- 2914 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
AKIL, AKIL... GEL DİLİME TAKIL!
“Dünyanın sorunu; akıllılar hep kuşku içindeyken,
aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.”
-Bertrand RUSSELL-
Birkaç zamandır akıl ile yatıp akıl ile kalkar olduk, ortalıkta bir “akıl-akil”dir gidiyor.
Benim de dilime takıldı bu “Akıl” kelimesi.
Yalnız dilime takılsa iyi, aklıma da –neresiyse orası- takıldı.
“Bu akıl nedir?” araştırayım dedim, hiç akıllı bir iş değilmiş onu öğrendim.
Her şeyden önce “Akıl” somut değil soyut bir kavram. Böyle olunca herkes kendine göre tarif etmiş ve açıklamış. Akıl konusu dinin, felsefecilerin, bilim insanlarının ilgisini çekmiş. Dolayısıyla: din, felsefe, bilim (psikoloji, tıp Bilimi) bu konuyu izaha çalışmış, açıklamalar yapmış.
Aklın, hayatta kalabilmek için tüm canlılarda (bitkilerde, hayvanlarda, insanlarda) bulunduğunu ifade edenler de olmuş.
Yüce Allah’ın insanlara okuması ve anlaması için indirdiği Kuran, aklı doğrudan anlatmasa da bir çok ayetinde insanlara:
Ben size akıl verdim!
Akletmez misiniz?
Aklınız yok mu?
Aklınızı kullanın?
Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağar! …gibi buyruklar vermiş, uyarmış ve insanların akıl yolunda hareket etmeleri yönünde yol göstermiş.
Sanırım; Allah’ın kullarının, bu buyruk ve uyarılara ne kadar uyduklarının değerlendirilmesi yine akıllı kullarına düşmektedir.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde akıl şöyle açıklanmış;
Akıl: 1.Düşünme, anlama ve kavrama gücü. 2.Öğüt, salık verilen yol. 3.Düşünce, kanı.
Akil: Akıllı
Akillik: Akıllı olma durumu.
Akıl ile ilgili birçok deyim de verilmiş sözlükte. Bunlardan bir kısmı şunlar:
Akıl akıldan üstündür./ Aklın yolu birdir.
Akıl kişiye sermayedir./Akıl para ile satın alınmaz.
Akıl yaşta değil baştadır./Aklı başa yaş getirir.
Aklına bir şey gelmek./Aklına bir şey gelmesin.
Aklını devşirmek./Aklını kaçırmak.
Aklının bir köşesine yazmak./ Aklının ucundan bile geçirmemek.
Akla gelmeyen başa gelir.
Aklını peynir ekmekle yemek.
Aklını başka yere vermek…
Akıl ile ilgili güzel atasözlerimiz de var.
“Akılları pazara çıkarmışlar, herkes yine kendi aklını almış.”
“Başı var aklı yok, dili var kabı yok.”
“Akıllı hırsız şaşkın ev sahibini bastırır.”
“Aklı olmayan neylesin sakal, kayışı tarladan götürür çakal.”
“Akılsız başın cezasını ayaklar çeker.”
“Akıllı at kendine kırbaç vurdurmaz.”
“Aklına geleni işleme, her ağacı taşlama”.
“Tayfanın akıllısı, geminin dümeninden uzak durur.”…gibi ve daha birçokları.
Elbette bu sözler boşuna söylenmemiştir. Alınacak çok dersler vardır. Bu konuyu da akıllarını kullanıp ders alacaklara havale ediyorum.
Psikoloji, aklı yol gösterici olarak tanımlamış.
Aklı zekâ ile kıyaslamış, beyinde akıl ile ilgili bir bölüm olmadığını, aklın ölçülemeyeceğini (ben senden akıllıyım diyenlere özellikle duyurulur), oysa zekânın IQ testiyle ölçülebilir olduğunu söylemiştir.
