelliklerden bahseder ve eşi benzeri yoktur diyerek, hadi bir benzerini getirsinler bakalım, diye de bizleri uyarıyordu ayetinde, hatırladınız değil mi?
Ayrıca yüzlerce yıldır gelip geçen, onca âlimlerin yazdığı eserleri düşünün isterseniz bir de. Bizler hiç birisine, yukarıdaki payeyi, onuru vermedik. Çünkü beşerdir, her zaman şaşabilir diyerek, temkinli yaklaştık. Doğrulukları konusunda, Kur’an dan referans, yardım aldık.
Demek ki bazı din kardeşlerimiz, tıpkı Kur’an gibi eşi benzeri olmayan kitaplar olduğuna da inanıyorlar. Tabi bu herkesin kendi seçimidir, kimse buna müdahale edemez. Çünkü her beşer, kendi imtihanından sorumlu tutulacaktır.
Yazıda Risale-i Nurdan bir bölüm verilmiş. Yukarıdaki sözlerden yola çıkarsak, bu kitapların her hadisenin hakikatin den ders alınır dediğine göre, bakalım örnek verilen konudan bizler nasıl bir ders alacağız, hep birlikte bu örnek üzerinde, Kur’an ı rehber alarak, onun ışığında düşünelim. Bakın verilen bölümde neler yazıyor.
(Said-i Nursî Hazretleri önce lise mektebinde okuyan talebelerin durumunu nazara verir.
Bir zaman, Eskişehir hapishanesinin penceresinde bir cumhuriyet bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raks ediyorlardı. Birden manevî bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki: O elli-altmış kızlardan ve talebelerden kırk-ellisi kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş-seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar. Katî müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler. Geldiler, sordular. Ben dedim: ‘Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.’
“Evet, gördüğüm hakikattir, hayal değil.)
Ne dersiniz, bu sözlerden nasıl bir ders aldınız? Peygamberimiz bile böyle sözler söylememiş, bu tür örnekler vermemiştir. Çünkü böyle sözlerin söylenmesine, Rabbimiz asla izin vermezdi de ondan.
Geleceği görmek, bilmek yalnız Allah a mahsustur. Hepimiz hayal kurarız, hatta rüyalar görürüz, geçmiş ya da gelecek için. Ama hiç birisi için bunlar hayal ya da rüya değil, HAKİKATTIR DEMEYİZ. Peygamberimiz Gaybı bilmem ben, gelecekten haber veremem, yani bende sizler gibi beşerim, demiyor mu Kur’an da?
Avluda oynayan genç kızların, geleceğini gördüğünü söyleyip, olacakları kesin doğru, hakikattir, hayal değildir diyerek anlatması, bizlerin nefsini, duygularını belki çok etkilemiş olabilir.
Ya aklımızı, mantığımızı ve Kur’an gerçekleri ile yoğurduğumuzda, bu bilgileri Kur’an süzgecinden geçirdiğimizde, bizleri nasıl etkiledi? Tabi Kur’an dan haberdar isek, bu son soruma cevap verebilirsiniz. Ya Kur’an dan çok fazla haberimiz yokta, onu anlamadan okuyan bir toplumsak. Bunu düşünmek bile istemiyorum.
Risaleleri okuyan kardeşlerimiz çok iyi bilir, bu kitaplarda Kur’an ın hiç bahsetmediği, birçok olaylar anlatılır. Bu bilgilerin kendisinin kalbine, Allah tarafından indirildiği yazılıdır. Hatta kıyamet ile ilgili Kur’an ın söz etmediği, birçok bilgilerde yazar.
Allah Araf 33. ayetinde, hakkında hiçbir delil indirmediğim bir şeyi, konuşmanızı HARAM kılıyorum dediği halde, bizler bu kitaplarda yazan, Rabbin bilgi vermediği, onca bilgiye inanmakta bir kusur görmüyoruz.
Lütfen üzerinde dikkatle düşünelim ki, azabın takipçisi olmayalım. Allah bizlerin, Kur’an ın açıklamadığı konularda konuşmamızı HARAM kılıyorsa, bizler bu ayetlerden habersiz, bu derece büyük hataları yapıyorsak, sizce bizler HARAMI her gün, tıka basa yiyenlerden olmuyor muyuz?
Kıyamet konusunda peygamberimize, onca sorular soranlara karşı Araf 187. ayetinde, Rabbimiz ne diyordu hatırlayalım.
(Sen onu, iyice biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: "O’na ilişkin bilgi Allah katındadır, fakat insanların çokları bilmiyorlar.)
