- 909 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YIL 1955 GARPTEN ŞARKA BİR GELİN GELDİ(101 KADIN 101 YAŞAM HİKAYESİ KİTABIMIZDA YAYINLANAN HİKAYEM)
Hayatın en güzel çağları yirmili yaşlarıdır. Gerçekten hayatının uzun yıllarını yaşamış kime sorarsanız sorun hep aynı cevabı alırsınız .Bende o yaşlarda babamın emeklisi ile İstanbuldan anadoluya memleketimize yerleşmek üzere gelirken hayatımın en zor günlerini yaşıyacağımı bilemezdim çocukluğum batı illerinde bazen ilçelerinde babamın görevi sebebi ile özgür ama sade,özgür ama sınırlı aynı zamanda sorumluluklarını bilen biri olarak geçirmiş marifetli, kibar,moda eğitimi yanı sıra dikiş nakış ve zerafet eğitimi almış bir genç kızdım.Siyah saçlarının kıvrım kıvrım lülelerini omuzlarında taşıyan okka gibi burnu yay gibi kaşlarıyla badem gözleri karşıdan bakanları hayran bırakan zerafetiyle memleketinin “naylon bebek”ünvanını alan tek genç kız olarak herhalde bir ben vardım.
Bu güzel ilimizi çok özlemiştik yerleşir yerleşmez konu komşumuzun davetleri ağarlamaları bizi ziyadesi ile mutlu ediyordu insanların bizlere daha bir başka önem vermeleri belliki yıllar önce ayrıldığımız memleketimize daha çabuk ısınmamızı sağlaması içindi.Memleketimizde doğmuştuk fakat hiç yaşamamıştık yedi kardeştik her birimiz ayrı illerde doğmuş doğduğumuz illerde yaşamamıştık o dönemlerde savaş sonrası ülke müfusunun az olması sebebi ile çocuk teşfik maaşı verilir nufus artışı sağlanırdı benim ailemde bu teşvikle ailede çocuk sayımızı artırmış kardeş bolluğu ile bizlere mutluluk yaşatmış .Babamın babası büyük dedem devlet hizmetinde çalışmış evlatlarıda kendi gibi memur olmuş her biri ülkemin bir başka şehrinde görev yaptıkları için bizim bu güzel ilimizde dede evinden başka hiçbir tanıdığımız yoktu sadece annemin birkaç uzak akrabaları ve babamın çocukluk arkadaşları dışında ve biz çocukların yeni tanıdığımız komşularımızla yeni bir hayata başlamaktaydık.
Günlerimiz çevremizi tanımakla geçiyordu ben aneminde yardımıyla evimizi yerleştirirken Ermenilerden kalma güzel iki katlı ahşabı çok kullandıkları cumbalı evimizin üst katında en küçük odayı kendime ayırmış oraya koyduğum dikiş makinamı aynamı biçki masamı yerleştirip küçük atölyemi hazırlamış yarım işlerimin bitirme çabasına girmiştim komşularımızın genç kızlarının ziyaretleri ile onlarında siparişlerini dikmekteydim bu bazen bir gelinlik bazen bir nişan tuvaleti bazen günlük elbise oluyordu mesleğimi çok severek yapardım hayalim nişan tuvaletimi,gelinliğimi kendim dikmekti bu güzel sanatım memleketimizde ün salmaya başlamıştı İstanbullu terzi diye tanınır olmuştum evet bu mesleği çok seviyordum fakat birde içimde bir başka meslek aşkı vardı Baba mesleği.Babam başkomser olarak emekli olmuştu bende hep polis olmak isterdim babama hep yalvarır
-Baba nolur gidip müracaat edelim bak sınavsız kadın polis alacaklarmış sen söyledin diyip yalvarmaktan yorulmuştum babamsa
- Kızım ne güzel mesleğin var terzisin dediysede,ben yalvarmalarımla babamı ikna etmiştim ve sözünü almıştım
Babam:
-Pazartesi günü git vesikalık fotoğraf çektir demişti. Hafta sonunun bitmesini iple çektim pazartesi günü fotoğraf çekilmiş evraklarımızı hazırlamaya başlamıştım o dönemlerde tek tük kadın polisler görev almaya başlamışlardı çok mutlu idim .
Benim işlemlerimin sürdüğü günlerde babam arkadaşları ile birlikte gezinirken bir ilçede görev yaptığı dönemlerde o ilçenin kaymakamı olan kendisi de babam gibi emekli olmuş arkadaşını görür ısrar eder alıp evimize getirir o gün misafirimizde çok mutlu babamda;Saatlerce eski günlerden konuştular bizleri tek tek hatırlamıştı bu amca oda çocuklarından bahsetti bu sakin kibar beyefendi amcayı bizlerde çok sevmiştik giderken babam misafirini uğurlamak üzere evden birlikte ayrıldılar. Babamın eve dönüşü bir hayli geç olmuştu döndüğünde çok düşünceliydi hiç bir şey konuşmadı bizlerle;içeri girdi
-Hanım yatmadınızmı dedi
-Herkez odasına bakalım ve odasına yöneldi içim içimi yemişti babamı üzen neydi diye odama gittim dikişlerimi tolarladım kapımı kilitledim bunu hep yapardım küçük kardeşim odama girip bir kaza olmasın diye ,hazırlandım yatağıma girdim sabah olunca annemden babamın bu halinin sebebini öğrenirim diye düşündüm.