Tıp bilimi de akıl ile ilgilenmiş, akıl bozukluklarını bir hastalık olarak görmüş ve ayrı bir dal (branş) haline getirmiş, tedavisi için usuller geliştirilmiş, ayrı tedavi yerleri tesis etmiş.
Akıl hastalığına yakalananları insan saymayarak yok eden batı, karanlık bir dönem yaşarken, bir Türk Bilim Adamı olan İbn-i Sina akıl ve akıl hastalıkları hakkında kitaplar yazmış tedavi usulleri geliştirmiş. Sonraları, ortaçağ zihniyetinden kurtulma ve aydınlanma çabası içinde olan batı, İbn-i Sina’nın bu kitaplarını kendi dillerine tercüme ederek rehber edinmiş ve bu günkü modern tıbbın temellerini atmışlardır. Eskiden akıl verdiklerimizden şimdi akıl alır hale gelmiş olmamız ise düşündürücü ve acı vericidir.
İbn-i Sina’ya göre beş çeşit akıl vardır;
1. Bilmeleke (olası akıl): Açık, seçik ve zorunlu olanları bilebilir.
2. He-yulâni akıl: Bilmeyi ve anlamayı sağlar;
3. Kutsi akıl : Aklın en yüksek aşamasıdır ve her insanda bulunmaz.
4. Muste-fat akıl : Kendisinde bulunanı, kendisine verilen "makûllerin " suret’lerini algılar.
5. Bilfiil akıl : Makûlleri yani kazanılmış verileri kavrar.
Sanıyorum, kime sorsanız kendini üçüncü satırdaki gibi değerlendirir.( Bende var başkasında yok anlayışı!)
Akıl üzerinde en çok düşünenler ise felsefeciler olmuşlardır. Bunlardan bir kısmı aklın doğuştan gelen bir nitelik olduğunu, zamanla geliştiğini ifade ederken büyük bir kısmı da sonradan kazanılan bir yeti olduğunu söyleyerek aklın, edinilen bilgiler doğrultusunda gelişeceğini, bilgi olmadan aklın bir işe yaramayacağını ifade etmişlerdir.
Felsefede akıl; kavram oluşturma ve oluşturulan bu kavramlara göre hüküm verme kapasitesidir.
Aristo’dan başlayarak birçok filozof akıl konusunda birçok düşünce üretmiştir.
Ancak konuya pozitif düşünce sistemi içinde açıklık getiren Immanuel KANT olmuştur.
Kant, aklı anlayışla yüzleştirerek, fakat algılamadan da ayırarak şöyle tarif etmiştir:
“ Akıl,geniş kapsamıyla, kösnüllüğün (şehvetin) karşısındaki zekâ olan düşünme gücüdür.
Daha dar bir kapsamdaysa akıl, anlayış karşısında ruhun bir bütün olarak anlama, (doğru) kavrama, (soyutlama) hükme varma kapasitesidir.
Kısacası akıl, birbiriyle bağlantı kurarak kıyaslayan, inceleyen düşünce ve anlama, yani kelimelerin ve kavramların anlamlarını bilme yeteneği demektir.
Akl-ı selim ise; özel bir eğitim almadan normal insanda doğal olarak mevcut olan, normal, metodik olmaktan uzak ve dolayısıyla yanlış sonuçlara daha kolay varabilen kavrama ve hüküm verme gücüdür.” diyerek aklın esaslarını ortaya koymuştur.
Kant, aydınlanma ve aydınlanmanın gereği olan aklın kullanılmasına vurgu yapmak için şu muhteşem sözü söylemiştir:
“Aydınlanma, İnsan’ın kendisinin sorumlu olduğu gelişmemişliğinden kurtulmasıdır.
Gelişmemişlik, bir başkasının yönlendirmesi olmadan, kişinin kendi aklını kullanamamasıdır. Eğer bunun nedeni akıl yoksunluğu değil, bir başkasının güdümü olmadan aklı kullanma kararlılığı ve cesaretinin yokluğuysa, o halde, gelişmemişliğin sorumlusu kişinin kendisidir.