Düşünebiliyor musunuz, Allah elçisine bile onca bilgileri söylemediği ve tam tersine, Deki onlara diye başlayan birçok ayetinde, gaybı, geleceği bilmem ben, sizlere ne faydam dokunur ne zararım, ayetleri ne yazık ki hatırlanmıyor.
Bana ve size ne yapılacağını bilmiyorum, bana vahye dilenden başkasına uymam ve ben açıkça uyaran bir elçiden başkası değilim, sözlerini sanırım görmezden gelen, üstünü örten bizler, dersimizi alamadığımız anlaşılıyor.
Sizlere yukarıdaki konu ile ilgili, Kur’an dan tek bir ayeti hatırlatmak istiyorum. Bu ayete iman eden bizler, ACABA GAİP TEN BİLGİLER VERENLERE NASIL YAKLAŞMALIYIZ, sanırım konu daha iyi anlaşılacaktır.
Aliimran 179: Allah, müminleri şu üzerinde bulunduğunuz halde bırakmayacaktır. Sonuçta pisi temizden ayıracaktır. Allah sizi gaybı bilir duruma da getirmeyecektir. Şu var ki Allah, resullerinden dilediğini seçer. O halde Allah’a ve resullerine inanın. Eğer inanır, korunursanız sizin için büyük bir ödül vardır.
Rahman kullarını, gaybı bilir duruma getirmeyeceğini apaçık söylediği, Yunus suresi 20 ayetinde de, Gayb Allah ın tekelindedir dediği halde, bizlere Kur’an ın hiç bahsetmediği, gaybi bilgileri anlatarak dikkatimizi çekenlere karşı, nasıl davranmamız gerektiğini, sanırım daha iyi anladık.
Allah yalnız seçtiği resullerinden, dilediğini seçip bu bilgileri vereceğini söylüyorsa, bizlere düşen Rabbin uyarılarına kulak vermek olmalıdır. Kur’an ın açıkladığı gaybi bilgiler dışında söylenenlere inanırsak, Rahmandan uzaklaşacağımız gibi, mahşer günü Allah a iftira attığımız için, yüzlerimizin de, kapkara olacağını unutmayalım.
Her düşünceye, her fikre, her şahsa sonsuz saygımız var. Herkes kendi imtihanını yaşıyor. Kimin doğru yolda olduğunu, yalnız Rabbimiz bilir. Amacımız kişileri küçük düşürmek, ya da kötülemek asla değildir. Amacımız Allah ın en doğru yolunu bulmak, O yolda yürümek ve din kardeşlerini Kur’an a davet etmektir.
Çok önemsediğim bir konuyu da, sizlerin düşüncelerinize sunmak istiyorum.
Sayın Said-i Nursi ye verilen bir unvan vardır, hatırlarsınız ona BEDİÜZZAMAN derler. Peki, bu unvanın anlamı nedir?
Bedi kelimesi "benzersiz, eşsiz" demektir. Bediüzzaman da zamanın benzersizi anlamına gelir. Bir başka deyişle zamanın harikası, kimseye benzemeyen, asrın mükemmel insanı demektir. Bu payeyi verdiğiniz kişinin de, hatasız bir insan olması gerekir. Acaba hatasız, günahsız insan olur mu?
BU UNVAN, TARİH BOYUNCA HİÇ KİMSEYE, PEYGAMBERLER DÂHİL VERİLMEMİŞ VE BU UNVANLA HİÇ KİMSE, HİÇ BİR ÂLİM ANILMAMIŞTIR, SAİD-İ NURSİ HARİÇ. PEKİ, SİZCE BU NORMAL Mİ?
Peygamberimiz bile, bende sizler gibi bir beşerim, sizlerden bir farkım yok. Gaybı bilmem ben, sizlere ne zararım dokunur, nede fayda sağlarım sözleri ile bu unvan karşılaştırıldığında, acaba sizlerin kafasında, nasıl bir düşünce hâsıl oldu?
Düşünebiliyor musunuz bırakın peygamberleri, peygamberimizin en yakınlarına ashabına ve daha sonra yaşamış onlarca din âlimlerine bile verilmeyen bir unvanın verilmesi, dikkat çekici ve düşündürücü değil mi sizce?
Yorum ve karar sizlerin. Bu fani Dünyada, nefsimizin esiri olmuş, Allah ın önerdiği gibi düşünmeden, bir değer üretmeden, imtihan olduğumuz bilincinden çok uzak, edindiğimiz velilerin ardına takılmış, yaşayıp gidiyoruz.