Sabah olunca ilk iş kahvaltıyı hazırlayıp annemlerin oda kapısına yöneldim annem ve babamın konuşmaları hararetliydi annem sitemliydi
-Bey nasıl bir söz verirsin gençler birbirini görmeden olmaz olamaz
-Ya hanım tanırlar dur hele bir oldu bittiye getirme işi
-Olmaz ben razı değilim daha buraya alışamadı kızlar şimdi burdanda münhal yerler herkezin unuttuğu memleket ne eder nasıl eder yavrumuz orda dilimizi konuşan insanlar bile çok az yapma etme
-Sende bilirsin kaymakam bey çok kibar bir bey eşinide severdik evlatlarıda onlar gibidir bize değer verirler ben iyi dileklerle olur dedim kızımızda olur der o bizim verdiğimiz karara karşı gelmez baktık orada yapamadı onları buraya aldırırız burda iş buluruz hallederiz sen üzülme okumuş insanlar inançlı insanlar bak arkadaşım hala aynı kibar adam"üzerime kaynar sular dökülmüştü geldiğim günden berri her gün bir dünürcü gelir giderdi her gelene bir kurp takan annem ve babam haberim olmadan beni vermeye söz vermişti koşarak odama girdim hıçkırıklarla ağlamaya başladım böyle birşey nasıl olurdu iki ablamda severek evlenmişti hatta benden küçük kız kardeşim bile sevmiş diretmiş evlenmişti ben evlenmek gibi bir düşüncem yokken hala polis olma sevdası yaşıyorken bana bunu nasıl yaparlardı inanamıyordum hayatta en çok sevdiğim adam babam tek varlığım onu dünyalara değişemem onu asla kıramam ben ona nasıl hayır diyecektim bu konuda nasıl benim fikrimi sormaz babamın bu arkadaşı demek ki kıramıyacağı değerde önemli biri olmalı yoksa asla babam bunu yapmazdı diyede ara ara teselli oluyordum ağlamaktan yorulmuştum kardeşim kapıyı çalarak beni çağırdı elimi yüzümü yıkayıp mutfağa girdim annem ile babam masa başında kahvaltıya başlamak üzere beni bekliyorlardı babamın başı önde annemde yüzükleri ile oynuyordu belliki babam birşey söylemiyecekti bana,sanki ardından birileri kovarcasına kahvaltısını yapıpyazıhanesine ( buraya geldiğimizde açmış olduğu arzuhalci dükkanına )gitmek için kalktı ceketini aradı bir an gözleri.Annem kırgındı belliki uğurlamak için yerinden kalkmadı ,ben fırladım
-gidiyormusun babacığım dedim
-Evet dedi
-Doymadan kalktın sanki
-Akşama ne istersin n yapalım ,her gün menüyü annem babama sorardı bu kez ben sordum birde annem hep söylerdi "bana yardımcı ol bari ne yapacağımı söyle birde onu düşündürme bana"diye
-Hamalla birşeyler gönderirim siz yapın ne isterseniz ikisninde kafaları karışıktı babam yalnış bir karar almış annem kırgın ben üzgün fakat gerçeği daha bilmiyordum babam kapıdan çıkar çıkmaz sofraya döndüm annem küçük kardeşimi doyurmuş odasına göndermekle meşkuldu aylardan ağostostu,ayın sonlarına doğru geliyorduk anneme döndüm
-Anne bugün ben biraz babamın yanına gidecem resimlerim çıktıysa alırım sonra yazıhaneye giderim dilekçemi babam yazar sonrada birkikte götürüp karakola teslim ederiz , olur değilmi ?