Aydınlanmanın şiarı şudur; Kendi aklını kullanma cesaretini göster!”
Bütün bu açıklamalardan sonra akıl konusunda bir değerlendirme yazıp yazmama konusunda tereddütlerim oldu. Sonra, “Herkeste akıl olduğuna göre ve herkesin aklı farklı (başkasından daha çok!) olduğuna göre yukarıdaki bilgiler çerçevesinde, herkes aklını kullanarak -Kant’ın ifadesiyle, aklını kullanma cesareti göstererek- bir değerlendirmeye ulaşabilir” diye düşündüm ve bu sebeple yapmamaya karar verdim.
Akıl ile ilgili son bir Türk atasözü ve temenni ile yazımı sonlandırıyorum.
“Türk’ün aklı, yumurta kapıya dayanınca gelir.”
Allah, herkese akıl sağlığı versin, başkasının aklına muhtaç etmesin,
Allah, devletimizin ve milletimizin başına akil yöneticiler nasip etsin.
Amin.
Bekir GÜÇLÜER
YORUMLAR
Bir ince nokta tespîtimle, yazınıza lâyık okur olmak isterim:
çayocaklarında günübirlik çalışan işçilerin çoğunun başında saç kalmamış; saçkırandan değildir ya... hepsi süper zekâ… bu insanlarımızı az incelediğimizde kişiliklerinde tek eksik; sabırsız olmaları... siz yanlış bir kelime deyin, al sana cevâbını yüzünüze yapıştırır.
Aklın, geliştirilebildiği çok doğru; ancak, vermemişse sabrı Allah?... pire gibi atılganlardaki bu durum, beni yıllardır hep düşündürür- durur.
Sonuçta geldiğim nokta: Allah, altın kapıyı gümüş kapıya muhtaç yaratmış... hepisi bu.
Profosörün geleceği, bir câhilin kullanacağı rey ile kilitli.
Dünyâda en ucuz şeye, en pahalısı muhtaç: Çeliğe su vermek, oksijenli hava vermek, odun külüne gömüp bekletmek.
Kendimi, birbakıma ve basitçe, bilgisayarda proğramlanmış bir parça görüyorum... daha da ilerisi: Ben, ben değilim... rûh âleminde olan- bitenleri, insanlar bilse; hayat durur... belki, uçan daireler gerçek?!.
Okuyan da diyecek ki; Kadir üşüttü...
Çektiğim fotoğraftaki uçağın tekerleklerini, bilgisayarda büyüterek saydım: Tam, 24(yirmidört) adet(içinde tank taşıyan).
Bakınız:
http://www.edebiyatdefteri.com/siir/722698/ucak--kalkis-sesleri
Olağanüstü değerde eserinizi bizlerle paylaşmanızdan çok memnun oldum... Bizim Milletimize bu gibi konuları çok sıklıkla okutmak lâzım; ençok da bana.
Hürmedle Selâmladım; Efendim... Vârolun.
Ben de kendini, o akıllı sanan câhillerden biri...
kadiryeter Kadir Yeter. 11 MAYIS 2013- Merkez İlçe- TRABZON.
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=114197
bekir güçlüer
Bir vesileyle açtığım yazımda yorumunuzu görünce kendime çok kızdım. yorumunuza zamanında cevap veremediğime üzüldüm.
Özrümün kabulünü dilerim.
kimseye öğüt vermek gibi bir densizlik yapma cüretini göstermeyeceğim.
Zaten "Kelin ilacı olsa kendi başına sürermiş" derler ya işte o misal.
