Bazen haksızlık etmekle suçlarım kendimi
....Çıraktım fakat bazen haksızlık etmekle suçlarım kendimi….
Anacığım uyandırdığında saat sabahın yedisini gösteriyor du , dışarıda ki soğuk içeride iyice kendini göstermiş yorganıma sıkıca sarılmıştım . İçeriden güzel kokular geliyor annemin kuzine fırınında ki “”kıkırdak”” tabağının keskin kokusu ekmeğin lezzetli buğusu içimi gıcıklatıyordu yinede bir beş dakika daha yatabilmek o anı yaşamak bana iyi gelirdi sanırım , fakat anacığımın sıkıntısı da, işe gitmeden bana bir lokma bir şeyler yedirmek ti. Her seferinde de mutlaka yedirmeden dışarı bırakmazdı , Bıkmıştı sanırım benim beş dakikalar ımdan..
Şubat ayının keskin soğuğu yerde diz boyu kar yollar cam gibi buz , diz boyu demem benim diz boyum çocukluğumun belki 30 belki 40 santim bilemiyorum , otobüsü beklerken ayaklarımın uyuştuğunu hissettim soğuktan karda başlamıştı aynı zaman da arabalar kar üstünde gitmeye başlamış yoğunlukta artmıştı . Beklediğim saatten 15 dakika geç geldi otobüs bindim tamamen dolmuştu iki otobüs yolcusu bir arabadaydı . Konyalılar bilir eski sanayi girişi zor geçtik aydınlık evlere doğru bir fırtına bir tipi başladı aydınlık evler girişinde şöfor dahafazla gidemem dedi inen indi inmeyen geri döndü. Peki ben nerdeydim çırak dükkan açacak ya sobayı yakacak ya yoksa usta kızar ya.. Tabi ki inenlerin arasındaydım..
Yolum demirciler sanayi ben Karatay sanayideyim inenlerin hepsi birden dağılıp kayboldular bende atkımı yüzüme sardım bismillah deyip düştüm yola diz boyu dediğim kar boyuma geliyor yolumu değiştiriyorum sokak aralarından nasılsa giderim umuduyla O soğukta kanter içinde kaldım gittiğim yol 1 kilometre gideceğim yol nerdeyse 3 km bir karar vermem lazım ya gideceğim ya döneceğim . Çok korkak biri değildim ne bileyim işte karanlıktan , mezarlıktan,sessizlikten,başka mahalle çocuklarından . fakat orada ilerisini bırakın otobüse bindiğim yere dönemiyeceğim den korktum ve kararım geri dönmekten yana oldu…
Gözümü açtığımda aydınlık evler taksi durağındaydım oraya nasıl geldiğimi bilmiyorum ağaçtan yapılmış beş veya altı kişilik bir kulübeydi saate takıldı gözüm yedi buçuk ta evden çıkmıştım on iki ye yirmi vardı gözlerim doldu ağladım neye ağladığımı bilmiyordum ustamın bana kızacağınamı , işe gidemediğimemi,donup öleceğim sandığımamı bilemiyorum aklıma gelen bin türlü soru vardı . Sanırım birtanesi beni beni etkileyen sorulardandı sabahları anneme yaptığım eziyet ne mi 5 dakika daha…
İki gün sonra İşyerime gittim anladığıma göre benden başka kimse evden dışarı çıkmamıştı fakat benim bir küpem vardı kulağımda artık anacığıma bir daha asla 5 dakika daha yatayım demiyecektim. İşte bazen haksızlık etmekle suçlarım kendimi iyiki o gün ben işe gitmek için evden çıkmışım.
“”” Kıkırdak J) Ne olduğunu Konyalı bilir bilmeyenler için ne olduğunu söyleyeyim istedim.
Zalim yokluk yokluğun gözü çıksın derler ya işte benim diyebilecek lerimden birisi kıkırdak ( koyunun kuyruk kısmının yağını çıkartırlar yağı kuşbaşı doğrayıp kazanda kaynatır lar işte kıkırdak bu yağ çıkarıldıktan sonraki kalan yani erimeyen kısmıdır ) Çocuklukta sabahları ısıtılıp kahvaltıya önümüze gelen lerdendi.
Ahmet Erginer den Yaşanmış hikayeler.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.