Şunu sakın unutmayalım, kıyamet günü o kadar yakın ki hepimize. Hem de bir nefes alışı kadar yakın. Ama bunun farkında bile değiliz. Geri dönüşü olmayan yola girdiğimizde, pişman olmak istemiyorsak, emin olmadığımız kitaplara değil, EN EMİN FURKAN’A sarılmalıyız.
Allah verdiği örnek ayetinde, mahşer günü bir kısım Müslüman ın, edindikleri velilerin onları saptırdığını anladıklarında, yapacakları acı feryadı, o çetin gün yaşamak istemeyenler, lütfen çok ama çokkkkk düşünmelidirler. Din kardeşlerime hatırlatırım.
Dilerim Rabbimden kula kulluk etmeyen, Allah dan başka veli edinmeyip, Kur’an dan başka rehberi olmayan, Rabbin halis kullarından oluruz.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
YORUMLAR
Bizler eğer ayetlerin anlamlarını, yine Kur'an ayetlerinden yola çıkarak anlamaya çalışmazda, beşeri bilgilerden anlamaya çalışırsak, kendimizi avuturuz.
Cevabımın kısa olması için, cevabınızdan bir örnek vermek istiyorum. Allah ayetinde, benden namazla yardım isteyiniz der. Peki bu nasıl bir yardım? Olmasını istediğimiz her konuda, sıkıntılarımız konusunda diyebiliriz. Eğer Allah ın istediği yolda bir kul isek, dualarımız cevap bulur, değilsek elbette karşılık bulmayacaktır.
Peki sizin bahsettiğiniz, istihare namazı diye bizlere anlatılan namazı, bugün bizlere ne maksatla ve ne için anlatıyorlar, isterseniz ona bakalım.
Bir örnek verelim, bu örnekler çoğaltılabilir. Günümüzde kendisini peygamber ilan eden bir zatın mürüdleri, Kur'an üzerine yemin ederek, istihare namazı kılıp( bahsettiğimiz ayet) yattığınızda, bahsettikleri kişinin, peygamber olduğunu rüyamızda göreceğimizi söylüyorlar.
Lütfen düşünün, bu ayetler ile bahsedilen olayın ilgisi var mı? Var diyorsanız siz bilirsiniz.
İşte ayetleri kendi nefsimize göre kullanırsak bu şekilde, ancak kendimizi kandırırız. Hatta apaçık ayetler duruken, bunu yapmaya kalkanlara Allah bir şeytan nusallat edeceğinide söylüyor, lütfen bunları dikkatle düşünelim.
Saygılarımla
Insanlarin manevi egtimi icin Allahu Teala kiyamete kadar bütün kavimler icinde elcilerini tayin etmeye devam edecekdir. Irsad eden Allah´dir, fakat vesile elcisidir. Allah bir insan ile konusursa illaki ona seriat icerikli emirler ulastirmasi icab etmez. Insanlarin irsadi icin onlar ile konusur, Kurani ögretmek icin, onlar ile konsur. Muhkem ve Mütesabih ayetlerin ögretilmesi icin (Ali-Imran-7)
Cuma-2:
Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O'dur. Onlara, O'nun (Allah'ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab'ı (Kur'ân-ı Kerim'i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.
Bakara-151:
Nitekim size, aranızda (görev yapmak üzere), sizden (kendinizden) bir Resûl gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi) tezkiye etsin, size Kitap'ı(Kurânı Kerim'i) ve hikmeti öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin..
Görevler:
1.Ayetlerin tilaveti
2. Nefsin tezkiyesi
3. Kuranin ögretilmesi
4. Hikmetin ögretilmesi
5.Ve Hikmetin ötesi ögretilmesi
Bu istikamette insanlar egtilmesi gerekmekdedir. Ve Allahu Teala elcilerini insanlar icin tayin eder:
Al-i Imran-112:
Onların üzerlerine, nerede olurlarsa olsunlar zillet (alçaklık) damgası vuruldu. Ancak Allah'ın ipine (Sıratı Mustakîm'e) ve insanlardan bir ipe tutunanlar (ulaşanlar) hariç.....
Secde-24:
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
Allahu Teala kendisi söylüyor: Insanlardan bir ipe sarilin. Secde-24´de ise ben size emrimle hidayete erdiren Imam tayin ederim diyor. Allahu Teala zaten kendisi tayin ediyor. Nasil olur da biz Allah´tan baska veli edinmeyin sözünü Allahin görevili kildigi ve tayin ettikleri icin kullaniriz.
