- 613 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YALNIZLIĞIN KIYILARINDA
Yalnızım ve en iyi dostum kitaplarım. Bu gece Stefan Zweg’in ’Bir Çöküşün Öyküsü’nü okudum. Sonra beni etkileyen kimi satırları yeniden okumak istedim. Altını çizdiğim bir kısmı şöyle:
’O güne dek hiçbir zaman yalnız kalmadığı için bir tek kişinin bile kendisi için ne kadar önemli olduğunu hiç bilmemişti. Hava nasıl hissedilmezse insanları da öyle değerlendirmişti hep.
Ama şimdi, yalnızlıktan boğazı düğümlenirken, o insanlara ne kadar ihtiyacı olduğunu hissediyor, yalan söyleseler de aldatsalar da onların ne kadar önemli olduğunu anlıyor, salt onların yanında olmasının bile kendisine neler hissettirdiğini, onların tarafsızlığını, güvenlerini ve neşelerini nasıl benimsediğini anlıyordu. Onlarca yıl insanların arasında yüzmüş, ama bu dalgalardan beslendiğini, onların kendisini taşıdığını hiç bilmemişti. Şimdi, bir balık gibi yalnızlığın kıyılarına fırlatıldığında çaresizlik ve şahlanmış acılar içinde çırpınıyordu.’
Betimlemeler o denli çarpıcı anlatılanlar o kadar gerçeğin bir parçası ki,bu sözlerden herbirimizin çıkarabileceği bir pay olmalı.
İnsanlardan sıkıldığımız,onlardan kaçmak istediğimiz anlar mutlaka oluyordur. Böyle zamanlarda bir süre kendi içimize dönüyor,yalnızlığımızı bütün yoğunluğuyla duyumsayıncaya kadar çevremizden uzaklaşıyoruz. Bu kuşkusuz, bilinçli bir seçimimiz. İnsanlardan kaçıyoruz, yalnız kalmak istiyoruz;oysa bizi, başkalarının bir başımıza bırakması en büyük yalnızlık!
Aklıma şu soru geliyor:
Kendi seçimimiz değilse, çevremizdeki bunca insana karşı neden yalnız kalırız?
Hiç düşünmeden şöyle yanıtlayabiliriz:
Bencilliğimiz, kendimizi beğenmişliğimiz,sevgisizliğimiz,başkalarına olan güvensizliğimiz yüzünden!
Yaşamın temeli paylaşmaktan geçiyor. Elimizdeki her türlü maddesel ya da tinsel olanağı paylaştığımız oranda insanlarla iletişim kurabiliyor, onlarla yakınlaşabiliyoruz. Acıdır ama verecek hiçbir şeyi kalmadığı için yalnızlığa itilmiş kimi insanları gördüğümüzde ne denli yüreğimiz paralansa da, gerçeği değiştirmeye gücümüz yetmiyor.
Yaşantımızdaki her bir insanın önemini, ancak onlardan yıksun, yalnız kaldığımız zaman anlıyoruz. Zweg’in çevremizdeki insanları soluduğumuz havaya benzetmesi gibi. İlginçtir, kendini daha yalnız görenler, rastlantılarla çeşitli alanlarda yükselmiş, varsıllaşmış,insanlar oluyor. Onlar, bulundukları konumda sanal dostluklarla kuşatılmış olduklarından, en küçük bir düşüşte, sarılacak birini bulmakta zorlanıyor, yalnızlıklarını duyumsuyorlar. Öykünün kahramanı gibi bu insanlardan bir çoğu, yalnızlıklarının yoğun baskısı altında canlarına kıymaya yöneliyorlar.
Aslında bir çok öykünün kahramanı,onun yazarı oluyor. İntiharı yapıtlarında işlemiş kimi yazar, ya günün birinde onu denemiş ya da yaşamına kendi eliyle son noktayı koymuştur. Zweg gibi, Mayakovski gibi, Hemingway gibi...Onlarında canına kıyma girişimlerinin en büyük nedeni, yine yalnızlıkları değil miydi? Kuşkusuz birinin yalnızlığı mutlaka diğerlerinden farklıdır.
Yalnızlığın nasıl etkileyebileceğini kestirmek güç. Orhan Veli’nin Yalnızlık Şiiri’ni farklı bir göz ve duyarlılıkla okuyabiliriz:
Bilmezler yalnız yaşamayanlar
Nasıl korku verir insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.
Bilmezler yalnızlığın kıyılarında dolaşmayanlar, sıcak bir insan sesinin değerini...Bu yüzden insanlarla ilişkilerimizi daha olumlu ve daha olgun düzeyde oluşturmalı diye düşünüyorum.