- 785 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
LALE ZAMANI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Günler, ayetin tersine akıyordu. Kolaylar, bulaşıcı bir hastalığın iplerini örer gibi; zorları işliyordu. İki değil, yüzlerce kez tekrar edilse de; bir şey değişmiyordu. Televizyonlarda söylenen, oturumlarda tartışılan, paketlerin üzerine yazılan gerçeklerin, bilinmekle kaldığı günlerden birinde; Yedikule Zindanlarındaydık. Lale zamanıydı. Bir; zindan taşları eskimez, bir de lale zamanları… Kırmızı ışıkta durduk.
-Eskiden bir meczup vardı burada. Elinde düdükle, dur-geç yapıyordu.
-Öldü mü ne, dedim. Güldü ve hemen toparlandı.
- Demek taşınıyor… Yolu bellemenin faydası kalmadı demek. Kurtköy neresi ki?
-Bilmem, ama telefon var, mektup, mesaj; ne bileyim, görüşmek iste yeter ki…
- Yine de dünya gözüyle belki görürüz, belki…
Yukarı çıkıyoruz. Sandalyesinde namaz kılıyor. Gözleri ve parmak uçlarıyla… Dudakları kıpırdıyor, onlar kıpırdadıkça bizim de kalbimiz…
-Eeee, siz de çocukları büyüttünüz.
Hayatı ondan farklı yaşadığımızı örten bir cevapla:
-Büyüyorlar işte.
Çoğalmışız. Bizden parçalar odanın içinde hareket ederken, ondaki azalma kimin canını yakmıyor ki? Eskilerden konuşuyoruz hep. Yeninin bu odada yeri yok. İnadına; ölenler, kalanlar ve ayrılanlar. Bazı bazı dalıyor. Dilinde tanıdık bir mırıltı. Unutmuyor. Şikayet etmiyor. Gülüyor. Sitem yok. Ah ve vah, bu hastalığın hayra yorulan tarafında yitmiş gibi.
-Tavuklarımızı da götüreceğiz. Bahçeli olsun, burayı aratmasın bize…
Sanki inip dolaşabilecek, tavuklara yem verecekmiş gibi. Fakat sesi, nasıl da aynı. Gözünü kapatsan, o eski kız.
-Her şeyi götüreceğiz. Bir tek, kaybolan yılları almayacağız yanımıza. Verseler de almayacağız. Eski resimleri de alma anne. Yenilerini hiç çekme. Sen üzülme. Ben unuturum. Unuturum, beni böyle koyup da gidenleri. Bu dünya gözüyle belki, ama öteki?
Yedikule Zindanlarında bir kız, bu semti kötülüklerden koruyor. Buradan içeri ayetler düzüne akıyor. Bu kızın gözleri, bu kızın tutmayan ayak ve elleri ayet olmuş, yeniden nazil oluyor.
‘’ Her zorda bir kolaylık vardır. Muhakkak her zorda…’’
Merdivenlerden iniyoruz. Aklımızda, bu eve bir daha gelememek, onu bir daha görememek var. Buradan taşınması çok garip. Buralar, bu şehrin iki katlı evler sokağı… Bu zindan duvarları… Bu hapis…Ne anlatıyor, duyamıyorum.
Biz giderken Allah’ım; yarı ölü bedeni canlansa. Ayağa kalksa, diyorum. Ellerini kaldırıp, parmaklıkları tutsa. Mutlu-memnun sesi düşse. Çığlığı yükselse. Çıkarın beni buradan… Bahçeli olsun, tavuklarımızı da… Kırın demirleri… Her zorda bir kolaylık… Yedikule ve dünya… Zindan ve mü’min… Dilinde zikirle zoru kolaylamış bu garibi çıkarın. Lale zamanı olsun. Elinde düdüğüyle onu bir meczup geçirsin. Haberlerde söylenmesin, merasimler düzenlenmesin…
Şimdi onu bir daha, dünya gözüyle değil ama, belki ötekiyle…
Gülsüm Püşüroğlu