- 1456 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sensizliğin Masallarıyla Ört Bedenimi
Yılların katarlarına tutundu yüreğim, en deli çağlarım mevsimsiz
Gölgeler çektim ömrümün çatılarına, sarıldım sevdaya nedensiz
Kendi yalnızlığımın denizlerini geçemedim, kayboldum dümensiz
Yaşamak ölmekse sensiz, sensizliğe sarılarak da yaşarım nefessiz
Kırık dallar yüzüyor unutulmuş dünlerin sarı sularında. Islanmış anılar, bir kadın gözlerimin yamaçlarında kayıp, uçuşurken aşkın saklandığı küller. Kangren yaralarına el sürmemi bekleme, dudaklarının ağularında ağlarken sarı güller. Sevda yanıklarına söz sürmem yar, unutulmamışsa ah dünler. Yaşamak ağrılı bir keder, yürek zor olanı bilmem neden seçer? Şimdi, yum gözlerini özleme, kırık dalgalar dalları derinine gizler, ruhuma saklanırken sana ait tüm güzellikler.
O derin sessizliğin bulutlarına tutundum ben sensizken. Yokluğunun damarları çekti beni ruhuma dün gece. Her sarılış senin sevgindi ve her bulut sevişmelerimizin yatağı gibiydi. Sevda denilen bu acının tarlasında sen vardın gece boyu yanımda, şafakla dokundum dudağına, kapıldım kadın dalgana, seviştik dakikalarca. Bölündük parsel parsel, dağıldık parçalara ve birleştik bizi bizden eden en sığ menzillerde.
Uzaklardan bir esintiyle ruhuma dolan gözlerimin gülümseyişi ol, sancılarının yeli sokulsun yüreğimin alevine. Yaslı dünlerin güvertelerine ağsın dalgam, dökülsün şiirlerim, özlemim yangınlı gecelerine. Parmaklarındaki şefkate sevda diyeyim, öpüşlerine aşk gülüm. Şarkıların en ölümsüzünü seçeyim asil güzelliğine.
Kırmaya korktuğumuz asil dengelerin kamburuyla geçtik aşkın çöllerini, mataramızda bir yudum hüzün. Çatlak dudaklarımızı dolaşacaktı parmaklarımız, kirli yakamızda birikti onlarca kaygılı dün. Yıkılmış kentlere dönüştük, anlar küskün, avuçlarımızda kalan bir tutam kül. Geceler kanıyor şimdi yorgun yüreklerimizde, umutlarımızı yeşertmiyor doğan yeni bir gün. Sonuçsuz mevsimler soyduk düşlerde, kanıyor her anımsayışta o çok sevdiğimiz gül.
Bir mevsim daha geçti bak, sensizliği yudumlayarak içime çektiğim anların acılarla örülü penceresinden. Seni düşünüşlerimin aksak yollarında bir başıma kalmayı da öğrendim, sen gözlerime yosun gibi ağarak baktıkça. Kimi ağladım, kimi güldüm, çocuk oldum kırdım, asi oldum kırıldım, öfkelerin içinden her gün geçe geçe sana yürüdüm. Her kırılmışlık, her öfkenin zorlu yolu sana getirdi beni. Kimi bir yılkı, kimi yelkenleri yamalı bir beyaz gemiydi. Hiç el sallamadın gidişlerime, hep hoş geldin dedin. Çözüldükçe birbirine daha sıkı bağlanan halatlar gibiydik seninle, darağaçları kurduk sevgimizle, ama hiç birbirimizi asmadık.
Öpülesi dudaklarının uzak yollarına, sen istemediğin, hazır olmadığın için girmedim. Biz, hep içimizdeki o asil yangınları sevdik, sevdikçe birbirimizi istedik, ama asla pes etmedik. Bir veda şarkısı dinlediğimizde, bir vedanın kapsüllerini içimize yerleştirdiğimizde tanrıdan yaşanmamış günler bekledik. Her bekleyiş asır oldu bize, her bekleyişin derin fitilleriyle yandık, girdik birbirimizin içine.
Bir gün, örselenmiş yüreklerimizin şah mat yuvarlanışlarından ve belleğimdeki öfkeli anılardan bir tutam hüzün kalacak. Kendimle konuştuğum, kendimi kendimle tükettiğim o sonsuzluk ormanlarında yürüyüp, yürüdükçe ruhumu dağılmışlıklarla sürüyüp, söküm söküm kendimden söküldüğüm, dinledikçe uzak diyarlara sürüldüğüm masallarımdan bir dosya kalacak yorgun gönlümde.
Talanlanmış ayrılıkların ve mevsim sonu yıkıntıların bulutları geçecek üzerimizden. Sevişmelerin kucağında kaçak okul çocukları gibi kendine küskün, sarılışların hüzünlü şarkılarında atak sevgililer gibi süzgün bakacağız gözlerimize. Zorlu bir yaşamın arsız kelimelerini toplayacağız caddelerden. Tanımsız portrelerde nur’lu sorular yağacak göklerden gönlümüze ve her aşkta cüce kalanların kentlerinde biz yüce sevdaların yankılarını dinleyeceğiz.
Yorgunluğun katranı inen gözlerinin aydınlık iklimlerinde bekleyeceksin sen beni. Kayıp bir kent masalını sürerek avuçlarıma. Yorgun caddelerden geçerek ruhunun odalarına alacaksın yorgun gövdemi, ellerindeki kelimeleri saçlarıma sürerek içime girecek, dudaklarının pastil dokunuşlarıyla beni benden geçireceksin. Sesimizin ıslak sığınaklarında geceler olacak belki de. Belki, yüzünün çizgilerinden yürüyerek, bedeninin tenhalarında seni izleyerek, gelgitlerinin zindanlarında cezalı bir aşık gibi seni bekleyecek bu yürek.
Aşkın limanlarında gemileri yakacak duygusuz korsanlar. Bir yangın meyhanesinde sözcükler yuvarlanacak özlemli yüreğinden. Alacakaranlık kuşaklarını açacağız geçmişin ve ellerini uzatarak kendini anlatacaksın bana, daha ilk yudumda. Her anlatının, her yuvarlanışın avunmalı odalarında biz sessizliğe soyunacağız ve sevişmelere duracağız şafak üzerimize gözyaşlarını damlatana kadar.
Selahattin Yetgin