Annemin nihayet suskunluğunu bozdu
-Kızım işler değişti dur bakalım baban bize sormadan bir işler becermiş bakarsın o resimler senin nikah resimlerin olur dur bakalım"dedi
-Ne demek anne babam nasıl böyle bişi yapar inanmam
-Dün gelen amca varya o bizim eski dostumuz çok iyi insanlar evladı için seni istemiş sıkıntı çekmez kızınız namazlı niyazlı oğlumuz demiş sende öyle insanları seversin içkisi kumarı yokmuş kahve nedir bilmezlermiş sanatıda senin gibi terziymiş evlatdını güzel yetiştirmiş belliki hayırlısı olsun baban seni çok sever belliki uygun görmüş söz vermiş . Hiç bir şey söyliyememiştim anneme sanki ağzım dilim bağlanmıştı onca memleketin ileri gelenleri varken isteyenlerin biri gidip diğeri gelirken onlara olmaz diyen bizimkiler yüzünü bile hatırlayamadıkları huyunu suyunu bilmedikleri bu çocuğa olur demişlerdi .Ben nasıl babamla konuşacaktım onu üzmek en büyük korkumdu zaten küçük kız kardeşimin direterek evlenmesi onu aylarca üzüntüler içinde bırakmıştı bu üzüntüleri birlikte yaşamıştık bir daha yaşasın istemem kıyamam onlara ve bende babam üzülmesin diye sesiz kalacaktım neydi Allahım kader bumuydu ağzım dilim bağlanmıştı.Gel gitler yaşıyordum üzmeden konuşabilirmiyim diye biri git konuş dese belki bir cesaret bu ortamı benmi sağlamalıydın diye düşündüm ve
-Babamla konuşmalıyım diye anneme döndüm
-Ayıp yavrum dedi baban seni senden daha çok düşünür.cesaretim yine kırıldı durdum düşündüm hala inanamıyordum benden büyük iki ablam sevdikleri ile evlenmişlerdi bir küçük kız kardeşim diretmiş ve oda sevdiği ile evlenmişti benim belki sevdiğim yoktu fakat hayallerim vardı böyle olmamalı idi önce görmeliydim sonra sevmeliydim biraz özlemeliydim evet bunun adı aştı aşık olmalıydım nazlanmalıydım şartlarım olmalıydı öyle gelişi güzel yaşamamıştım ben annemin babamın biricik kuzusuydum hastalanınca 7 kurban kesilmiş bana bu çok seven annem ve babam değer verilen bir evlat olduğumu biliyorum şimdi bu olanlar nedir Allahım sen yardım et bana merakla mahcupluk arası yaşadıklarım beni ziyadesi ile üzüyordu, iki yaş küçük oğlan kardeşim sanki ikizim,benim can arkadaşımla hergün bu konuyu konuşur olmuştuk ,birgün dikişlerimle meşkul iken kapımı bir hışımla açtı,
-Babamla konuşup bu konunun kapanmasını istiyorum ben seni tanımadığım kimselere veremem dedi ve babamın karşısına dikildi ve odamdan çıktı ardından hızlıca seszce koşrcasına yürüdüm durduramadım
-Baba senin aldığın bu karar bizi çok üzüyor ablamda çok üzgün seni üzmemek için konuşmuyor ama günden güne eriyor yemeden içmeden kesildi
-Bir istediği mi var ablanın
-Hayır baba yok böyle biri fakat sen böyle bir şey yapmazdın bu nasıl bir evlilik ondan büyükler böyle evlenmedi bu kız çok içli hakkını savunamaz kimseye karşı gelemez ezilir,durdu düşündü
-Herkes kaderini yaşar yavrum söz ağızdan çıktı birkere bu değerli arkadaşımı kıramadım eminim bunca üzüldüğünüze değmiyecek beni yalnız uzaklık üzüyor fakat arkadaşım onun sözünü verdi( kızınız isterse buraya yerleşirler hele bir sene bizimle kalsınlar gerisi kolay )üzüntü yapmayın kızıda ürkütmeyin bakın bizler senelerce gurbette ailelerimizden uzaklarda tek başımıza tainle dolaştık hayat böyle çocuğum,dedi konuşmanın yarısını oda kapımdan duymuştum,kapattım kapımı içime bir hüzün çoktü biraz sonra kardeşim başı önünde odama geldi üzgündü nasıl bir kısmetse buna rıza göstermek kader olmuştu artık onbeş gün sonra kalabalık bir insan topluluğu kapımızda idi ve ben o zaman damat adayımı gördüm kızıl saçlı narin yapılı uzun sayılmasada 175 boylarında bir beydi neyse dedim bende beş altı santim uzun duruyordu fakat adayım babasına hiç benzemiyordu görüntü ve davranışı ile babası minyon kibar nazik hatırşinas bir insan idi bunu bakarken bile anlıyabiliyordunuz oğlu ise çok sert bir görüntüsü vardı yalnız saygı gösterisinin nedense oldukca yapmacık olduğunu düşündürmüştü bana çünkü kardeşleri bile adayımdan daha samimiydiler amcaları dayıları kardeşleri yengeleri vel hasıl yirmi sekiz, otuz kişilik bir gurup idi gelenler biz ilk tanışma,görüşme çok kalabalık gelmişler dedik, birde baktıkki meğer nişan için gelmişler
-Babam söz verdik bukadar çabuk olmaz bizler daha konuyu etraflı konuşmadık ;gibi sözlerle uzatmak istediyse de oğlanın babası ve amcası
-Biz bu işi kıştan önce bitirmektir gayemiz dediler ;Böyle güzel bir kızı kaçırırız elimizden.Kardeşimle akrabalığın fırsatı çıkmış karşıma Allah hayırlısı ile nasip eder inşallah biz bu işi tamam etmeden gitmeyiz komserim dediler direttiler.