Bakin Ali Imran-31´e:
Ali-Imran-31:
De ki: “Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, o taktirde bana tâbi olunuz ki Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve Allah "Gafur"dur, "Rahîm"dir
Magfiretin sartini görüyormusunuz? Peygamber Efendimize Allahu Teala ne söylettiriyor: "Bana tabi olun ki Allah günahlariniza magfiret etsin (yani günahlarinizi sevaba cevirsin).
Veli Mürsid kavrami elbette Kurana ayittir: Bakara Suresinde: Dinde zorlama yoktur. Gayy yolu ile Rüsd (Irsad) yolu birbirinden ayirt etmisdir.
Kehf-17:
........Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa artık onun için Velî Mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.
Allahu Teala kendisi bu kavramlari kullanmakdadir. Irsad eden Allah´dir, fakat vesile kildigi elcileridir.
Maalesef Nebi ve Resul kavramlari Kurana ters ögretilmekdedir. Resul Kuranda Peygamber icin de kullanilir, fakat cin, melek, alelade bir elci icin´de kullanilmakdadir. Nebi Peygamberligi ifade eder, ve Ahzab-40´da Efendimiz ile son bulmusdur. Fakat Risalet bütün kavimler icinde (Muminun-44), o kavmin lisanini konusanlar olarak (Ibrahim-4), kiyamete kadar devam eder (Mülk-8,9) (Zumer-71).
Ve Hacet-Namazi:
Bakara-45:
Sabır ve namaz ile Allah’tan Istiane isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah’a husu düyanlardan baskasina zor ve ağır gelen bir görevdir.
Allahu Teala Istiane kelimesine kullanmis. Yani Istiane-Namazi, yardim-namazi. O zaman buna Hacet degilde Istiane-Namazi diyelim. Fatiha Suresindede bu kelime gecmekdedir.
Ve Allahu Teala bizi kendisine ulastiracak, yaklastiracak Vesileye istememizi emrediyor. Unutulmus bir Emir:
Maide-35:
Ey iman edenler! Allah’a karsi takva sahibi olun. O’na ulastiracak, yaklastiracak Vesileyi iseyin ve yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.
Elbette bu Vesile Insanlardan bir iptir. Seytanin saptiramiyacagi Muhlis-Kullar´dir:
Sad-82,83:
-(İblis): "Bundan sonra Senin izzetine (andolsun ki) onların hepsini mutlaka azdıracağım." dedi.
-Onlardan Senin Muhlis (Ihlas sahibi) kulların hariç.
Hicr-39,40:
-(İblis şöyle) dedi: “Rabbim, beni azdırmandan dolayı, onlara mutlaka yeryüzünde (azgınlığı) süsleyeceğim ve mutlaka onların hepsini azdıracağım.
-Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.
Hizir bir Melek olsa, o zaman en üstün mahluk insan olduguna göre, hersey emrine musahhar kilindigina göre, Allahu Tealanin insan ile konusmasi garibsenecek birsey mi. Zaten ayetler bunu gösteriyor. Insanlardan sadece Nebi veya Resul olanlar ile konusulmuyor. Allahu Teala Kuranda böyle bir kanun koymamisdir. Zaten ayetler bunu ispat ediyor.
Size katiliyorum, neticede hepimiz imtihandayiz. Sadece ögrendiklerimizi ortaya koymakdan baska birsey yapmamiz sözkonusu degil. Ve herkes kendine kimi Imam edinmisse, onunla huzura cikacakdir:
Isra-71: Herkesi o gün imami ile cagiracagiz...
Ya bu Allahin tayin ettigi Imam´ dir: Sece-24
Veya atese cagiran Imamdir: Kasas-41
Sevgi ve Saygi ile
Allah razi olsun
Değerli Yunus kardeşim. Önce cevap verme nezaketini gösterdiğiniz için, çok teşekkür ederim.
Gelelim Allah ın dilediklerine, gaybı bildirmesi konusuna. Siz Ali İmran 179. ayetinde verdiğiniz örnekte, Rabbimiz ne diyor? Allah sizlere gaybı bildirecek değildir. Ama seçtiği resuller hariç. Resul derken, neyi kast ettiğini herhalde anlıyoruz. Gönderdiği peygamberler.
Seçip dilediklerine bildirir demişsiniz. Lütfen ayeti tekrar okuyunuz. Allah gaybı görev verdiği peygamberlerine bildiriyor, onları da gönderdiği kitaplarda, bizlere iletmesini sağlıyor. Kendisinde gizli kalmıyor.
