- 1175 Okunma
- 8 Yorum
- 1 Beğeni
Sessiz Göl
Anılardan
Balık tutma merakım bazen olmadık işlerle uğraşmama neden oluyordu. İlçemizden yedi sekiz kilometre uzakta eski Samsun yolu üzerinde kendiliğinden oluşmuş küçük bir göl vardı. Gölün büyük kısmı sazlarla çevrili olup, kalan kısımlarının içi de su altı bitkileri ile doluydu. Her nasıl olmuşsa gölde birkaç çeşit balık üremeye başlamış, sazanlar en bol ve büyük olanlarıydı. Göl kenarını ve içini su kuşları, leylekler, ördekler mesken tutmuş, kurbağaların çokluğu ise, yılanları ve kuşları etkilemekteydi.
Göl içerisinde hayli büyük sazanlar olduğu dilden dile dolaşmaya başladığında, merakla oltaları hazırlayıp balık tutmak için göle vardım. Epeyce zaman harcamama rağmen, birkaç küçük balık dışında pek bir şey yakalayamadım. Sazların arasında su yüzeyine yakın yüzen ve sazları oynatan sazanları gördükçe aklım gidiyor, uzaklara olta atsam da sazların arasından balıkları almak imkânsız oluyordu. Birkaç kere denedim, fakat boş oltayı bile kurtaramadım. Canım hayli sıkılmış, düşünmeye başlamıştım.
Bot almak istedim, tehlikeli olabilir düşüncesine kapıldım. Su ortasında delinirse orada kalmak vardı. Başka bir şey yapmalıydım ama ne? Aklıma fiber bir tekne yapmak geldi. Fiberin nasıl karıştırıldığını araştırdım ve öğrendiklerimden yararlanıp gerekli malzemeleri de alarak fiber tekne yapmaya başladım. Acemiliğin etkisi ve acele edişim sonucu, garip şekilli bir tekne ortaya çıktı. Arabamın üzerine bir bagaj ayarlayıp, tekneyi bagaja koyarak, Irmak kenarındaki bir su birikintisinde denemeye karar verdim. Tekneyi suya koyup içine bindim derken, bir iki metre gitmiştim ki alabora olup suya gömüldüm. Tekne yapımı başarısız olmuştu. Lakin yılmadım ve tekrar işe başladım. Tekneyi ortadan kesip boyunu uzattım, yanlarına da soğan çuvalları içinde köpük doldurup sıkıca başladım. Çuvallar yırtılmasın diye de bolca polyester sürdüm. Kayığı tekrar denemeye karar verince bu sefer doğruca göle gittim. Ağırlığı tahmini yirmi beş kilo kadar olduğundan kolayca bagaja koyup alabiliyordum. Tekneyi suya atıp içine bindim ve basit tahta küreklerle gölün içine doğru gitmeye başladım. Bu sefer başarılı olmuştum ki, sevinçten neredeyse oynayacaktım. Teknenin devrilme tehlikesi de yoktu. Sıra oltaları hazırlamaya geldi. Yüz metre uzunluğunda oldukça kuvvetli naylon ip alıp sazların arasına dolayıp kuvvetli sazlara bağladım. Üçer beşer metre aralıklarla, bir iki metre uzunluğundaki misina telleri kesip, ucuna kanca bağlayıp yem takarak suya bıraktım, bu iş, üç günümü almıştı. Oltaları yemledikten sonra gölün içinde dolaşıyor, kıyıda çayımı demliyor, zamanımı güzel geçiriyordum, artık bu gölün tiryakisi olmuştum. Derken balık tutmaya da başlamıştım. Tuttuğum balıkları bir çuvala koyup, göl ortasında kurumuş bir ağaca bağlayıp suya bırakıyordum.
Merakımı yenmiş, bu gölden bolca balık tutmayı başarmıştım. Öğrencilerim arabanın üstünde kayığı gördüklerinde şaşırmış, bana mucit adını takmışlardı.
Boş kaldığım zamanlarda vaktimin büyük kısmını burada geçiriyor, göl ekosisteminde yaşayan canlıları doyasıya izliyordum. Özgürlük dolu bir yaşamın hazzına varmıştım. Geceleri de burada kalmaya başlamış ancak yatmak için gölün ortasını tercih ediyordum. Hem göl içinde sivrisinek yoktu, hem de kötü birinin bir kötülüğünden korunmuş oluyordum. Minderleri kayığın içine serip üzerime bir battaniye aldığım zaman, en lüks yataktan daha güzel bir yatakta yatma duygusuna kapılıyordum. Geceleri iki üç saatte bir uyanıp ipi dolaşıyor, balık olup olmadığına bakıyordum. Böyle günlerden biriydi ve bu gölde avlandığım süre içinde, ilk kez böylesine korku dolu anlar yaşamıştım.
