- 530 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sokrat ile meraklı Eşek Arısı-18
Sokrat: Merhaba Meraklı Eşek Arısı!
Meraklı Eşek Arısı: Merhaba Sokrat! Bugün tartışmak, daha doğrusu senin de görüşlerini öğrenmek istediğim bir konu var: Bir bilim adamının başına gelen olayı okudum ve ona yapılan haksızlık beni çok etkiledi.
Sokrat: Tarih, bilim adamlarına, filozoflara, sanatçılara, yazarlara, şairlere yapılan haksızlıklarla doludur. Lafı ben alırsam kolay kolay susmam. O nedenle en iyisi sen o olayı anlat bana.
Meraklı Eşek Arısı: Kimya alanında deha sayılan yanlış hatırlamıyorsam on sekizinci yüzyılın sonlarına doğru yaşamış olan bir bilim adamı, o dönemin devrim mahkemeleri tarafından devrim karşıtı olmak ve vergi toplamada usulsüzlük yapmakla suçlanır ve idama mahkûm edilir.
Sokrat: Demek ki anlattığın olay Fransız İhtilalinden hemen sonra cereyan etmiş.
Meraklı Eşek Arısı: Evet öyle.Bilim adamını kurtarmak isteyen dostlarıçok uğraşırlar ama çabaları bir sonuç vermez. Bunun üzerine arkadaşlarının Fransa’nın onuru değerli bir bilim adamı olduğunu yazarak mahkemeye bir dilekçe ile başvururlar ve bağışlanmasını isterler. Yargıcın onlara verdiği cevap "Cumhuriyet’in bilginlere ihtiyacı yoktur!" olur. Sonunda 51 yaşında iken, "devrim" adına bu bilim adamının kafası giyotinle uçurulur. Burada beni esas etkileyen olaylar ise şunlar oldu: Bu bilim adamını giyotine götürmek üzere cellat yanına geldiğinde nerede kaldığını unutmamak için okuduğu kitabın arasına bir ayraç koyması ve idamından önce bir matematikçi arkadaşını çağırarak “Kafam sepete düştüğünde gözlerime bak. Eğer iki kere göz kırparsam; insanın kafası kesildikten sonra bir süre daha beyin düşünmeye devam etmekte demektir" demesidir.
Sokrat: Böyle bir durumda bile bilimsel deney yapmayı düşünebilen gerçek bir bilim adamıymış. Kafası kesildikten sonra gözlerini iki kere kırpmış mı?
Meraklı Eşek Arısı: Evet, kafa kesildiğindesepete düşüyor ve iki kere göz kırpıyor. Bunun canlı tanığı olan matematikçi diyor ki: "Onun son saniyedeki ispat arayışı, bilimselliğin yüzyıllar sürecek meşalesidir. Ama o yobaz kafalar asırlarca karanlıkta sürünecekler, insanlığı da süründürecekler" Bir gökbilimci de "Kafasının koparılması için bütün gereken yalnızca bir saniyeydi. Onunki gibi bir kafanın bir daha gelmesi için belki yüzyıl bile yetmeyecek " sözleriyle üzüntüsünü dile getirmiş. Onu giyotine gönderen yargıç da birkaç gün sonra aynı akibete uğramış yani idam edilmiş.
Sokrat: Galileo de idam edilecekti, ancak son anda görüşlerinden vaz geçerek hayatını kurtarabildi.
Meraklı Eşek Arısı: Bu yüzden Galileo’yi korkaklıkla suçlayanlar da var.
Sokrat: Ben bu suçlamalara katılmıyorum. Çünkü Galileo’nin bu kararı hangi şartlar altında verdiğini bilmek gerekir. Ayrıca onun hayatını bir şekilde kurtarması bilim açısından zarar değil kâr olmuştur.
Meraklı Eşek Arısı: Onu neden idam etmek istemişlerdi?
Sokrat: Galileo(1564-1642), kendisinden önce Copernicus’un öne sürdüğü güneş merkezli evren kuramını benimsemiş ve bu nedenle Vatikan kilisesi tarafından iki defa yargılanmıştı. Çünkü kilise dünya merkezli bir evren anlayışını savunuyordu ve Copernicus teorisini dine aykırı buluyordu. 1614’te ilk mahkemesinde görüşlerini yayması ve öğretmesi yasaklanmış, 1632’de yazdığı bir kitap nedeniyle yargılanması sonucu ömür boyu ev hapsine mahkûm edilmişti. Aslında Galileo’ya verilen ceza idamdı, ama “Dünyanın güneş etrafında dönmediğini” beyan etmesi üzerine hayatı bağışlanmıştı.
Meraklı Eşek Arısı: Demek ki, dine aykırı bir düşünce ortaya atanlar bunu hayatlarıyla ödemek zorunda kalmışlar.