Musa ile Hızır arasındaki konuşma örneğini vermişsiniz. Önce şunu belirtmeliyim ki, Hızır diye söz ettiğiniz kişiye, O ismi bizler vermişizdir. Kur’an Hızır sözcüğünü kullanmaz. Orada geçen kıssadan hisse, Allah ın elçisini imtihanı ve eğitmesi adınadır. Bahse konu kişinin kim olduğu konusunda bir bilgi, detay yoktur. Bir kısım kişi peygamber ya da melek olduğunu söyler. Bunların hepsi bir varsayımdır.
Bizlere düşen fikir yürütmek, açıklanmayan konularda konuşmak olmamalıdır. Bizler verilen kıssalardan ders almaya bakmalıyız. Bu örnek gösterilerek, beşeri bir takım kişilere Allah gaybı gösteriyor demek, diğer ayetlerle çelişir. Ancak kendi nefsimizi kandırmış oluruz.
Allah ın kulları ile elbette konuşma şekli farklı farklıdır. Bu konuda bilmediğim bir şeyi söylemekten Rabbime sığınırım. Ama verdiğiniz Kur’an dan örnek ayet zaten onu açıklıyor.
Sura-51: Allah'ın hiçbir insanla konuşması olmamıştır, illâ vahyile veya perde arkasından veya dilediğine izniyle vahyetsin diye resûl (melek) göndererek. Allah, bilir ve hikmet sahibidir.
Vahyin bitmediğini söylüyorsunuz. İman ve takip edeceğimiz yol adına vahyin Kur’an ile sona erdiğini Allah söylüyor. Çünkü ne diyor bizlere? Kur’an ın ipine sarılın sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim. Hüküm verilmiş ve sona ermiştir vahiy konusu. Bahsettiğiniz vahiyler ya da konuşmalar, dikkat ederseniz genel anlamda tabiatladır ki, bu sonsuza kadar devam eder.
Örneğin Meryem anamızla konuşması. Dikkat ediniz bu ve buna benzer konuşmalar, bizleri din adına bağlayan konuşmalar değildir. Din ve iman adına bağlayıcı, yalnız Kur’an olduğu birçok kez belirtilmiştir.
Allah toplumu ilgilendiren tüm vahyi elçilerine bildirdiğini söylüyor. Kişisel vesvese çok farklıdır. Bunun kimden geldiğini de bilemeyiz. Bahsettiğiniz kişi, yazdığı bilgilerin kendisine Allah dan gönlüne indirildiğini söylüyor. Bu vesvesedir. Acaba bu vesvese nereden geliyor, bundan emin olabilir miyiz. Çünkü Kur’an şeytandan da vesvese geleceğini söyler.
Din ve iman adına takip edeceğimiz bilgileri, eğer bu yolla seçersek sizce doğru olur mu? Ne kadar emin olabiliriz. Allah ne diyordu? Emin olmadığınız bilgilerin, ardına gitmeyin sorumlu tutarım.
Allah ın görevli kıldığı veli mürşit diye bir kavram yoktur. Tam tersine Allah sizlerin güvenilecek yardım istenecek VELİNİZ yalnız benim, sakın VELİLERİN ardına düşmeyin diye uyarır ayetinde. Peygamberlik kapısı kapanmıştır. Onun için başka veli aramak yerine. Elimizdeki en garantili kaynağa bakalım.
Bu kişileri hacet namazı kılıp, anlayabileceğimizi söylemişsiniz. Bu bilgi ve yöntem Kur’an ın yöntemi değil. Siz bunu nereden öğrendiniz bilemiyorum. Bu yolla da gerçekleri öğrenmek mümkün değil. Bu namazı kılıp uyuduğumuzda, bu kişileri göreceğimiz söylenir. Hâlbuki rüyada gördüklerimizi tevil etmek, çok güç bir şeydir. Örneğini Kur’an veriyor, onca büyücü ve âlim Kralın gördüğü rüyanın, ne anlama geldiğini bilemiyor, ama Allah ın elçi olarak görev vereceği bir kişi, yine Allah ın izniyle biliyor.
Rabbim cümlemizi doğru yoldan ayırmasın. Çünkü herkes yaptıklarından hesaba çekilecektir. Hesabımızı da Kur’an dan vereceksek, sizce başka kaynaklar, veliler aramak niye?