Kendime bir tuvalet dikmiştim ama bu benim nişan tuvaletim değildi okulumuzun mezuniyet törenindeki tuvaletimdi , nişan tuvaleti dikmeme bile zaman vermemişlerdi çok üzgündüm telaşlıydım mahcuptum başıma neler geleceği meçul bize yakışmayan bir cehalet ile çıkarılmıştım bir dönülmez yola.
Gelenler akrabalarının evlerinde konakladılar bizde hüzünlü bir hazırlık herkes şaşkın komşular hayret içinde ertesi gün bir kuaför arkadaşın yardımı ile saçlar tarandı makyaj yapıldı beni apar topar hazırladılar onlar öğlen sonrası dökülüp geldiler nişan hediyeleri ile iki taktak bir patpat oldu bittiye getirip hayellerimin en küçük bir çeyreğinde olmayan bir merasimle işi bitirip akşamı dağıldılar ne neler olduğumu bildim nede ne olacagımı hiç bir adetimizin uymadığı bu babamın uygun gördüğü ikinci ailem ile ben nasıl akraba olacaktım bu oldu bitti işinden babamda rahatsız idi bu iş bitirebileceği umudunu taşımaya başladım fakat annen bu kez hiddetlendi "efendi bu işi sen çocuk oyunumu sandın kızımızın adını dilleremi düşüreceksin bu işin öncesi olmayacaktı bundan sonra dediğin gibi herkez kaderini yaşar haydi buyur bakalım" dedi ve konu birdaha açılmamak üzere kapandı. birileri benim hakkımda kararlar alıyor uyguluyor ve ben kurbanlık kuzu misali herşeyi yaşıyordum.Aradan bir ay gibi bir zaman geçmişti olan biteni içime sindirmeye çalışıyordum ve artık eksiklerimi tamamlamaya başlamıştım örtülerimin oyaları eksikti onları hazırladım karyola takımım yarımdı onu bitirdim vs vs ama içimden gelinlik dikmek hiç gelmiyordu zaten gelenlerde
-Şehrimizin en güzel gelinliğini alacağız siz gelinimizi sakın üzmeyin demişlerdi,ben üzüleceğim kadar üzgündün istekte yoktu zaten nişanın üzerinden iki buçuk ay geçmiştiki babam bir mektup alır dünüründen.
-Kasım ayı ortası gibi gelinimizi almaya geliyoruz.Herkes kırgın hiç yakışmamış bir merasim yine tekrarlanacak babam yaptığı bu yanlışın cezasını benim çekmemi nasıl reva gördüğünün hesabımnı yaşamakta idi üzgündü o üzüldükce bende üzülüyordum babacığıma hiç kıyamıyordum modern hayat yaşamaya azmetmiş bir aile olarak bu klasik yaşam ürkütücü gelmekte idi bizlere geri dönüşü büyük bir ahlak çöküntüsü kabul eden toplumun içinde yaşıyorduk imkansızlık yasa idi sanki herşey bir anda oldu o gün gelmişti ve yine aynı kadro fazlası davula zurnacıları idi .Ben gelinlik beklerken yöre kıyafetlerinin en güzeli denilen giysiler giydirildim bu giysiler katkat giyilmesinin avantajı o soğuk kış gününde sıcak tutması idi başka bir özeliği yoktu benim için.Babamın cami hocası olan çok sevdiğimiz hacı amcamızın nikahımızı kıyması ile okunan dualarla önce Allahıma emanet edilip sonra kayınpederime teslim edildim ve gelin alayına katılarak yola koyulmadan önce babamın "hakkını helal et "demesi okadar can yakıcı idiki küçük kardeşimin ablamın "gidişini görmek istemiyorum"diyip evden gidişi annemin gözyaşları benim dualarım olmuştu bir bilmeze giderken dosta verilen sözün kurbanımı olmuştum diye düşünerek gidiyordum. onlar üzülmesin diye kaskatı bir anıt gibiydim adeta yüzümde yapmacık bir gülümseme yanımda hayatımda ikinci kez gördüğüm insanlarla yolculuğum başlamıştı bindirildiğim jip ilçenin belediyesine ait resmi bir araçtı sözüm ona bir gelin arabası idi yanımda kayınvalidem ,görümcem
yengeleri birkaç akraba yengeleri toplam yedi hanım ile birlikte tek tanış kabul ettiğim amca diye hitap ettiğim kayınpederim ve şöför .