Ziyaretiniz, kıymetli değerlendirmeniz için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
Değerli aydın kardeşim, İnsanların akıl sağlığını irdeleyen son derece yararlı bilgileri kapsayan yazınızı ilgi ve beğeni ile okudum. Bu çalışmanızda da çok yararlanmama rağmen, en fazla dikkatimi çeken ve beni düşündüren, yazınızın arka planında yer alan resim oldu. Akil insan tayin eden insanlarımızdaki akıl tutulmasını bu resimden daha güzel anlatan ve izah eden ne olabilirdi? Hiç birşey olamazdı bence. İşte asıl akıl orada kendini göstermiş, kestirmeden "işte sizin aklınız bu kadar sığdır, duvarın arkasındaki olanları görmek ve üzerine çıkmak yerine, basmak için yüzlerce merdiveni üst - üste yığacak kadar akılsız insanlarsınız... - bu akılla - "akil insan" diye, - hep cami duvarlarını kirletmiş insdanları atayıp, yetmişbeş milyon insanımızı, bu akılsızlara muhatap ediyorsunuz- İmajı çok açık ve gerçekçi mesajlarla verilmiş. harikulade güzeldi, çok beğendim ve yararlandım.
İşte her insanımız, aydınımız böylesine güzel ve anlamlı düşünmeli, akıl tutulmasına uğrayanların akılsızlıklarını her yerde, her fırsatta suratlarına haykırmalılar. Bu akılsız davranışlarıyla, hem asıl akıllı toplumun, hemde kendilerinin mahvolabileceklerini son derece dinamik çabalarla yılmaksızın haykırılmalı bu akılsız, sözde toplum yöneticilerine.
Hainlik ve ihanette hep ön sırada olan, kerametleri kendilerinden menkul akılsızların ve yandaşlarının çıkarları, siyasi avantaşları için, BİN YILLIK DEVLET GELENEĞİ OLAN TÜRK MİLLETİNİN YIKILIP YODELMESİNE ASLA İZİN VERİLMEYECEĞİNİ ARTIK BUNLARA ÇOK KESİN BİR DİL VE EĞLEMLERLE ANLATMAK GEREKİYOR. ÇNKÜ AKIL TUTULMASI İÇİNDE OLDUKLARINDAN, HOŞ GÖRÜDEN, YA SABIRDAN, ANLAMIYOR BUNLAR. MEYDANLARI BOŞ BULDUKLARINI, BÜTÜN KÖŞELERİ TUTABİLDİKLERİNİ SANIYORLAR. TÜM AKILSIZLIKLARI BU HAM HAYALLERİNDEN BELLİ OLAN İNSANLARDAN HİÇ "AKİL İNSAN" HEYETİ OLUŞURMU?
SİZİ TEBRİK VE TAKTİRLERİMLE SELAMLAYIP KUTLUYORUM DEĞERLİ AYDIN BEKİR GÜÇLÜER BEY KARDEŞİM. KEMAL POLAT
bekir güçlüer
Ziyaretiniz ve konunun özünü yakalayarak yaptığınız değerlendirmi için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
Sayın Güçlüer; 3 gün önce Emin Çölaşan'ın bir yazısında akil sözcüğünün Osmanlıca'daki anlamının, yiyici olduğunu açıklamıştı; bu bana çok ilignç ve anlamlı gelmişti güncele ilişkin .
Yazınızı beğenerek okudum. İlginizi ve bilginize çok teşekkürler.
selam ve saygılar sunarım.
Şaban Aktaş tarafından 4/8/2013 1:55:03 PM zamanında düzenlenmiştir.
bekir güçlüer
Osmanlıca anlamını ne olduğunu araştırmamıştım doğrusu.
Sizin yorumunuz üzerine Osmanlıca sözlüğe baktım.
Şunları söylüyor:
âkıl: Akıllı, aklı çok olan.
âkil:1. Yiyen, yiyici. 2. Tıp terimleri yapılırken ön ek olarak kullanılır, demiş.
Örn.: Âkil-ül beşer: insan eti yiyen, yamyam.