Saygılarımla
Elbette Allahu Teala sadece Kurani kiyamete kadar koruyacakdir. Bu konuda size katiliyorum. Fakat Allahin dilediklerini Gaybi bildirmesi sözkonusu:
Ali Imran-179: .....Ve Allah sizi gayba muttali edecek (gaybı bildirecek) değildir. Ve lâkin Allah, resûllerinden dilediği kimseyi seçer (gaybı o resûlüne bildirir). O halde, Allah'a ve O'nun resûllerine îmân edin.....
Elbette gaybi sadece Allah bilir. Fakat secip dilediklerine bildirir.
Musa as ile Hizir as arasinda gecen olayda görülüyorki Allahu Teala Hizir as´a gaybi bildiriyor. Kehf Suresinde Allahu Teala Musa as ile Hizir as arasinda gecen beraberligi anlatmakdadir.
Acaba nerden biliyoruz Said Nursi Hazretlerinin Allah katinda böyle bir insan olmadigini? Gaybimi biliyoruz?
"Bu bilgilerin kendisinin kalbine, Allah tarafından indirildiği yazılıdır":
Yani kendisinin Allah ile konustugunu ifade ediyor. Siz Allah sadece Peygamberlerle konustugunu söylüyorsunuz, o zaman Kurana bakalim. Allah sadece Peygamberlerle mi konusuyor, yoksa diledigi ile mi konusyoru?
Sura-51: Allah'ın hiçbir insanla konuşması olmamıştır, illâ vahyile veya perde arkasından veya dilediğine izniyle vahyetsin diye resûl (melek) göndererek. Allah, bilir ve hikmet sahibidir.
Allahu Tealanin sadece tek tip konusmasi olmadigi ifade ediliyor. Elbette Nebilerle ilgili, yani Seriat icerikli Vahiy Peygamber Efendimizle bitmisdir. Fakat hic kimse Kuranda Allahin konusmasi bitmisdir, kesilmisdir veya sadece Peygambeler hasdir demesi mümkün degildir. Cünkü ayetler bunun tersini ifade ediyor:
Maide-111: Havarilere vahiy
Taha-38: Musa as´in annesine vahiy
Ali imran-47: Allahin Hz. Meryem ile konusmasi
Nahl-68: Ariya vahiy
Fussilet-12: Gök katlarina vahiy
Zilzal-5: Yeryüzüne vahiy
Öyleyse Allah sadece Peygamberlere vahyeder demek Kurana tersdir. Vahiy tek cesit degildir. Ve görülüyorki Allah diledigine vahyediyor.
Allahu Teala dinimizi secip ve görevli kildigi ve konusdugu bir kulundan ögrenmemizi istiyor. Cünkü o kul ayetleri Allahin istedigi gibi acikliyacadir.
Öyleyse asil soru biz dinimizi kimden ögreniyoruz?
Allahin bütün dünyada insanlar icin secip görevli kildiklarindan mi dinimizi ögreniyoruz? Yoksa bu Allahin görevli kildiklarini inkar edip, fakat onlarin makaminda oturupda insanlara din ögretin kisilerden mi? Hem sadece Kuran denecek, Kuran en büyük Mürsiddir denecek, fakat kendileri yillar yili sürün tefsirler yapacak ve insanlara din adina önderlik yapacak.....
Ahzab-67:
Derler ki: "Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarymyza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamiza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sirati Mustakîm’inden) saptik
O zaman Allahin görevli kildigi Veli Mürsidlere nasil ulasacagiz? Onlari Allah secip görevli kildigina göre elbette Hacet Namazi kilip Allah´a soracagiz ve ondan talep edecegiz. Bu konuda Allah isimiz kolay kilmis ve sorumlulugu üstlenmisdir.
Ben kendim Risale-i Nur ile meskul olmuyorum. Fakat orada yazan hersey Kurana tersdir, hicbir faydasi yokdur demek mümkün degil.
Allah razi olsun
REZALEİ NUR desek nasıl olur acaba Kuran okumaktan doğruları görmektenhakikatleri öğrenmektense Biribirlerini pohpohlayarak millete kendi rejkalmlarını yapan cüppeli züppeler dinine inanan bir toplum
Mevlana dedikleri bir hazretin uydurduğu ''Rezalei nur'' la tavan yapmış bir sapıklık
Bu yazınızı eleştiren ve sizi doğru hak yola(?) davet etmek isteyecek olanlar çıkacaktır
Benim tavsiyem sizi eleştirmeden önce Kafalarının içindeki örümceği temizlesinler
tebrik ve teşekkürlerimle