Bizleri takip eden zamanın güzel sayılacak dolmuş benzeri bir araçla yirmi iki,yirmi üç
kişilik erkek gurubu ve davul,zurnacılarıyla yoldayız bizler bir saat yol almıştıki kar atıştırmaya başlamıştı yolumuz uzun idi iki il arası köyler kasabalar ilçeler olduğunu öğreniyorum ve hatta bizim ilimize bağlı olan bir ilçesi ise kayınpederimin memleketi olduğunuda yolda öğreniyorum neden orda değilde başka bir ilde yaşadıklarını sorunca son görev yaptığı ilçe orasıymış emekli olunca halkı göndermemiş çok sevilmiş çok sayılmılmış bunu söyleyen ise emeklisi yaklaşmış jipin şöförü idi kayınpederim ise "kızlarımı evlendirdim oğlanlarıma bu ilden gelin aldım mal mülk edindim onlardan ayrılamadım" demesi mütevazi kişiliğinin örneği idi dahada sevindim iyi insanlar babam yanılmamış dedim.
Arabamız kar yağışının fırtınaya çevirmesi ile ağır yol alıyordu iki araba birbirini takip etmekte idi zaman zaman molalar veriliyor arabanın sağı solu kontrol edip öylece yola devam ediyorduk yaklaşık iki buçuk,üç saatlik bir yol gelmiştik ki bir ilçeye girdik çok ihtişamlı bir kalesi olduğu söylenen bu ilçenin adı Hoşap imiş karanlık olmasından dolayı hiç bir yer görünmüyordı uzaklardan bir kaç mum ışığı benzeri ışık sızınlıları bu ilçeyi sadece bir tarih öğretmeni edası ile kayınpederim şöyle anlatmıştı;Hoşap kalesi, bir Orta Çağ kalesidir, bir tarih abidesidir dedi şu an göremiyorsun yavrum Sarp bir yamaç üzerinde bulunmakta. Türkiye-İran arasındaki yol üzerinden bulunmasından dolayı eskiden stratejik açıdan ehemmiyeti çok imiş. Adını nereden almış bilirmisin içimi çok güzel olan bu akar sudan: Anlam olarak iyi veya tatlı ,güzel su manasındadır .O dönemlerde Bu bölgede yaşıyan mimar Mahmudi Süleyman Günümüzde yaşayan pek çok köprülerde yaptığı söylenir.Mahmudi Süleyman a bu muazam güzel eser 1643 yılında yaptırılmıştır. Bölgesel geleneğe göre, bu müthiş yapıyı yapan mimarın elleri, diğer bir tane daha yapamasın diye kesilmiş çok içler acısı bir tarihti anlatılan bu nasıl bir şükran borcu imiş hayretle içim ürpererek üzülerek
-amca anlatma çok üzüldüm dedim.
Bu ilçede akrabaları yokmuş kayınpederimi tanıyanlar saygı duyanlar varmış bir küçük yazıhanesi ve kahvesi aynı zamanda lokantası olan bu alanda bizler lokantaya daha yakın bir yerde durduk ilk önce davul zurna çıktı dolmuş benzeri arabadan bizim nayonldu kapımız eski filimlerde askeri jipleri bilirsiniz işte aynısı dışarıyı göremiyorduk dışarıyı sadece şöförün ön camından oda kayınpederimin zaman zaman içerden buharlanan canları silmesi ile kar tanelerin cama vuruşunu izlemiştim kayın pederim ve şöförümüz arabadan indi şu an cam silme işi görümceme aitti cılız lüks ışıklarıyla davul sesi ile horan tepenler elele tutuştular bir taraftan aşçı jipimize gelerek hemen hazırlayacağı menüsünü söyledi kaç kişisiniz dedi öyle samimi bir beydiki bize hemen evine gitmemiz için israr etti hanımlar arabada yeriz dediler konaklıyacağımız yere iki saatlik bir yolumuz daha olduğunu öğrenince tuvalet ihtiyacı için gitmek istedim görümcem ile inip hemen lokantanın arkasında bahçe içinde bir eve girdik dışarıda derme çatma bir tuvaletti girdiğimiz sanki bu tuvalet buzdan yapılmıştı ev sahibinin bir ibrik içinde sıcacık suyu ellerimize dökmesi ile ellerimizi yıkayıp teşekür edip koşar adımlarla doğru jipe girdik hava çok soğuktu insanlar bu soğukta yaşamaya alışmışlardı bellki ama ben nasıl alışacaktım gideceğimiz yer dahada soğukmuş buradan.Orada yaşıyan insanlar davul zurna sesine koşup gelmişlerdi kalabalık bir erkek ordusu vardı lokantanın kapısında tanıyan tanımıyan herkez halaya giriyordu çok renkli bir gündü benim için. Karnımızı doyurduk tepsiler jipten alındı o babacan aşçı ile kayın bababamın debelleşmesini gördüm ne oluyor dedim adamcağız ikramlardan para almıyormuş ,kayınpederim parayı zorla cebile sokma çabasında imiş tanışmı dedim yok dediler yöre insanının misafir perverliği ne güzeldi bunlar benim çok hoşuma gitmişti,kendimi güvende hissetmiştim samimiyetin var olması ne güzeldi herkez arabaya yöneldi toparlandık yola koyulduk.