Sokrat: Maalesef öyle. Daha da kötüleri var. Mesela Bruno’nun başına gelenler… Bruno (1548-1600), evrenin sonsuz olduğunu ve evrende dünyadan başka gezegenler bulunduğunu söylediği için 1600 yılında Roma Katolik Kilisesi’nin Engizisyon mahkemesinde yargılanıp sapkın ilan edilerek idamına karar verilmiş. Mahkeme kararı nedeniyle Bruno, Roma’da diri diri yakılarak infaz edildi. Oysa Bruno’ya düşüncelerinden vazgeçmesi ve sonsuz evren görüşünün din sapkınlığı olduğunu kabul etmesi durumunda kilise tarafından affedileceği söylenmişti. Ama o, gördüğü bütün işkencelere karşın, görüşlerinden taviz vermedi.
Meraklı Eşek Arısı: Sonu gerçekten de çok kötü olmuş.
Sokrat: Bir örnekten daha bahsedeyim: Thomas More(1478-1535). İngiliz devlet adamı ve aynı zamanda bir hukukçu. Ütopya’nın yazarı. Lordlar Kamarası Başkanlığı’na kadar yükseldi. Önce kralın boşanıp yeniden evlenmesine karşı çıktığı için hapsedildi, sonra da İngiliz Kralı VIII. Henry’yi kilisenin başı olarak kabul etmediği için ölüm cezasına çarptırılarak 1535 yılında kafası giyotinle kesilerek idam edildi. Thomas More, giyotine başını koyarken celladın heyecanlandığını görüp ona dedi ki: “Senin bir suçun yok, sen sadece görevini yapıyorsun. Yalnız, şu sakalımı düzelt de başım kesilirken o da kesilmesin. Çünkü suçlu olan benim, sakalım değil.”
Meraklı Eşek Arısı: İnsanların çoğu onları takdir etmekle birlikte aynı durumla kendileri karşılaştıklarında onlar gibi davranmayacaklardır. Çünkü insanlar yaşamayı ideallerinden daha üstün tutarlar.
Sokrat: Onlar tarihteki saygın yerlerini aldılar, ama bu haksızlıkları yapanları hatırlayan var mı? Yok.
Meraklı Eşek Arısı: Bütün suç bu yanlış karaları veren yargıçlarda mı?
Sokrat: Hayır.Aslında burada önemli olan kişiler de değildir; zihniyettir. Tarihin her döneminde dogmatik zihniyet, aydınlığı boğmak istemiştir. Çünkü dogmatik düşünce, eleştiriyi sevmez. O nedenle de sorgulayan kafaları ya kopartır ya da hapishane ve zindanlarda çürütür.
Meraklı Eşek Arısı: Seni de haksız yere suçlamışlar ve ölüm cezasına çarptırmışlardı. Bu konuyu anlatmak ister misin?
Sokrat: Hayır istemiyorum. Belki daha sonra…
Meraklı Eşek Arısı: Neden?
Sokrat: Çünkü bugün yeterince üzücü olaylardan bahsettik. Bunlara bir dram daha eklemeyelim.
Meraklı Eşek Arısı: Daha önce konuştuk, ama sevgi konusunda bir yazı okumuştum. Bununla ilgili görüşlerini almak isterim. Olur mu?
Sokrat: Tabii olur. Söyle!
Meraklı Eşek Arısı: Not etmiştim. Okuyayım. Bir yazar diyor ki: “Önünden süzülerek geçen gemiye sinirleniyorsun, kıyıya yanaşıp da seni almadığı için. Sevdiğine güceniyorsun, sevginden haberi olmadığı için. Gücenme. Çünkü onun kalbi de bir gemi ve maalesef her limana yanaşmıyor.”
Sokrat: Etkileyici. Sevgi gemisini limanımıza yanaştırmanın bir yolunu bulmalıyız.
Meraklı Eşek Arısı: Nasıl?
Sokrat: Bazen bir fırtına o gemiyi bizim limanımıza yanaşmak zorunda bırakabilir. Böyle olduysa çok dikkatli davranmalı. Çünkü fırtına nedeniyle gemide çok ciddi hasarlar meydana gelmiş olabilir ve biz de bunları giderecek özelliklere sahip değilsek acıklı bir sonla karşı karşıya kalabiliriz. Yani limanda demirliyken o geminin batmasına sebep olabiliriz.
Meraklı Eşek Arısı: Buradaki batan gemi, eski sevgilinin açtığı yara kapanmamışken yeni sevgiliden de darbe yiyen âşık mıdır?
Sokrat: Anlayışından dolayı kutlarım.
Meraklı Eşek Arısı: Öyleyse sevgili olmak da kişiye bazı ödevler yüklüyor.
Sokrat: Evet. Sevgili olmak, herkesin harcı değildir. “Kalpteki ateş kimi yakarsa sevgili odur.” Yargısına katılırım, ama sevgiyi, aşkı sürdürebilmek için tek başına kalpteki ateş yetmez.