Gece iki veya üç sıralarıydı. Uyandım ve oltaları dolaşmak istedim. Elime el fenerini alıp ışığı yaktım, keşke yakmasaydım. Bir anda bir metre uzağımda büyük bir haşırtı ile suların havaya fışkırdığını sandım. Şaşkınlık ve korku ile kaskatı kesildim. Aman Allah’ım dedim, nedir bu? Saniyeler içinde ne olduğunu anlamaya çalıştım. Az sonra uzaklaşan kanat sesleri duydum, işte o an rahatlamıştım. Gecenin karanlığında göle gelen ördek sürüsü yakınıma kadar yüzerek gelmişler ve su içinde uyumaya dalmışlar. El fenerinin ışığı ile büyük korku içinde kalan ördekler aniden su içinden havalanmışlardı. İşte benim el fenerinin ışığında gördüğüm olay tastamam buydu, ancak ben büyük bir korku yaşamıştım.
İnsanlardan ve medeniyetten uzak, doğayla iç içe kalarak, bu küçük fakat şirin gölde, hayatım boyunca yaşadığım en güzel ve huzur dolu günlerim geçti. Özgürce bir yaşamın tadına varmak bu olsa gerek.
1993-1994 Taşova Anılarımdan.
Mehmet Macit
04.02.2013
Samsun
YORUMLAR
insan kayığı sonra el fenerini icad etti ve ördekleri doğallığından etti
mehmetmacit
İlgiyle okudum, demek Mucit mahlasını size çocuklar taktı :)
Bunu da öğrenmiş olduk bu sayede..İyi bir cesaret örneği gölde kayığın içerisinde yatmak, insana büyük bir haz vereceği kesin doğayla başbaşa olmak ama tek başına değil, bir arkadaşla beraber olmuş olsaydınız belki daha büyük bir haz olabilirdi..Mesela göl kıyısında balık yemek çay kahve içmek gibi, ama yine de yılan çiyan akrep vs vs...Cesaretliymişsiniz doğrusu, tebriklerimle Mucit bey ...
mehmetmacit
yorumunuz için teşekkür ederim.
Gülsen Tunçkal
mehmetmacit
efendim balık tutmak için onca uğraş içine girmenize ve sonunda başarıya ulaşmanıza işte azmin zaferi bu olsa gerek tir dedim sabırla yılmadan şimdi hala duruyormu o tekne bari resminide koysaydınızda mucitliğinizi resimde görebilseydik ve böylece mucitliğinizin neden kaynaklandığınıda öğrenmiş olduk güzel paylaşımdı kaleminize sağlık saygılarımla selamlar
mehmetmacit
Doğa ile baş başa kalmış olmak bence dünyadaki en güzel olaydır.
Ama gerçekten de çok korkunç bir deneyim yaşamışsınız..Hayal edince öyle bir durumu korkudan titredim...Her halde ben olsaydım yani ben yaşasaydım öyle bir durumu avaz avaz bağırır çığlık atardım....
Kutlarım paylaşımınızı..saygılar...
mehmetmacit
yorum için çok teşekkür ederim.
Hayat anılarla dolu nice erişmek istediklerimiz vardırki hasret kalıyoruz ama gönüllerimiz her daim
geçmişimizle iç içe dört mevsim gibi adeta havasına göre değişimlikler yaşasada yaşam boyu bir
birinden kopamıyor. Zaman içinde bir sinama perdesi gibi gözlerimizin önünde semadaki kuşlar
misali geçmişimizin her anı kanat çırparak süzüldüğünü hissederiz bazen hüzün bazende tebessümle geçiştiririz. çok güzel hazırlamışınız doğrusu banada hatırlattınız duygulandım
yüreğine sağlık tebrik ederim Selamlarımla hayırlı akşamlar
mehmetmacit
Mehmet Bey, size mucit adını veren bu anınız olduğunu da böylece öğrenmiş olduk. İnsan, emellerine ulaşmak için nasıl mucit oluyor tanık olduk. Anınız ve yazınız çok güzel. Bir de şu ördekler korkutmasa imiş daha da güzel olacakmış ama hayatın içinde her şey mevcut, acı, tatlı, korku, heyecan:)
Bir öğretmenin sayfasında yazı okumak bambaşka bir duygu, imla ve yazı örgüsü anıyı aktarması çok güzel ve içten.
Tebrik ederim Mehmet Bey, saygılarımla...
mehmetmacit
Doğayla başa başa kalmak düşüncesi zaman zaman hepimizin içini sarıyor muhakkak. Çünkü doğal yaşamın, kuş seslerinin insan ruhunu tedavi eden bir yanı var. Elbetteki böyle anlarda hissedilen en güzel duygu özgürlük. Ama sanırım tüm bunların yanında birazda cesur olmak gerekiyor. Şahsen ben bunları yapamazdım. Ama düşünmesi bile güzeldi.
Teşekkür ve tebriklerimi bıraktım güzel sayfaya.
Saygılarımla.
mehmetmacit
Bizim burada bir baraj var ve ben hala yeni yaptığım uydurma tekneyle bu baraja gitmekteyim.Doğal güzelliklere doyulmuyor.hele çadırda kaldığım gecelerde, gece boyu yanan ateşin etrafında oturmak, saniyeleri saymak, zaman zaman ürpermek ve doğanın o gizemli güzelliğine sarılmak...
yorum için teşekkür ederim.