Yengelerden ikisi kayınpederimin kardeşinin eşleri idiler arasıra Kürtçe konuşuyorlardı kayınpederim susturuyor gelinimin yanında Türkçe konuşulacak onunda ne dediğinizi anlaması lazım diyordu evlerine gelen tek Kürtçe bilmeyen gelin benim olduğumuda öğreniyordum kayınpederim bu gece kardeşimde konaklayacağız dedi orda arabamızdan dört kişi inecek ertesi günü biz sadece jip ile yolumuza devam edecektik bir dolmuş insan bu ilçeden imişler dört kaynım birde nişanlım (dini nikahlı eşim)ile bu ilçeden sonra birlikte devam edecekmişiz yolumuza sarsıla sarsıla komik şöförümüzün fıkra gibi öyküleri ile saat 22,30 da kayınpederimin memleketine vardık kalabalık bir insan topluluğu bizi bekliyorlarmış yemek molası verdiğimiz için gecikmişiz onlar tipiden,çığdan korkmuşlar biraz daha gecikmiş olsaymışız jandarmaya haber vereceklermiş çok güzel karşılanıyoruz yine davul zurna yine halay insanlar hiç üşümüyor yaklaşık bir saat bu halay sürdü bu kez kadınlarda halaya dahil idiler beni sıcacık bir odaya aldılar bir sürü genç hanımlar yöre giysileri içinde hemen hemen herkez bana giydirilen kıyafetlerden giymişlerdi evet içlerinde güzel olanlarda vardı fakat en güzel benimki idi bir saat sonra kalabalık yarın erken kalkılacak denilip evlerine dağıldılar yarın burada düğün olacakmış ben çok yorgundum hayatımda görmediğim türden törenler görüyordum çok yabancı olduğum bu hayattan zevk almaya çalışıyordum ama hep aklım ailemde idi bu düşüncelerle bize ayrılan odada 4,5 hanımla uyumaya hazırlandığımız sırada bir tas içinde kına geldi ellerime ayaklarıma kınalar yakıldı paketlenip sarıldı sabah onunda töreni olurmuş ve o kalın yün yorganlar altında uyumaya koyulduk yarın nelere gebe idi. Sabah ezan sesleri ile açtım gözümü evde bir hareketlilik başlamıştı birkaç uykucu harici çoğunluk namaz için kalkmışlardı bende yuvarlanarak yatağımdan doğrulup kalkmak istedim görümcem durdurdu yenge ben senin ayaklarının kınasını yıkayayım sonra kalk dedi sahi ayaklarımda kınalı idi bir leğen bir güğüm su ile ayaklar eller ılık su ile yıkandı
Küçük yaşımdan berri namazımı kılardım bende namazımı kılıp kahvaltının hazırlandığı odaya girdim. Bu evin insanları bizler gibi bir yaşam tarzı içinde idiler amca ptt müdürü imiş 2 oğlu 7kızları vardı hepside okuyordu en büyük kızları evli idi gün görmüş kibar insanlardı kayınvalidem,görümcem onlarla kıyaslanınca daha kaba bir hal içinde idi birde yaşayacağım ilçeyi merak etmekte idim kahvaltı sonrası hazırlanan kıyafetlerim giydirildi başıma kufi denilen şapka takıldı onu da giydirip düzenleyen marifetli hanımlar yaptı yüzüm örtüldü ve eğlence başladı bu eğlence öğlen sonrası arabamız hazırlanıp uğurlanma merasimine karıştı karanlığa kalmadan varmalıyız ilçeye denilip sağımda kayınvalidem solumda görümcem karşıda üç kaynım üçlü koltuklar karşılıklı idi arasına konulan kalınca minderlerle desteklenen koltuk şeklini alan yere nişanlım oturtuldu saat 14 gibi yola koyulduk bu kez hanımların azalması beni sıkmıştı hele evlerinde konakladığımız anneme çok benzettiğim yengelerini çok sevmiştim şimdi bu kalabalğın içinde yalnız yaşadığımı hisseder olmuştum hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmekte idi istanbulda mahallemdeki arkadaşlarımla alışverişlere gidişmiz, yalovada akşam sanat okulumuzda okul arkadaşlarımla çıktığımız pikniklerimiz diplona törenimiz ta bayındırdaki ilkokul yıllarıma değin hayellerle düşüne düşüne bir başka alemde idim arasıra kayınpederimin yavrum nasılsın sorusuna cevap veriyordum ve 3 saatlik zorlu bir yolculukla bir başka eğlence içerisinde buluyordum kendimi bu kez özel ışıklandırılmış geniş bir kapalı avlu içinde bir başka davul zurna ile onların eğlencesine dahil oluyoruz bu merasımler artık beni yormuştu o akşamıda çalıp oynayarak geçiren davetliler arasında yapayalnızdım bu bir rüya olsun diye düşünmeye başladım hep arzum burada