Âkil-ül haşerat: böcekçil (böceklerle beslenen)
Bizim akiller de Osmanlı'ya meraklı olanlar tarafından seçildiğine göre, Osmanlı gibi düşündülerse, isabetli bir seçim yapmışlar demektir!
İlginiz ve beğeniniz için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
Eğer akil ile akıllı arasında bir çizgi çekmek gerekirse bu çizgiyi nereye koyacağız. Hepimiz kendi çizgimizin durduğu yer itibariyle akil hareket ederiz..Akıllıyızdır ancak tam manasıyla akıllı bir adam pek güç bulunur.
( Yüzyıllar onu nadiren yetiştirir.)
Hem son 30 yıldır neredeydi bu akiller. Birde devletin tepesine yakışıyormu akillere muhtac olmak. Madem böyle, şu akiller geçsin başa. Bu denli bir tutarsızlık içeride can sıkıyor ama dışarıda komik duruma düşürüyor bizleri. Yazık.
Yazınıza verdiğiniz emek ve varlığınıza daygı, sevgi ve selamlarımla.
bekir güçlüer
Ziyaretiniz ve değerlendimeniz için teşekkür eder, selam ve sevgilerimi sunarım.
bekir güçlüer
Ziyaretiniz, yorumunuz ve beğeniniz için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
büyük emek....her yönüyle akıl işlenmiş...bende amin diyorum...saygılarımla
bekir güçlüer
Ziyaretiniz ve yorumunuz için teşekkür eder, selam ve saygılarımı sunarım.
bekir güçlüer
Ziyaretiniz ve yorumunuz için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
Akiller ilham verdi sanırım aklı irdeleyip yazmayı. Gerçi aklımız başımızda, bunlara gerek yoktu dersem kendi aklını beğenen bir akılsız mı olurum bilemem.
Aklı kullanamayanlar var demek ki, akilliler arandı bulundu, sunumu yapıldı.
Allah bize aklını kullananlardan etsin,
akillere muhtaç olmadan.
tebrikler,
bilgilendiriciydi yazınız,
selâm ve saygılar..
bekir güçlüer
Ziyaretiniz ve değerlendirmeniz için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
Çok şükür şimdilik aklımız yerinde.
bekir güçlüer
Ziyaretiniz ve yorumunuz için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
Sayın GÜÇLÜER mükemmel bir sunumdu. Özellikle akıl ve zekanın ayrımını vurgulamanız bundan sonra karşılaştıklarımızın kafataslarına iki defa bakmamızı / test etmemizi zorunlu hale getirdi. Akıllı adamın kullanım yeriyle zeki adamaın kullanım yeri farklı olmalıdır.
Açıklamalarınız ışığında baktığım zaman güncel konunun bunlarla ilişkili olmadığını görüyorum.
Arabeskin kralı Dolmabahçe'den çok önemli TV çekimi için izin isteyip ayrılıncaya kadar verilen talimatı özetlediğinde gördüm ki ; Akıllarından değil reklam için şöhretlerinden ve halk üzerindeki sempatilerinden yararlanılacak.
Montaigne Denemeler' inde diyor ki ; "Dünyada en adil dağıtılan şey akıldır. Zira memnun olmayan yok."
Hal böyle olunca talimat sahibinin zaten hiç kimsenin aklına ihtiyacı yok. Sadece talimatlarını her tarafa ulaştıracak ulaklara ihtitiyacı var.
Hakkımızda hayırlısı.
Emekle hazırlanmış güzel bir konuydu beğenerek okudum.Tebrik eder selam sevgi ve saygılar sunarım.
vega4 tarafından 4/6/2013 11:24:08 AM zamanında düzenlenmiştir.
bekir güçlüer
Ziyaretiniz ve kıymetli değerlendirmeniz için teşekkür ederim.
Bundan sonra ADAM'la karşılaşmamız bir şans olacak. Önce adam olsun sonra aklına. zekâsına bakarız.
Selam ve saygılarımı sunarım.