Meraklı Eşek Arısı: Sevgi, sadece sevgiliye karşı duyulan bir duygu da değil. Diğer insanlara, hayvanlara ve hatta doğaya karşı da duyulabilir değil mi?
Sokrat: Evet.
Meraklı Eşek Arısı: İyilik mi sevgi mi Sokrat?
Sokrat: Kırk katır mı kırk satır mı?
Meraklı Eşek Arısı: Bu nasıl cevap böyle?
Sokrat: Beğenmediğin bir cevapla karşılaştığında ilk işin sorduğun soruya bakmak olsun.
Meraklı Eşek Arısı: Çok çabuk sinirleniyorsun!
Sokrat: Bağışla, elimde değil! Böyle sorular beni kızdırıyor. Çünkü sevgi ve iyilik biri diğerine tercih edilemeyecek duygu ve değerlerdir.
Meraklı Eşek Arısı: Aslında ben de pek bulunmayan şeyler ya!
Sokrat: Orası belli olmaz. Bak, Oruç Baba bir hikâyesinin başında demiş ki: “ Sizin evinizde de mutlaka en az bir tane “iyilik çiçeği” vardır. Sakın ola ki yanlışlıkla çöpe atmış olmayasınız….”
Meraklı Eşek Arısı: Devamını da dinlemek isterim.
Sokrat: Anlatayım: “İnsanlar, kendilerince fazla olduğunu düşündükleri şeyleri evlerinden sokağa atmaya karar verdiler. En az olmasına rağmen “iyilik”ten işe başladılar. Gariban bir çöpçü de sabırla bu atılan iyilikleri süpürdü ve küçük bir kovanın içine koydu. Bir müddet sonra, iyilikten boşalan yerlere kötülük doldu ve bunlar her tarafı sardı. Bunun üzerine insanlar bu sefer de, kötülüklerden kendilerini sakınmak için kötülük korumaları tuttular. Bu korumalar da kötülük yapmaya başlayınca çareler aradılar. Bu arayışları sırasında kötülüklerden etkilenmeyen, koruması olmayan, yoksul ama mutlu bir yaşam süren kişinin sadece gariban çöpçü olduğunu fark ettiler. Herkes bunu nasıl başardığını merak ediyordu. Evine gittiler ve sordular. O da anlattı: -Kovaya topladığım iyilikleri eve götürdüm. Birkaç gün sonra su almak için kova gerekti. İstemeyerek de olsa kovanın içindekileri bahçeye gömdüm. Ertesi sabah bahçem iyilik çiçekleriyle doldu. Bunun üzerine herkes, gariban çöpçünün bahçesinden bir tane “iyilik çiçeği” aldı, bir saksıya ekti ve bütün kötülükler aniden yok oluverdi. “
Meraklı Eşek Arısı: Ben de mi bahçeme bir iyilik çiçeği eksem acaba?
Sokrat: Yanlış yere ekmiş olursun.
Meraklı Eşek Arısı: Başkaları bahçesine ekince yanlış olmuyor da, ben ekince mi olacak? Ekebileceğim doğru yer neresi öyleyse?
Sokrat: Kalbine ekmelisin.
Meraklı Eşek Arısı: Kalbime iyilik çiçeklerini nasıl ekeceğim.
Sokrat: Farkında değilsin ama belki de ekmişsindir bile… Sabırla bekleme tutmasını. Bitirelim mi? Hoşça kal. Konuşmamızı şu sözle bağlayayım: Ey insanoğlu bil ki, yıldızlar senin için parlamıyor, güneş senin için doğmuyor ve dünya senin için dönmüyor! Ama istersen sen de yıldızları parlatabilirsin, güneşi doğdurabilirsin ve dünyayı döndürebilirsin. Nasıl mı? Bir kalbe girerek… Çünkü her kalpte yıldızlar, güneş ve bir de dünya vardır, tabii görmesini bilen için…
Meraklı Eşek Arısı: Galiba verdiğin mesajı anladım. Güle güle Sokrat!
● ● ●
YORUMLAR
Faruk hocam merhaba. Düşünürlerin ve bilim adamlarının faydası tüm insanlığadır hocam. İyi işlemişsiniz..Yazının bitiminde de bir kalbe girmenin ne kadar değerli olduğunu vurgulamışınız. Tebrik ederim insanlık adına verdiğiniz çaba için.Saygı ve selamlarımla...
Ömer Faruk Hüsmüllü
Bilimin ve bilim adamlarının değerini, önemi anlamayan toplumlar tarih sahnesindeki varlıklarını uzun süre devam ettirememişlerdir.
Dilerim bu hatayı çağdaş diye nitelendirdiğimiz toplumlar da yapmazlar.
Selam, sevgi ve saygılarımla...