istedikleri zamanı doldurup derhal memleketime geri dönmekti buradaki bu eğlencenin bitmesi ile yine kalabalık bir hanım gurubu ile birlikte hazırlanan odaya alındım kıyafetlerim özenle çıkarıldı üzerime sandığımdan çıkardığım kendi diktiğim pijamalarımı giydim odamdaki insanları tanıyarak sohbet ederek uykuya daldım sabah kalkınca bugün yine bir hareketliliğin yaşanacağını öğrendim bugün resmi nikah kıyılacaktı hazırlandık memur 12 ye doğru eve geldi nikahımızı kıyıp gitti daha sonra evde bulunan konuklardan biri tarafından okunan mevlit ikramlar ile bize ayrılan odamıza konulduk herkes bir yere dağıldı evimiz yoktu odamız vardı bir karyola bir masa iki sandeliye bir sandık bir soba sobanın üzerinde büyükçe bir güğüm bir dikiş makinası gömme banyo,gömme bir elbise dolabı ve gömme büfe onun içinde bardak tabak konulmuştu bu odamız bir eltim iki görümcem tarafından hazırlanmıştı daha sonra öğreniyordum hep aynı odalar onların fazlası çocukları için hazırlanmış sandık üzeri yatakları idi bu hayatı nasıl devam ettireceğimin sorusuna cevap arıyordum zihnimde.Bir haftalık misafirliğim sona ermişti ve ben asabi huysuz eşimi tanımaya çalışıyordum o kadar kıskanç bir huyu vardı ki benim her hareketimi itina ile ölçüp tartarak yapmamı mecbur kılıyordu günlerim ağlamakla Allahıma yalvarmakla geçiyordu tek istediğim şey huzurdu odamdan çıkmadan günler geçiyordu gelen misafirlerin karşısına çıkarmıyor,gidilen ev ziyaretlerine göndermiyor birlikte gittiğimiz gezme sonrası tatsızlık çıkarıp beni hüngür hüngür ağlatıyordu ve ben bu olayı duyurmayayım diye baskı yapıyordu evliliğimin 6.aylarında idim bahar ayları gelmişti hala yerlerde kar vardı ben üç aylık hamile idim dayanmak çok zor geliyordu artık bir gün kayınpederimin hatırımı sorması ile benim hıçkırıklara boğulmam bir oldu beni babama götürmesini yalvararak istedim sabırla dinledi ve ”ara sıra olur dedi öyle küsülmez bak sen hiç bizlerle oturmuyorsun gelenler seni görmek istiyor onların karşısına çıkmıyorsun tabi sıkılırsın” dedi ”bunları yapmamı oğlunuz istiyor benim odamdan çıkmamı istemiyor ”dedim bu sakin adamın o gün ki kadar sinirlendiğini hiç görmemiştim başımı okşadı sen üzülme yavrum dedi ve evden ayrıldı geri döndüğünde bir o kadar hırslı idi sonradan öğreniyorum ki babamların bir komşusu burdaki akrabalarına gelmiş orda benden bahsetmişler“bu kızcağızı istemeyen kalmadı memleketin en varlıklı aileleri en görenekli aileleri istedi onlara vermedilerde buraya nasıl verdiler kuş uçmaz kervan geçmez bir şehir mahrumiyet bölgesi ”demesi bizi birbirimize yakıştırmaması ve herkesin beni çok beğenmesi onun kıskanmasına sebepmiş onu öğrenince oğluna daha çok kızmış” el lafı ile yapılır mı bu” babası da oğlunun bilmedik huylarını öğrenmişti kızgındı mahcuptu bana dönerek gelinim burada çok eziyet gördüğün belli bir daha hiçbir şeyini gizlemeyeceksin benden diyerek yanımdan ayrıldı babasının iş yerinde onu azarlar gibi konuşmasını hazmedemeyen eşim akşam kızgın bir şekilde eve gelmişti onu bir çocuk gibi şikayet etmem ve iş arkadaşlarının yanında babasından azar yemesi ona ağır gelmişti aile reisi olduğunu kendi eşine hükmedememesi onur meselesi olacaktı;bundan böyle yani atını oynatamayacaktı çünkü babasının gözü artık üzerinde olacaktı bunu bir şekilde alt etmeliydi hem bana hem kayınpederime öfkeliydi benimde sonradan öğrendiğim bir mektup olayının benim aileme yakın olma sebebim olması kayın pederimin dürüstlüğünün efendiliğinin gönlümde yer etmesine sebeptir bu adam çok iyi bir insandı diğer kayınlarımda eşlerinin kalbini kırmaz onları üzmezlerdi evin en asabi geçimsizi beni bulmuştu gelinlerin hiç biri eşlerinden korkmaz çekinmez varsa kayınpederim yoksa kayınpederim tek çekindikleri o idi onada derin bir sevgi duymalarından çekinirlerdi kayınvalidem okadar sevilmezdi.Bir gün babamdan bir zarf içinde iki mektup geldi biri kayınpederime biri bana .Bana hatır soruyordu kayınpederimle olan muhabbetimizi çok beğendiğini yazıyordu “benim onurum kızım” diyordu annemden kardeşlerimden bahsediyordu yeşeren tabiatı anlatıp bizlere karların eriyip erimediğini soruyordu ayrıca eğer “kayınpederin izin verirse eşinde işyerinden izin alırsa bir aylığına buraya gelin diyordu fakat ben babanıza yazarım sen sükunetle onların kararını bekle yavrum” diyordu kayınpederime ise eşime devlet dairesinde bir imtahan açılacağını damadının kayıdını yaptırdığını nüfusunu alıp gelmesini yazmıştı “işleri olursa burada kalırlar tain yerleri belli oluncaya kadar”diyormuş ona göre gelsinler“önemli gerekli olan her şeylerini alsınlar “demiş bunu bilmeyişim benim için uygun görülmüştü zira heyecan hamile kadın için bir risk taşırmış,umut sonrası üzüntüde öyle imiş ah bilselerdi burada çektiğimi huysuz bir adamla yaşamanın ne demek olduğunu eminim çok üzülürlerdi.İkimizde mektuplarımızı okuduk “size ne yazmış babam” diye sordum “babanın seni göresi gelmiş annende kardeşlerinde çok özlemiş oğlan gelsinde bir konuşalım eğer izin alabilirse biraz gidin babanlara kızım ne dersin “ çok sevinmiştim “siz kahveye gideceksiniz değimli ordan oğlunuza uğrasanız anlatsanız burada söylemeyin hayır derse çok üzülürüm bana siz müjde verin” dedim beni kırmadı kalktı giyindi çıktı içim içimi yiyordu babamın davetindeki asıl meseleyi bilmediğim için tavır alacak sanıyordum bir umut ile kayınpederimi bekliyordum bu duruma en çok bozulan kayınvalidem olmuştu olayı bildiği için pek mutlu değildi ama ses de çıkarmıyordu.Ben bir saat sonra müjdeyi almıştım dükkandan çırağını yollayan eşim “yengeme müjde vereceğim “diye hayattan içeri dalmıştı kapıyı açtım “yenge beni ustam gönderdi yarın babanlara gidecekmişsiniz olur diyorsan ustam bilet alacakmış “çok sevinmiştim öyle bir alsın demişim ki ardından gözyaşlarım akarcasına bir gün bile olsa bu haberden sonra kalınmazdı herhalde.Kayınvalidem “su koy kirlilerini yıka kızım “demesini dinlerken kirlilerim valize girmişti bile” olsun orda yıkarım kurumaz zaten ”kayın validem odama geldi kızım kalabalık misafirlerimiz gelirse siz yokken bu odayı kıllanırım sen neyin var sa etrafta kalmasın karyola örtülerine kadar raftaki peçetelerini her şeyini topla gelen giden zarar vermesin “dedi hiç bir şey anlamamıştım ama yinede her şeyimi toparladım sandığıma koydum sadece üzerimdekiler ve yolda giyeceklerim kalmıştı birde karyola çarşaflarım sandalyeye oturdum uzun uzun odama baktım acaba özleyecekmiydim 6 ayımı geçirdiğim bu odamı diye düşündüm o gecemi bir yıl gibi yaşamıştım sabah gün dogması ile ayakta idim içim içime sığmıyordu yarın babama anneme kardeşlerime ablalarıma kavuşacaktım.(devamı NURAN ÖZTÜRK BENLİNİN KALEMİNDEN---YIL 1955 GARPTEN ŞARKA BİR GELİN GELDİ hayat hikayeleri
YORUMLAR
Bu yaşanmış hayat hikayemi yarıladığım günlerde BEKEV.DER.in bir projesi gelişti 101 KADIN 101 YAŞAM HİKAYESİ ve arkadaşlarımın katılmam için ricaları kitabın sizlerlede paylaşmış olduğum bölümünü göndererek devamının çıkaracağım hikaye kitabımda olacağının müjdesi ile bitirdim aldığım olumlu yanıtlar sonrası dahada şevkle bitirmeye çalıştığım kitabım için yayın evleri ile görüşmelerimizi yapmaktayız.Her türlü eleştiri ve öneriye açık olduğumu söylemek isterim;bu konu üzerine küçükte olsa bir hikaye anlatmak isterim ressamın biri bir resim yapar ve şehrin sanat sokağında sergiler yanına da eleştirileri kabul ediyorum der birde defter kalem bırakır o gün eleştiren bir hayli olur ertesi günü eksikleri sorgular dikkatli gözler inceler bazıları bir kaç kusur bulur ve iki üç kişi çıkar daha sonraki gün boyalar ve fırçalar bırakır lütfen anlayanlar eksik buldukları veya beğenmedikleri yerleri değiştirip tamamlasın der bakar ki fırçaya ve boyalara dokunan olmamış bende bu bağlamda gerçek eleştirilere açık olduğumu yazmakta bir sıkıntı duymamaktayım